İnsanlara değer vermek
Etkili bir iletişim kurabilmek için, insanların sizin yanınızda olmasını sağlamanız gerekir; çünkü eğer sizden yana değillerse, ya tarafsızdırlar ya da size karşıdırlar.
Çoğunlukla, işinizin insanlara sadece bilgi vermek, onlara bir şey iletmek olduğunu düşünürsünüz. Oysa söyleyeceklerinize inanmalarını sağlayabilmek için, onlarla niçin iletişim kurduğunuz üzerinde biraz düşünmeniz gerekir. İletmek istediğiniz şey ne olursa olsun, insanların söylediğiniz şeyleri dikkate almasını, okumaya ve dinlemeye değer bulmasını istersiniz. Bunun için de onlara değer verdiğinizi göstermeniz gerekir.
İnsanlara önemli olduklarını hissettirmek
İnsanların iletişimin en önemli parçası olduklarını düşündüğünüzü gösterirseniz, çok daha etkili bir iletişim kurabilirsiniz. Bunun için:
– Başkalarını hiçbir zaman reddetmeyin: İnsanların sizden farklı görüşleri olabilir; böyle bir durumda, sırf sizden farklı düşündükleri için yanlış düşündüklerini söylemek yerine, “Böyle düşünmeniz ne kadar ilginç” diyerek görüş bildirebilirsiniz.
– Başkalarının fikirlerine hoşgörüyle yaklaşın: Farklı tercih ve görüşlere hoşgörüyle yaklaşır ve yeniliğe açık bir insan olursanız, insanlar da fikirlerinin açıklanmaya ve dinlenmeye değer olduğunu hissedeceklerdir. Onları ilgilendiren ve onlar için önem taşıyan şeyi anladığınızı göstererek, olaylara onların açısından yaklaştığınızı belli edebilirsiniz. İnsanların görüş ve tercihleri ile uyum sağlayabildiğiniz ölçüde, onlara değer verdiğinizi gösterirsiniz.
– Birisi konuşurken, sözünü kesmeyin: Bir görüş belirtmek istediğinizde insanların sözünü kesme alışkanlığınız varsa, bu karşınızdakinin canını fazlasıyla sıkabilir. Böyle yaptığınızda, karşınızdakine değer vermediğiniz izlenimini bırakırsınız. Söylemek istediğinizi zihninizde belirleyerek (ya da toplantılarda anahtar bir sözcük bulup kaydederek) elverişli bir anda görüşünüzü belirtmek için bekleyin.
İnsanlara, görüşlerine değer verdiğinizi gösterecek şekilde davranmak için çaba harcarsanız, kendilerini daha önemli hissedecekleri gibi, size de daha fazla değer vereceklerdir.
İnsanların sizden hoşlanmalarını sağlamak
İnsanlara karşı bir sıcaklık olduğunu gösterebilirseniz, onlar da sizden hoşlanmaya çok daha istekli olacaklardır. İnsanların sizden hoşlanmasını sağlamanın bazı pratik yolları vardır:
– İnsanları kendilerinden söz etmeye teşvik edin: İnsanların kendilerinden söz etmelerini sağlarsanız, ileride başvurabileceğiniz bilgiler edinirsiniz. O kişi ya da kişilere bir dahaki rastlayışınızda belirgin noktaların sözünü ederek, onları önemsediğinizi ve söylediklerini unutmadığınızı gösterebilirsiniz.
– Yakınlık ve içten bir ilgi gösterin: İçten ilginizi gösteren sorular sorarak karşınızdakiyle yakın ilişki kurabilirsiniz. “Böyle düşünmenizin sebebi ne?” gibi bir soruyla karşınızdakinin eğilimlerini, tercih nedenlerini öğrenmeye çalışırken aranızda ortak bir zemin oluşturursunuz. Böylelikle onunla yakından ilgilendiğiniz de belli olur.
– İnsanlara adıyla hitap edin: Birisiyle konuşurken, ona doğrudan adıyla hitap ederseniz, iletişiminize kişisel bir renk katabilirsiniz. İnsanların adları onların kişiliklerinin ayrılmaz bir parçasıdır ve siz yerine göre onlara adlarıyla hitap etmekle kendilerine birey olarak da değer verdiğinizi gösterirsiniz. Bunu yaptığınızda karşınızdakiler sadece önemsendikleri duygusunu taşımakla kalmazlar, aynı zamanda sizi de daha sıcak ve içten bulurlar.
Başkalarının ilgi ve meraklarını dikkate alarak, onların size bağlanmasını ve açık davranmasını sağlarsınız. Bu durumda sizin dinlenmeye değer biri olduğunuzu düşüneceklerdir. Karşınızdakilerin düşünce ve duygularına dikkat eder, onların neleri önemsediklerini anlamaya çalışırsanız, size daha çok bağlanacaklar ve saygıları da artacaktır.
Özet: İnsanların önemli olduklarına inanmak
Başkalarına ilgi duymak, onların düşüncelerini, eğilimlerini merak etmek iyi bir iletişimin vazgeçilmez parçalarındandır. Onları önemsediğinizi gösterme zahmetine katlanırsanız ve söylediklerini dikkatle dinleyip kavramaya çalışırsanız, önemli oldukları duygusunu taşırlar. Siz de onların düşüncelerine daha kolay ulaşırsınız.
Karşınızdakilerin önemli olduğuna inandığınızda görüş ve fikirlerinizi onlara iletirsiniz; onlar da önemsendiklerinden emin olur, dolayısıyla size de aynı şekilde karşılık verirler. Böylelikle en iyi ve verimli iletişim sağlanır.
Kendinize soracağınız sorular
İnsanlarla kurduğunuz iletişim üzerinde düşünüp, aşağıdaki sorulara cevap verin:
– İnsanların, iletişim sürecinin en önemli parçası olduklarını düşünüyor, onlara gereken önemi veriyor muyum?
– İnsanların söylediklerini, düşüncelerini reddetmekten, onları hiçe saymaktan kaçınıyor muyum?
– Kendi görüşlerimden farklı düşüncelere hoşgörüyle yaklaşıyor muyum?
– Başkalarının görüş ve sözlerine müdahale etmeden önce onların sözlerini bitirmelerine fırsat veriyor muyum?
– İnsanlar konuşurken söylediklerini dikkatle dinliyor muyum?
– Söyledikleriyle ilgilendiğimi göstermek için sorular soruyor muyum?
– İnsanlarla konuşurken onlara adlarıyla hitap ediyor ve onları birey olarak önemsediğimi gösteriyor muyum?
– İnsanların görüş ve tercihlerini dikkate almanın, iletişimi daha verimli hale getirdiğimi anlıyor muyum?
Eğer…
– İnsanların iletişimin en önemli parçasını oluşturduklarını düşünüyorsanız,
– İnsanlara karşı çıkmaya, düşüncelerini reddetmeye uğraşmıyorsanız,
– Söylemek istedikleri şeyleri dikkatle dinliyorsanız,
– Fikrinizi beyan etmeden önce karşınızdakinin sözlerini bitirmesini bekliyorsanız,
– Başkaları konuşurken dikkatle dinliyorsanız,
– Kendilerine ve söylediklerine ilgi duyduğunuzu göstermek için onlara sorular soruyorsanız,
– Onlara adlarıyla hitap ediyorsanız,
– Onların fikir ve düşüncelerini değerli buluyorsanız, gelişme gösteriyorsunuz demektir.
İletişim için kontrol listesi
Gerektiği kadar iyi bir iletişim kuramadığınızı düşünüyorsanız, aşağıdaki noktalardan birini ya da birkaçını dikkatle alıp almadığınızı gözden geçirin:
Yollamak ve almak
İnsanlar iletmek istediğiniz şeyi anlamamışlarsa, mesajınızı iyi düzenlememiş ve amacınızı alıcıya aktaramamış olabilirsiniz. Bilgileri net olarak sunamamış, sözlerinizi özenle seçememişseniz, insanlar düşüncelerinizi izlemekte zorlanmış olabilirler. Mesajınızın anlaşılıp anlaşılmamasının, iletişimin gerçekleşip gerçekleşmediğinin de ölçütü olduğunu kavramadıysanız, boşuna zaman ve enerji tüketiyorsunuz demektir.
