Tamahkâr olma,
zira her şeyde i’tidâl efdâldir. [1]
Pitagoras’ın felsefi dizgesi genel olarak ve basitçe aritmetik sayılara ve bu sayıların ihtiva ettiği ilmi sınıflara indirgenir. Ancak Pitagoras’ın düşünce sisteminin özünü nicel sayılar değil, ama sayılar ile simgelenen ilmi bir hiyerarşi oluşturmaktadır. Pitagoras’a göre bilgi ve giderek bilgiyi nesnesi kılan tüm ilimler, ilâhi (bütünsel) bir ilmin mertebelerine aittir. Ona göre varlık hakikatinde biriciktir. Bu biricik varlığın varoluşa çıkışı ikilik düzeyinde gerçekleşmek zorundadır. Zira bilgi, bilen ve bilinen ayrımında gerçekleşmektedir. Bu ayrım ilişkinin temelidir ve ussal bilgi bu ilişki zemininde kendini mümkün kılar. Böylece mutlak birlik, agnostik bir ifadeyle bir bilinemezlik alanını oluşturur. Onun bilinebilirliği ise bu mutlak birliğin ayrımında ve bu ayrımın yeniden birliğinin şuurunda, yani ilişkisinde gerçekleşmek zorundadır. Buradaki ayrım bölünemez bir bütünün varsayımsal olarak ayrışmasından ibarettir. [2] İnsanın görevi, ruhunu saflaşıp başlangıçtaki biricik varlığa vasıl olmasını sağlayacak bu terakkiye hazırlamaktır.
Mutlak birlik, kendini ussal olanda açımlar. Kendini bu sergileyişi us açısından kavranılabilir olana bir iniştir. Bu iniş (tenezzül) ile şuur biçimlenir. [3] İlmin mutlak birliği kendisi ile ayrımsız özdeşlik içinde bir bilinemezlik teşkil ederken, kendi içinde (ve ikilik olmadığından kendinden kendine) bu ayrımı ile ikilik âlemine çıkar. Ve yine bu ayrımların birliğe geldiği farkındalıklı bilinç yoluyla başlangıçtaki birliğe yükselir.
Daha yalın bir ifade ile başlangıçta Tanrı (veya zât) bilinemezdir, çünkü varlığı ile bütün olduğundan onda ayrım yoktur. Ayrım olmadığında bilgi de mümkün olamaz. Çünkü bilgi en temelde bilen ve bilinen ayrımından doğar. Ancak Tanrı (irâdi veçhe), varlığını bilinir kılmak için kendini açığa çıkarmıştır. Bu açığa çıkış (zuhur), Tanrının nitelikleri (esmâ) arasındaki ayrımlar (fark) yoluyla gerçekleşir. Bilinç, bu ayrımları yeniden birliğe getirebilir ve tüm farklılıkların ardındaki birliği, mutlak olanı sezer. Veya denilebilir ki onu ruh ile bilir. Bilgiyi bu idrake taşıyan ilim, akıl ve sezginin en yetkin birliği olan felsefede somutlanır. [4] Tam ve gerçek anlamıyla felsefe, ne sadece aklın, ne de sadece ruhun (sezginin) bir kudretidir. Ama aklın ve sezginin dengeli birliğiyle tümelleri kavramanın, mutlak birliği de sezmenin ilmidir. Bu ilimde yetkinlik kazanan kişi varoluşun tüm tezahürlerinin ardında varlığın biricikliğini (Tanrı’yı) bileceğinden onda aşırılık ve hoyratlık bulunmayacaktır. Ona karşı ölçülü ve adil olacaktır. Ölçü ve adalet usun en yetkin biçimleridir. [5]
“Ölçü, nicelik ve niteliğin ayrımlı birliği olarak kavramdır. Us, kendi kendini tanıtlamalı, ölçü olarak kavramlaşmalı ve tüm nesne, olay ve olgulara ölçüt olmalıdır. Nesne olay ve olguların bilinmesinde kullanılan ussal ölçüt ise, geometri bilimidir. Aritmetik, geometrik biçimlerin açılımı, anlatımıdır. Geometri ve aritmetiğin birliği ise matematiktir. Matematik, nesnel bilimlerin dilidir.” [6]
Pitagoras tam bu noktada bir aritmetik üstadı olarak varsayılmış, kendisinin ancak ahlâki sağaltım yoluyla ulaşılabileceğini ön gördüğü ilâhilik ve vuslat düşünceleri göz ardı edilmiştir. Halbuki felsefi düşüncesi, aklî terakkinin yanında nefs terbiyesi ve ruhî olgunluk yoluyla manevi terakkiyi de içermektedir. [7] Pitagoras bir máthema üstadıdır. [8] Doğanın varoluşunun temelindeki aritmetik düzeni, sayılar ile ifade edilebilen dijital zemini keşfetmiştir. Ancak daha önemlisi bu dijital düzenin kuantize bir birlik altında toplandığını geometrik bir zekâ ile ispat etmiştir. [9] Yine de bu teori Pitagoras’ın varoluşa ait felsefi düşüncesinin temelini oluşturmaktan ibarettir.
