Okuma süresi: 14.33 mintues
Yerlerinden yurtlarından olmuş Suriye halkının ‘sınırın öteki tarafında’ hayata nasıl  tutunmaya çalıştıklarına her gün tanık oluyoruz. Ancak hangimiz onların gerçekten neler yaşadıklarını, hayatlarını nasıl idame ettirdiklerini, kendilerine yabancı bir toplumun içinde ne gibi zorluklar yaşadıklarını biliyor?

Buzdağının görünen kısmına yakınlaşıp biraz onları tanıyabilmek, anlayabilmek, tanık olabilmek ve biraz da  dertleşmek için geçtiğimiz günlerde, İstanbul’da kurulmuş 30 kadar okuldan biri olan Fatih’teki ‘en seçkin, en iyi’ anlamına gelen ‘Al Noukhba’ okuluna gidip, okulun kurucusu ve müdürü Khaled Abdulaziz ile, Leyla Mustafa’ın tercümanlığı aracılığıyle bir röportaj gerçekleştirdik.

İçeri girer girmez ağırbaşlı Khaled Bey’in aydınlığını, ferahlığını hissettik ve ilerleyen dakikalarda da kendisinin okulu ve içerideki tüm öğrencileri nasıl aydınlattığına, ferahlattığına şahit olduk.

Leyla Mustafa: Hoş geldiniz.

AAV: Hoş bulduk. Nasılsınız? İyi misiniz? Herkes iyi görünüyor, aydınlık bir yer burası; hem ışık alıyor, hem de insanları güzel.

LM: Teşekkür ederiz.

AAV: Kaç kişi barınıyor burada? Nasıl bir yer burası?

LM:: Ben burada öğretmenim. Khaled Bey burada müdür. Burada anaokulundan lise 1’e kadar 400 öğrenci eğitim alıyor.

AAV: Aileler dışarıda çalışıyor çocukları da buraya bırakıyorlar, öyle mi?

Khaled Abdulaziz: Evet. Burası okul olmadan önce, burada 30 tane öğrenci vardı. Aileleriyle birlikte burada kalıyorlardı, ve öğreniyorlardı. Bu çevrede başka okul olmadığı için buraya çok fazla çocuk gelmeye başladı. Burayı büyüttük ve aileleri dışarı aldık. Aileler dışarıda ev kiraladılar.

AAV: Özel bir destek mi alıyorsunuz yoksa devlet tarafından mı destekleniyor burası?

KA: Devlet desteği almıyoruz. Özel destek alıyoruz. Geçen yıl özeldi; ama bu yıl UNICEF Milli Eğitim aracılığıyla bizimle bağlantı kurarak öğretmenlere maaş vermeye başladı. 2 aydan beri böyle.

AAV: Leyla Hanım siz Suriye’de ne yapardınız?

LM: Ben Türküm ama Suriye’de yaşıyordum, olaylardan sonra buraya geldim. Orada Türkçe-Arapça özel dersler verirdim  ama öğretmenlik yapmıyordum. Orada muhtaç değildik.

AAV: Khaled Bey,  siz orada ne yapardınız?

KA: Hukuk okudum; ama avukatlık yapmadım, ticaretle uğraştım. İyi bir işim vardı. Olaylar olunca buraya geldim. Arkadaşlarıma yardım etmek istedim. Türkiye sınırında çok çalıştım, çok yardım ettik. Maraş’ta okul yaptık. Antep’te, Reyhanlı’da Urfa’da çocuklar için okul yaptık. Maraş’ta Türklerden daha fazla Suriyeli vardı, onun için çocuklar için okul yaptık. Sınırdayken çok fazla yardımlaşma olduğunu gördüm. Sınırdakiler İstanbul’da olanları çok zengin ve çok rahat zannediyorlar, hâlbuki öyle değil. O sebeple buraya geldim.

AAV: İstanbul’da daha çok para ve çalışma olanağı var gibi görünüyor.