Konuşmak
İnsanlar sözlerinize inanmamış görünüyor hatta sıkılıyorlarsa, bıraktığınız etkinin, beden dilinizin, jest ve mimiklerinizin ne kadar önemli olduklarını gözden kaçırmış olabilirsiniz. Görsel olarak ve sesinizi kullanarak karşınızdakileri etkileme olanaklarını hesaba katmamış olmanız da mümkündür. Güvenilir bir iletişimci olduğunuzu göstermek için hareketleriniz kadar ses tonunuza ve kullandığınız dile de dikkat etmeniz gerekir.
Dinlemek
Birinin ne söylediğini anlamadınızsa, aklınızın başka bir yere kaymış olması ve önemli noktaları gözden kaçırmış olmanız ihtimali vardır. Karşınızdakini dikkatle dinlemek için çaba göstermezseniz, yanlış mesaj almaktan kurtulamazsınız. Konuşmacının söylediklerine tüm dikkatinizi yoğunlaştırarak, sorular sorarak ve söylenenlere ilginizi belirterek alıcı ve yollayıcı arasında iki uçlu bir iletişimin kurulmuş olduğunu gösterebilirsiniz.
Yazmak ve okumak
Yazdıklarınızın yanlış yorumlandığını görüyor ya da insanların önemli bir noktayı gözden kaçırdığını düşünüyorsanız, kullandığınız yazı dilinin okuyanlara uygun düşmemiş olması mümkündür. Hatta belgeyi gerektiği gibi açık ve anlaşılır düzenlemediğiniz için, insanların onu okumaya değer bulmamış olmaları da söz konusu olabilir.
İnsanlara değer vermek
İnsanlar söylediklerinize tepki göstermiyorlarsa, kendilerini önemsediğinizi belli edememiş, onları yeterince odak noktanıza yerleştirememiş olabilirsiniz. Başkalarının görüşlerini dikkate alarak ve fikirlerini takdir ederek bu zorluğu kolayca aşabilirsiniz. Başkalarının düşüncelerine değer verdiğinizi gösterdiğinizde çok daha iyi bir iletişim gerçekleşecektir.
İyi bir iletişimin yararları
İnsanların bilgi edinmelerinin ve performanslarını daha iyi kullanmaya yönlendirilmelerinin vazgeçilmez ve en önemli parçası iletişim sürecidir. Bunu sağlamak için düşüncelerinizi anlaşılır şekilde sunmanız yetmez. Onları, dikkati çekecek şekilde düzenlemeniz de şarttır.
İyi bir iletişim kurmanın yararları şunlardır:
– Daha büyük bir işbirliği ve dayanışma sağlarsınız,
– Yanlış anlaşılma olasılığınız azalır,
– İnsanlar size daha olumlu tepkiler verirler,
– Dinlemeye değer biri olduğunuz fark edilir,
– Daha yöntemli hareket eden biri olursunuz,
– Net düşünebilme yeteneğinizi arttırırsınız,
– İşinize daha hakim olduğunuzu hissedersiniz.
İyi bir iletişim, iki yanlı bir sürecin işletilmesi demektir. Dolayısıyla alıcının dikkatini çekmek, size yollanan mesajı doğru yorumlamak, mesaj ve bilgileri anlamak, iyi bir iletişimin ön koşuludur. Alıcı üzerinde yaratacağınız izlenim, mesajınızın alınma ve istediğiniz gibi anlaşılma şansını artıran en önemli etkenlerdendir ve iletişimin can alıcı öğesini oluşturur.
II- Sorun Çözme
Kurumların çalışmalarının önemli bir bölümünü, insanları amaç ve hedeflerini gerçekleştirmekten alıkoyan ‘sorunların üstesinden gelme çabaları’ oluşturur.
Genel olarak bakıldığında bu durum, bir haritadan, işaret fişeğinden ya da telsizden yoksun bir şekilde, bir sandalı sığ sulardan, dar boğazlardan geçirmeye benzer. Sorunun hemen başlangıçta farkına varmak, nedenlerini belirlemek, çözümler üretmek ve harekete geçmek için harcanması gereken enerji ve çaba insana ürkütücü gelebilir. Dolayısıyla bir yandan sorunların kendiliğinden hallolup ortadan kalkacağı umudunu beslerken, bir yandan da olup biteni görmezlikten gelmek bize daha kolay gelebilir. Ama sorunlar hiçbir zaman kendiliğinden çözülmez.
Sorunların üstesinden gelme gereksinimi
Sorunlar, genellikle belirsizliklerden, emin olamayacağımız durumlardan, güçlükler içeren sorulardan ve ilişkilerden oluşurlar. Onları sorun haline getiren de zaten bu özellikleridir. Gelgelelim, bir girişimde bulunmak ya da bir şeyler yapabilmek için gereken istek ya da enerji eksikliği -doğru çözümler üretmenin bu biricik engelleri- çoğu kez asıl sorun haline gelebilmektedir.
Kimleri sorunların teşhisini işin en zor yanı olarak değerlendirirken kimileri de çözüm yollarının bulunup geliştirilmesini en büyük engel olarak görürler. Birçok kişi için sorunu çözecek kararlar vermek bir engel oluşturur, bazı kişiler ise, ortaya çıkan tanımadıkları, yeni bir şeye karşı duydukları korkudan ötürü, seçilen çözümü hayata geçirmemek için direnip dururlar.
Sorunların farkına varmamak
Sorunlar, ender olarak üzerlerine “sorun” etiketi yapıştırılmış bir paket biçiminde ortaya çıktıklarından ve kendilerini belli etmeden dallanıp budaklandıklarından, o zamana kadar onların farkına varmayışınız bağışlanabilir. Sorunların, onları en az beklediğiniz bir anda, size hiç belli etmeden yaklaşma ya da sıcak bir yaz öğlesinde aniden çakan bir şimşek gibi tepenize inme alışkanlıkları vardır. Karşınıza her biçimde ve büyüklükte çıkarlar, sınırları hiçbir zaman net olmadığı gibi, dikkatinizi en çok çeken yanları da, her zaman en önemli, en dikkate değer yanları değildir. Daha da kötüsü görünenden başka türlü oldukları sonradan ortaya çıkabilir ya da daha önce karşılaştığınız ama bu kez yeni bir kılığa bürünmüş sorunlar da olabilirler.
Sorunlarla yüzleşmekten kaçınmak
Bir sorun olduğunu fark etseniz bile, bazen gerçekle yüzleşmek sizin için zor olabilir. Bunun çeşitli nedenleri vardır:
– Sorun kendinize duyduğunuz saygıyı yitirmenize ya da utanç ve suçluluk duymanıza yol açabilecek öğeler içeriyorsa, ondan kaçmanın yollarından biri, sorunu görmezlikten gelmektir, çünkü gerçeklik, üzerinde düşünmeyi engelleyecek kadar tatsızdır.
– Suçu üzerine yıkabileceğiniz bir günah keçisi bulmak, sorunları çözmekten daha önemli hale gelirse, olup biteni ilgi alanınızın dışına itersiniz. Bu durumda sorunun çözümü de ertelenir.
– Sorunun çözülmesi bir insanın denetim altına alınmasını örneğin kişisel bir alışkanlığın ya da kötü bir davranışın önünün kesilmesini gerektiriyorsa, ona karşı olumsuz bir tavır koymaktansa, sorunun muhatabı siz değilmişsiniz gibi davranmak daha kolay görünebilir.
Sorunlarla yüzleşmekten kaçınmak ve herhangi bir potansiyel sorununuzun ihtimal durumundan gerçekleşme aşamasına geçmeyeceğini ya da bir şekilde kendi kendine hallolacağını ummak, hatalı bir davranıştır. Ne yazık ki sorunlar nadiren kendi kendine ortadan kalkarlar.
Bir sorununuz olduğunu başkalarına söylemeniz de onu çözmeye yetmeyecektir. Ayrıca sorunu sürüncemede bırakmanız ya da suçu birilerine yüklemeniz de işe yaramaz. Hatanın kimde olduğu hiç önemli değildir; sorunu teşhis etmeniz, ardından da bu konuda bir şeyler yapmaya karar vermeniz şarttır.
Sorunlarla birlikte yaşamak
Sorunsuz kişi çok azdır. Ama insanlar çoğunlukla sorunlarla birlikte yaşamaktan ya da uyum sağlamış olmaktan memnun görünürler.