Pitagoras varlığı sayılara indirgemez. Merhamet, saygı, öfke gibi insani vasıfların sayısal niceliklerini aramaz. Bunların sayılar ile ifadesi kutsal kitap âlimlerinin keşiflerine aittir. Tamamında olmasa da dil kutsallığı taşıyan vahyi metinlerin genelinde merhamet, saygı, öfke vb. kelimelerin birer sayısal değeri bulunmaktadır. [10] Kelimelerin bu sayısal değerleri, insani hallerin ve vasıfların değerleri değildir. Yine de doğa yasaları ve tinsel tecellilerin kavramlaşmasında bir temel oluşturan ilâhi mertebeler düşüncesinde, hiyerarşinin oluşabilmesi için bu sayılara gerek duyulur. Pitagoras’ın sayıları bu nedenle aritmetik sayılar değil, ama geometrik formlardır. Pitagoras’ın dizgesi geometrik olduğu kadar hikmete de dayandığından onun bir matematik üstadı olduğu söylenebilir.
* * *
Sayılar öğretisinde Pitagoras “bir” sayısını varlıkla özdeş tutar. Bu birlik ile Tanrı’nın bilinemez (gaybî) zâtının varlık ile bir olduğunu belirtir. Bu birliğin ayrışması yoluyla varoluşa çıkan âlemi “iki” sayısıyla özdeşleştirir. Bir; nokta ise, iki; noktanın kendinden kendine veya iki nokta arasında çizdiği bir çizgidir. Bu çizgi nesnel bir zeminde, örneğin gerilmiş bir ipin veya kağıt üzerine çizilen düz bir çizginin imgesini taşımaz. Kavramı gereği nokta kâğıt üzerinde bir leke değildir. O sonsuz küçüklük olarak imgelenebilecek bir varoluşsallık da taşımaz. Nokta ussal bir kavram olarak ilişkisizlik ve arı kendilik demektir. Çizgi ise bu nokta tanımından hareketle ilişkidir.
Üç sayısı ise ayrımların birliği olarak ilk belirliliktir. Bu nedenle bilinç üçtür. Dört sayısı ise bu şuur ile varoluşun mertebelerini anlayan ve bu mertebeler arasında ölçüyü bilen insan usudur. Bu nedenle ölçüden yola çıkarak dört sayısı Pitagoras için adaleti temsil eder. Ve bunların toplamı (1+2+3+4) 10 sayısını verir. Pitagoras’ta olduğu gibi Kabala ve İslam tasavvufunda da 10 sayısı tamlığı bildirir. O, mutlak birliğin kendini kâmil şekilde ortaya koyuşudur. 1 sayısı ile temsil edilen biriciklik, kendini 10 sayısı ile temsil edilen bütünlükte bildirir. [11]
Kabala geleneğinde bu ilk mutlak birlik Yhvh’nin “adı söylenemez” veya algılanamaz oluşunda gizlenir. Onun ayrıma gelmesi Elohim’dir. Elohim çoğul bir kelimedir, ancak çokluğun birliğini ifade eder. Ondaki ayrım kâmil bir insanın şuurunda tevhide gelir. Kabala’ya göre kâmil bir şuur sahibi bu insan Âdem oğlu Şit’tir. [12] Zira Tanrı’nın gizli isminin bilinmesi onun oğlu (sırrı) Enoş ile vâki olmuştur. [13] Tanrı’nın adaleti tahsis ettiği efendilik vasfı ise Adonay ismi ile bildirilir. Bir Yhvh, iki Elohim, üç Şit, dört Adonay. Bir Yhvh’nin Yod harfi, iki Elohim’in Mem harfi, üç Şit’in Şin harfi ve dört Adonay’ın Dalet harfidir. [14]
Yod noktadır. Sınırsızlık denilen olumsuz sonsuzluğu [15] belirli kılan [16], ancak şekilden ve belirlilikten münezzeh, Tanrı’nın karanlıkta parlayan ışığıdır. Sayısal değeri 10’dur. Ancak 1 sayısının temsil edildiği Alef harfini kendi iç ayrımında oluşturur. Alef iki Yod harfinin kendi içinde gerçekleşen ayrımlardan oluşur. Ayıran ve birleştiren Vav’dır. Yod, Yhvh isminin ve Alef, Elohim isminin baş harfidir.
