Geçen sayımızda derginin bu bölümünde filozof ve düşünürlerin, yapıtlarını, düşünce sistemlerini ve belki biraz da anekdotlara dayalı olan hayat hikâyelerini elimizden geldiği kadar aktaracağımıza söz vermiştik.
“Dergi yazıları ile bir bütün oluşturması düşünülen ve aynı zamanda belki de bir başvuru kaynağı olabileceğine inandığımız bu yazılar kuşkusuz genelde ansiklopedik bir takım bilgileri içerecektir.” Diyerek topu biraz da ansiklopedilere atmıştık. Aslında burada yapılmaya çalışılan bir çok kaynaklardan, yani ansiklopedilerden derlenerek kuru bilgiyi biraz çeşnilendirmek, biraz çoğaltıp orasına bir tebessüm beri yanına bir minik çiçek, bir hikâye ilâve ederek onu güleryüzlü bir çehreyle okurlara sunmak uğraşısıdır. Ama asıl ve temel olan ve bizim kuru dediğimiz bu bilgileri zamanında iğneyle kuyu kazar gibi oradan buradan derleyenleri, hazırlayıp bize, bütün insanlığa kazandıranları, sunanları sizlere tanıtmaktır. Yani ansiklopedicileri.
Bugün burada sizlere ansiklopedicilerin babasını tanıtmaya gayret edeceğiz. Denis Diderot. Fransa’nın Langres şehrinde 1713’te dünyaya teşrif ettiler. Bıçak yapımcısı olan aile oldukça varlıklıydı. Çocuklarına en iyi eğitimi vermek amacıyla onu Langres’de Cizvit okuluna verdiler. Parlak ama disiplinsiz bir öğrenciydi. Fakat buna rağmen 12 yaşında papaz oldu. Daha sonra Harcourt kolejinde öğrenimine devam etti ve 1732’de edebiyat doktoru ünvanı ile mezun oldu.
Demek ki 1700’lerde bile, konu edebiyat bile olsa bir “doctora!” ünvanını kazanabilmek için insanların ilk önce sağlam bir papaz eğitimi görmeleri gerekiyormuş!..
Tabiî bu işin şaka kısmı. Zira Diderot insan aklını dört bir taraftan kuşatarak onu inançları ile esir almaya çalışan bir müessesenin inadına daha genç yaşında ve büyük bir tutkuyla ve belki de birbirinden çok ayrı alanlar olan felsefeye, matematiğe, anatomiye gönül verdi. Zaten onun bu tutkusudur ki dünyamızda ansiklopedi denilen ve evrenselliği ihata edip bir yerlerde toplayıp onu kitlelere sunan bir kurumun doğmasına neden olmuştur.
Ve böylece, tabiî eğer kalsaydı, tarihin hiç anmayacağı, sözünü bile etmeyeceği basit bir noter kâtipliğinden ayrılarak, hayatını edebiyat ve bilim çalışmaları ile kazanmaya karar verdi. Bu karar, parasal olarak tabiî, ona epey pahalıya mal oldu. Çünkü dinsel bir konservatifliğin dar sahillerinde ikâmet eden Diderot’un ailesi, oğullarının bu kıyılardan ayrılarak bilimin ve edebiyatın engin sularına açılmasını asla affetmediler. Ve oğullarına yaptıkları para yardımını kestiler.
Edebiyatçıların uğrak yeri olan kahvelerde Jean-Jaques Rousseau, Grimm ve d’Alembert ile dostluklar kurdu. 1743’te kendisinden üç yaş büyük olan Anne-Antoinette Champion adlı çamaşırcı bir kadınla evlendi.
1746’da yayımladığı “Filozofça Düşünceler” (Pensee Philosophiques), parlamentoda mahkûm edildi.
250 sene önce Fransa’da düşünce suçundan içeri atılma olayını biz ancak şimdilerde bihakkın gerçekleştirebildiğimize göre, matbaa konusunda olduğu gibi, bu konuda da ülkemiz insanının medeniyet ve uygarlığı biraz da uzaktan ve ağır aksak takip ettiği sonucu çıkıyor ortaya. Her neyse…
1747’de ise d’Alembert ile birlikte “Ansiklopedi”nin (Encyclopedie) yönetimini üstlendi ve on altı yıl boyunca bu işe adadı kendini.
Bu arada 1749’da yayımladığı “Körler Üstüne Mektup” (Lettres sur les aveugles, a ‘lusage de ceux qui voient) adlı yapıtı yüzünden Vincennes kulesinde bir kaç ay hapis yatmaya mahkûm oldu.
Sayın Diderot’un o günlerdeki hissiyatını anlayabilecek yegâne ülke insanları bizler olsak gerek…
Ve bundan sonra “Sır Tutmayan Mücevherler” (Les Bijoux Indiscrets) adlı kitabını ise yapıtın adını koymadan yayımladı.
