Kendi döneminin kâmili Hz. Nuh’un üç oğlu olur. Bu oğulları Tora’da Sam, Ham ve Yafet isimleriyle zikredilirler [1]. Tora’nın ifadesinden, büyük tufan ile ortadan kalkan beşerî nüfusun, Nuh’un bu üç oğlu ile yeniden çoğaldığı ve “dünyayı” doldurduğu anlaşılır. Dolayısıyla bunlar; Âdemî zürriyetten gelen Nuh’un bu üç oğlu, milletlerin babaları olarak kabul edilirler. Tora bu oğulların sıralamasını Sam, Ham ve Yafet olarak zikretse de, yaşa göre doğru sıralamanın Sam, Yafet ve Ham olduğu anlaşılır [2]. Tora’nın sıralamayı bu şekilde koyması Ham’ın, Sam ile Yafet’in arasında olması gerektiğini göstermektedir. Zira Yafet, Ham’a mukayyet olduğu nispette Sam’ın çadırına (makamına) yükselecektir.
İbranice Yafet ismi Tora’nın kendi ifadesiyle “genişlemek, açılmak” anlamlarına gelmektedir. Nuh’un, oğlu Yafet’i kutsaması sırasında sarf ettiği “Allah Yafet’e genişlik versin…” [3] cümlesinde geçen “genişlik”, İbranice patah, “açmak” kökünden gelen yefet kelimesidir. Patah kavramı Tora’nın birçok ayetinde birbirine yakın anlamlarda kullanılmıştır. Ancak en belirgin anlamı açmak, açığa çıkartmaktır [4]. Bu referanslarda görüldüğü gibi ağızın açılması ile açığa çıkan sözcük [5] veya gözün açılmasıyla meydana gelen görme patah kavramının içeriğini oluşturur.
Kavram petah olarak telaffuz edildiğinde, kelime kapı ağzını veya tasavvufi içeriğiyle eşik anlamlarını ihtiva eder. “Rab ona göründü ve o günün sıcağında çadırın kapısında oturuyordu” [6] ve “Ey kapılar, başlarınızı yükseltin ve yükselin, ey ebedî kapılar ve izzet Kralı girecek” [7] ayetlerinde kullanıldığı üzere kapı, İslam tasavvufunda olduğu gibi Rabbin (efendinin, mesihin, kralın vb.) gireceği kapının eşiğidir ve kul (mürid, derviş, mümin vb.) bu eşikte, berzahta beklemektedir.
Kavram petiha olarak telaffuz edildiğinde, kelime yine açmak anlamına gelir, fakat bu kullanımıyla keskin kılıçla yolu açmak anlamındadır [8]. İbranice Petiha kelimesinin tam karşılığı keskin kılıçtır. Bu kavram, Kral Davud’un da içinden geldiği inisiyatik gelenekte ve sonrasında da adaletin kılıcıyla yargılamak, ilâhi hükmün önünü açmak anlamında kullanılmıştır; Hz. İsa’nın getirdiği kılıçta olduğu gibi [9]. Hz. Muhammed, İmam Ali’ye teslim ettiği kılıcı Zülfikar’ın da bu nevi bir işleve sahip olduğunu anlatmak için “Lâ fetâ illâ Ali, lâ seyfe illâ Zülfikâr” ifadesini kullanmıştır [10].
Pe ( פ ), Tav ( ת ) ve Het ( ח ) harflerinden oluşan Patah kelimesi, onu edilgen kılan Mem ( מ ) harfini başa aldığı zaman, kelime miptah yani Arapça miftah anlamına gelen açığa çıkartan, meydana getiren anlamına bürünür. Kuran’ın ilk sûresi olan Fatiha bu kavramla aynı anlamı taşımaktadır. Fatiha sûresine verilen “anahtar” unvanı da yine miftah ama İbranice mafteah kelimesinden gelmektedir.