Bunun nedeni, sorunların çözülmesi için geçilen aşamaların, her zaman derinlemesine düşünüp taşınmayı zorunlu kılmasıdır. Bir sorun bize küçük gibi göründüğünde, onun çözülmesi için harcanması gereken kaynak ve çabalar, elde edilecek kazanç ve yararlarla karşılaştırıldığında, buna değmeyecek kadar fazla gelebilir. Bu durumda düşülen hata, sorunla birlikte yaşamayı yeğlemek ya da onu görmezlikten gelmektir.
Genellikle sorun iyice çetrefil bir hale geldikten sonra, birdenbire onu çözmek için gereken nedeni bulmuş olursunuz. Diyelim ki, eviniz her zaman ıvır zıvırın toplandığı bir depo gibi kullanılmış olsun. Mekan pis ve dağınık, ama siz ihtiyacınız olan her şeyi bulabiliyorsunuz. Ancak, en yakın dostunuz olan biri, ani bir ziyaret yapacağını bildirince, anında kollan sıvarsınız. Çünkü evinizi temizleyebilmeniz için harcanması gereken çaba, dostunuza iyi bir izlenim vermenin yararları ile karşılaştırıldığında devede kulak kalmaktadır. Aksi halde, dostluğunuzu, mesleğinizi, işinizi ve kredinizi kaybedebilirsiniz. İşte sizi harekete geçmeye yönelten neden.
Hızla harekete geçmek
Ansızın ortaya çıkan ciddi, acil ya da dayatan bir sorun ile karşılaştığınızda, hemen harekete geçip bir şeyler yapmak, uzun uzun düşünüp zaman kaybetmekten daha akılcı gibi görünür. Sırf bir şeyler yaptığınız duygusunu taşımak için hızla harekete geçme eğilimi aldatıcıdır; özellikle de size ve diğer kişilere, bir şeylerin halledildiği izlenimini verdiği için.
Ne var ki gerçek sorunu teşhis edip tanımlamadan önce ona bir çözüm bulmaya çalışmak, hatalara gebe bir reçeteyi uygulamaya hazırlanmak demektir. Çünkü bu durumda ya yanlış bir sorunun üzerine gidersiniz ya da hiç acil olmayan bir sorunla uğraşarak boşa zaman harcarsınız. Bu da, sadece zamanınızı yitirmekle kalmayıp öncekinden beter bir soruna gömülmeniz demektir.
Karar vermekten korkmak
Sorunların çözümü, her zaman biraz belirsizlik içerir; onları çözmek için kararlar vermek gerekecektir. Karar vermek ise kimi insanlar için çok zor bir iştir. Hangi çözümü tercih edeceğiniz üzerinde uzun uzadıya kafa yormak, ertelemelere ya da karar vermekten tümüyle vazgeçmenize yol açabilir. Hele de, aralarından seçim yapmak zorunda kalacağınız birden fazla çözüm varsa. Yanlış karar verme korkusu insanları ürkütüp, hiçbir şey yapılmamasına yol açabilir. Ne var ki, herhangi bir karar vermemenin de aslında bir karar vermiş olmak anlamına geldiğini çoğu kişi kavrayamaz.
Siz bir girişimde bulunsanız da bulunmasanız da, olması gerekenden kaçınılmayacağını anladığınız anda işe el atmak, başka bir deyişle, “boğayı boynuzundan yakalamak” ve olumlu bir karar vermek (hiçbir şey yapmamanın doğuracağı zorluklarla karşılaştırıldığında) çok daha kolaydır. Hatta son tahlilde bütünüyle tatmin edici olmasa bile, olayların sizi boğmasına meydan vermektense, bir şekilde bir karar alıp sorunlara el atmanız daha yerinde olacaktır.
Özet: Harekete geçmek için karar vermek
Sorunlar çoğunlukla neresinden tutup çözmeye başlayacağımızı bilemeyeceğimiz kadar karmaşık ve büyük görünürler. Çoğu kişinin sık sık düştüğü bir hata, sınırlı bir zamanı bulunduğunu ve herhangi bir sorunu hızla çözmesi gerektiğini sanmaktır. Bu durumda da hata yapacaklarını düşünür ve sonuç olarak hiçbir şey yapmamakta karar kılarlar. Ama unutulmamalıdır ki, panik insanları harekete geçmekten alıkoymaya tek başına yetecek kadar önemli bir engeldir.
Yapılması gereken tek şey, ayrıntılı biçimde ve sakince düşünmektir. Panikten kurtulduktan sonra, sistemli bir yaklaşımla kendinize şu sorulan sorun:
– Sorun nedir?
– Muhtemel çözümler neler olabilir?
– En iyi çözüm hangisidir?
Bu sorulara cevap bulmanız halinde harekete geçmeniz mümkün olabileceği gibi, artık “Nereden başlamalıyım?” sorusuna da gerek kalmayacaktır.
Kendinize soracağınız sorular
Sorunlarla genellikle nasıl ilgilendiğinizi ve onları nasıl ele aldığınızı düşünerek, şu soruları cevaplayın:
– Bir sorunun farkına varmakta, onu algılamakta kimi zaman yetersiz kaldığım oluyor mu?
– Bazı sorunlarla yüzleşmenin zorluğu nedeniyle, onları görmezden geldiğim oluyor mu?
– Sorunları çözmek için bir şeyler yapmak yerine, onlarla birlikte yaşamayı mı tercih ediyorum?
– Bir sorunu yeterince uzun bir süre gözardı edersem kendiliğinden ortadan kalkacağını umduğum oluyor mu?
– Gerçek sorunun ne olduğunu ortaya çıkarmadan çare olduğunu düşündüğüm girişimlere hızla kalkışma eğilimi taşıyor muyum?
– Yanlış bir karar verdiğim zaman, daha sonra karar verme konusunda şevkim kırılıp isteksiz mi davranıyorum?
– Bir sorunu çözmeye kalkıştığımda nereden başlayacağımı bulmakta güçlük çekiyor muyum?
Bu soruların çoğuna “evet” cevabı verdiyseniz, sorun çözme konusundaki tutum ve alışkanlıklarınızı gözden geçirmeniz gerekiyor demektir.
Eğer…
– Sorunu algılayıp onun farkına varma konusunda hızlı davranıyorsanız,
– Soruna göğüs germeye, onunla yüzleşmeye kararlıysanız,
– Hiçbir şey yapmadan oturup beklemektense, bir karar vermenin daha doğru olduğundan eminseniz,
– Sorun çözmenin belli bir çaba ve enerji gerektirdiğini kavradıysanız,
– Acele harekete geçmeden önce, sorunun teşhis edilip saptanması gerektiğini algılamışsanız,
– Sorunu ele almadan önce gevşeyip rahatça düşünerek zihninizi netleştiriyorsanız,
– Sorunlarla geç kalmadan, bir an önce uğraşmayı kararlaştırdıysanız, gelişme gösteriyorsunuz demektir.
Çözüm aramak
Bir sorun körlemesine ele alındığında pek ender çözülür. Aslında böyle girişimlerde bir çözüm elde edilmekten çok yeni sorunlar yaratılır. İnsandaki içgüdüsel eğilim, sırf sorunu başından defedebilmek uğruna, doğru gibi görünen ilk çözüme başvurmaktır. Ama yapılması gereken kendini tutmak ve ne kadar çekici gelirse gelsin, akla ilk gelen çözümü uygulamaya kalkmamaktır.
Genellikle her sorunun birden fazla çözümü vardır. Aşikâr gibi görünen bir çözüm, ille de en iyisi olmak zorunda değildir. Doğru olan, sorunun mantıksal çözümünde etkili olabilecek seçenekler aramaktır; bunlar arasından seçiminizi yaptığınızda harekete geçerken en doğru kararı aldığınızdan emin olabilirsiniz.
Seçenekler üretmek
Seçenek üretme süreci, üç kademeden oluşur: Bilgi toplama, fikir üretimi ve başkalarının görüşlerini almak.
1- Bilgilerin toplanması:
Çözüm üretmenin ilk aşaması, sorunla ilgili önemli bilgileri toplamaktır. Gerçek durumu yansıtan verileri toplarken samimi olmalısınız. Bilgi toplarken:
– İhtiyacınız olan bilgileri belirleyin.
– Bizzat araştırarak ve gerekirse başkalarına danışarak mümkün olduğu kadar fazla bilgi toplayın.
