1. Bölüm

Çoğu zaman hiç dikkatimizi çekmeyen nefesler kusursuz bir mekanizma ile sürekli işler. Nefeslerimizi izlemek var olduğumuzu hissettirir. Nefes teknikleri ile alınıp verilen nefesler değil, hiç çaba sarf etmeden doğal, basitçe alıp verdiğimiz nefesleri izlemek bize bunu daha iyi hissettirir. Bir solukta havada bulunan oksijen içeri girer, yani dünyamızı saran atmosferi, havayı içimize çekeriz ve sonra tekrar bedenden dışarı geri göndeririz, başka bir deyişle evreni içimize alırız, evrenle bütün olduğumuzu hissedebiliriz.

Fiziksel açıdan incelersek; kalbin çalışması, kasların çalışması, hücrelerin bölünebilmesi, düşünebilmek için bedenin oksijene ihtiyacı vardır ve bu ihtiyacı gideren soluma dediğimiz sistemi oluşturan bölümler kısaca aşağıda anlatılmıştır.

Burun: Solunum dediğimiz bu kusursuz sistem burnumuzda başlar, genelde burunun görevi kokuları algılamak gibi düşünülür. Burunun üst bölümünde çok sayıda sinir hücresi içeren ve koku epiteli olarak adlandırılan iki küçük alan bulunur. Bu alanlar koku duyumundan sorumludur. Koku ise havada molekül olarak dolaşır. Nefes alırken havadaki oksijenin yanı sıra bu moleküller de buruna girer. Havayla taşınan “koku molekülleri” koku epitelindeki alıcılara ulaştığında burada bulunan hücreler uyarılır. Uyarılan hücre beyne bir elektrik sinyali gönderir. Beyin koku molekülü ile değil yalnızca kendisine ulaşan elektrik sinyali ile muhatap olur. Elektrik sinyali için beynin yaptığı yorumu insan koku olarak algılar.Ama burunun asıl görevi havayı kıvrımlı hatlarıyla döndürerek ısıtıp nemlendirerek içeri almasıdır. Burun içindeki tüyler beden için zararlı parçacıkların içeri girmesini engeller, bu engeli aşan zararlı parçacıkları tutan mukus silya denen hareketli tüycüklerle beraber çalışır, bu tüycükler mukusun yakaladığı parçacıkları yavaş yavaş yutağa taşır, oradan da mideye gider ve mide asitleri zararlı maddeleri yok eder. Bu yüzden de burundan alınan nefesler ağızdan alınan nefeslerden daha yararlıdır.

Nefes Borusu: Aldığımız hava uzun bir mesafe olan nefes borusundan akciğere geçer. Nefes borusu her hareketimizde sıkışıp kapanmadan ve rahatça öne arkaya eğilebilecek halkalı kıkırdak bir dokudan oluşmuştur. Ne kemik gibi fazla sert, ne de kaslar gibi fazla yumuşaktır. Yemek borusunun önündedir. Yemek yerken yediklerimizin nefes borusuna kaçmasını engelleyen epiglot denen bir kapakçık bulunur ve her yutkunduğumuzda o kapakçık nefes borusunu kapatarak, besinlerin yemek borusundan geçmesini sağlar.

Akciğerler: Beden dokuları karbondioksit üretir ve kılcal damarlar yoluyla dokulardan uzaklaştırılır; buna kirli kan deriz ve kanın temizlenip tekrar dokulara ulaşabilmesi için karbondioksit ile oksijenin yer değiştirmesi gerekir.

Akciğerler yüzlerce kola ayrılmış bronşlardan (nefes borusunun dallara ayrılmış devamından) oluşur ve bronşların ucunda toplu iğne başı büyüklüğünde üzüm tanelerine benzeyen hava kesecikleri vardır. Bunlara alveol denir ve kılcal damarlarla örülüdür, alveollerin içinde karbondioksit ile oksijen yer değiştirir. 300 milyon kadar hava kesesi her nefes aldığımızda genişler ve her nefes verdiğimizde eski haline gelir.

Hemoglobin: Alveoller ve dokular arasında uzun bir mesafe vardır. Oksijen kana karışınca alyuvarlar (kırmızı kan hücreleri) sayesinde taşınır. Bunların içinde protein hemoglobin vardır ve hemoglobine tutunan 4 adet demir atomu bulunur; bunlar oksijeni çeker ve kanda yolculuğuna başlar. Yavaş yavaş hemoglobinin gücü azalır ve oksijen demirden ayrılır ve hücrelere ulaşır. Hücrelerdeki karbondioksit ise tekrar hemoglobin ve kompleks sistemle taşınarak dışarı atılır.

Beyin: İrademiz dışında nefes alış verişlerimizi yöneten komuta merkezidir. Beyin sapı (medulla) göğüs çevresindeki kaslara 2 saniyede bir kasılma görevi verir, kasılınca akciğerlere hava dolar. 3 sn. sonra medulladan gelen sinyal kesilir, bu sefer kaslar gevşer ve akciğerlerdeki hava dışarı atılır. 2 saniye nefes alıp 3 saniyede veririz. Genelde bir nefes alış verişi 5 saniyedir, bu da dakikada 12 nefes alıp veriyoruz demektir. Bazı durumlarda bu değişir. Örneğin, koşarken solunum hızlanır göğüs kaslarımız solunumu hızlandırmayı zorlar. Bunun kontrolü irade dışı beyin tarafından gerçekleşir. Daha fazla oksijen harcayan kaslardaki karbondioksit artar, zorlanan kas laktik asit salgılar, reseptörler (hücre dışındaki bir sinyali hücre içine taşıyan bir protein) değişimi fark eder. Solunum merkezine (medulla) sinyaller gönderir,  medullada soluk almak için emirleri daha sık gönderir, kalp daha hızlı atar ve bedeni soğutmak için deri terler.

Yogada kullandığımız bazı nefes çalışmaları ile nefeslerimizi kontrol edebilmeyi, fazla oksijen almak yerine bedeni zorlamadan aldığımız oksijeni bedende her bölgeye göndererek hücrelerin ihtiyacını karşılayabilmeyi, fiziksel ve ruh sağlığımızı koruyabilmeyi, iyileştirici gücünü ortaya çıkartabilmeyi öğrenebiliriz. Bültenimizin bir sonraki sayısında bu nefes tekniklerinden birkaçını okuyabilirsiniz.

 

Nilgün Çevik Gürel
+ Son Yazılar