Yine de Yafet, Tora’da açan değil, örten bir karakterdir: “Sam ile Yafet bir esvap alıp … babalarının çıplaklığını örttüler.” Bu anlam içeriği gösteriyor ki bir ayıbı, hatayı, çirkinliği örtmek, genel olarak bir doğrunun; hakkın, salâhın vs. açığa çıkmasına neden olmaktadır. Tasavvufi bir sezgiyle bu örtünün şüphesiz başkasına değil, hatta tam da kişinin kendisine ait olduğu anlaşılmaktadır. Öyleyse Yafet, kardeşi Ham’dan ayrılarak, Sam ile birlikte bir fesadı örtmektedir.
Patah kelimesinin bir diğer kökü oymak, biçim vermek anlamlarını taşımaktadır [11]. Burada Yafet’in şekil verdiği kendi anlayışıdır. Zira Yafet bu üç kardeş içinde aklın timsalidir. Bu nedenle Tanah’ta şöyle yazılmıştır: “Bön adam her söze iman eder, fakat basiretli adam attığı her adımı tartar” [12]. Bu cümlede bönlük için kullanılan İbranice “peti” kelimesi yine patah kavramının bir formudur. Kelimenin bu olumsuz kullanımı ile bönlüğü (veya anlayışsızlığı) ortadan kaldıranın basiret olduğu anlaşılır. “Senin sadrını genişletmedik mi?” [13] ayetinin, basiret ve feraset ile ilgili olduğu, sadrın da anlayışın açılmasıyla genişlediği, “neşrah” kelimesinin kökü olan şüruh kavramından da çıkarsanabilmektedir [14].
Nuh’un üç oğlu, insanın üç bilme yetisini göstermektedir: Sam bütünsel (külli) bilgi, Yafet aklî bilgi, Ham duyusal bilgiyi temsil etmektedirler [15].
Sam’ın adı ile işaret edilen bütünsel bilgiye felsefi dille sezgi denilmektedir. Sezgi veya muhayyele, eminlik zemininde durur ve bilginin tikel içerikleriyle ilgilenmez. Bilgiye belirli bir yolu izleyerek ulaşmaz. Şiiri kelimelerle okumaz, müziği notalarla dinlemez. Ama onda bilgi sonsaldır. Aklî bir yol takip edilerek ulaşılmadığı için izah zorluğu çeker. Zira bütünün sezgisi, tikellerin cemiyle tecelli etmemektedir. Sezginin saflığı muhakkak aklın, ahlâkın, isteklerin, gayretlerin vb. saflaşmasıyla vukû bulmaktadır. Ancak yine de sezgisel bütünlük, bir anda ve bu saflaşmalardan bağımsız bir yolla, bir kerede olmaktadır. Bu nedenle sezginin bilgisi mutlak bilmedir. Bir bilgiden ziyade doğrudan bilme veya deneyimleme olarak adlandığından, tecelli makamına kalb ve o makamın mahallîne de vicdan denilmektedir.
Yafet ise aklın hareketleridir. Akıl için bilgi, bir sürecin adıdır. Sam ile temsil edilen arı sezgiden farklı olarak aklın bilgiye ulaşması öznel bir iradenin, o iradenin çabaya dönüşmesinin ve süreç içerisinde belirginleşen anlayışın tecelli etmesiyle mümkün olmaktadır. Bu ise düşüncenin doğru bilgiye hizmet etmeyen gereksiz içeriklerden temizlenmesini zorunlu kılar. Düşünce açısından bu gerekliliğin ölçütü akıl ve yöntemi felsefedir. Felsefi görüş paradigmalardan oluşur. Felsefe, belirli bir görüş veya tutum olmaktan ziyade, farklı paradigmaların kıyasları ve doğru bilgi için yöntem arayışıdır. Bu farklı paradigmalar içinde onu tutarlı kılan ve zıvanadan çıkıp gitmesini engelleyen özünde örtük olan sezgidir. Akıl doğru bilgiye kendi çabasıyla, ama varoluşun en büyük sırrı olan vicdanının sezgisiyle ulaşır. Keşf, ilham, fetih vb. bilgilerin temelindeki bu gizil sezginin mahâli olan vicdan, Sam’ın çadırıdır. Bu nedenle denilmiştir ki: “Allah Yafet’e genişlik versin ve Sam’ın çadırlarında otursun ve Kenân ona kul olsun” [16].
