İblis İsa’yı yüksek bir dağa götürdü
ve ona dünyanın tüm illerini
ve onların izzetini gösterdi.
Ve İblis ona dedi:
Eğer bana secde edersen,
bütün bu şeyleri sana veririm. [1]
İblis, İsa’yı göğe yükseltir ve onu bir dağın zirvesine koyar. Ve Rabbe olan imanını işte bununla sınar. Denilir ki insanı kendi tutkuları sınar iblis suretinde veya iblis suretinde sınayan Rabbidir gizli hikmetiyle; ve bir ihtimal de nefsidir görünen Rab suretinde. Her ihtimalle bir dağın zirvesinde bulur İsa kendini. Sadece bir secdeye bakmaktadır gördüklerinin mukadderine dönüşmesi. İman etmek veya yüz çevirmenin nefsi zorlayan seçimidir bu veya en yalın olarak insanın hikâyesi…
Kimi müfessirler bu dağın yeryüzünün kudretli makamları olduğuna hükmeder. Böylece İblis, dünyaya hükmetme kudretini teklif etmiştir İsa’ya. Kimi diğeri de bunun ruhbanlık olduğu sonucuna varır. İblis eliyle yönetebilecektir habis ruhları. Ve kimi diğerleri de varsıllığın kudreti olduğuna yorar bu daveti. İhtişamın ve sefahatin yılgın ağına düşmesi için bir tuzak olarak görür bu teklifi, masum İsa’ya sunulan. Bunlar ilâhlarıdır sıradan insanların. Ama sıradan olmayan İsa için çölün kumundan farksızdır bu hediyeler. Manevi yolculuğunda ancak bir çocuğun sıradan arzularını giderebilirdi bu basit oyuncaklar.
Rabbe giden yolun; efendi ile mesrur ebedi hayatın; ve hak ile kaim hakikat pınarının sahibi olan Yüce Allah’ın mesihi ancak kulluk ile sevk olunmuştur dünyaya [2]. İyilik ve merhamet ile davet etmek için yolunu kaybedenlere, bir rehberdir yolu bilen. Sevgi ve tahammül ile icabet eder efendinin miskin kullarına. İşte İblisin sınavı budur efendinin salih kullarına. Tamah ile değil, ama vicdanın merhametiyle sınanır temiz kullar. Zira kim kanar ki dünyanın mevki ile malına? Fakat kim yüz çevirebilir merhamete meyleden yürekten?
İnsan hoşnut olmadığı halleri ile gurur duymaz elbet. Saklar, utancının sefil delillerini. Kim göstermek için can atar ki zaaflarını? Kim ister arzularında kavrulan bir hayvan gibi süründüğünün görünmesini? Saklıdır bunlar kanayan kalplerin içinde. Bilinmesini istemediği gibi, kendi burnuna gelen kokudan da bezer insan. Ebedi ateşte yakılıp yok olsun ister bunlar. Ne kendi bilsin, ne de kulağına bir daha fısıldansın ister bu aşağılık tamahlarının.
Ama iyilikleri ile hoşnuttur her mümin kul. Doğrulukla yürüdüğü yolun her çakıl taşından onur duyar. Ve gururu kabarır her salâhında. Ne kadar verse kendinden ve verdiği ile övgülere mazhar olsa, sevilse mesela, el üstünde tutulsa; takdir ile yüceltilse ve methedilse en önemlilerin muhabbetlerinde; sevinç duyar. İşte yeryüzünün yüksek yerleri bunlardır. Aptalların ilâhları teklif eder şan ile şöhreti. Oysa Allah’ın sağında oturanın izzeti, yeryüzüne atılmış Kerubi, tahtını omuzunda taşıyanın yüreğindeki haz, dilindeki söz, sarhoş eden o lezzet, hikmeti kendine layık görenin kendine duyduğu muhabbet; işte yeryüzünün yüksek yerleri…
İyilikle sunulan merhamet, teveccüh ile gelen tenezzül, kendini hiçliğe sunan onurlu kulluk… İnkâr edilemez derecede icabettir İblisin davetine (Ne yüce davranışlardır her biri oysa). Kendinden ziyade merhametle eğilmek diğerinin önünde… Üstelik beklentilere de aldırış etmeksizin bir hiç uğruna vermek kendinde olanı. Fakat bilse ki kendilik en büyük günah… Olmak ile olmamanın dayandığı müthiş mesele budur işte. Varsan, vardır iblis. Varlığında yokluğu istemek ve yokmuşçasına verirken aziz elleri, verenin İblis olduğunu bilmemektir asıl körlük. Zira bilseydi, demiş erenler, hâlbuki varlığı en âlâ günah. [3]
Velhasıl-ı kelâm vermek değil aka çıkaran karayı; ak ile karanın fevkinde verenin kendinde izzet bulunması ile tecelli eden hâlin izharı, olmadığından orada nefsinin gölgesinde bir kimse, ancak o vakit haktır. İşte tam bu noktada sınanmanın hakikati, Lut’un karısı ile geçmiştir insan olmanın meşakkatli tarihine. Eğer dönüp geriye bir kez bakarsa; sadece bir kez gözünün ucuyla değerse kendi eliyle yapılana; işte o vakit sahiplenmiştir iyiliği ve nurdan yüz çevirmiş tuzdan bir heykeldir artık kişi.
Yol ve hayat ve hakikat olanın dili ise şöyle söyler: “Rabbe rücû edecek ve yalnız ona kulluk edeceksin” [4]. İşte böyle başlar halis fatihin nefsine olan fethi. Ancak böyle inkâr olur yeryüzünün yüksek yerleri…
Referanslar:
[1] İncil, Matta 4:8-9
[2] İncil, Yuhanna 14:6
[3] Kur’an-ı Kerîm, Maide Sûresi 5/72: “Kim Allah’a şirk koşarsa şüphesiz Allah ona cenneti haram etmiştir. Onun varacağı yer de ateştir’’
[4] İncil, Matta 4:10