İlk çocukluk anılarınızla, ilk meslek seçiminize kadar olan yıllarınızla başlayalım mı röportajımıza?
Ülkemin soğuk şehirlerinden biri olan Eskişehir’de dünyaya geldim. Çocukluğumla ilgili en sık hatırladığım şey kar, soğuk, soğuktan donan kulaklarım ve parmaklarımdır nedense. Buna rağmen yaşadığımız mahalledeki insanlarla aile sıcaklığı ve uyum içinde olduğumuz günler de hep özlem duyduğum şeylerden biridir.
Yürümeye başladığım andan itibaren, annem beni hep bahçenin dışında bir yere giderken yakalarmış; nereye gittiğimi sorduğunda yanıtım nedense hep “Almanya’ya” olurmuş. Oysa daha sonraki yıllarda gittiğim Hollanda’dan dönüşte sadece birkaç saatliğine uğradığım bir yer oldu Almanya.
Anadolu Üniversitesi’ne yakın oturmamız ve üniversitenin içinde bulunan liseye gitmem, daha sonra Anadolu Üniversitesi İktisat Bölümü’nde okumam, aynı zamanda da yine bu üniversitede çalışma hayatına başlamam, mekân kavramının hayatımızı ne derece etkilediğini göstermiştir bana. Daha sonra mekân değiştirerek, Eskişehir’den İstanbul’a akraba ziyaretine gelip İstanbul’da yaşamaya karar vermem ile yepyeni bir arkadaş çevresi, iş çevresi ve bakış açısı kazanmış oldum.
Kaç yaşındaydınız İstanbul’a taşınmaya karar verdiğinizde, nasıl devam etti sonra öykünüz?
23 yaşındaydım. İstanbul’da en çok severek yaptığım iş, ilköğretim seviyesindeki çocuklara kamp düzenleyen Dünya Gençlik Kamp Hizmetleri’nde idareci olarak çalışmam oldu. Bütün bir yıl çocukların yarıyıl ve yaz tatili için organizasyonlar yaparak yorulduğumuz, fakat kamp zamanında Uludağ’da, Fethiye’de, doğanın içinde onlarla yaşadığımız eğlenceli, bizler için de öğretici, çok değerli zamanlarımız oldu.
Universal, Paramount, Dreamworks, Walt Disney filmlerinin dağıtıcısı olan UIP Türkiye’nin (United International Pictures) İstanbul ofisinde satış bölümünde çalışırken bir arkadaşım sayesinde yoga ile tanıştım. Bir süre sonra tatil için Amerika’ya gittiğimde ise bir yoga stüdyosunda yoga eğitmenlik eğitimi alırken buldum kendimi. Bu nedenden dolayı tatilimi uzatma isteğim ise Türkiye’deki işimi kaybetmeme sebep oldu.
Bu dönem hayatımda dönüm noktası olmuştur. Geçmişte yaşananları, sahip olduklarımı, gelecek ile ilgili garantilerimi, her şeyi terk edip bir kenara atarak başladı her şey. Bunun için plan yapmadım, hazırlanmadım; her şey aniden ve kendiliğinden oldu.
Üç ay sonra Türkiye’ye geri döndüğümde ise tek başına, aldığım riskin sonuçlarını yaşamaya başladım! Yıllardır bize öğretildiği gibi düzenli bir iş hayatım olmuştu. Bu düzen bozulduğunda ise yaşam denizinden çıkmış bir balık gibi hissetmeye başladım kendimi. O anda endişeler, korkular ortaya çıksa da bu duygulara değer vermeden yoluma devam edebilme cesaretini yoga öğretileri sayesinde gösterebildim. Bu olay materyalist bir dünyadan manevi bir dünyanın varlığını görebilmemi sağlayan bir kırılma noktası olmuştu benim için. O zamana kadar yaşadığım illüzyonu fark edebilmiştim. Meğer sudan çıktığımı düşündüğümde bambaşka bir okyanusun içine dalmışım.