Yafet ile temsil edilen akıl için genişlik; ferasetle yükselmek ve basiretle görmek anlamını taşır. Basiret inşirah ile tecelli eder. Bu ise Allah’ın emrinde, yani bütünsel iradenin tasarrufundadır. Aklın tasarrufunda olan ise duyular yoluyla edindiği bilgiyi saflaştırmak yani Ham’ın açtığı çıplaklığı örtmektir. Ham, duyular yoluyla edinilen bilginin bütünü olarak algının ve algıların neticesinde oluşan duyusal bilginin temsilidir. Ham’ın çocukları, duyusal verileri toplayan organlardır [17]. Hiçbir organın kendi iradesi yoktur. Duyusal olanlar da dâhil tüm organlar organizmanın, organizma beynin, beyin aklın, akıl sezginin ve sezgi vicdanın himayesi altındadır. Bu yapı Nuh’un Yafet’i kutsarken söylediği cümlenin içeriğini oluşturur: “Allah Yafet’e (aklıma) genişlik versin ve Sam’ın çadırlarında (vicdanın sezgisinde) otursun ve Kenân (zihin, hafıza vb.) onun himayesinde (kontrolünde) olsun.”
Referanslar:
[1] Tora, Tekvin 6:10. Bu isimlerden Yafet, bazı İslâmî kaynaklarda Yafes olarak anılmaktadır. Bu ismin etimolojik kökenine dair güvenilir bir kaynak bulunmamaktadır.
[2] Tora, Tekvin 10:21 “… Yafet’in büyük kardeşi olan Sam…”, Tora, Tekvin 9:23-25 “Ve Sam ile Yafet bir esvap alıp onu kendi iki omuzları üzerine koydular, ve geri geri gidip babalarının çıplaklığını örttüler… ve Nuh … küçük oğlunun kendisine yaptığını anladı. Ve dedi: Kenân (Ham’ın oğlu) lânetli olsun. Kardeşlerine kullar kulu olacaktır.”
[3] Tora, Tekvin 9:27
[4] Tanah, Eyüp 3:1; Mezmurlar 51:17; İşaya 50:5
[5] Tanah, Hezekiel 16:63 (Buradaki telaffuz pithon şeklindedir.)
[6] Tora, Tekvin 18:1
[7] Tanah, Mezmurlar 24:7
[8] Tanah, Mezmurlar 37:14 ve 55:22
[9] İncil, Matta 10:34 “Yeryüzüne selâmet getirmeğe geldim sanmayın; ben selâmet değil, fakat kılıç getirmeğe geldim.” Yine de bunun dahi hükmi bir ayrılık olduğu, insanların belirli bir vasıfla birbirlerinden ayrılacağı, bu vasfın da “iman” olduğu İncil anlatımlarında belirgindir. Matta 5:38-39’da olduğu gibi “Göz yerine göz, diş yerine diş,” denildiğini işittiniz. Fakat ben size derim: Kötüye karşı koma; ve senin sağ yanağına kim vurursa, ona ötekini de çevir.”
[10] İmam Ali’nin Uhud Savaşında Kureyş’in önde gelen savaşçılarından dokuz kişiyi öldürdüğü, bu savaşta bedeninden yetmiş yara alarak son ana kadar Muhammed’i savunduğu, bu sebeple de Cebrail’in, “Zülfikar’dan keskin kılıç, Ali’den büyük yiğit yoktur” dediği rivayet edilir.
[11] Tora, Çıkış 22:15 ve Tanah, Süleyman’ın Mes. 1:10
[12] Tanah, Süleyman’ın Meselleri 14:15
[13] Kur’an-ı Kerîm, İnşirâh Sûresi 94/1
[14] Şerh ve Şürûh, Arapça “açma, ayırma”; “açıklama” anlamlarına gelmektedir.
[15] Bu tespit ve devamında kurulacak anlam içeriği için; Metin Bobaroğlu, Büyükada Sohbetleri, 13 Eylül 2013.
[16] Tora, Tekvin 9:27
[17] Tora, Ham’ın dört oğlu olduğunu kaydeder. Bunlar Kuş, Misrayim, Put ve Kenan’dır. Belki bunlar işitme, bakma, tatma, koklama gibi duyular aracılığıyla inşa olan zihin, hafıza, algı vb. yetiler olarak düşünülebilir.