Ayıran Vav vasıtası ile Mutlak Birlik tezahür eder. Aynı Vav iki Yod’u, iki noktayı birleştirerek Elohim’i, çizgiyi oluşturur. Böylece Elohim ayıran ve birleştiren sınır olarak ilişkidir. Elohim isminin baş harfi Alef’in ortasında yer alan Vav’ın ayrım ve birleştirici vasfı olmaksızın varlık belirişe çıkamaz. Bu tanımdan yola çıkarak belki denilebilir ki zuhur (Sefer HaZohar) kitabının yazarı Elohim, kalemi Vav, kaleminin ucu Yod, mürekkebi Adam (kan anlamında), yazdığı Şit’tir. Nûn vel kalemi ve mâ yesturûn. [17]
Üçüncü nokta aracılığı ile oluşan belirlilik; üçgen, veya varlık-yokluk eytişiminde bilinç için ilk somutluk olan belirli varlık, Şit isminin baş harfi olan Şin’de gizlidir. Şin harfi krallık tacını simgeler. Ayrıca Kabalitik alfabede Şin taçlı harflerdendir. [18] Bu harf tipografik olarak üç noktanın kendi dışında birleştiği tek nokta ile gösterilir. Geometrik bir form olarak ise belirli bir düzlemde, birbirine doğrusal olmayan üç noktayı birleştiren üç doğru parçasının birleşimi olarak üçgendir. Ayrıca İbrani alfabesinin üçüncü sayısı Gimal harfi “deve” anlamına geldiği gibi kâmil anlamında da kullanılır. [19]
Dört sayısı ise adaleti temsil eder. Geometrik olarak dört kenarı birbirine eşit olan eşkenar dörtgen, eşitliği ve adaleti temsil eder. Bu sembolizmi Kâbe simgeselliğinde de görürüz. Dört sayısı bu nedenle adalet ile özdeşleşir. Adonay haklı ile haksızı ayıran ve suçluyu suçsuz çıkartmayan adil bir efendidir. Bu vasfı ile Adonay adil bir kral olarak da imgelenir. Fizik yasalarından, DNA sarmalına kadar doğanın temel yasalarında dört sayısı özellikle öne çıkmaktadır. [20] Bazı Kabalistler bunun Kralın hükmü olduğuna kanaat getirir. Bu kral “Meleh LeOlam”dır. [21]
Adonay ismi Alef, Dalet, Nun ve Yod harfleriyle yazılır. [22] İbrani alfabesinin dördüncü harfi olan Dalet, Adonay isminde Alef ile Yod arasında durur. Bu isimden Dalet çıktığında geriye Ani, Ben kalır. Bu “Ben”, kralı gösterir. Eğer Alef çıkarsa Din, yani “hüküm” kelimesi elde edilir. Bu hüküm ise krala aittir. Ve eğer Yod harfi çıkarılırsa geriye Eden, yani “cennet bahçesi” kalmaktadır. Ve bu da adil kralın krallığıdır. Bu krallık Pitagoras’ın diliyle eşkenar dörtgen olarak ifade edilir. [23]
Neticede Pitagoras’ın sayıları sadece nicel adetler olmanın ötesinde kavramdırlar ve bu geometrik kavramlar, matematik yoluyla kozmosun dilini oluşturur. Sayılar nesnel varoluşun simgesi ve hiyerarşisidir. Bu sayılar arasındaki armonik geçişler, varoluşun özsel birliğini ve ussal zeminini teşkil eder. Böylece Pitagoras matematik yoluyla varoluşun ussal olduğunu göstermiştir. Bu nedenle de Usun Tanrısı Apollon’un çocuğu olarak yâd edilir [24]
Referanslar:
[1] Pitagorasçı düsturlar, madde 16. Cavit Sunar, Tasavvuf Tarihi. s.80. AAV Yayınları, 2003.