– Elde ettiğiniz verileri sistemli biçimde listeleyin.
Önemli ve işlevsel bilgilerin ille de sorunun kendisi gibi karmaşık olması gerekmez. Sorunla ilintisiz görünen bilgiler de çok temel şeyleri içerebilir. Bunlar için ne kadar zaman ayıracağınız ve güç sarf edeceğiniz size kalmıştır. Ancak her bilgi kırıntısını toplayana kadar beklerseniz, bütün verileri bir araya getirinceye kadar treni kaçırabilirsiniz. Niçin bilgi topladığınızı unutup ipin ucunu kaçırabilir ve harekete geçme anını da atlayabilirsiniz. Öte yandan yeterince bilgi toplayamama durumunda, doğru kararları alabilmeniz için gerekli verileri elde edememişsiniz demektir.
Elinden geldiğince bilgi topladığınızda gerekli duyarlılıkla donanmış olursunuz. Ayrıca ilerlemelerinize de bilginin oluşturduğu bir zemin sağlarsınız.
2- Fikirlerin üretilmesi:
Bir sonraki adım, sorunun çözümünü hızlandıracak fikirleri üretmektir. Sorunların çoğunun birden fazla çözümü vardır. Yapacağınız şey, bunları ortaya çıkarmaktır.
– Soruna nesnel yaklaşmak: Sorunu çeşitli yönlerden düşünmeye hazırlıklı olmanız kendi kişisel eğilimlerinizin sizi olumsuz etkilemesini önler. Bildik klasik çözümler üzerinde düşünmeye daha istekli ve eğilimli olduğunuzu görmenizi sağlar.
– Beyin fırtınası: Konuyla ilgili insanlarla sorun hakkında serbestçe görüş alışverişi yapmanız, olup biteni yepyeni bir ışıkta görmenizi sağlayacaktır. Ancak böyle bir tartışmada ipin ucunu kaçırmamak için disiplinli davranmak şarttır.
Dolayısıyla;
– Yaratıcı düşünce üretimi için süreler kesin olarak sınırlandırılmalıdır. (Katılanların düşünceleri izlemekte zorlanmamaları için uzun süreli bir çalışmadan kaçınmak gerekir.)
– Ortaya atılan bütün fikirler, eleştirilmeden ve tartışılmadan benimsenip ileride değerlendirilmek üzere kayda geçirilmelidir. (Çok çılgın bir fikir bile kaydedilebilir, çünkü böyle bir fikir, başka fikirlere ilham kaynağı olabilir.)
– Herkes fikrini söylemesi için yüreklendirilmelidir. (İlk başta inandırıcı görünmese bile, güvensizliği askıya alıp tüm fikirleri dinlemek gerekir.)
Başka insanların görüşlerini ve önerilerini toplayıp bunların arasından seçim yapmak, size kendi başınıza hiçbir zaman bulamayabileceğiniz yeni fikirlerden ve seçeneklerden oluşan geniş bir birikim desteği sağlar.
3- Buluş ve önerilerin listelenmesi:
Olası çözümlerde sizi destekleyebilecek fikirleri edindikten sonra atılacak adım, bütün sonuçları kaydetmektir. Öneri ve fikirlere karşı önyargılı olmadan, tümünü listeye almakta kararlı olun.
Sorunun çözümüne katkıda bulunabilecek değişik ve çeşitli seçeneklerin listesini yaparken, size uygun bir çözüm olanağını da kavrayabilirsiniz. Dahası, seçenek ve önerileri listeledikten sonra, daha başka çözümler üretebilme becerisine de kavuşabilirsiniz.
Seçeneklerin değerlendirilmesi
Sorunun çözümünde en iyi seçeneği bulmak, bütün seçenekleri değerlendirmek demektir. Tek çözümü bulunan bir soruna pek ender rastlandığını söylemiştik. Tek çözümünüz olduğu izlenimini taşıyorsanız, bütün seçenekleri değerlendirdiğinizden kuşkulanın. Bu durumda dikkat edilecek üç nokta vardır:
1- Kısıtlayıcı faktörler: Seçenekler arasında seçim yapabilmek için, bütün kısıtlayıcı faktörleri de göz önüne almalısınız. (Giderler, elde etme, zaman, sosyo-kültürel-ekonomik şartlar)
2- Seçeneklerinizin artıları ve eksileri: Seçeneklerinizin hepsini değerlendirdikten sonra listenizde de bir azalma olacaktır. Şimdi, ikinci bir eleme yapın. Bu türden ciddi değerlendirmeler, işe yaramayacak seçeneklerin tümüyle elenmesini sağlayacaktır.
3- İhtimaller: Bundan sonra, geriye kalan seçeneklerin başarı şansını tahmin etmeye çalışarak, şansı az olanları eleyin. Sorunun çözümüne söz konusu seçeneklerle gidilmesi durumunda, büyük bir olasılıkla mı yoksa belki mi işe yarayabileceğine ya da elverişsiz mi olduğuna bakın. Bu, hangi seçeneğin işe yarayacağı konusunda, size daha iyi bir fikir verecektir.
Bütün bunlar size biraz dolambaçlı gibi görünebilir; ama hangi çözümün işe yarayacağını, hangilerinin yaramayacağını anlamanızı sağlarlar. Bu analizi en baştan yaparsanız, genellikle, seçiminizi rastgele yaptığınızı ya da bir seçeneği göz önüne alırken başka birçok noktayı hesaba katmayı unuttuğunuzu görebilirsiniz.
Son kez gözden geçirmek
Seçenekleri değerlendirmeyi bitirmeden önce, geri dönüp soruna bir kez daha bakın. Geniş bir bakış açısı edinip edinmediğinize, sorunun olası çözümlerini görmek için fikir üretirken telaşa kapılarak mantıksız davranıp davranmadığınıza dikkat edin.
Bu nedenle kendinize üç soru daha sormanız yerinde olacaktır:
1- Kalıcı bir çözüm bulmam mı gerekiyor yoksa geçici bir çözüm yeterli olur mu?
2- Sorunu derhal çözmem mi gerekiyor, yoksa gelişmeleri mi beklemeliyim?
3- Aslında sorunu gerçekten çözmem gerekiyor mu?
Bu soruları, kariyer hamlenize yöneltecek olursanız, size önerilen işi geri çevirme doğrultusunda karar vereceğinizi görürsünüz; çünkü ayrıntılı bilgi topladıktan sonra şimdiki işinizde ve konumunuzda kalmanın olağanüstü avantajları olduğunu fark edersiniz; ve ufkunuzu genişleterek, işe ağırlığınızı koyarak, kendinizi bir süre hobilerinizle meşgul ederek önünüzdeki tıkanmayı aşmaya çalışabilirsiniz. Bu, çözmeniz gereken bir sorun değildir aslında.
Özet: Seçenekleri ortaya koymak
Başlangıçtan beri cevabın apaçık ortada olduğunu düşünseniz bile, her türlü akla yatkın seçeneği incelemek için kendinize zaman ayırmanıza değer; çünkü apaçık doğru gibi görünen çözümün, olayların bütünü içinde, en iyi çözüm olmadığı ortaya çıkabilir.
Elinizden geldiğince, işe yarar ve uzun vadeli, üstelik ilginç seçenekler üretmekte istekli olursanız, sorunun çözümü için kendinize mümkün olan en üst düzeydeki hareket alanını sağlamış olursunuz. Ayrıca en uygun çözümü bulmanız için gereken en elverişli seçimi yaparsınız.
Bu egzersizleri tamamladıktan sonra, sorunun olduğu gibi bırakabileceğiniz bir sorun olduğu ya da acilen bir karar almanın yararı bulunmadığı sonucuna varabilirsiniz. Aslında ortada sorun filan olmadığını da görebilirsiniz; ancak böyle bir noktaya gelebilmek için çözüm arama zahmetine girmiş olmanız gerekir.
Kendinize soracağınız sorular
Çözüm ararken nasıl bir yol izlediğinizi düşünüp aşağıdaki sorulara cevap verin:
– Elimden geldiği kadar fazla bilgi topladım mı?
– Her bilgi kırıntısını elde etmenin aslında hiçbir zaman mümkün olmayacağını kavradım mı?
– Soruna yeni fikirleri benimsemeye açık bir anlayışla yaklaşıp yeterince fikir ürettim mi?
