“Allah, inananlara da Firavun’un karısını misal gösterdi.
O: ‘Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap;
beni Firavun’dan ve onun (kötü) işinden koru ve
beni zalimler topluluğundan kurtar!’ demişti” (Kuran-ı Kerim; Tahrim 66/11)
Asiye, Kuran-ı Kerim’e göre Firavun’un karısı; Tevrat’a göre ise Firavun’un kızıdır (1). Kuran-ı Kerim’de kendisinden iki ayette (Kasas, 28/9, Tahrîm, 66/11) ‘Firavun’un karısı’ olarak söz edilmiştir. Ayetlerde bahsedilen Firavun’un karısının Hz. Asiye olduğu hadislerde açıkça ifade edilmiştir (2).
Arapça kökenli bir kelime olan ‘Asiye’ kelimesi, Arapçada, elif, sin, ye ve he harfleriyle yazılır: “هيسا” ve ‘üzüntülü, kederli kadın’ anlamına gelir. Kelimenin, en sondaki ‘He’ harfini almadan yazıldığındaki anlamı, yani “يسا” (elif, sin, ye) nin anlamı; üzgün olmak, üzülmek, tasalanmaktır (4).
Kuran-ı Kerim’in Kasas Suresi’nde, Asiye’nin eşi olan Firavun’dan şöyle bahsedilir: “Firavun, (Mısır) toprağında gerçekten azmış, halkını çeşitli zümrelere bölmüştü. Onlardan bir zümreyi güçsüz buluyor, bunların oğullarını boğazlıyor, kızlarını ise sağ bırakıyordu. Çünkü o bozgunculardandı” (Kasas, 28/4). Asiye, ayetlerde bu şekilde anlatılan bir şahsiyetin eşidir.
Firavun zamanında bir gün müneccimler ve kâhinler, Firavun’un bir rüyası üzerine, Beni İsrail’den bir erkek çocuk doğacağını ve bu çocuğun onun saltanatını sona erdireceğini haber verirler. Bunun üzerine Firavun, Beni İsrail’in doğacak tüm erkek çocuklarının katlini emreder. Böyle bir dönemde bir gün Firavun’un ailesi, Nil nehri kenarındaki bir ağacın altında bir sandık ve içinde de bir oğlan çocuğu görür ve Firavun’a haber verirler. Firavun, bebeğe ‘Musa’ ismini verir, fakat bebeğin Beni İsrail neslinden olabileceğini düşünerek diğer tüm erkek bebekler gibi onun da katlini ister. Firavun’un eşi olan Asiye, o anda kendisine gelen ilâhi bir ilhamla şöyle der: “Benim ve senin için göz aydınlığıdır! Onu öldürmeyin, belki bize faydası dokunur ya da onu evlat ediniriz” (Kasas, 28/9). Firavun buna razı olur ve Musa saraya götürülür. İbnü’l Arabî, Fusûsü’l Hikem’inde Musa’nın hakikaten Asiye’nin göz nuru olduğunu, zira istidadında bilkuvve mevcut olan kemalatın, Musa’nın nübüvveti ile açığa çıktığını söyler. (2)
Çeşitli İslami kaynaklarda, Hz. Asiye’nin, sarayına getirilen Musa ile yakından ilgilendiği, onu yetiştirdiği rivayet edilir. Musa yetişkinliğe eriştiğinde saraydan ayrılır ve bir zaman sonra, aldığı ilâhi emirler tebliğ etmekle görevli olarak saraya geri döner. Geri döndüğünde ona ilk inananlardan birinin Asiye olduğu rivayet edilir. Fakat Firavun, Asiye’nin Musa’ya iman etmesini kabullenemez; Asiye’nin imanından vazgeçmesini ve ilâh olarak Firavun’u benimsemesini ister. Asiye bunu reddeder ve Musa’ya olan inancından vazgeçmez. Firavun, kendisine değil de Musa’ya inanan kraliçenin çarmıha gerilerek öldürülmesini ister. Kendisine işkence yapıldığı sırada Asiye: “Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap; beni Firavun’dan ve onun (kötü) işinden koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar!” der. Ve şehid olur (5).
İbnü’l Arabî, Tefsir-i Tevilat’ında, Asiye’yi, ‘yakin nuruyla ve sekineyle bilen mutmain nefs’ olarak nitelendirir. Tevilat’ta anlatıldığı üzere, Firavun’un ailesi Musa’nın içinde bulunduğu sandığı deniz kenarından alır, fakat bir türlü açamazlar. Sonunda sandığı açan Asiye olur, çünkü sandığın içinde bir nur olduğunu görmüş ve o nuru sevmiştir (3).
İbn Arabî, Fusûsü’l Hikem’inde, Allah Teâlâ’nın Asiye’yi kemal-i insani için halk ettiğini belirtir ve Hz. Muhammed’in, Asiye ve Meryem binti İmran’ın kemale ulaştıklarından haber veren hadisine işarette bulunur. Sözü edilen hadis şu şekildedir: “Erkeklerden birçokları kâmil oldu. Ve kadınlardan ancak İmran’ın kızı Meryem ve Firavun’un zevcesi Asiye ve Muhammed’in kerimeleri Fatıma ve Huveylid’in kerimesi Hadice’dir” (2).
Asiye aynı zamanda her insanın içinde potansiyel olarak varolan bir haldir. Peki, bu hal ne zaman tetiklenir de, zalim ve ilâhlık iddiasında bulunan Firavun’a karşı Hakk bildiğini savunan ‘Asiye’ oluruz? Kime ‘Asiye’ denir? ‘Asiye’ olmak nedir? Tüm bu açıklamalardan hareketle diyebiliriz ki, Asiye hali kâmil bir haldir ve nutk-u ilâhi ile nutk edebilen ‘er’ kişi halidir. İlâhlık iddiasında bulunan, azmış ve bozguncu Firavun’ın karşısına iradesiyle dikilebilen, zulüm altında olsa da Hakk bildiğinden sapmayan, Hakk bildiğini canı pahasına ifade edecek cesaret ve iradeyi kendinde toplayabilen bir insanın halidir. Nihayetinde de Hakk bildiği için canını veren, şehid olanın halidir. Ayrıca bir mânâda, aklın, yasanın, iradenin ve adaletin temsilcisi olan Hz. Musa’nın hayatını kurtararak onun canlı kalmasını, yani dirimliliğini sağlayan, ona inanan ve bu inancından ötürü canını verebilen haldir. Ve Rabbinden, yalnızca Rabbinin yanında bir yer; Firavun’dan ve kötü işlerinden korunma; zalimler topluluğundan kurtarılış istemesiyle, inananlara misal olarak gösterilen haldir.
Kaynakça:
1- Hançerlioğlu, Orhan; İslam İnançları Sözlüğü, Remzi Yayınevi
2- İbn’ül Arabî, Fusûsü’l Hikem Cilt 4
3- İbn’ül Arabî, Tefsir-i Kebir ve Tevilat Cilt 2
4- Arapça-Türkçe Sözlük
5- Elmalılı Hamdi Yazır – Kuran Tefsiri