Merak ettiğimiz, evren ve kendi geçmişimiz ile ilgili aradığımız gerçeklere götüren izleri tarih, mitoloji ya da destanlarda bulabiliyoruz. Bu kaynaklar bazen semboller, benzetmelerden bazen de net, açık anlatımlardan, gelecek için ise bize yol gösteren, yönlendiren önemli bilgilerden oluşuyor. Hint destanı Mahabharata’da olduğu gibi, şiirsel anlatımı ile bireysel olarak ele alındığında insanı, daha geniş bir açıdan bakıldığında ise evreni anlatan bir hikâye ile karşılaşırız.
Mahabharata destanı (Maha: Büyük, her şeyi kapsayan – Bharata: Hint kralı, ata, eğitilmiş. Ayrıca Hintliler Hindistan’a Bharat derler) Hint kralı olan Bharat’ın soyundan gelen akrabalar arasında yönetimi ele geçirme arzusu ile M.Ö. 3012 yıllarında olduğu tahmin edilen savaşı anlatan en eski metinlerden biridir. Savaşta kullanılan araçlar, çok gelişmiş silâhlar, bu silâhların yarattığı etkiler, ölüm şekilleri gerçek nükleer bir savaşın tanımına çok uymakla beraber, simgesel bir anlatım da olduğu düşünülür.
Bu büyük destanın bir bölümü ise Bhagavad Gita olarak bilinen, Tanrı’dan mesajların iletildiği, destanın özünü içerdiği düşünülen bölümdür. 700 mısra ve 18 bölümden oluşan Bhagavad Gita’da Vedik dönem tanrılarından biri olan Vishnu’nun bedenlenerek Lord Krishna formuna girdiği ve savaş alanında iyiliği temsil eden Pandu kralının oğlu Arjuna’nın aşkın, gerçek bilgi ile aydınlanması için yol gösterdiği bir hikâyeden oluşur. Krishna’nın Arjuna’ya yaptığı şiirsel açıklamalar o kadar etkileyici ve güzeldir ki kulağa bir melodi gibi gelir, bu yüzden bu bölüm “Tanrı’nın ezgisi” ya da “ilâhi ezgi” olarak geçer. Sanskrit dili ile yazılmış bu kutsal metin günümüzde birçok dile çevrilmiştir.
Bhagavad Gita’da Arjuna üzüntü, acı, korku duyguları ile savaş alanında tanıdıklarını ve akrabalarını neden öldürmek zorunda olduğunu merak eden, aslında kendi içinde başlayan savaşı anlatır. Gerçek hayata uyarlandığında hepimizin her gün yaşadığı irade, karar verme gücünü, erdemli yolu seçip seçemeyeceğimizi sembolize eder. İyilik, kötülükle, bilgi de cehalet ile karşılaştırılır. İkilikler, çatışmalar günlük hayatın içinde hep karşımıza çıkar, bu durumlarla karşılaşıldığında irademizi güçlendirmek için korkulardan, zayıflıklardan kaçmadan, kötülük ve cehaleti yenebilmek için savaşarak kişiliğimizi geliştirebileceğimizi, tüm aşamalardan geçerek, soyutlanmayı ve öze dönmeyi, erdemli ve ahlâklı verdiğimiz tepkilerin bizi kurtuluşa götüreceğini anlatır.
Krallığın, zenginliklerin geçici olduğunu fark ederek silâhını elinden bırakan Arjuna’ya, Krishna ebedi hakikatleri, tanrısal sırları, hayatın anlamını anlatmaya başlar. Ebedi olanın hiçbir zaman yok olmayacağından bahseder. Ne ölen ne yaşayan için acı çekmesine gerek yoktur. Zevk ve acı, zafer ve yenilginin aynı olduğu, bunlardan etkilenmeden savaşı savaşmak adına yapması gerektiğini söyler. Zıt kutuplardan uzaklaşıp dengede kalmasını tavsiye eder. İyi ve kötü karşısında ne sevinen ne de üzülen; bağımlılıktan, öfkeden, korkudan kurtulmuş, duyu organlarını pasif hale getirebilen, taşa ve altına aynı bakabilen bilge kişi öz-ben’e ulaşır. Düzenli, disiplinli meditatif kişiler huzuru bulurlar. Öz-ben bilgisi olmayanlar, tekrar ölüm döngüsü olan “samsara”ya geri dönerler, açıklamasını yapar.
Ayrıca sonuçlarını düşünmeden yaptığı eylemin kendisinin hem beden hem de öz için iyi olduğunu, eylemsizliğin de iyi olduğunu, ama bu eylemsizliğin tembellik olmadığını, zihni devre dışı bırakarak an’da kalabilmek, durabilmek olduğunu anlatır. İlâhi özgürlüğe ulaşmak için zorunlu fiilleri terk etmek doğru değildir. Fiillerin meyveleri, sonuçları terk edildiğinde kurtuluşa ulaşılacağını, meditasyon ve medidatif halde olabilmenin de bilgi kadar önemli olduğunu söyler.
Tüm varlıkların içinde bulunan ve her şeyin O’ndan yayıldığı en yüce öz’e sadece yoldan sapmayan bir adanma ile ulaşıldığından bahseder. “Kendini sadece ona ada,” der.
Bhagavad Gita’da her bölüm bireysel ve evrensel bilinci birliğe getiren, yoga olarak adlandırılır. İlk altı bölüm fiil yoluyla birliğe ulaşmayı anlatan “Karma yoga” altında sınıflandırılmıştır. İkinci altı bölümde ise ilâhi sevgi ve adanma ile birliğe ulaşmayı anlatan “Bhakti yoga”, geriye kalan son altı bölümde ise bilgi “Jnana yoga” altında sınıflandırmıştır.
Mahatma Gandhi, Bhagavad Gita’yı incelerken bu savaşın sembolik olduğunu düşünür ve savaşın yaşamın kendisi olduğundan bahseder. Hikâyede geçen arabacı bilinci, atlar ise beş duyuyu simgeler, atların dizginleri arzu ve isteklerdir, tekerlekler zaman, araba beden, arabanın sahibi ise öz-bendir. Makrokozmik açıdan incelenirse, Arjuna bireysel ruhu, Krishna ise evrensel ruhu simgeler.
Tüm bu sembolleri kendi hayatımızda bulduğumuzda, başkalarını taklit etmeden, özümüzdeki cevheri ortaya çıkartacak savaşı verdiğimizde hayatımız anlam kazanmaya başlayacaktır.
Kaynakça:
– Bhagavad Gita
– Philosophios of India, Heinrich Zimmer, Bollingen, New York 1951
– http://dictionary.reference.com/browse/bhagavad+gita
– http://www.etymonline.com/index.php?l=h&allowed_in_frame=0