KA: Evet İstanbul’da daha fazla çalışma olanağı var, ben bu semti seçtim çünkü herkes gelip merkezde oturuyor,  merkezde bir okul açıyor; ama bu çevrede okul yok. Çocuk sayısı çok ve hepsi de çok fakir. Bu çevreden çok güzel çocuklar seçtik.. Çok çalışkanlar, öğrenmek istiyorlar, gelenlerin hepsi çok zeki maşallah. Gelen aileler de çok kültürlü, zengin aileler ama her şeylerini kaybetmişler. Burada yapacakları şey öğrenmek. Durumları iyi olmayan çocukların hepsi buraya ücretsiz girdi. Bizim de Milli Eğitim ile aramızdaki ilişki düzene oturdu. Okulu ilk kurduğumuz andan beri Milli Eğitimle aramızda protokol vardı. Şimdi resmi olarak yeniden maaş vermeye başladılar.

AAV: Milli eğitim protokolü hangi ad üstünden var?

KA: Al Noukhba okulun adı, ‘en seçkin’, ‘en iyi’ anlamına geliyor.  Okulun bodrum katında küçük aileler var. Bina girişinde çocukların aileleriyle gelip  muayene olabildikleri küçük bir klinik de var. Diş doktoru, dâhiliye doktoru, bir de psikolog var.

AAV: Buraya gelen aileler ne durumdalar?

KA: Burada önceden hiç kimse yoktu. Bir yere giderken dışarıda 3 tane çocuğu olan bir aileyle karşılaştım ve onları buraya getirip yerleştirdim. O ailenin çocukları burada eğitim gördü ve uzun süre kaldı. Başka bir aileyi de bir arkadaşım gönderdi ve onlar burada kaldılar. 1,5-2 yıl önce buraya çok fazla muhacir geliyordu. Bazı kişiler de gelip buraya gelip  yardım talep ediyordu. Onların burada çalışmasına yardım ettik, çocuklarının burada eğitim almasını sağladık. Burada eğitim gören çocukların aileleri dışarıda, bazılarının ailesi burada bazılarının ailesi dışarıda.

AAV: Aileler ne yapıyor? Nasıl işler bulabildiler?

KA: Sanayide çalışan, şirketleri olup buraya gelen arkadaşlar bu aileleri yanlarına alıp iş ya da ev temin edebiliyorlar. İnşaat işinde çalışabiliyorlar, ne varsa yapıyorlar. Çünkü çalışmak zorundalar. Bazıları 1,5 ay bizimle kaldı,  sonra izin çıkınca Avrupa’ya başvurup oraya gittiler.

AAV: Geri dönmek isteyecekler mi?

KA: İlk geldiklerinde çalışma imkânı pek yoktu; ama şimdi burada çalışma imkânı daha fazla. Çoğu konuştuğumuzda geri dönmek istediklerini söylüyorlar; ama orada ikamet almaya çalışıyorlar, dil öğreniyorlar. Hem Türkiye bize kültür olarak yakın olduğundan burada yaşamayı orada yaşamaktan daha çok istiyorlar.

AAV: Türkiye’yi sevdiniz mi?

KA: Türkiye’yi savaştan önce seviyorduk, hep Türkiye’ye gelmek, görmek isterdik. Buraya gelen insanlarla konuşurduk, burası bizim ikinci vatanımız gibi. Kültürlerimiz birbirine yakın. Başka devlete gitmek istemiyorum, gidene de kızıyorum. Bir gün geri dönersek buradan aldıklarımız bize çok faydalı olacaktır. Hem neyimiz varsa biz verelim,  hem de  alalım, birlikte olalım, birlik olalım.

AAV: Buraya farklı yaşlardan insanlar geldi. Kendi tercihinizle gelmek başka bir şey, tatil için gelmek başka bir şey, zorunda kalarak gelmek başka bir şey… Bunun çocuklar üzerinde yarattığı etki nasıl oldu, gençler üzerinde yarattığı etki nasıl oldu?

KA: Burada hayat pahalı ve çok zordu. Buraya gelenlerin hiçbir şeyi yoktu, dil bilmiyorlardı, kendilerini anlatamıyorlardı, hiçbir şey yapamıyorlardı. Ailelerin hiçbir şeyi yok, onlara kefil olan yok. Neye nasıl ulaşacaklarını bilmiyorlardı. Çadırda oturanların durumları daha iyiydi, hem öğreniyorlar hem oturuyorlar, kira vermiyorlardı, yardım da geliyordu. Ama burada hayata bağlanmak daha zor. İş yok, ücret çok az, kiralar çok yüksek.

AAV: Birlikte mi yaşıyorlar? Bir evi birkaç aile birlikte mi tutuyorlar?