– Ciddi akıl yürütmeler gerçekleştirerek, uzun ömürlü kalıcı tercihlerden oluşmuş bir seçim yaptım mı?
– Kısıtlayıcı ve zorlayıcı koşulları seçeneklerle birlikte ele alarak seçeneklerim arasında eleme yaptım mı?
– İstisnasız bütün çözümlerin artılarını ve eksilerini göz önünde bulundurdum ve her birinin başarı şansını ölçebildim mi?
– Bu seçeneklerden herhangi birinin sorunu çözebileceği duygusunu taşıyor muyum?
Eğer…
– Soruna ilişkin etkili ve çözümleyici bilgiler topluyorsanız,
– Bilgileri analiz ediyorsanız,
– Sorunun çözümü için mümkün olduğu kadar çok seçenek ve fikir üretiyorsanız,
-Seçeneklerinizi karar aşaması bakımından, söz konusu gerekçelerin yaşamda bulunup bulunmadığı ve ona ne zaman sahip olabileceğiniz gibi yönlerden değerlendiriyorsanız,
– Seçeneklerin artı ve eksilerini bir bir gözden geçiriyorsanız,
– Başarı şansının çok mu az mı olduğuna ya da başarı şansı bulunup bulunmadığına bakıyorsanız,
– Sorunun bir çözümü bulunduğundan eminseniz, gelişme gösteriyorsunuz demektir.
Karar vermek
Bir karar vermeden sorunların çözüldüğü görülmemiştir. Bir karar alabilme umudu, en iyi yöntemin karartılmış bir odada sert bir içkiyle oturup düşünmek olduğu duygusuna kapılmanıza neden olabilir. Ya da seçenek ve düşünceler arasından seçim yapabilmek için, ancak kurs çekerek karar verebileceğiniz duygusunu taşıyabilirsiniz. Ne yazık ki bu yollar, sizi en iyi çıkışa götürecek yollar değildir.
İlk aklınıza gelen kararın çekiciliğine kapılıp acele davranmaktan kaçının; önceki başarısızlıklarınızın sizi caydırmasına da izin vermeyin. Seçenek ve fikirlerinize dikkat ve gayretle yaklaşmanız, başkalarına danışmanız ve en acil sorunu çözmek için gereken mantığı ve sezgiyi oluşturmanız şarttır.
Ne yapılacağına karar vermek
Ne yapılması gerektiği konusunda sağduyu, tayin edici bir önem taşır. Mantığa dayalı çözümler, sanki onlara aklın her türlü gerekliliği uygulanmış gibi bir izlenim bırakır. Dolayısıyla da mantıksal çözümleri benimsemeye daha yatkınızdır. Ayrıca, bu çözüme nasıl ulaştığımızı açıklamamız da daha kolay olur. Ancak, bir çözüm pek aklınıza yatmıyorsa, sezgilerinize başvurmanız doğru olabilir. Her iki yöntem de tavsiye edilebilir; ama her ikisinin de olumsuz yanları bulunduğu unutulmamalıdır.
Mantığa dayalı kararlar vermek
Mantığa dayanarak karar vermek, ihtiyaç duyduğunuz bilginin çoğunu elde etmiş olmanız halinde uygun bir yöntemdir. Mantıklı yaklaşım insana güven verir ve kararından emin olmasını sağlar; çünkü akla uygun davranmış olmak, sizi rahatlatıp güveninizi artırır.
Mantıklı kararlar verebilmek için:
– Seçeneklerinizi tasnif etmek ve düşüncelerinizi netleştirmek için onlara not verin.
– Değerlendirip not verdikleriniz arasından en iyilerini seçin, geri kalanları atın.
– Kalan seçenekler arasından hangisinin size daha uygun olduğuna karar verin.
Ancak, mantıklı kararları her zaman önyargılardan arınarak veremeyiz. Farkında olmaksızın, size daha yakın gelen ve öznel tercihiniz olduğunu açıklamadığınız bir seçim yapmış olabilirsiniz. Bu durum genellikle, çeşitli seçenek ve düşünceler üretildikten sonra, hemen başlangıçtaki erken bir aşamada ortaya çıkar ve bütün sonraki değerlendirmelerinizi olumsuz etkileyebilir.
Bu demektir ki, karar verme sürecinde artık sadece önyargılar içinde dolanıp duracaksınız ve kararınız sadece temel tercihinizi doğrulama işlevi taşıyacaktır. Önyargıyla alınmış kararlar mantıklı gibi görünseler de aslında seçimimizi etkilerler. Bunu denemek için iki seçenek arasında yazı tura atın. Bir tarafın geldiğine üzülür ya da sevinirseniz, bu sizin objektif olmadığınızı gösterir. Hayal kırıklığına uğramak ya da başvurduğunuz çarenin işe yaramaması mantıksız karar verdiğinizi, ama bunu kabul etmediğinizi gösterinceye kadar, taraflı ve mantıksız olduğunuzu kavramayabilirsiniz.
Sezgiye dayanarak karar vermek
Sezgiye dayanarak karar vermek, aslında elinizde yeterince bilgi bulunmadığında sıklıkla başvurulan bir yoldur. Sezgisel kararlar, temel içgüdülerinizle ilintilidir; bir şeyin “doğru olduğunu”, “içinizden öyle geldiğini” hissedersiniz. Aslında önseziler bazen, mantığa dayalı kararlardan çok daha işe yarar olabilirler.
Gerçekten de, sezgisel bir kararın mantıksal bir karardan daha uygun düştüğü bazı özel durumlar vardır:
– Ortada fazlasıyla kuşku varsa ve eldeki örneklerin sayısı çok azsa,
– ‘Olgular’ sınırlıysa ve tutulacak açık seçik bir yol göstermiyorlarsa,
– Seçeneklerinizin akla yatkın olanların sayısı fazlaysa ve her biri diğerleriyle eşit derecede iyiyse, bu durumlarda sezgisel bir karar vermek her ne kadar uygun düşse de, bunun da olumsuz yanları vardır. İnsanlar çoğunlukla, sezgilerinin kararlarında rol oynamış olduğunu kabul etmek istemezler, çünkü sezgisel bir karar rasyonel değerlendirmelere dayanılarak haklı gösterilemez. Mantıklı analizlerin sezgisel analizlerden çok daha saygın olduğu varsayılır. Bunun bir başka gerekçesi daha vardır. Mantıksal analizin riskleri ortadan kaldırdığı düşüncesidir bu.
“İçinizden gelen”, sezgiye dayalı kararınıza “mantıklı” bir kılıf giydirin. Böylelikle başkalarının kararınızı akılcı bir karar olarak benimsemeye çok daha istekli olacaklarından emin olabilirsiniz. Örneğin, işinizi değiştirmenin büyük bir hata olacağını hissediyorsanız, “Bu konuda içime iyi şeyler doğmuyor” demek yerine, “Eğitim konusundaki kolaylıklardan yoksun olacağız, ayrıca hava aşırı sıcak ve günlük ihtiyaçlar da çok pahalı; bu yüzden teklifi geri çevirmek bizim için daha iyi olur” diyebilirsiniz. Bu durumda kimse kararınız hakkında sorular sormaya kalkışmayacaktır.
Acele etmemek ve danışmak
Kararlarınızdan emin olabilmek için, uygulamaya geçmeden önce bir süre bekleyin. Böylece bu konudaki kuşkularınızı giderebilirsiniz. Bunu üç yoldan yapabilirsiniz:
1- Bir gece beklemek: Ertesi gün de hâlâ aynı şeyi düşünüyorsanız, genellikle doğru seçim yapmışsınız demektir.
2- Danışmak: Karar başkalarını doğrudan etkileyecekse onlara danışmak, size kararınızı iyice düşünme imkanı vereceği gibi yeni çözümler bulmanıza da olanak sağlayabilir.
3- Sınamak: Karmaşık bir konuda karar alıyorsanız, çeşitli çözümleri sınamak, bu çözümlerden hangisinin yararlı sonuçlar vereceğini bulmanın en iyi yollarından biridir. Sorunun nihai çözümünün birçok faktörün kombinasyonuyla meydana gelmesi mümkündür. Karar verirken değişik yöntemler denerseniz, en doğru çözümü ortaya çıkarabilirsiniz.
