Sevgili Hocam, ilk çocukluk yıllarından lise  Bültenler sonuna kadarki yaşam öyküleriyle, anılarıyla başlıyoruz Ayın Konuğu röportajlarımıza malumunuz; doğup büyüdüğünüz yerler, aileniz, arkadaşlarınıza dair anılarınız sormak istiyorum size de önce.

Evet, oldukça zor bir soru bu, çocukluğum, muhteşem yıllar. Kastamonu’nun İnebolu ilçesinde ve hatta bir köyünde doğmuşum. Ibras köyü. Babamın öğretmenlik yaptığı bir köy burası, daha sonra ismi Yeşilöz köyü oldu. Okulun lojmanında oturuyoruz. Yedi kardeşiz, ben üçüncü çocuğum. Okulun lojmanı çok küçük, yedi kardeş bu evde yaşıyoruz. İlkokulu Yeşilöz’de okudum; ilk üç yıl babam okulda öğretmenim, evde babamdı. Babamın öğrencisi olmak zordu, çünkü diğer öğrencilerden daha çok çalışmam gerekiyordu. Dördüncü sınıfta başka bir öğretmen geldi ama yağmurdan kaçan doluya tutulurmuş denir ya, çok daha zor bir öğretmenle ilkokulu bitirdim. Ortaokula geçtim, okul İnebolu’da. Her gün köyden okula yürüyerek gidip geliyoruz. Birkaç arkadaşla gidip geliyorduk, eğlenceliydi yolculuklarımız. Sonra liseye geçtim, babam hala aynı köyde öğretmenlik yaptığı için köyden İnebolu’ya yine yürüyerek gidip geliyorduk. İnebolu oldukça küçük bir ilçe o zaman. Herkes birbirini tanıyor. Okulda öğle yemeği için bir saat zamanımız vardı, okulun dışına çıkıyorduk ve o zaman İnebolu’da geze geze o bir saati dolduramıyorduk. Sadece bir caddesi vardı, bir aşağı bir yukarı geziyorduk. Bizim zamanımızda öğrenciler kahvehanelere de alınmıyordu, kışın üşüyüp bir kahvede çay içmek istesek, polisler bizi çıkartıyordu. Lise de böyle geçti.

İnsan çocuklarına aile dışı ilk kurumsal eğitim ve öğretimi verdiğiniz değerli mesleğinizi seçiş öykünüzü, bu konuda aldığınız eğitim ve öğretime dair öykülerinizi, yürüyüşünü zü merak ediyorum?

Liseden mezun olunca üniversite sınavı için İstanbul’a geldim. S ınava girdim, sınavdan sonra yine memlekete döndüm. Sınav sonucunu bekliyordum, gençler arasında bir ayrılık başlamıştı ideolojik nedenlerle. Yıl 1977 . İnebolu’da solcular var, Kastamonu’da sağcılar; bu sebeple Kastamonu’yu yıllarca tanımadım. Bu arada sınavlar açıklandı. B en bugünkü adıyla Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler öğretmenliğini kazanmışım; o zaman ki Atatürk Eğitim Enstitüsü. O dönem, okulda ideolojik kavgaların olduğu en yoğun dönem. Gece bölümünde okumamdan dolayı, okul sürekli tatil idi. Okulda ağırlıklı sağcılar vardı, sürekli olaylar olduğundan okul açılamadı da. Dönemin hükümeti okulların siyasi olaylar sebebiyle açılamamasından dolayı hızlandırılmış eğitimle bize sınav hakkı tanıdı; fakat o da başarısızlıkla sonuçlanınca, yine siyasi ortamdan dolayı hocalar, gelemeyen öğrencileri sınava girmeden mezun ettiler. Neredeyse okula gitmeden birkaç sınavla okul bitti. Bu sefer de 12 Eylül darbesi gerçekleşti. Göreve başlamadan 1402’den sakıncalılar arasına katıldım. Dolayısıyla işsizdim, ailemin yanına da dönemezdim. Bir akrabamızın yanında çalışmaya başladım. Sonra babam emekli oldu, kardeşlerimi de alıp İstanbul’a taşındılar. Ailenin geçimini sağlamak için biz bir market kurduk iki erkek kardeşimle birlikte. Uzun süre market işlettik, sonra askerlik, evlilik derken iki çocuğum oldu. Önce Ozan, sonra Öykü katıldı bize. 1992 yılında 1402 sakıncalılık durumu kalktı. D önemin Milli Eğitim Bakanı öğretmen açığı sebebiyle sakıncalı öğretmenleri bulundukları şehirde atayacağız dedi ve ben de birçok sakıncalı gibi öğretmenliğe atandım. 1992-1993 öğretim yılında Sultanbeyli’de bir okulda öğretmenliğe başladım.

