Ütopya (Phantasia-Oneiros)

Ütopya - 2018

Ütopya, ideal bir toplum tasarımıdır. Gerçekleştirilmesi
olanaksız bir tasarım ve düşsel düşüncedir. Ütopya kelime anlamıyla içinde
tasarımı, ideal toplum hayalini, siyasal ve toplum düzeni kurgulamayı barındırır.
Bu pathoslara (arzu-istek) bağlı olarak gerçekleştirilmesi istenen arzunun bir
hayali, düşüdür. İlk ütopyacılar olmasıydı, yerleşik düzen hayali kurulmasaydı
insanlar hâlâ mağaralarda yaşıyor olacaklardı.

İnsanlar neden ütopik düşünceye sahiptirler? Ütopyalar,
yani Phantasia’lar daima iyi niyet üzerine kurgulanmışlardır. Ütopya, yeni bir
dünya yaratma isteği, var olan toplumsal kanunları tümüyle mahkûm etme arzusu,
yeni bir toplumsal düzen kurma arzusu ve yetkin bir düzenin kurulacağı
beklentisidir. Bu görüşe bir örnek vermek gerekirse; Sokrates Atina’da meclis
başkanıyken yöneticileri ve yasaları eleştirerek kendisini Atina’nın en iyi
“siyaset sanatı”nı bilen kişi olarak ilan ediyordu. Sokrates’in zihninde yeni
bir dünya yaratma düşüncesi dans ediyordu. Dolayısıyla ütopyayı ortaya koyan
itki “dünyada cenneti gerçekleştirme hayali” idi. Hegel, “Mantık Bilimi” adlı
eserinde Sokrates’in tavrını şöyle yorumlamıştı: “Sokrates, düşüncesiyle Atina yönetimini ya yıkmıştır ya
da yıkmaya teşebbüs etmiştir.

Ütopya tasarımında “acı” yoktur. Genellikle mutluluğa
özel bir yer verilmektedir. Ütopyalar her zaman ilerlemenin ilkesi olarak
görülmüşlerdir. İlk site devletlerinin tasarımlarını yapan ütopyacılar, iyilik
içeren ve refah getiren tasarımlar hayal etmişlerdir. Literatüre göre –sonradan
ortaya çıkan ütopya kavramından hareketle– ütopyayı ortaya koyan tasarımcılar;
özellikle Platon, Plotinus ve bizzat ütopya kavramını ortaya çıkaran Thomas
More’un tasarımlarında acıya yer yoktur. Onlara göre acının olduğu yerde ütopya
olmaz. Düşünce tarihinin ilk ünlü Phantasia (ütopya) tasarımcısı Platon’dur.
Platon, “İdeal Cumhuriyet”inde herkesin eşit şartlarda yaşadığı, kimsenin
kimseye üstün gelmediği bir devlet düzeni kurgulamıştı. Aynı şekilde Yeni
Platonculuğun kurucusu Plotinus da İtalya’da Platon’un düşü olan ideal devlet
düzenini kurmayı hayal etmişti. Roma İmparatoru Gallienus, Campania bölgesinde
Platon’un Cumhuriyeti’ni kurması için Plotinus’a toprak vermeyi düşünmüştü.

Aynı şekilde daha sonraları Thomas More ve Karl Marx da
Platon’un takipçileri olarak ideal devlet ütopyaları hayal etmiş ve kurgulamışlardı.
Karl Marx’ın hayali olan Komünizm düzeni, Rusya ve Çin gibi dev ülkeler tarafından
tatbik edilmişti. Fakat bu, Komünizm’in uygulandığı ülkelerde hayal kırıklığı
ile son bulmuştur.

Ütopya kavramı ortaya çıkmadan evvel bu kavram yerine
hayal gücü (Phantasia) ve rüya, düş (Oneiros) kavramları kullanılıyordu.
Phantasia; hayal etme, hayal gücü, imgelem, izlenim anlamlarına gelirdi. Antik
Yunan’da “gerçek olmayan görünüş” anlamında da kullanılıyordu. Platon’a göre
algılama gücünün ve algılama yetisinin bir harmanı olarak değerlendirilmiştir.
Aristoteles’te hayal gücü; algılama (Aisthesis) ile düşünme (Noesis) arasında
bir ara durumdur. Phantasia, ruhun duyumundan kaynaklanan bir hareketidir ki bu
süreç algı süreci ortadan kalktıktan sonra bile varlığını koruyabilen bir imge
veya görüntü sunar. Stoa Okulu’nun kurucusu Zenon, Phantasia’yı; ruhtaki bir
intiba veya izlenim olarak kabul eder. Stoa Okulu’nun öğretmenlerinden
Khrusippos tarafından Phantasia’nın duyusal doğası, intiba veya izlenimden
başkalaşmaya dönüştürüldü. Khrusippos aynı zamanda hakikatin ölçüsünün Katalepsis (kavrayış) değil Phantasia
olduğunu
da ileri sürdü.

