Bültenimize bu ay yazacağım konuyu düşünürken, Gandhi’nin şu sözünü okudum: “Bugün o çok endişelendiğin yarın. Değer miydi?” Evet, yarınlar iyi de olsa, kötü de olsa her iki duruma da uyum göstermemiz gerekir. Bir sonraki anın neler getireceğinden emin olamıyoruz, bu bilinmezlik karşısında korkuyoruz, endişeleniyoruz, kaygılanıyoruz, arzularımızı gerçekleştirebilmek için hırslanıyoruz, bütün bu tepkiler strese dönüşüyor. Stres kötü bir şey mi? Hayır. Hayatımızı devam ettirebilmek için strese ihtiyacımız var. Stressiz insan yoktur. Eğer stres yoksa kişi tepki veremez, çünkü enerjisi yoktur, bu ölüm anlamına gelir. Stres belli bir oranda olmak zorundadır. Amacımıza ulaşma gücünü ve tatmin hissetmemizi sağlar.
Eğer çok fazla stres yüklüyse de insan yaşayamaz, enerjisini çok fazla harcıyor demektir. Aşırı stresli olduğumuzda zihinsel ve fiziksel gücümüz azalır; üzgün, karamsar bir ruh hali alırız.
Stres anında bedende fiziksel ve kimyasal değişimler yaşıyoruz. Rahatsız olduğumuz anlarda beyinden tüm bedene “savaş ya da kaç” mesajı gelir, kalp daha fazla enerji üretmek için daha hızlı kan pompalar ve daha hızlı atmaya başlar, kan damarları genişler, dalak daha fazla kan üretir, karaciğer daha fazla şeker gönderir, hücrelerin oksijen ihtiyacı arttığı için solunum hızlanır, göz bebekleri büyür, sindirim hızı yavaşlar. Böylece enerji beyin ve kaslar tarafından kullanılabilir. Eğer normal olmayan bu durum uzun süre devam ederse beden zarar görmeye başlar.
Kalp çarpıntısı başlar, baş ağrısı, nefes darlığı, hazımsızlık, yutkunmada zorluk çekeriz, vücut direnci düşer, sık sık hastalanırız, cinsel fonksiyonlarda dengesizlik ortaya çıkar, tansiyon yükselir. Tansiyonun artması kalbi yorar, vücut direncini arttırmak için stres hormonu salgılanmaya başlar, enerji sağlamak için yağ harcandığından kandaki kolesterol ve yağ miktarı da artar, bu da kalp damar problemlerini oluşturur. Stresli zaman uzadıkça kas ve kemiklerde kayıp başlar. Şeker hastalığı görülebilir. Çünkü stres hormonu kan şekerinin dengesini bozmaya ve pankreasa yük bindirmeye başlar. Pankreas kan şekerini dengeleyecek hormonlar ürettiği için harap olursa şeker düzeyi de değişir. Enerji çok fazla tüketildiği için güçsüz, yorgun, endişeli hissederiz, çabuk sinirleniriz, çabuk heyecanlanırız. Dikkat dağınıklığı yaşarız, yapacağımız işlerde zorluk çekeriz, iş performansımız düşer, kendimize olan güvenimizi kaybederiz, kimyasal desteklere ihtiyaç duyarız.
Sağlıklı kalabilmek için stres anını azaltabiliriz. Doğru nefes alıp verebilmek, düzenli yoga pozlarını yapmak bedeni daha güçlü hale getirecek, enerjimizi yükseltecektir. Sebze ve meyve ağırlıklı hafif yiyeceklerle beslenmek ise sindirimi kolaylaştıracaktır. Ayrıca diğer insanlarla bir arada olmak, bilgi alışverişinde bulunmak, sorunları paylaşmak da rahatlatıcı etkisi yaratır. Mutlu olduğumuz, sevdiğimiz işlerle uğraşmak bizi sağlıklı tutar, sürekli bulunduğumuz ortamdan şikayet etmek yerine, o döngüden çıkabilecek yollar aramak, kişisel gelişim için eğitimler almak, araştırmak gibi bir çok yollar vardır stresten uzaklaşabilmek için, ama bunlardan en kolayı ve en önemlilerinden bir tanesi ‘gevşeyebilmek’tir.