Uzun süre düşünmekten ya da denemelere fazla zaman ayırmaktan kaçının; bu durumda çözüm, bizzat kendisi bir soruna dönüşüp bir açmaza saplanabilir. Geleneksel bilgeliğin düşmanı fikirler değil, olayların önü alınamaz akışıdır. Gelişmeleri beklemek, düşüncelerinizi netleştirmek bakımından işe yarayabilir, ama gereğinden fazla beklerseniz, olaylar hızla geçip gideceğinden, fikirleriniz de eskiyebilir.
Her türlü zor kararın içinden çıkabilmenin geçerli tek bir yolu olduğunu hiç unutmayın: Emin değilseniz, “hayır” deyin.
Risklerin tartılması
Karar verirken her zaman biraz belirsizlik ve güvensizlikle karşı karşıya kalırsınız. Ne kadar hazırlıklı olduğunuz ya da araştırma yaptığınız önemli değildir; aldığınız kararın sorununuzu mutlaka çözeceğinden hiçbir zaman tamamıyla emin olamazsınız. En basit sorunda bile, her türlü bilgiyi toplamanız mümkün olamayacağına göre, kararınızın dört dörtlük bir bilgi birikimine dayanarak alınamayacağını bilmenizde yarar vardır.
En iyi kararı bile, sorununuzun en kusursuz çözümü olmaktan alıkoyan bir bozguncu, başıboş bir öğe her zaman işe karışabilir. Kararınızın olası risklerini tartabilmek için kendinize şu soruyu sorun: Bu kararın sonucunda neler olabilir?
Bu soruya net bir cevap veremiyorsanız, kararınızın uygulanması durumunda başarı şansının ne olabileceğini belirlemeye çalışın ve nelerin ters gidebileceğini gösteren bir liste yapın.
Belirsizliklerin büyüklüğü ve fazlalığı nispetinde güvenilir bir karar vermeniz de zorlaşacaktır. Gene de bir karar vermeniz durumunda neler olabileceğini düşünürseniz, kararınızdan daha emin olabilirsiniz. Gerçi yine de riskler olabilir, ama hiç değilse hazırlıksız yakalanmaz, tehlikelere karşı önlem alırsınız.
Kararınızı yeniden gözden geçirin
Harekete geçmeden önce kararınızı bir kez daha gözden geçirmeniz de yararlı olacaktır. Kararınız üzerinde yeniden düşünürseniz, doğru karar verip vermediğinizden tamamıyla emin olabilirsiniz. Bunu yapmak için iki soru sormalısınız:
1- Bu karar var olan sorunu çözecek mi?
2- Karar, sorunun yeniden ortaya çıkmasını önleyecek mi?
Verdiğiniz ilk kararın sorunu çözeceğinden eminseniz, kararı uygulamadan önce, bunun yeni bir soruna yol açıp açmadığına bakmanızda da yarar vardır.
Özet: Karar vermek
Bir karar vermek zorundaysanız, bundan kaçmayın. Hiçbir şey yapmazsanız, bir şeyler kendiliğinden gerçekleşecek ve ortaya çıkan sonuçlar da sizin istediğiniz sonuçlar olmayacaktır. Bunların, sizin denetiminizden tamamen çıkması da çok muhtemeldir. Mantıklı ve sezgisel kararlar eşit değerlerdedir; bunlardan hangisini kullanacağınız, sorununuzun karakterine ve özelliklerine bağlıdır. Sorun hakkında ne kadar çok bilgi edinirseniz edinin, karşınıza çıkacak tablonun bütünü kavrayıp kavramadığı konusunda şüpheleriniz her zaman olacaktır. Tereddüt ediyorsanız, sezgilerinize güvenin.
Tabloyu tamamlayacak en son şey karar verirken olası riskleri de düşünmektir. Böylelikle sorun üzerinde daha fazla yoğunlaşırsınız ve karar vermeniz de daha kolaylaşır.
Kararlarınızı son bir kez gözden geçirmeniz, sorunun tamamen mi yoksa kısmen mi çözüldüğünü gösterir. O an için çözülen sorunun bir süre sonra yeniden ortaya çıkma ihtimali varsa, bunu önlemek için başka çözümler aramanız ve yeni kararlar vermeniz gerekir.
Karar vermek başlıbaşına olumlu bir sonuçtur; bir karar, herhangi bir karar vermiş olmak bile, size büyük bir rahatlama sağlayacaktır.
Kendinize soracağınız sorular
Verdiğiniz kararlar üzerinde düşünün ve kendinize şu soruları sorun:
– Verdiğim karar aslında önyargılarımdan etkilenmiş bir karar olduğu halde, onun mantığa dayalı bir karar olduğunu kabul ederek kendimi mi kandırdım?
– Sezgilere dayalı kararların da mantıklı kararlar kadar değerli olduklarını, hatta bazen daha da iyi olduklarını kavradım mı?
– Karar vermek için yeterince zaman ayırıp ilgili kişilere danıştım mı?
– Kararımdan emin miyim, yoksa uygulamaya koymadan önce biraz beklemem iyi mi olur?
– Karardan doğrudan etkilenecek kimseler ile görüşüp onların düşüncelerini aldım mı?
– Kararın içerdiği riskleri belirledim mi?
– Kararımın çözmek zorunda olduğum sorunun bir daha ortaya çıkmasını önleyeceğinden emin olabilir miyim?
Eğer…
– Önyargılara dayalı bir karar almak yerine, mantıksal bir karar alıyorsanız,
– Bir kararla ilgili olarak mantıklı, akılcı davranma olanağınız yoksa, sezgilerinizi kullanmakta tereddüt etmiyorsanız;
– Kararınızın etkileri ve sonuçları üzerinde kafa yoruyorsanız,
– Kararınızdan etkilenecek kimselerle danışıp görüşüyorsanız,
– Emin olmadığınız kararları kısa bir süre bekletiyorsanız,
– Alınmış bir kararın ille de doğru olma garantisi bulunmadığını kabul ediyorsanız,
– Sorunun geçici bir çözüme mi, yoksa uzun süreli bir çözüme mi ihtiyacı olduğunu hesaplıyorsanız,
– Kararınızın sorunu kalıcı bir şekilde çözüp çözmediğini kontrol ediyorsanız, gelişme gösteriyorsunuz demektir.
Harekete geçmek
Kararı verdikten sonra kendinizi rahatlamış hissetseniz bile karar vermenin ille de sorunu çözmek anlamına gelmediğini kavramakta gecikmezsiniz. Sorunu çözmek için harekete geçtiğinizde çoğunlukla alınan kararları hayata geçirmenin epeyce güç olduğunu görürsünüz.
Başkaları çözümünüze katkıda bulunacaklarsa, harekete geçmeden önce çözümü onlara da anlatın. Bu kimseleri seçenek üretme aşamasında işe dahil etmediyseniz, kararınızı ve niçin böyle bir karar verdiğinizi onlara anlatmanızda yarar vardır; böylece kararınızı uygularken size yardımcı olmalarını sağlayabilirsiniz.
Bulduğunuz çözümü uygulamak için, olması gerekenleri planlamalısınız. Ardından planı hayata geçirir ve gerekirse ara çözümlerle sorunu çözersiniz.
Bir plan yapmak
Sorunun çözümünü garanti eden her imkanı yakalamak isterseniz, nelerin işe yarayabileceği konusunda bir plan oluşturmak çok önemli bir rol oynar. Bu plan kararınızı uygulamaya başladığınızda size yol gösterir.
Birçok sorun, çözümsüz ve çok zor oldukları için değil, hayati sorular olan, “Ne yapılmalı?” ve “Kim ne yapıyor?” sorularının sorulmaması yüzünden ya da bu sorulara bir cevap bulmak için gerekli çabanın harcanmaması nedeniyle çözümsüz kalmaktadır. Bunun için:
– Yapılması gereken işlerin bir listesini çıkarın.
– Yolunuza çıkabilecek yetenek, beceri ve kaynak sınırlılığı ya da eksikliği gibi engelleri belirleyip bunları elinizden geldiğince ortadan kaldırmaya çalışın.
– Elemanlarınıza onlara uygun düşecek görevler verin ve onların çalışmasını koordine edin.
Bir plan hazırladıktan sonra, nelerin olmasını, bunları kimlerin ne zaman yapmasını istediğinizi belirlemeniz gerekir. Bu plan çözümlerinizin başarıyla uygulanması için nelerin gerektiği konusunda size fikir verir.
