Tasavvuf, nihayetinde altın bir Buda’ya dönüşmektir…

Mâbed mahiyetindeki tüm yapılarda olduğu gibi, Budist mâbetleri de belirli bir remz ve simge zemini üzerinde inşâ olunmuştur. Ve Budist mâbetlerinin tümü, merkezinde mutlaka altın bir Buda’yı tasvir eder. Neden altındandır Buda?

Buna cevaben altının mikrop tutmadığı elbette söylenebilir. Zirâ kâmil şuurdur Buda. Onda kuruntular, vesveseler yer etmez. Aklın mikroplarıdır bunlar, ama Hak ile kâim şuur için geçicidir. İhlâl edemez, gelir geçer, makama dönüşmez kâmilin zihninde.

Ayrıca güneş olduğu için de altındır Buda. Zirâ beşere bir görünür, bir görünmez, ama kendi varlığında batmaz güneş. Canlıların tümüne, her dâim nûrunu ve rahmetini ihsân eder. Her dâim diri, her dâim yenidir. Bu sebepten tekâmül yoktur güneşte. Kâmile tekâmül olur mu? Kırmıştır samsara dedikleri kemâlat çarkını Buda. O ancak tekallüb eder kendinden kendine. Böylece Buda kainatı kaplamıştır ve Brahması, Vişnusu, Şivası ondan tezâhür eder en kâmil ve hakikî biçimiyle.

Buda’ya bakan, ilahların tamamını görür. Fil başlı Ganisha da odur, yok edici Şiva da… Biri Hakim’dir, diğeri Kahhar. Otta, böcekte bu zevk olabilir mi? İsm-i ilâhi için insandan gayrı bir tezâhür mahâli mevcut olabilir mi? Velhâsıl işte o insandır Buda.

Tekallüb eden kalbdir. Bu nedenle Buda’nın tasvirinde kalbinin üzerine Svastika koyarlar. Derler ki yani, Svastika tesmiye edilen kalb-i Buda, her şeyin yolunda olduğunu gösterir. Yani derler ki aslında değişimden korkma. Zirâ kalb-i Buda kâmilin âlemleri seyridir, Hakk’ın tüm sıfatlarıyla.

Kemâlatın basamaklarını sayar mutasavvıf-ı İslâmiyye merâtib-i nefs üzerinden. Buda’nın ise yedi basamak durur dizinin dibinde. Bir basamakta çiçekler, sunular, diğerinde dâim yanan bir çerağ, ama en tepesinde bir aslan çömelmiş Buda’yı dinler. Buda ise dingin, bağdaş kurmuş. O da dinler Buda’yı.

Buda’nın, Budasını dinleyebilme istidâdına mutasavvıf demiş ki fıtrat, aslanın Buda’yı dinlemesi ise şeytanı teslim almak… Kendi dili, kendi zevkiyle tabi.

Ayağının dibinde yedi basamak, başının üzerinde beş kat. Bazen ateş ile tasvir edilir bu katlar, bazen de mâbedlerinin üzerindeki gibi halkalardan mütebeyyin bir sütun. Zirâ mâbedin kendisidir aydınlanmış insan.

Allah’ın ruhu ondadır; zevki, aşkı, irfaniyeti ile neşeli bir insandır Buda. Sevdiklerinin acılarıyla kederlenir, ama kendinde daima zevktedir Buda.

“Doğruluk” ilkesini koymuş altın bir Buda olmanın en mühim şartı olarak. Doğru fiil, doğru tefekkür, doğru meslek, doğru gayret… Bu doğrudan kasıt dosdoğru demektir, sırat’el müstakîmdir yani. Musa’ya söylenen “Benden başka ilahların olmayacak” emrine, Fatiha’nın sırlarından bir sır iyyakenabüdü nidasıdır Buda’nın dosdoğruluğu.

Velhâsıl, “Kendin için doğru bir meslek seç, sonra o mesleğinde dosdoğru ol” demiş, dosdoğru olduktan sonra mesleğin bile insanı Hakk’a vâsıl edeceğini söylemiştir Buda. Altınlık burada dosdoğruluk ilkesi olmuştur. Bütün hayatı boyunca orta yolu göstermiş, tevhide davet etmiştir aydınlanmış Buda.

Belâgatı ahlaktan mühim tutanlar satırlarca överler Hazreti Peygamberi. “Dört kitap nedir?” deyince, sayarlar: Tevrat, Zebur, İncil, Kuran. Nerede Buda, Konfüçyüs? Nerede Zerdüşt ve Zend-Avestası? Mahabarata nerede? Eğer onların Hak olmadığını söyleyecek bir gafil var ise, Peygamber neden Çin’i gösterip “Oradaysa ilim, gidin ve alın!” dedi? Peygamber ümmetini bâtıla mı davet etti?

Yürek, kalb, vicdan, gönül… İşte budur dört kitap. Aklına, bilgine, zevkine, muhabbetine göre bunlarla okunur kainat. Ancak o zaman haktır ve altındandır Buda. Ve zevk ile seyreder âlemi her müminin gözünden.

İzzet Erş
+ Son Yazılar