KA: Evet bazen üç aile, bazen iki aile birlikte tutuyordu. Ev küçük olsa bile 2 aile her biri bir odada kalabiliyorlar.  Bu binayı ilk kiraladığımız zamanlar 90-100 kişi burada oturuyordu. Kira var, yaşam zor, okulların çoğu Suriye okulu. Okulların bazıları ücretli, bazıları ücretsiz. Bu ücret öğretmenler için alınıyor, öğretmenler de zor durumdalar.

AAV: İnsan umut olmadan yaşayamaz, umutlarını nasıl bağladılar? Bir gün savaş bitecek ve geri dönebileceğiz yönünde mi, yoksa Türkiye’de kök salabilmek yönünde mi?

KA: İlk geldiklerinde herkes hemen geri döneceğini umuyordu. Biraz çalışıp durum düzelince dönme niyetindelerdi. Şimdi 3-4 yıl oldu, bu kadar uzayacağını tahmin etmiyorlardı. Ama şimdi alıştılar, devlet daha fazla önem vermeye başladı. Eğitim, Milli Eğitim’e bağlı. Doktorların da hastanede çalışmasına izin verilecek, çok doktorumuz var burada, şu an klinikte çalışıyorlar. Öğretmenler de çalışmaya başladı.

AAV: 4 yıl oldu, 4-5 yaşındaki çocuklar, sıkıntıyı yaşayanlar, savaş gördüler, reddedildiler, Türkiye’de travma yaşadılar. Tüm bunlarla nasıl mücadele ettiler? Bunun hayatlarına yansıması nasıl oldu?

KA: Çoğu aileler Türk okullarına koydular. Dili öğrenebildiler ve  büyük bir problem yaşamadılar. Birlik oldular, konuşmayı öğrendiler.

AAV: Psikolojik sorunlar çocuklar da görüldü mü yoksa daha çok yetişkinlerde mi?

KA: Psikolojik yönden daha çok destek vermeye çalışıyoruz, psikologlarımız var. Birkaç aydır çocukların psikolojileri daha iyi. İlk geldiklerinde savaş resimleri yapıyorlardı, ‘ben muhaliflerle olacağım’ diyorlardı. Şimdi daha çok doğa resimleri yapıyorlar. Türkçe öğrenmelerine çok önem veriyoruz.

AAV: 15-16 yaşındakiler ne yapıyorlar? Onlar daha mı tedirgindi?

KA: Onların problemi daha büyük. Onlar da Suriye okullarına yerleştirildi, psikologları vardı. Onlara eğitim veriliyordu. Nasıl bir topluma geldik? Onlarla nasıl bir arada yaşayacağız? Bu konularda konuşuluyordu. Başka güzel kültürleri öğrenmeleri, bizim de kendi kültürümüzün güzelliklerini onlara göstermemiz gerektiği söyleniyor; çünkü biz burada garibiz, halktan değiliz.

AAV: 4-5 yaşındaki bir çocuk çok çabuk adapte olabilir, çabuk arkadaş edinebilir, 30 yaşlarındaki erişkinler bazı şeyleri daha hızlı kabullenip yaşamını sürdürebilir; ama 15 yaşındaki çocuklar için kendi içine kapanma gibi bir sıkıntı doğar. Siz bunlara tanık oldunuz mu? O yaştaki çocuklar dışarıdakilerle arkadaş olmak yerine, iletişim kurmak yerine, kendi gettolarına çekilirler. Böyle durumlara şahit oldunuz mu?

KA: Bu gençler için bizim özel bir programımız vardı. Bu yaşadıkları savaşı değil de yeni bir hayat nasıl yapacağız? Bunun üzerinde durduk. Başka etkinlikler yaptırıyorduk. Yaşadıklarını unutsunlar diye yeni şeyler öğretiyorduk.

AAV: Türk toplumuna adaptasyonunuzda size en çok yardımcı olan şey neydi?

KA: Türk toplumunu sistemleri çok düzenli olduğu için çok beğeniyorduk. Biz yeni bir hayata girdiğimiz için bizim doğuştan her şeyimiz var ama düzen buradan konursa birlik olabiliriz. Savaştan önce sınıra bakar ve Suriye-Türkiye arasında sınır olmamalı ve beraber olmalıyız derdim.

