“Gizli olarak anlatılan bir öyküye göre biz insanlar bir tür hapishanede gibiyiz ve kendimizi özgür bırakmamalı ya da kaçmamalıyız; bu bana anlaşılması güç büyük bir giz gibi görünüyor.” [1]
* * *
“En bilge insanların dünyadaki en iyi gözlemciler olan tanrılar onları gözlerken hizmetlerini bırakmaya istekli olmaları usa uygun değildir. Bilge insan hiç kuşkusuz özgür olunca başının çaresine onlardan daha iyi bakacağını düşünmez. Belki de aptal biri böyle düşünüp efendisinden kaçması gerektiğini düşünebilir. Ve iyi bir efendiden kaçmaması ama elinden geldiğince uzun bir süre boyunca onunla kalması gerektiğini görmeyebilir. Ve böylece düşüncesizce kaçabilir. Ama akıllı bir insan her zaman kendisinden daha iyi olan biriyle birlikte olmak isteyecektir.” [2]
* * *
“Görünmez parçamız olan ruh kendisi gibi soylu ve arı ve görünmez olan başka bir yere, Tanrı’nın görünmeyen gerçek öteki dünyasına, iyi ve bilge Tanrı’nın önüne, benim ruhumun da eğer Tanrı dilerse gideceği yere gittiği zaman, böyle nitelikleri ve böyle doğası olan bu ruh, insanların çoğunun dediği gibi bedenden ayrılır ayrılmaz doğrudan doğruya dağılıp yok mu olacaktır? Bu hiçbir zaman olamaz, sevgili Kebes ve Simmias. Tersine, gerçeklik aslında şudur: Eğer ruh özgür kaldığında arıysa ve kendi içinde bedenden hiçbir şey sürüklemiyorsa –çünkü yaşamda hiçbir zaman bedenle isteyerek birlikte olmamış, ama ondan kaçınmış ve kendini yalnızca kendi içinde toplamıştır, çünkü bu her zaman onun değişmeyen çalışması olmuştur–, o zaman bunun biricik anlamı felsefeyi doğru olarak izlemiş ve gerçekten de ölümün peşinden gitmiş olduğudur.
O zaman eğer böyle bir durumdaysa, kendisi gibi olan, görülemez, tanrısal, ölümsüz ve bilge olana gider ve oraya vardığında mutludur. Yanılgıdan, budalalıktan, korkudan ve ateşli sevgilerden ve tüm başka insan kötülüklerinden özgürdür. Ve bilenlerin dedikleri gibi tüm sonraki zamanı tanrılarla birlikte gerçeklik içinde yaşar.
Sanırım eğer bedenden ayrılma zamanı geldiğinde, kirlenmişse ve arı değilse, çünkü her zaman bedenle birlikte olmuş ve onun için kaygı duymuş, onu sevmiş, onun tarafından ve istekleri tarafından büyülenmişse, öyle ki cisimsel olandan, dokunulabilecek ve görülebilecek ve içilebilecek ve yenilebilecek ve tensel hazlarında kullanılabilecek olandan başka hiçbir şeyin gerçek olmayacağını düşünmüşse ve eğer gölgemsi olan ve gözlere görünmeyen ama felsefe için anlaşılabilir ve dokunulabilir olandan nefret etmeye ve korkmaya ve kaçınmaya alışmışsa, bu durumdaki bir ruhun arı ve kirlenmemiş olarak ayrılabileceğini düşünür müsün?
Bunlar iyilerin ruhları değil, ama aşağılık insanların ruhlarıdır. Önceki kötü yaşam tarzları için bir ceza olarak böyle yerlerin çevresinde çırpınmaya zorlanırlar. Ve onlara sarılan cisimsel olanın isteği yoluyla yeniden bir bedene hapsedilinceye dek çırpınıp dururlar. Ve olabilir ki önceki yaşamlarında yaptıklarına uygun düşen doğalara hapsedileceklerdir.
Demek istiyorum ki, örneğin kendilerini oburluk ve zorbalık ve sarhoşluk gibi şeylere verenlerin ve bunlardan kaçınmak için hiç bir sıkıntıya girmeyenlerin, eşeklerin ve bu tür hayvanların bedenlerine geçme olasılıkları yüksektir.
