Bilimsel gelişmelerin dünya gündemde kapladığı yer adına, uzun zamandır büyük bir heyecanla beklenen Higgs bozonunun bulunmasının tarihe geçtiği 2012 yılı kadar yoğun bir yıl olmasa da, geçtiğimiz yıl bilimsel keşifler açısından çok önemli gelişmelere tanık oldu. İnsan aklı ve teknolojisi güneş rüzgarlarını aşarak, güneş sisteminin sınırlarına yaklaşmaya devam ederken, insan bedenine nakledilebilen biyobozunur elektronik devreler tedavi amaçlı kullanılabildi, galaksimiz dışında bulunan yıldızlarda dünyamıza benzer kaç milyar gezegen olabileceğine dair araştırmalar devam etti, beyinlerimizi neredeyse şeffaf hale getiren çalışmalar yeni bir ivme kazandı ve insan embriyosundan hücreler kopyalanabildi.
VOYAGER 1, ARTIK YILDIZLAR ARASI UZAYDA YOLCULUK EDİYOR
Geçtiğimiz yılın en önemli bilimsel gelişmelerine dair açıklamalardan biri, NASA’dan geldi. 2012 yılında atlattığı bir çift güneş fırtınasının ardından, Voyager 1 adlı uzay gemisi, 2012’nin sonunda yıldızlararası uzaya (interstellar space) giriş yaptı. Yapılan ölçümler, insansız uzay aracının güneşin elektromanyetik etkilerinin saltanatının hüküm sürdüğü alandan sızabildiğini ve yıldızlar arasındaki uzayın tadına bakabildiğini gösterdi.
Haberin başyazarı olan Iowa Üniversitesi’nden Donald Gurnett yaptığı açıklamada “Yıldızlararası uzaya insan yapımı bir nesne göndermiş olmak inanılmaz bir olay” ifadesini kullandı. Üzerinde, yalnızca ortalama büyüklükte bir j-peg dosyası taşıyabilecek bir hafıza kartı taşıyan, 1970’li yılların teknolojik donanımıyla yapılmış uzay aracının hiç de fena bir iş çıkarmadığını kabul etmemiz lazım. Başlangıçta yaşanılan birkaç hatalı çıkışı da sayarsak, Voyager 1 uzay gemisinin yıldızlararası uzaya ulaşması 36 yıl almış oldu.
Sonraki Durak: Oort Bulutu, güneşin çekim kuvvetinin etkisini kalktığı yer olan, güneş sisteminin sonu. Çok da telaş etmemek lazım, zira oraya ulaşmamız şu andaki hesaplamalarımıza göre 30,000 yıl alacak görünüyor.
MİLYARLARCA MİLYARCA DÜNYA
İnsanın evi gibisi yoktur denilir değil mi? Bilim insanlarının açıklamalarına göre, yalnızca Samanyolu Galaksisi’nde bile 10 milyara yakın evimize benzer gezegen var.
Astronomlar, NASA’nın ötegezegenleri (exoplanet) bulmak için tasarlanmış Kepler uzay teleskopundan aldıkları verilere dayanarak, merkezinde güneşimize benzer bir yıldız olan gezegenler içinde, güneşe olan uzaklığı sıvı formda su bulundurabilecek mesafede olan, yani -olası bir yaşam var oluşuna uygun- olan, ötegezegenleri tespit edebiliyorlar. Yaptıkları hesaplamalara göre, galaksimizdeki 50 milyar güneş benzeri yıldızın beşte birinde, sıcaklıklarının, rahiyasının yaşama ihtimal sağlayan hoşlukta bir ötegezegen olması gerektiğini düşünüyorlar.
ŞEFFAF BEYİNLER
Yukarıdaki müthiş imaj bir farenin beynindeki çapraz sinir liflerini gösteriyor. Geçtiğimiz yılın Nisan ayında Stanford Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, beyin dokularını neredeyse tamamen şeffaf hale getiren bir dizi kimyasal uygulamayı tanıtladılar. Bilim insanları, bu aşamadan itibaren farklı sayılarda ışınır etiketleri (fluorescent labels) ve diğer önemli kimyasalları, sinir taşıyıcılarını (neurotransmitters) görüntülemek ya da burada olduğu gibi beynin bir bölümünden diğer bir bölümüne bilgi taşıyan uzun ince aksonları izlemek için kullanabiliyorlar.
Bu tekniğin insan dokusunda da kullanılabiliyor olması, Otizm’den Alzheimer hastalığına kadar ters giden her şeyde, daha önce eşi görülmemiş hücresel detaylara ulaşılabileceği adına cesaret veriyor.
ELEKTRONİK İMPLANTASYONLAR
Giyilebilir elektronikleri unutun; 2013 yılı, insan bedeninin içinde çalışmak üzere tasarlanmış elektronikler için sembolik bir yıl oldu. Bilim insanları önce, yaraları iyileştirmek için mikropları ısı aracılığıyla imha eden ve işini yaptıktan sonra da çözünebilen biyobozunur (bakterilerle çözünebilir) devreler geliştirdiler. Şimdi ise minicik led sondalar ve altın nanopartiküllerinden yapılan folyolar ile beyni ölçümleyebiliyor ve yönlendirebiliyoruz. Bilim kurgunun konusu olan Cyborg (sibernetik organizmalar) geleceğine bir adım daha yaklaştık diyebilir miyiz?
İNSANA EMBRİYONUNA AİT GÖVDE HÜCRELERİ KLONLANDI
Yukarıdaki görselde bir bilim insanını, bir insan yumurtasının çekirdeğini bir pipet aracılığı ile ayırırken görüyorsunuz. Bu, kişiselleştirilmiş embriyonik (embriyona ait) gövde hücreleri oluşturabilmenin ilk aşaması.
On yılı aşkın süren başarısız başlangıçlardan sonra, Oregon Health and Science Üniversitesi araştırmacıları insan embriyosu klonlayabildiklerini (kopyalayabildiklerini) ve bunlardan gövde hücreleri toplayabildiklerini duyurdular. Ayrıca bu hücreleri özel deri ve kalp hücrelerine dönüştürebildiler ki, bu da onları nakledilebilir ilaçlar haline getirmenin ilk aşaması.
Ekibin başarısındaki anahtar faktörün, klonlama sürecine kafein eklemek olduğunun ortaya çıktığını belirtmemek olmaz. Araştırmacılar artık, embriyolar olmaksızın başlatılmış bu ya da buna benzer hücrelerin, tıbbi anlamda azami faydalı olabileceği alanları keşfetme arayışında olacaklar.
Kaynakça:
http://www.wired.com/wiredscience/2013/12/top-scientific-discoveries-2013/#slideid-398561
http://news.discovery.com/tech/the-10-best-science-stories-of-2013-131231.htm