Dostlarınızla, katılma şansına da ulaştığım, felsefe okumaları ve çalışmaları yürüttüğünüzü biliyoru m. Felsefeye olan ilginiz nasıl başladı peki?

Felsefeye olan ilgim lisede, felsefe derslerinde ba şladı. Felsefe hocamız eczacıydı, felsefe derslerine girerdi. Sınıfta zayıf almayan tek öğrenciydim, çok da başarılı bir öğrenci olmadığım için bu dikkat çekti. Hocam da bendeki bu ilgiyi gördükçe, bana sık sık kitaplar verirdi. İlk okumalar o zaman başladı, daha sonra ideolojik kitaplar geldi. Üniversitede ders kitaplarından çok ideolojik kitaplar okurduk. Daha sonra da hapishane dönemi kitap okumak için çok elverişliydi. Hapishaneler o yıllarda, hangi ideoloji olursa olsun, eğitim, öğretim mekânları olmuştu. Dışar ıda alamadığımız eğitimi içerde al ıyorduk. Hapishaneler, okullarla yer değiştirmişti. Hapishaneden çıktıktan sonra, insanlar yeraltına çekilmişlerdi. Çok karanlık dönemlerdi, kimse kimseye güvenmiyor, saklanıyor isimler değiştiriliyor. Çalışmam, bir i şin ucundan tutmam gerekiyordu. O dönemde Fikirtepe’de bahsettiğim marketimıştık kardeşlerimle. Marketi çalıştırırken, adını çok sonra öğrendiğim Mustafa Alagöz’le tanıştım. Tanışmamız da yine kitap üzerinden oldu, o dönemdeki arkadaşlığımız bugüne kadar geldi.

Zorluklarını birebir yaşayan ve bunlarla yıllardır mücadele eden bir kişi olarak, ilköğretim sistemi kadar hassas ve önemli bir kurumsal yapının nasıl bir zeminde, nasıl kurgulanması gerekir sizce diye sorabilir miyim?

Milli Eğitim Bakanlığı’nın hazırladığı müfredat ne ise ona uymak durumundayız. Bu müfredatın ana ilkesi “ Öğrencide istenilen davranışı yaratmak”. Buradaki istenilen davranış, hükümetin ideolojisine bağlı. Yani benim istediğim gibi eğiteceksiniz diyor. Bu her dönemde böyle ; bugün içinde bulunduğumuz eğitim sistemi “öğrenci merkezli eğitim” olarak dillendiriliyor. Fakat uygulamada  öğrenci merkezli bir eğitim gerçekleşmiyor. Bu ülkenin en büyük sıkıntısı eğitim; fakat Cumhuriyet’in ilk yıllarında kurulmuş olan Köy Enstitüleri örneği, bizim bugün içinde bulunduğumuz sıkıntıya, derde derman olabilir, örnek alınarak yeniden yapılandırılabilinir. Özellikle ilköğretimde, çocukların kendi beceri ve yetilerini ortaya çıkarabilecek oyun ağırlıklı bir eğitim sistemi ve buna hizmet edebilecek eğitim kadrosunu oluşturabilmek gibi bir umudum var.

Son olarak Anadolu Aydınlanma Vakfı ile nasıl tanıştığınızı ve vakfın amacı ve faaliyetleri hakkındaki düşüncelerinizi sorarak tamamlayalım diliyorum röportajımızı… 

Anadolu Aydınlanma Vakfı ile sevgili arkadaşım Mustafa Alagöz sayesinde tanıştım. Sorunun devamını, insanın insan olma yolundaki yolculuğu olarak ifade edebilirim. Teşekkür ederim.

Deniz Tipigil
+ Son Yazılar