Ve haksızlık ve tiranlık ve hırsızlığı seçenler kurtların ve atmacaların ve çaylakların bedenlerine geçerler. Başka nereye gidebileceklerini imgeleyebiliriz? Öyleyse tüm başkalarının kendi alışkanlıkları ile uyum içinde nereye gidecekleri açıktır. Öyleyse onların en mutluları ve en iyi yere gidenleri felsefe ya da us olmaksızın, doğal olarak ve alışkanlıkla, ılımlılık ve türe denilen toplum ve yurttaşlık erdemlerini en iyi uygulayanlardır.” [3]
* * *
“Birer us düşmanı olma tehlikesi tıpkı kimilerinin insan düşmanı olmaları gibi; çünkü bir insanın başına düşüncenin kendisinden nefret etmekten daha büyük bir kötülük gelemez. Misoloji ve misantropi benzer nedenlerden doğarlar. Çünkü misantropi birine yeterince bilgi olmaksızın tam olarak güvenmekten doğar. Birinin bütünüyle dürüst ve iyi ve güvenilir olduğunu düşünürken, daha sonra aşağılık ve yalancı biri olduğunu bulursun. Sonra bir başkasıyla aynı şey olur. Bu bir insanın başına birçok kez geldiği zaman ve özellikle en yakın ve en değerli dostları saydığı insanlar arasında olmuşsa, sonunda sürekli kavgalar ardından herkesten nefret etmeye ve hiç kimsede sağlam hiçbir şey olmadığını düşünmeye başlar. Bunun olduğuna hiç dikkat etmedin mi?” [4]
* * *
“Ama dostlarım eğer ruh gerçekten ölümsüz ise onunla yalnızca bu zaman açısından değil, ama tüm zaman açısından kaygılanmamız gerektiğini ve bunu göz ardı edersek tehlikenin gerçekten korkunç göründüğünü unutmayın. Eğer ölüm her şeyden bir kaçış olsaydı, bu, kötüler için bir kazanç olurdu. Çünkü öldükleri zaman ruhları ile birlikte bedenden ve kötülüklerinden de kurtulmuş olurlardı. Ama şimdi ruh ölümsüz göründüğü için olanaklı olduğu ölçüde iyi ve bilge olmaktan başka hiçbir yolla kötülükten kaçamaz ya da başka herhangi bir yolda kurtarılamaz. Çünkü ruh kendisi ile birlikte öteki dünyaya eğitiminden ve yetiştirilmesinden başka hiçbir şey götürmez ve bunların ölmüş olana oraya yolculuğunun başından başlayarak yardım ettikleri ya da zarar verdikleri söylenir. Ve böylece derler ki, ölümden sonra her bir kişiyi kendi yazgısı olan tin, ölülerin bir araya toplandıkları bir yere götürür. Sonra yargılanırlar ve görevi bu dünyadan gelenleri öteki dünyaya götürmek olan kılavuzla birlikte öteki dünyaya yola çıkarlar. Ve orada karşılaşmaları gerekenle karşılaştıktan ve saptanan süre boyunca kaldıktan sonra bir başka kılavuz birçok uzun zaman döneminden sonra geri getirir…
Ancak bu yol ne yalın ne de tektir. Çünkü eğer öyle olsaydı, kılavuzlara da gerek olmazdı. Ve eğer tek bir yol olsaydı, hiç kimse herhangi bir yere giden bu yolu kaçıramazdı. Ama gerçekte yolun birçok çatalı ve birçok dalı var gibi görünür. Bunu burada, yeryüzünde kutlanan âyin ve törenlerden çıkarıyorum. Şimdi düzenli ve bilge ruh kılavuzunu izler ve durumunu anlar.
Ama bedeni isteyen ruh, daha önce dediğim gibi, uzun bir süre boyunca görülür dünyada, onun için çırpınır ve çok fazla direndikten ve çok fazla acı çektikten sonra onunla ilgilenen tin tarafından zorla ve güçlükle uzaklaştırılır. Ve öteki ruhların bulundukları yere vardığında, sefil cinayetler işlemiş ya da bunlara ve yakın ruhların işlerine yakın başka işler yapmış olduğu için arı olmayan ve haksızlıklarda bulunmuş olan ruhtan herkes kaçınır ve uzak durur. Ve hiç kimse onunla birlikte ya da onun kılavuzu olmak istemez. Ve o belli zaman süreleri boyunca tam şaşkınlık içinde yalnız başına dolanır durur. Ve ondan sonra ona uygun bir yere yerleştirilir.
Ama yaşamdan arılığı ve dürüstlüğü içinde geçmiş olan ruhun dostları ve kılavuzları tanrılar olur. Ve her ruh kendisi için uygun olan yere yerleşir. Yeryüzünün birçok harika bölgesi vardır. Ve yeryüzünün kendisi birinin beni inandırdığı gibi ne büyüklükte ne de başka bakımlardan alışkanlıkla onun üzerine tartışanlar tarafından sanıldığı gibidir.” [5]
Referanslar:
[1] Platon, Fedon. B62. İdea Yayınevi, s.44
[2] Platon, Fedon. B63. İdea Yayınevi, s.44
[3] Platon, Fedon. B80-81. İdea Yayınevi, s.66-68
[4] Platon, Fedon. B90. İdea Yayınevi, s.76
[5] Platon, Fedon. B108. İdea Yayınevi, s.96-97