Bültenimizin bu sayısında ayın konuğu Anadolu Aydınlanma Vakfı’nın internet sitesindeki ve Ayorum’daki yazılarından tanıdığımız Mustafa Alagöz.
Sizi “İdeolojik Aklın Serüveni” adlı kitabınızdan, Anadolu Aydınlanma Vakfı’nın internet sitesindeki ve Ayorum’daki yazılarınızdan tanıyoruz.. Düşüncelerinizi, fikirlerinizi yazarak ifade etme yolculuğunuzu bize nasıl anlatmak istersiniz?
Lise yıllarından beri okumayı çok severim. O yıllarda politik ortam çok canlıydı. Üniversitede okumak için İstanbul’a geldim. 1980 öncesi politik ortamda aktif olarak bulunuyordum. TKP’nin gençlik örgütünün merkez eğitim ve ideolojik büro sorumlusu olarak çalışırken örgütsel sorumluluk gereği de çok okurdum. O dönem bildiri metinleri, belirli ideolojik yazılar yazardım. 12 Eylül dönemi gizlilik dönemiydi. O zamanlar örgüte bağlı gizli olarak yayınlanan kimi yayın organlarına yazılar yazardım.
Daha sonra 90’lı yıllarda bir grup arkadaşla bir amatör kültür dergisi çıkardık; adını da Sait Faik’in bir öyküsünden almıştık: Hişt. 7-8 yıl kadar sürdü. Oldukça keyifli bir süreçti. Ahmet Ümit de bizimleydi. Onun yazarlığının da ilk yıllarıydı. Yazmak bana çok zevk veriyordu. Yazım teknikleri konusunda, daha doğrusu düşüncelerimi yazılı olarak anlatma konusunda bana Ahmet’in çok yardımı oldu.
Örgütsel çalışmalarda çokça eğitim ve seminer çalışmaları yaptım ama bunlar hep sözeldi. Bu dergi çıkarma sürecinde yazı yazmanın hem zevkini alıyordum hem de bunun düşünceleri sözlü olarak anlatmaktan çok farklı bir disiplin olduğunu görüyordum. Bir ara birkaç yayıneviyle çalıştım. Roman dosyaları okuyordum. Bu süreçte edebiyat teorileri ve yazım teknikleri konusunda bulduğum tüm kitapları okudum. Bir yandan da roman eleştirileri yazıyordum ve bunlar bazı günlük gazetelerin kitap eklerinde yayınlanıyordu. Daha sonra Anadolu Aydınlanma Vakfı ile tanıştım ve Us Düşün ve Ötesi Dergisine yazılar yazdım.
“Hayat Yeşil, İnanç Gri” başlıklı yazınızda, etkinlik ve eylem kavramları arasındaki farkı “Etkinlikler olanın tekrarı, olmakta olanın sıradan akışıdır. Eylemler ise dönüştürücüdür” olarak ifade ediyorsunuz. AAV’nin bu seneki çalışma konusu olan mitleri ve etkilerini tam da bu ayırımda nasıl okuyorsunuz?
Mit ve mitoloji konularına ben de aslında yeni yeni yoğunlaşıyorum. Ama bunun bizim sezgi ve keşf yanımızın bir ürünü, aynı zamanda sezgi ve keşfin açılmasının yolu olduğunu görmek çok heyecan verici. Öyle bir şey ki bir kaynaktan besleniyor, aynı zamanda çıktığı kaynağı da dönüp tekrar besliyor. Bence insanlaşma aslında insanın kendini tanıma sürecidir. Bilim insana nesne-olay-olguların bilgisini verir. Salt bu süreçte kalmak insanı kendinden uzaklaştırır, kalbini katılaştırır. Ama mitler ve bunların harekete geçirilmesi olan ritüellerin insanı kendisini tanımanın yoluna soktuğunu düşünüyorum. Günlük yaşamda da asıl dönüştürücü olan güç eylemlerdir. Çünkü onlar amaçlı, bilinçli ve bir erek tarafından disipline edilen tinsel bir süreçtir de. Ve dönüşüm tinselliktedir, gerisi doğadır.
Anadolu Aydınlanma Vakfı çalışmalarına ne zamandır katılıyorsunuz? Bir üyesi olarak, vakfın amacı ve çalışmaları sizin için ne ifade ediyor?
Vakıfla 1999’un Ekim ayında tanıştım ve dünyam değişti. Şöyle diyebilirim: hayatımda yakaladığım ve yakalayacağım en zevkli, en bereketli hayat kaynağı. Çünkü kadim bilgeliğin binlerce yıldır, binlerce güzel insanın aklından ve gönlünden doğup taşan manevi güzelliğinin nimetlerine kavuştum. Nefsin ve egonun insanı ne hallere soktuğunu, insanın içini nasıl deyim yerindeyse yüksek gerilim hatları ile örümcek ağı gibi sardığını fark etmemi sağladı. Kendine paye verip ayrıksı ve özel birisi olduğunu zannederek insanın kendini nasıl avuttuğunu gördüm. Ve bunun da aslında zavallıca, acınası bir durum olduğunu görmemin yolunu açtı.
Yolculuğunuzla başladık, öyle sonlandıralım röportajımızı; önümüzdeki projeleriniz neler, yeni bir kitap çalışması var mı yolda?
Okumayı ve yazmayı seviyorum. Osho’nun bir sözü vardır: “Amaç sizi böler,” der. Bu sözü uzun süre anlayamadım, ama önemli bir şey söylüyormuş… Ayrıca Kuran’da Müddessir Sûresi’nde geçen bir ayet var; şöyle: “Her nefs kazandığına karşılık bir rehindir.” Bunu ilk okuduğumda çok etkilenmiştim. Yanıtım şu: Proje yapmak yerine hayat yolculuğunda yürümek ve yaşamın karşıma çıkardıklarına göre ne yapacağıma o zaman karar vermek.