İletişim kurup kararlarınızı tartışmak
Kararlarınızı verdikten sonra acele edip parlak çözümlerinizi hemen uygulamaya geçmeyin. Önce ilgili herkesin kararlarınızı benimsemesini sağlayacak şekilde insanlara bilgi verin. Bunu yapabilmek için:
– Bulduğunuz çözümün başka insanları nasıl etkileyeceğini düşünün. İzlemeye niyetlendiğiniz yol hakkında yapılabilecek her itirazı önceden kestirmeye çalışın. Örneğin diğerleri, “Bunu daha önce de denemiştik ve yeniden o heveslere kapılmamız artık pek mümkün değil,” diyebilirler.
– İlgili kişilere, sorunu çözmeniz halinde bunun her şeyi nasıl olumlu etkileyip durumu düzelteceğini gösterin. Bunun için, sorunu açıkça göstermeniz ve çözülememesi halinde her şeyin daha da kötüleşebileceğine onları inandırmanız gerekir. Çözümü onaylamaları durumunda elde edebilecekleri avantajları tüm ayrıntılarıyla anlatın. Bu davranışınız, çözümünüzü diğerlerinin de benimsemesini sağlayacaktır.
Durumu biraz düzeltmeyi amaçlamanız ya da tersine büyük bir değişikliğe gitmeniz çevrenizdekileri kararınız konusunda bilgilendirme biçiminizi de etkileyecektir.
Çözümü uygulamaya koymak
Çözümü uygulamaya koymak kesin kararlılık ve çaba gerektirir. Çözümde önemli bir rol oynayacak olanlardan yardım almak, işinizi kolaylaştıracaktır. Eğer her şeyi bizzat yapmanız gerektiğini düşünüyorsanız, özellikle çözümünüz başkalarının davranışlarını değiştirmelerini gerektiriyorsa, üzerinize fazlasıyla iş yüklenebilir.
– Sorun yaratan o iki kişiye sorunun ne olduğu hakkındaki düşüncelerini ve bunu nasıl çözmeyi umduklarını sorun.
– Her ikisini bir araya getirin ve hep birlikte görüşlerinin ve çözüm önerilerinin işe yarar bir bütün içinde nasıl değerlendirileceğini iyice araştırın.
– Sorunun çözümü konusunda size ne gibi güvenceler verebileceklerini sorup onların onayını alın.
Hele bu kimseler zaten sorunun nedeniyseler, onları sorunun çözümü konusunda karar vermeye çektiğiniz ölçüde kendilerinden beklenen değişiklikleri anlayacak ve çözüm çalışmasına katılmaya istekli olacaklardır.
Kaydettiğiniz ilerlemelerin saptanması
Planlarınızı uygulamaya koyduktan sonra kaydettiğiniz ilerlemeleri saptayarak planı aynen uygulayıp uygulamadığınızdan ve çözümünüzün pratikte işleyip işlemediğinden emin olun. Gelişmeleri izlemiyorsanız, çözülmesi gereken bir gereksiz sorunla daha karşı karşıya bulabilirsiniz kendinizi. Bunu önlemek için:
– Olmasını planladığınız şeyle, olanı karşılaştırın.
– Olaylar plana göre yürümüyorsa her türlü engeli ortadan kaldırın.
– İhtiyaç duyduğunuz sonuç ortaya çıkmıyorsa yeni düzenlemeler yapın.
Çözümünüzün nasıl bir yol izlediğini takip ederek, ortaya çıkan sonuçları ve sorunu çözmeye ne kadar yatkın olduğunuzu görebilirsiniz.
Özet: Sorunun çözümü
Bir kararın çözüme dönüşebilmesi için harekete geçme kararı uygulamak gerekir. Kararınızı nasıl hayata geçireceğiniz konusunda plan yapmanız şarttır. Çözüme katkıda bulunacak herkes, olup bitenleri, ortaya niçin bu türden sonuçlar çıktığını ve sorunun çözülmesi halinde neler elde edeceklerini iyice bilmelidir.
Harekete geçmek, sorunu çözme yolunda iyi adımlar attığınızı gösterir; bu durumda kendinize duyacağınız güven, sizi çözüm bekleyen yeni sorunlar bulunup bulunmadığını aramaya sevk edecektir.
Kendinize soracağınız sorular
Sorununuzu çözmek için harekete geçerken iyice düşünüp kendinize şu soruları sorun:
– Bir eylem planı yaptım mı?
– Çözümümü, herkesin benimseyebileceği biçimde, ilgili herkesle tartıştım mı?
– İşe katılanların bir çözüm çalışmasında payları olabileceğinden gerçekten emin miyim?
-Çözüm gelişirken izleyeceği yolu bir şema üzerinde takip etmemi sağlayacak bir sistem tasarladım mı?
– Kendimi çözüm çalışmasına tamamen verebildim mi?
– Sorun çözülmeye doğru gidiyor mu?
Eğer…
– Nelerin yapılması gerektiğini belirleyen bir plan hazırladıysanız,
– Diğer kişilere, sorunun çözümünün kendilerine ne yararlar getireceğini anlatıyorsanız,
– Sorunla ilgisi olan kimselerin sorunu çözme çalışmalarına katılmasını sağlıyorsanız,
– Çözümde elde ettiğiniz ilerlemeleri bir şema üzerinde göstermenizi sağlayacak bir yönteminiz varsa ve böylece ilerleme sağlayıp sağlayamadığınızı belirliyorsanız,
– Ve sorunu çözüyorsanız, gelişme gösteriyorsunuz demektir.
Sorun çözmedeki tavrınız
Sorun çözerken becerikli olabilmek için çabalarınızın ortaya yararlı bir sonuç çıkartacağına inanmanız gerekir.
Güçlüklere karşı koyma konusunda karakteriniz gereği isteksiz olsanız bile, işe yarar çözümler üretmenin, büyük bir tatmin sağlayacağını göreceksiniz. Bu işin sırrı, bir çözüm ararken yılmamak, çözüm gerektiren görevler karşısında endişeye kapılmamak, başarılı bir sonuca ulaşabilmek için güvenle beklemektir.
Sorunları çözmeye istekli olmak
Sorunları çözmeyi istemek, sorunların çözüleceğinden emin olmanın önemli bir parçasıdır. Sorunların çözümü için gerekli düşünce tarzına sahip olmak, size onlarla başetmek için ihtiyacınız olan enerjiyi sağlar.
Böylelikle:
– Zorluklar karşısında olumlu tavır takınırsınız,
– Sorunları engeller değil de fırsatlar olarak görme isteğinizi artırırsınız,
– Bir çözüm gerçekleştirmeyi beklerken enerji dolu olursunuz.
Çözüm üretmenin, engelleri aşmanın ve işleri halletmenin bir yolu olduğunu görürseniz, sorunun hiç de öyle korkutucu görünmediğini ve üstesinden gelmenin kolay olduğunu anlarsınız.
Kararlı ve azimli olmak
Herkes sorunları çözebilir. Buna yapabilmek için özel yeteneklere sahip olmanız gerekmez. Sadece azimli ve kararlı olmanız yeter. Bunun için:
– Objektif olun: Sorunla aranıza mesafe koyup, onu duygu ve eğilimlerinize tutsak olmadan inceleyin. (Sorunun size değil de bir başkasına ait olduğunu farz etmeye çalışın.) Bu objektif tutum, sorunun gerçekte ne olduğunu görmenizi olanaklı kılacaktır.
– Düşüncelerinizi soruna yoğunlaştırın: Daha cazip şeyler yapma isteğinin sizi asıl hedefinizden saptırmasına fırsat vermeyin ve durumu kabul etmeyip düşüncelerinizi soruna yoğunlaştırın.
– Cesur olun: Başkalarının sizi bozguna uğratmalarına fırsat vermeyin. Kendi görüş ve düşüncenize dayanmanız ve güçlüklerle yüz yüze geldiğinizde cesur olmanız, davanızdan hiçbir zaman vazgeçmemenizi sağlayacaktır.
Sorunların üstesinden gelebilmenizi sağlayacak en önemli faktör kararlılığınızda. Herhangi bir çözümün değil, doğru çözümün işe yarayacağına inanmanız gerekir. Sorunu çözmek için bir şeyleri değiştirmek zorunda olduğunuzu bilmektesiniz; ayrıca sorun çözme sürecinin önemli ve kaçınılmaz bir parçası olan genel zorluklara rağmen durumu düzeltmekte kararlısınız. Ancak kararlı olursanız sorunların sizi denetlemesine izin vermezsiniz ve siz onları denetleyebilirsiniz.