Bir yoga eğitmeni olarak çalışmaya başlamanız nasıl oldu?
Bir kişisel gelişim merkezinde yoga dersleri verirken, bir öğrencimin dersi çok beğenerek beni Levent’te bulunan büyük bir detoks merkezine önermesi ile yoga eğitmeni olarak çalışma hayatım başlamış oldu. Daha sonra yine Levent’de bir spor merkezinde yoga dersleri vermeye başladım. Dersler çok zevkli geçiyordu ve yepyeni insanlar tanıyordum; hâlâ ders verdiğim öğrencilerin bir kısmı ile irtibat halindeyiz. Büyükada’da yaşadığımdan işe gidiş gelişlerim işkence haline gelmeye başladığı için İstanbul’da eğitim vermeme kararı aldım ve sadece Büyükada’da kendi evimizde oluşturduğumuz stüdyoda ve yine Büyükada’da bulunan Naya ve Ashaka’nın doğa içinde oluşturulmuş huzur içindeki platformlarında ders vermeye başladım.
“Büyükada’da evimizde oluşturduğumuz stüdyoda” derken eşiniz Ümit Gürel’le ne zaman, nasıl tanıştınız diye sormak istedim…
Kısa bir dönem Sirkeci’de bulunan bir otelin spa merkezinin yeniden dekorasyonu ve yöneticiliği ile uğraştım, bir yandan da yoga eğitimi almaya devam ediyordum.
Daha sonra otelin el değiştirmesi ile Cihangir’de bir kişisel gelişim merkezinde yoga dersleri vermeye hazırlanırken Ümit ile tanıştım. Ümit “makrobiotik beslenme” ile ilgili bu merkezde eğitim vermeye hazırlanıyordu. Beslenmenin bedenimizi, zihnimizi, kaderimizi nasıl etkilediği, ne kadar önemli olduğu ile ilgili merakım Ümit ile yakınlaşmamıza neden oldu ve bu yakınlaşma 2011 yılında evlenmemizi sağladı.
Mesleğinizdeki gelişiminizi, yürüyüşünüzdeki önemli kavşakları anlatsanız biraz bize…
Yoga yolunda ilerleme dönemim özellikle Büyükada’da yaşayıp çalışmaya başladığım tarihten sonra hep gelişerek devam etti ve hâlâ devam ediyor. Birçok değerli hocadan yoga eğitimleri aldım ve almaya devam ediyorum. Beni en çok etkileyen ise gerçek bir guru olarak hayatını devam ettirdiğini düşündüğüm Zoltan adında bir arkadaşım olmuştur.
Doğanın içinde yaşamak insana çok şey öğretiyor; bunlardan biri yeni doğmuş, bacaklarında problem olan bir at yavrusunu sahiplenmek oldu. Ayağa kalkamadığı için anne sütü içemeyen bu yavru at, birkaç saat içinde ölebilirdi, ancak birçok arkadaşımızın desteği, özellikle veteriner arkadaşımız Ayşe’nin büyük emeği ile bu şanslı at yavrusunu (adını da bu nedenle Şanslı koyduk) yaşatmayı başarabilmek benim için öğretilerin en anlamlısı oldu. Hindistan’a gitme planları yaptığımız için Şanslı’yı Düzce’de bir at çiftliğine yerleştirdik.
Artık Hindistan’a gitmek için hazır hissediyordum kendimi, araştırmalara başladım ve Goa’da gönüllü olarak akupunktur ile hasta tedavi eden bir kampın akupunktur eğitimi verdiğini gördüm. Ümit ile beraber bu eğitimi almaya karar verdik. Bu eğitimde akupunktur ile tedavi yapabilmenin yanında, enerji akışları ile ilgili daha derin bilgiye ulaşabilme imkânı yakalamış olduk.
