İnternet ufkumuzu açtı, sınırlarımızı genişletti, özgürleştirdi. Hiç gitmediğimiz yerleri görebilme, hiç bilmediğimiz insanları tanıma fırsatı, sınırsız bilgiye ulaşabilme imkânı sağladı, insanlık gelişimi için çok önemli bir devrim oldu.

Teknoloji sayesinde iletişimin çok kolaylaştığı bu dönemde, telefon ve bilgisayar başında binlerce arkadaşa sahip olabiliriz artık. Onların neler yaptıklarını öğrenebiliriz. Yaptıklarına, yazdıklarına yorumlar yapabiliriz, yazılanları, yapılanları anında öğrenip beğenebiliriz, tartışabiliriz, şikâyet edebiliriz, fotoğraflarımızı, videolarımızı sınırsız insanla paylaşabiliriz.

Çok kısa bir süre içinde her şey inanılmaz derecede hızlandı. Yaklaşık 10 sene öncesinde sahip olduğumuz analog fotoğraf makinemizle çektiğimiz resimlerin baskısını kaç kişiye gösterebilirdik? Eskiden resimleri elimize alarak yanımızda oturan bir arkadaşımızla paylaştığımız o an eşsiz, başka hiç kimseyle aynı hislerle yaşayamayacağımız bir andı.

Oysa şimdi sahip olduğumuz bu insanlarla ne kadar yakın olabiliyoruz? Kurabildiğimiz iletişim ne kadar derin olabiliyor? Bu iletişime duygularımızı, hareketlerimizi, mimiklerimizi katabiliyor muyuz? Ne kadar samimi olabiliyoruz? Ne kadar güvenip korkusuzca teslim olabiliyoruz? Dokunabiliyor muyuz? Gerginliği ya da sevgi dolu sıcaklığı hissedebiliyor muyuz? Nefes alışlarını duyabiliyor muyuz? Gözlerine baktığımızda hissettiklerini anlayabiliyor muyuz? Acı çektiğinde destek olup, başarısında mutluluğumuzu içten bir şekilde ifade edebiliyor muyuz?

Gelişmelerden uzak durmamalıyız tabii ki,  ama insan olarak sahip olduğumuz yetileri kaybetmeden; dostum, arkadaşım, sevgilim, eşim dediklerimize zaman ayırarak, mutlu olduğunda beraberce kahkaha atmayı, sıcacık dudaklarımızla öpebilmeyi, ağladığında şefkatle gözyaşlarını silmeyi, endişelendiğinde elini tutmayı, korktuğunda sımsıkı sarılabilmeyi unutmadan.

Sahip olduğumuz en değerli şey olan zamanımızdan en az 5 dakika sevdiklerimize verelim, zihnimizde başka yerde olmadan tamamıyla onunla beraber olalım. Elini tutalım, gözlerinin içine bakalım, sarılalım, öpelim.

Bu yazdıklarım kolay gibi görünmesine rağmen çoğunlukla yapmıyoruz, erteliyoruz. Bu konuda disiplin kazanabilmek için bir yöntem olan eşli yogadan yararlanabilirsiniz. Pozlardan bir tanesini aşağıda anlatıyorum:

Yoga eşimizle arkalı önlü yerde oturalım. Aramızda yarım bacak boyu kadar mesafe olsun, arkada oturan dizlerini kırarak öndeki eşinin sırtına, kürek kemiklerinin altına ayaklarını yerleştirsin, önde oturan rahat bir bağdaş kursun ve arkaya doğru kollarını uzatıp birbirlerinin bileklerinden sıkıca kavrasınlar. Arkada oturan, oturduğu yerden kaymadan yavaş yavaş, nazikçe bacaklarını düz hale getirmeye başlasın ve önde oturanın sırtına doğru bastırsın, ayak parmaklarını kürek kemiklerinin içine ve yukarıya doğru bastırarak kaydırsın. Bu sayede önde oturanın göğüs kafesi genişleyip açılmaya başlar, kalçaların yerden kalkmamasına ve kaymamasına dikkat edin. Bu poz ile göğüs kafesindeki kaslar esneyip, akciğerlerin nefes alma kapasitesi artar, omuz ve kol eklemleri açılır ve sırt kasları rahatlar.

Pozu yaparken önde oturan kişinin size güvenmesini, kendini size teslim edebilmesini sağlayın, sınırlarını hissetmeyi araştırın, o sınırları geçmeyin, nefeslerini dinleyin. Acı mı hissediyor, rahatlıyor mu sorup öğrenin. Birkaç nefes pozda kalın ve kolları, bacakları yavaş yavaş gevşetin. Sonra bir kez daha tekrarlayın.

Kendi başınıza yaptığınız fiziksel pozları, eşli yoga yaparken biraz daha derinleştirme şansınız olur, dokunmak ruhsal ve duygusal olarak gelişmenizi sağlar. Ellerinizle bedendeki gerginlikleri, gevşemeyi hissedebilme duyarlılığınız artar. Eşler arasında güven ve iletişimi geliştirir. Merhamet, şefkat, sevecenlik duygularını çoğaltır, ilişkilerinizde daha da yakınlaşabilmeyi öğretir.

Nilgün Çevik Gürel
+ Son Yazılar