Deneyimlerden yararlanmak
Sorunların çözümünü size bir şeyler öğretecek bir araç olarak görebilirseniz, bir sorun sizi tamamen tatmin edecek şekilde çözülmezse de deneyimlerden yararlanır ve bir sonraki sorunda daha doğru adımlar atabilirsiniz. Böyle bir deneyimden neler elde ettiğinizi bilmek istiyorsanız kendinize şunları sorun:
– Olanlardan bir şey öğrendim mi? Evet / Hayır
– Buna benzer bir sorunu kolayca çözebilir miyim? Evet / Hayır
– Genelde sorunlarla uğraştığımda kendime olan güvenim daha mı artıyor? Evet / Hayır
Büyük olsun küçük olsun, her türlü sorun size yararlı deneyim sağlar ve çözdüğünüz her sorun, bir sonrakinin çözümünü daha da kolaylaştırır.
Özet: Yapabileceğinize inanmak
İlk bakışta birçok sorun insana korkutucu gelir, ama gerçekte çok az sorun, üstesinden gelinemeyecek kadar çetindir. Sorunlar genellikle karmaşık ve cesaret kırıcı görünürler, çünkü insanlar onlar karşısında dehşete kapılmış ve onlarla yüzleşmekten korkmuşlardır.
“Ben bunu başarabilirim” ve “Yapacağım” diyerek kendinizi teşvik edebilirseniz, bir çözüm bulacağınız konusunda kendinize olan inancınız artacaktır. Sorunları çözmek demek, doğru tavrı, gerekli davranışı ortaya koymak, ayrıca her sorunu ve çözümü deneyim kazanma yolunda bir fırsat olarak görmek demektir.
Kendinize soracağınız sorular
Sorun çözmedeki tavır ve tutumunuz üzerinde düşünüp kendinize şu soruları sorun:
– Hangi sorun olursa olsun, el atmaya niyetli ve kararlı mıyım?
– Bir sorun karşısında onunla arama mesafe koyabiliyor ve duygularıma kapılmadan onun üzerinde iyice düşünmeye çalışıyor muyum?
– Kesin olmayan kararların çözümü geciktirdiğinin farkında mıyım?
– Kendi sorun çözme yeteneğime inanıyor muyum?
– Sorunların zaten çözülmek için var oldukları görüşünü paylaşıyor muyum?
– Sorun çözmenin, bana değerli deneyimler sağlayacağının farkında mıyım?
– Çözdüğüm her sorunun bir sonrakinin çözümünü kolaylaştırdığını görüyor muyum?
Eğer…
– Sorunları çözecek enerjiyi her zaman kendinizde buluyorsanız,
– Doğru düşünce tarzına sahip olmanın sorunun çözümüne yardımcı olacağını biliyorsanız,
– Soruna objektif bir yaklaşım gösteriyorsanız,
-Sorunun çözümüne dikkatinizi verip o soruna yönelirken, başka şeylerin sizi yolunuzdan saptırmasına izin vermiyorsanız,
– Ortaya çıkacak herhangi bir engele takılmıyorsanız,
– Sorunun çözümünde görünürdeki imkansızlığın etkisi altında kalmamaya ve ona teslim olmamaya kararlıysanız.
– Sorun çözme konusundaki yeteneklerinize inanıyorsanız,
– Çözdüğünüz her sorundan bir şey öğrenip deneyim ediniyorsanız,
– Bütün sorunların üstesinden gelme konusunda kendinize daha çok güveniyorsanız, gelişme gösteriyorsunuz demektir.
Sorun çözme için kontrol listesi
Ele aldığınız bir sorun çözülmüş gibi görünmüyorsa, aşağıdaki noktalardan birini ya da birkaçını hesaba katıp katmadığınızı düşünün:
Sorunları tanımlamak
Kendinizi beklenmedik bir kriz içinde bulursanız, uzun süre, bir sorunun büyümeye başladığını görememiş ya da görmüş ama onunla yüzleşmekten kaçınmış olabilirsiniz. Belki sorunu kavramak için yoğun bir şekilde düşünmeniz gerektiğini görüp yılmışsınızdır; belki de sorunu tanımlamanın gereksiz olduğunu düşünmüşsünüzdür. Unutmayın ki, bir sorunu iyice tanımlamadan yapıcı bir çözüm girişiminde bulunamazsınız.
Çözüm aramak
Uygun bir çözüm göremiyorsanız, ya yeterince bilgi toplamamış, dolayısıyla sorunun gerçek tablosunu çizememişsinizdir, ya da seçenekleri bir araya getirmeye uğraşırken net bir zihinsel çalışma yapamamış ve seçenekler üzerinde yeterince düşünmeden birçoğunu bir yana bırakmışsınızdır. Belki de sorunun çözümüyle kafanız öylesine meşguldür ki kendinize tüm seçeneklerinizi değerlendirecek zamanı tanımamışsınızdır.
Kararlar vermek
Bir karar vermiş olmanız gerektiği halde günlerdir ne yapacağınızı bilemiyorsanız, seçeneklerinizin artı ve eksilerini değerlendirecek bir liste yapmamış olabilirsiniz. Ya da soruna sezgilerinizle yaklaşmak yerine onları mantıksal bir yaklaşımla ele almaya çalışıyor olabilirsiniz. Belki de kendinizden emin değilsinizdir. Oysa, herhangi bir karar vermek yapacağınız en iyi şeydir.
Harekete geçmek
Belki bir karar vermişsinizdir; ama sorununuz hâlâ çözülmemiştir ve siz karar vermiş olmanızın yeteceğini düşünmekte, hiçbir şey yapmadan sorunun kendiliğinden çözüleceğini sanmaktasınızdır. Belki bir plan hazırlamayı unutmuşsunuzdur. Belki de çözüm önerilerinizi diğer kişilerle tartışmadan onlara dayatmaya çalıştığınız için çözümü uygulama konusunda isteksizdirler.
Sorunları çözmedeki tavrınız
Eğer sorunların üstesinden gelme konusunda isteksizseniz, gerçekte sorunları çözebileceğinize inanmıyor olabilirsiniz. Olup biteni kavramak için yeterince kararlı değilsinizdir. Size meydan okuyan sorunları göğüsleme zevkini tatmaya karar verirseniz, sadece sorunları çözmekle kalmayacak, başlangıçta göründükleri kadar zor ve içinden çıkılmaz olmadıklarını da anlayacaksınız.
“Asıl mesele, görünenin ardında gizli gerçek sorunu (kaynak) kavrayabilmektir. Ve sorun bir kez gerçek haliyle doğru tanımlanırsa, gerisi kendiliğinden gelecektir.” Kate Keenan
Sorun çözmenin yararları
Sorun çözmek, yöneticiliğin kaçınılmaz görevlerinden biridir. Çözülecek sorunlar ya da verilecek kararlar olmaksızın yöneticilik diye bir şey de olmaz. Disiplinli bir yaklaşım, her sorunun üstesinden sistemli ve yaratıcı bir şekilde gelmenizi sağlar. Ne kadar disiplinli olursanız sorunlar o kadar kolaylaşır. Sorun çözmek, bildiğiniz yararlarının yanı sıra, bir dizi artı kazanç da sağlar:
– Sorunları cesaretle göğüslemeyi öğrenirsiniz.
– Çıkabilecek sorunları önceden kestirebilirsiniz.
– Sorun çıkacağı belli olur olmaz, yaratıcı fikirler üretebilirsiniz.
– Çözüm bulmada daha başarılı olursunuz.
– Karar verirken kendinize güvenirsiniz.
– Tartışmayı bırakıp harekete geçersiniz.
Karar verme ve sorun çözme etkinliği sizi zihinsel olarak da dinç tutar ve yeni sorunlarla uğraşmaya hazır hale getirir. Kazanacağınız cesaret, harekete geçmeniz için size itici güç sağlar.
Harekete geçmek insanı özgürleştirici bir etkinliktir; bir yerlere ulaştığınız duygusunu taşırsınız. Sorun çözme isteği, özgürleşmenin bir parçasını oluşturur