AAV: Bütün Dünyada buna ihtiyaç var aslında. Pilot bir arkadaşımız derdi ki, uçtuğumuz zaman bakıyoruz aslında hiç sınır yok. Ülkelerin üzerinde isim de yazmıyordu. Kocaman, tek bir yer görüyoruz.

KA: Biz burada ilk oturduğumuzda komşulardan tepkiler oldu. Okullarda çocukları istemiyorlardı. Şimdi aramız daha iyi. Hatta çocuklara şeker veriyor, oturup çocukları izliyorlar. Ses olup da rahatsız olmasınlar diye teneffüse çok çıkartmıyoruz, pencereleri kapatıyoruz.  Sabahtan öğleye kadar 10 dakikalık iki teneffüs oluyor.

AAV: Akrabalarla mı geldiler, yoksa bütün aileler dağıldı mı?

KA: 2 yıl burada hep birlikte kalanlar oldu; ama sonra hepsi dağıldı. 4-5 çocuklu aileler genelde burada bir arada kalıyorlar. Gelen ailelerden baba burada çalışabilirse burada çalışıyor, anne bize yardım edebilirse bize yardım ediyor, çocuklar da burada eğitim görüyor.

AAV: Burası bir adaptasyon yeri, bir ilk adım istasyonu gibi bir yer o zaman? Burayı bir aile gibi algıladılar anladığımız kadarıyla.

KA: Evet, aynen öyle.

LM: Evet, bizim müdürümüz de hiç ‘müdür’ gibi değil. Çocukların bir şikâyeti olduğunda hemen müdürün yanına girerler. Çocuklara bizden daha fazla önem verir.

AAV: Din olarak Müslüman olabilirler ama gelenekleri farklı olabilir. Geleneklerini burada sürdürebiliyorlar mı? Ramazan adetleri mesela her toplumda farklı olabilir.

KA: Ramazan’da burada çok mutluydum, çok güzeldi. Herkes Suriyelilerle hep beraber yemek yiyebiliyordu.

AAV: Davet ediliyorlar mıydı iftarlara?

KA: Evet davet ediliyorlardı. Biz de buraya davet ediyorduk. 50-80 kişiyi iftara davet ediyorduk. Biz burada yemek yaptık.

AAV: Milli eğitime artık bağlı olduğunuza göre devletin size destek veriyor olması gerekir değil mi?

KA: Devlet değil, UNICEF destek veriyor. Hükümet bize ilk yıl okul açabilmek için izin verdi. Bu yıl hükümet aracılığıyla UNICEF’le bağlantı kurduk ve onlar bize destek vermeye başladı.

AAV: Peki devlet ne zaman destekleyecek? UNICEF yarın öbür gün desteği keserse ne olacak?

KA: Durumumuz çok zor, ne olacağını biz de bilmiyoruz. Aldığımız bu bina özel bir bina, bir ay içinde bir yıllık kirasını ödememiz gerek, çünkü mal sahibi bir yıllık kirayı peşin olarak istiyor. Elektrik, doğalgaz, su var. Burada bazı çocukların durumu çok çok kötü. Yemek ihtiyaçları, giysi ihtiyaçları oluyor, ondan sonra aileler geliyor ve yardım istiyor.

AAV: İstanbul’da buraya benzer çok okul var mı? Birbirinizle bağınız var mı?

KA: Burada 30 kadar okul var. Tüm müdürlerle birleşip toplantı yaptığımız zamanlar oluyor. Ne yapmamız gerekiyor, neler yapabiliriz bunları konuşmak için bir araya geliyoruz. Ama bizim okulumuz gibisi yok. Bizim okulumuzun iki tane de bahçesi var, diğer okulların hiç bahçesi yok. Ailelerle de iletişimimiz daha fazla. Diğer okulların iletişimi sadece öğrencilerle, biz burada 20 tane düğün bile yaptık. Doğanlar oldu, vefat edenler oldu burada.

AAV: En zor kısmını atlattınız sanırım?

KA: Çocuklar ilk geldiklerinde Türkçe öğrenmeyi hiç istemiyorlardı, ama şimdi öğrenmek istiyorlar. Soruyorlar, bildiklerini gösteriyorlar. ‘Ben Suriye’ye döneceğim bana lazım değil, Avrupa’ya çıkacağım bana lazım değil’ diyorlardı. Ama şimdi burada kaldıklarını görünce öğrenmek istediler. Bizim okulumuzda çok çocuk var ve hepsi maşallah Türkçeyi çok güzel öğrendi. Sadece ben iyice öğrenemedim.Türkleri çok seviyorum, dili de çok seviyorum ama bir türlü öğrenemedim, hep Araplarlayım çünkü.