İspanyol olan hocamız Prof. David Lujan’ın teorik ve pratik eğitimi ile kısa süre içinde, gelen hastalara akupunktur uygulamaya başladık. Hindistan’da hastanelerin ve ilâçların çok pahalı olması bu gönüllü sağlık kampına ilgiyi arttırıyordu. Neredeyse her gün yüzlerce hasta geliyordu ve ekibimiz yaklaşık 15-20 kişi arasındaydı. Gelen her hasta ile sorduğumuz sorular sayesinde sıcak ilişkiler yaşanıyordu, öğrenmek için biz onlara muhtaçtık, onlar da bizim onları iyileştirmemize muhtaçtı. Bu kadar kısa sürede bize gelerek iyileştiklerini söylemeleri ya akupunktur iğnelerinin çok işe yaradığını gösteriyor ya da bizimle kurdukları ilişki sayesinde, bizlere kendilerini bırakarak teslim olmaları onların kendi kendilerini iyileştirmesini sağlıyordu. Oluşturduğumuz açık hava kliniğinde kalabalık, sivrisinek istilâları, zor doğa şartlarının dışında, cennet gibi okyanusun kıyısındaki plajlar, kafeler, restoranlar, kaygısız ve endişesiz bir yaşantı, huzur, yoga merkezleri, farklı yoga tekniklerini içeren eğitimler, tekrar Hindistan’a gitme isteğini tetikliyor.
Öğrendiklerimi paylaşmak için verdiğim eğitimler devam ederken, bundan sonra yeni yerler mi yoksa bulunduğumuz yerde yeni projeler mi oluşur, henüz belli değil.
Dansa ve motosiklet kullanmaya ilginizi sormazsam eksik kalacağını düşünüyorum röportajımızın…
Spor ve dans hayatımdan hiç eksik olmadı, bedenimle yapabildiklerim biraz da egomu yüceltiyordu sanırım. Bir dönem tango ile ilgilendim, çok tatlı iki dans hocam oldu. Tango dans geceleri ise hayatıma ayrı bir renk katıyordu. Son birkaç yıldır uğraştığım Afrika dansı ise tüm kalıplardan uzak, tamamen doğal haliyle enerjinin farklı boyutlarını hissetmemi sağladı. Bu dönemlerde Afrika dansı daha fazla hayatımda yer tutmaya başlıyor.
İstanbul’da bulunduğum dönemlerde, belki de İstanbul trafiğinin yoğun olması, kolay bir ulaşım aracı olan motosikletlere karşı ilgi duymamı sağladı. Uzun yıllar motosiklet macerama artçı (arka koltukta oturan) olarak devam ettikten sonra, nihayet ehliyetimi alarak kendi motosikletimi kullanma şansım oldu. Cross tarzı bir motosiklete sahip olduktan sonra, off-road dediğimiz, doğanın içinde, asfalt olmayan yollarda motosiklet kullanmanın tadı bir başka. Trafikte ise çok dikkat edilmesi gereken bir zevk…
Bültenimizin yayın kurulunda kendi hazırladığınız köşenizle bizlere uzun zamandır hizmet veriyorsunuz. Son olarak Anadolu Aydınlanma Vakfı ile nasıl tanıştığınızı ve vakfın çalışmaları hakkındaki görüşlerinizi sormak istiyorum.
Büyükada’da yaşamaya başlamak, beni geliştiren başka bir dönüm noktasına sebep oldu. Anadolu Aydınlanma Vakfı ile bu sayede tanıştım. Kişisel ve toplumsal aydınlanmaya karşılıksız, beklentisiz emek veren katılımcı ve üyelere, başta Metin Bobaroğlu’na nasıl teşekkür edebileceğimi bilemiyorum. Söylenebilecek birçok kelime olmasına rağmen, duygu ve düşüncelerimi tam olarak ifade edebilecek yeterlilikte kelimeleri bulmak çok zor. Sadece bu emekleri hak edebilen bir kişi olmayı diliyorum.