Bir koltuğa oturup ya da yatağın içinde bedenimizi izleyelim. Farkında olmadan bazen çok derinlerde kendimizi kasıp tutabiliyoruz, sadece bu gerginliği fark etmek bile gevşememize yardımcı olur. Gevşek bir bedenden enerji ve kan rahatça akar ve beslemesi gereken organlara, dokulara rahatlıkla ulaşır. Gevşeme hali dış huzurla başlar, beyin dışarıda bir tehlike olmadığını algıladığında içerideki problemleri çözmeye yönelik çalışır ve tüm fonksiyonlar normale dönmeye başlar. Bu yüzden evde ya da işyerimizde huzur bulacağımız atmosferler yaratmak gerekir: Mum ışıkları, hoşumuza giden kimyasal olmayan doğal kokular, renkler, beğendiğimiz resimler, heykeller, beyin dalgalarını alfa frekansında tutabilen müzikler, doğanın içinde olabilmek gibi bize huzur veren ortamlar yaratmak bedeni sağlıklı tutmaya yarar.
Yoga seansları sonrasında da gevşemeye çok önem verilir, her seans sonrasında mutlaka 5 ya da 10 dakika kadar gevşeyebilmek, pozların etkisini güçlendireceği gibi beden farkındalığımızı da arttırır.
Shavasana pozunu her yerde uygulayabilirsiniz.
Shava kelimesinin anlamı cesettir, yani ölmek; ölüm anını hissedebilmektir. Bütün korkuların temeli olan ölüm, bir tek ölüme yakın olduğumuzda, sahip olduğumuzu düşündüğümüz hiçbir şeyin aslında bize ait olmadığının farkına varırız; işimiz, ailemiz, eşyalarımız, bedenimiz, aldığımız nefesler bile bize ait değildirler. Tek gerçek olan ve bir gün hepimizin, beden dediğimiz bu fiziksel formdan ayrılacağını anlamamıza yardımcı olur, bunu hissedebildiğimiz anda saf bilince ulaşabilmenin kapıları açılır ve bunu hissettiğimizde endişeler, korkular anlamsızlaşır.
Rahat bir yerde sırt üstü uzanın, üzerinize battaniye alabilirsiniz, göz kapaklarınızın üzerini havluyla ya da göz yastığıyla kapatabilirsiniz. Bacaklarınızı genişçe aralayıp uzatın, dizkapaklarınızın altına yastık yerleştirebilirsiniz, bırakın ayaklar iki yana düşsün, iki bacağınızın da ağırlaştığını, kasıklarınızın yumuşadığını, anüsün gevşediğini hissedin, karnınız yumuşasın. Kolları bedenin iki yanında, ya da başın üzerinden uzatın, rahat olduğunuz bir mesafeyi bulun, avuçları yukarı bakacak şekilde yerleştirin, iki kolun ve omuzların yere doğru iyice ağırlaştığını hissedin. Başınızı yukarı doğru uzatıp boynunuzu rahatlatın, alın ve çene aynı hizada olsun, çene alından yüksekte kalıyorsa, başın altına bir yastık yerleştirebilirsiniz. Dilinizin kökünü gevşetin ve damaktan ayrılsın, burun kanatları gevşesin, kulakların içinin gevşediğini hissedin, gözlerle bedenin içine bakmayı deneyin, beyne odaklanın, kalbe doğru baktığınızı hissedin. Kalp atışlarınızı fark edin. Nefeslerinizi izleyin ve her nefes verdiğinizde bedeninizin yere doğru biraz daha ağırlaştığını hissedin. Mümkünse uyumadan bedeninizi dinlemeyi deneyin. 5 ya da 10 dakika bu pozisyonda kaldıktan sonra yavaş yavaş parmaklarınızı ve ellerinizi hareketlendirmeye başlayın. Kollarınızı başın üzerinden uzatıp gerinin, nefeslerinizi biraz daha derinleştirin, sağa ya da sola doğru bedeninizi çevirip hazır hissettiğinizde ellerin yardımıyla yavaşça yukarıya doğru kalkın ve rahat bir şekilde oturun, gözler kapalı olarak birkaç nefes boyunca burada kalın ve yavaşça gözlerinizi açın, yeniden doğabilme armağanının değerini iyi bilin…