[2] Ontolojik bu sav, Hegel’in mantığında öne sürdüğü eytişim nazariyesiyle de örtüşür. Ayrımlardan münezzeh olan mutlak biriciklik, kendi olumsuzu veya yokluğu olan karşıtlık ile bilinç açısından bilinir duruma yükselir. Gerçekte böyle bir ayrım olmasa da, zihnin bu ilk olgusallığı sezebilmesi için ayrımlar varsayımsal olarak konulur. Karşıtlık şuurun onları birliğe getirmesi yoluyla ilk belirliliğe yükselir. Bu belirlilik varoluşun algısını oluşturur. Hegel buna “belirli varlık” demektedir.
[3] Şuur kozmosun özü olduğundan oluşmaz, o hep vardır, ama birey nezdinde biçimlenir.
[4] Pitagoras bu tanımın içeriğini “ilâhi ilim” olarak niteler. Cavit Sunar, Tasavvuf Tarihi. s.64. AAV Yayınları, 2003.
[5] Ölçü ve adaletin birliğine Pitagoras İrfaniyet demektedir. İslamî karşılığı feraset.
[6] Metin Bobaroğlu, Simge Kavramı ve Simgesel Çalışma, 2014.
[7] Pitagoras insanın bu tekâmülünü dörde ayırır. Hazırlık devri, tasfiye devri, kemâl ve ma’rifet (âriflik) devri. Cavit Sunar, Tasavvuf Tarihi. AAV Yay., 2003.
[8] Eski Yunanca matesis, matematik kelimesinin köküdür ve “ben bilirim” anlamına gelir. Bilim, bilgi ve öğrenme gibi anlamlara gelen máthema (μάθημα) sözcüğünden türemiştir. Mathematikós (μαθηματικός) öğrenmekten hoşlanan anlamına gelir.
[9] Metin Bobaroğlu, AAV Seminerleri, Nisan 2014.
[10] Bakınız; Gematria veya Ebced İlmi.
[11] İbranice Alef ve Arapça Elif harflerinin sayısal değeri 1 ve Yod/Ye harflerinin değeri 10’dur.
[12] Konuyla ilgili bir tevil; Tora’ya göre Âdem’in Abel adındaki ilk çocuğu, Kain adındaki ikinci çocuğu tarafından öldürülür. Bu simgesellikte hiçlik anlamına gelen Abel, hain anlamına gelen Kain tarafından öldürülür (ortadan kaldırılır). Kain’in günahı (veya eylemi) mutlağın iradesine (fıtrat) uymamak, müşriklik olarak nitelenir. Bunun neticesinden Şit doğar. Şit, Âdem’in üçüncü çocuğudur ve “Tanrı’nın ünsiyeti, insan” anlamına gelen Enoş’un babasıdır.
[13] Tora, Tekvin 4:26
[14] Bu dörtlü dizge literal bir referansa dayanmamaktadır.
[15] Ein Sof (ףוס ןיא)
[16] Ein Sof Aur (רוא ףוס ןיא)
[17] Kur’an-ı Kerîm, Kalem Sûresi 68/1: “Nûn’a ve kaleme ve yazdıklarına and olsun”
[18] Kabalistik alfabede taçlı harfler denilen bu uygulama Gimal, Zayın, Tet, Nun, Ayn, Tsadik ve Şin harflerinin tepelerine koyularak resmedilir. Buna shaatnezgets de denilmiktedir.
[19] Kâmil veya olgun anlamındaki telâffuzu “gamal” şeklindedir. Örneğin Rabbi Gameliel’in ismi bu mânâdan dolayı kendisine verilmiştir. Gameliel, Allah’ın devesi anlamına geldiği gibi, Allah’ın kâmil kulu anlamına da gelmektedir.
[20] Fizikteki dört temel kuvvet: Kütle çekim kuvveti, Elektromanyetik kuvvet, Güçlü çekirdek kuvveti, Zayıf çekirdek kuvveti. Biyolojinin yapı taşları Guanin, Adonin, Timin, Sitozin.
[21] Âlemlerin Kralı veya Rabb’il Âlemîn. Bak. Rene Guenon, Âlemin Hükümdarı.
[22] Adonay (ינדא).
[23] Bu yorum literal bir referansa dayanmamaktadır.
[24] Kitty Ferguson, Kadim Pythagoras Kardeşliği. I. bölüm, Ayna Yayınevi, 2012.