Kanaatime göre Phantasia, Oneiros ve Ütopya kavramlarının
anlamları çok az bir farkla aynıdır. Bu kavramların anlamları “dünyada cenneti
gerçekleştirmek” olarak özetlenebilir. Antik Yunan felsefesi ve kadim bilgeliğe
göre; yeryüzü yani dünya “Hades”tir. Yani cehennemdir. Burası, yani dünya, ruhların
bedenlere bürünüp bedenlerden ayrıldıkları bir “üs”tür. Bir sürgün yeridir. Bu
sürgün yerinde, yani dünyada, toplumsal huzurun, eşitliğin, adaletin
gerçekleştirilmesi olanaksızdır. Bu yüzden bazı filozoflar veya hayal taciri
“değerli insanlar”, dünyada cenneti gerçekleştirme hayalini kurmuşlar ve bu tür
ütopya tasarımları yapmışlardır. Yeryüzüne bir beden içine gönderilmiş ve uğradığı
tüm belaların kaynağı olan bir beden içerisinde ruhun, bu tür ütopyaları
gerçekleştirmesi imkânsız gibi görünmektedir. Aynı zamanda uslanmaz, arlanmaz
inşa psişesi (nefs) madde tapar görünümüyle mutluluğa erişemeyeceği izlenimini
vermektedir. Yeryüzünde bir “altın çağ”ın gerçekleşmesi imkânsız görünse bile
toplumsal olarak değil bireysel olarak bir insanda yani levh-i mahfuzda
“cennet” anlayışı gerçekleştirilebilir. Antik Yunan’da Stoa Okulu’nda bu
duruma, yani bir insanın geldiği bu hale “Apatheia” denirdi.

Düşünce olarak ideal görünmesine karşın ütopyanın,
bencil, çıkarcı, madde tapar insan nefslerine kabul ettirilmesi imkânsız gibi
görünmektedir. Belirli bir zaman dilimi içerisinde zorlama ve korkutma yoluyla
kabul ettirilse bile sonuçta bu tür uygulamaların gerçekleştirilmesi olanaksız
olarak görülebilir. Belki nefs terbiyesinden geçmiş küçük azınlık gruplarda bu
tür uygulamalar başarıyla uygulanabilir. Tarihte Pythagoras’ın Kroton kentinde
kurduğu (M.Ö. 540) okulunda bu tür komün bir hayat başarıyla uygulanmıştı.
Pythagoras, üniversitesini kurduğu Kroton kentinde adaletin sağlanması için
şehri idare eden “Binler Meclisi”ne 300 rahibini sokarak geçici olarak
yolsuzluğun, hırsızlığın önüne geçmiş, kısmen de olsa adaletin sağlanmasına
öncülük etmişti. Ayrıca Pythagoras, İtalya’da iki Yunan site devletine anayasa
yazmıştı. Tarihte ilk defa bir filozofun görüşleri site devletlerinde uygulanır
olmuştu.

Pyhtagoras’ın Phantasia’sında (ütopya) devleti idare eden
siyasilerin abartılı malları, maaşları, altınları, villaları olmayacaktı.
Pythagoras bu görüşüyle, siyasetçiliğin cazibeli bir meslek haline gelmesini
engellemek istiyordu. Platon da Pythagoras’ın bu fikirlerinden hareket ederek,
ideal devlet (İdealar Cumhuriyeti) ütopyasını kurguladı.

Platon’un devletinde siyasetçilerin evlilik yapmamaları
öngörülüyordu. Çünkü Platon’a göre, eğer siyasetçiler evlenirlerse aileleri
onlara, lüks bir yaşam sürmeleri için devlet hazinesini soyma konusunda
tahrikler yapacaklardır. Ayrıca bu siyasetçilerin çocukları da olmayacaktır.
Platon yaşlandığında bu katı görüşlerini kısmen de olsa yumuşatmıştır.

Düş, Rüya (Oneiros)

Kelime Herakleitos’la birlikte felsefeye girmiştir.
Herakleitos düşü, “kendine doğru-içeriye dönüş” olarak ele almıştır. Dolayısıyla
Herakleitos’un düşü, “eve dönüş yolculuğu”nu gerçekleştirmek ve bunu topluma
yansıtmaktır. Platon’a göre düşlerin kaynağı, ruhun akli kısmının (logistikon)
görsel imgelere dönüştürülmüş haldeki düşüncelerini iştihâ yetisiyle
(epithumetikon) bildirdiği karaciğerde bulunur. Karaciğer, geleceği bildirme
merkezi olarak insana ilhamlar verir. Platon’a göre biz birçok ilhamları,
karaciğer aracılığıyla alırız. Platon’un en nihai Oneiros (düş), Phantasia
(hayal gücü) ereği; bir insanın kendisinde iyiyi, doğruyu ve güzeli
gerçekleştirerek “En Yüksek İyi” olan To Agathon’a varmaktır. En Yüksek İyi’yi kendisinde
gerçekleştirmiş olan kimse de bunu toplum hayatına yansıtarak “İdealar
Cumhuriyeti”ne benzer bir yaşam düzenini yeryüzünde gerçekleştirme olanağına
kavuşmuş olur. Bu görüş, Ortaçağ’da Skolastik Felsefede “Summum Bonum” olarak
adlandırılıyordu.


Kaynakça:

Turgut Özgüney, El Yazmaları.

Francis E. Peters, Antik Yunan Felsefesi Terimleri Sözlüğü, çev: Hakkı Hünler, Paradigma Yayını, İstanbul, 2004.

Hegel, Mantık Bilimi Varlık
Öğretisi
, İdea Yayını, İstanbul, 1991.