AAV: Suriyeliler kendi aralarında toplanıp moral gecesi yapıyorlar mı? Ya da eğlence geceleri düzenleniyor mu? Kendi aralarında oluyor mu ya da Türklerle bir araya gelerek yapıyorlar mı?

KA: Böyle gecelere davet ediliyorum. Türk arkadaşlarım davet ediyorlar.

AAV: Çok ziyaretçi geliyor mu buraya?

KA: İngiliz, Arap, Fransız ve Amerikalı arkadaşlarımız ara sıra ziyaretimize geliyor, öğretmenlerimizden birisi Fransa’da yaşamış, İngilizcesi de çok iyi ama benim Türkçe öğrenmem şart, belki de Türk bir hanımla evlenmeliyim… Mecbur kalırsam daha hızlı öğrenirim…

AAV: Buradakilerin size ihtiyaçları var.

KA: Burada işler çok zor, gelenlerin hem dil öğrenip hem işe girmeleri gerekiyor. Gelenlerin çoğu bir süre sonra gidiyor zaten. Ben sadece yol gösteriyorum.

AAV: Sanatçıların akıbeti ne oldu? Hangi ülkeleri tercih ettiler?

KA: Çoğu Dubai’ye gidip sanatlarına devam ediyor,

AAV: Bu merkezde ne gibi sanatsal faaliyetler var?

KA: Burada şair, ressam, müzisyen bir arkadaşımız var. Sanata eğilimi olan çocuklarla o ilgileniyor. Her pazar günü çocuklarla pikniğe gidip resim çalışmaları yapıyorlar. Yakında Kadıköy’de bir sergi açacaklar.

AAV: İstanbul’da ki üniversitelerden ziyaret oldu mu?

KA: Bezm-i Âlem Üniversitesi’nden doktorlar geliyor ve çocuklara psikolojik destek programlarıyla ilgili çalışıyorlar.

AAV: Hep çocuklardan konuştuk, öğretmenler nasıl?
KA
: Buradaki öğretmenlerle yakın iletişim halindeyim çünkü onların sorunları hemen çocuklara yansıyor. Hepimizin tatile ihtiyacı var, ama etkinlikleri erteleyemiyoruz. Öğretmenlerle piknik planımız var ama bir türlü başaramadık. Savaş devam ediyor ve sürekli yeni çocuklar geliyor…

AAV: Gözlemlediğimiz kadarıyla İstanbul’da çok zor şartlarda yaşayan mülteci aileler var bu ailelerin çocukları okula gidemiyorlar. Bu çocuklar hakkında neler düşünüyorsunuz?

KA: Geçen hafta yedi tane bu şartlarda yaşayan çocuğu buraya getirdik. Arkadaşlarımızın bulduğu ve ailelerini razı ettikleri bu çocuklara ayrı sınıflar açıyoruz çünkü daha büyük travmalar yaşamış oluyorlar. Dolayısıyla özel ilgi gerekiyor. Çoğu sokaklarda mendil vb. gibi şeyler satarak ailelerine destek oluyor. İlk geldiklerinde çok zorlanıyorlar fakat bir süre sonra hemen adapte olup Türkçe öğrenmek istiyorlar.

AAV: Öncelikli ihtiyaçlarınız nelerdir?

KA: Bu merkezin bulunduğu bina kiralık, yıllık 95 bin TL ödüyoruz. En öncelikli ihtiyacımız bu kirayı karşılamak. Maddi durumu daha iyi olan mülteciler var ama genelde maddi desteklerini Suriye’ye gönderiyorlar. UNICEF’ten aldığımız destek var ve bununla öğretmenlerin ve diğer çalışanların maaşlarını karşılıyoruz. İlk açıldığımızda hiç sıra yoktu, öğrenciler yerlerde oturuyordu. Daha sonra gelen destekler ile sınıflardaki eksikleri tamamladık Allah’a şükür.

Khaled Bey ve Leyla Hanım’la tanışma fırsatı yakalayıp sohbet edebildiğimiz için çok mutlu olduk. Kendilerine tekrar teşekkür ediyoruz.

+ Son Yazılar