Günümüz aydınlarının bundan alacakları çok faydalı dersler olmalı!..
Ansiklopedi’yi başarıya ulaştıran Diderot her konuya ilgi duyan evrensel bir düşünce adamıydı. O güne kadar ortaya konmuş bütün sistemlerin dışında karmaşık olarak algılanabilecek bir yapıt ortaya koyarak, hem tiyatro kuramcısı, hem romancı, hem sanat eleştirmeni, hem dramaturg olarak eserler verdi.
Meselâ daha 1754’lerde “Doğanın Yorumu” (Interpretation de la natur) adlı eserinde Darwin’den çok önce evrim kuramını ileri sürdü.
Yaratıcı ve toplumsal ahlâk görüşleri ile ondokuzuncu yüzyılın İngiliz felsefecilerinin öncüsü oldu. “Rahibe” adlı eserinde (La religieuese 1760) insanların zorla manastırlarda yetiştirilmelerinin ahlâk dışı yanına karşı çıktı.
“Alembert’le Yapılan Konuşmanın Devamı” (Suite de l’entertien avec d’Alembert 1771) ve “Bougonville Yolculuğuna Ek” (Supplement au voyage de Bougonville) de ise doğal cinsel bir ahlâkı savundu. “Salonlar”da (Salons) Fransa’da sanat eleştirisini başlattı. Aile burjuva trajedisinin kuramcısı olarak 1758’de “Aile Babası” (Pere de famille) ve “Dram Sanatı Üzerine Konuşma” (Discours sur la poesie dramatique), nihayet dramaturg yönüyle de 1757’de “Piç” (Le fils de nature) ve Baudelaire’in hayran olduğu “İyi mi? Kötü mü?” (Est-il bon? Est-il mechant?) eserlerini verdi.
1755’te Fransız edebiyatının en ilgi çekici yazışmalarından birine yol açacak olan Diderot ve Sophie Voland ilişkisi başladı. 1762-1764 yılları arasında “Rameau’nun Yeğeni”ni (Le nouveau Rameau) tasarlayan 1772-1779 yılları arasında yapıtı yeniden gözden geçirir ve bu hali ile 1805’te Goethe tarafından Almancaya çevrilir. Fransızcası ise çok sonraları 1821-1823’te yayımlanır. 1765 senesinde kütüphanesini Rus çariçesi Katerina’ya satarak bir gelir sağlar kendine… 1772’de “d’Alembert’in Düşü”nü (Le revede d’Alembert) tamamlar. 1773’te Dresden’den Rusya’ya giderek 8 Ekim’de Petersburg’a ulaşır ve 5 Mart 1774’e kadar orada yaşar. 1776’da sağlığı bozulunca yazarlık üretimi azalır. 31 Temmuz 1784’te bu dünyaya veda eder…
Maddeci bir düşünür olan Diderot, felsefe gerçeğinin kolayca bulunamayacağını ileri sürer; bu gerçeğe ancak insanlığın gittikçe ilerlemesiyle ele geçebileceğini düşünür. İlerleme düşüncesine inanır; zaten kişisel düşüncesi de yaşamı boyunca önemli değişiklikler geçirmiştir. 1750’den önce yazdığı ilk denemelerinde bağımsız bir yaradancı olarak görünür; ama 1750’lerden başlayarak pozitif dinlerle birlikte “bütün metafizik saçmalıkları” reddeder; tanrıcılıktan tümtanrıcılığa geçer; ama çok geçmeden de tümtanrıcılıktan kuşkuculuğa yönelir ve maddeciliği öteki görüşlere yeğleyerek, kuşku düşüncesi içinde kalır. Diderot’un doğa felsefesi Lamarck’ın evrimciliğini hazırlamıştır. Merakı ve aykırı düşüncelere günümüzün genetiğinin gösterdiği atılganlığın öncüleridir… Nitekim Diderot’ya göre “öğelerin bir araya gelişlerinin bugünkü soucu ya da ard arda gelen genel sonuçlarıdır.”
Ansiklopedi:
Diderot’un 1751-1772 yılları arasında yayımladığı geniş kapsamlı “Encyclopedie”ye ya da diğer adı ile “Dictionaire raisonne des sciences, des arts et des metiers” (Bilimlerin, sanatların ve mesleklerin açıklamalı sözlüğü)’ne d’Alembert (matematik), Voltaire (edebiyat), Nobbeau (hukuk ve felsefe) gibi büyük yazarlar katkılarda bulunmuşlardır.
Başlangıçta Chambers’in “Cyclopedia” adlı yapıtının basit bir uygulaması olarak düşünülen bu yapıt, daha sonraları Bayle’ın “Dictionaire historiqueet critiques”inden de (tarihsel ve eleştirel sözlük, 1697) esinlenerek XVII. yy.’daki bilgilerin bir bireşimi haline gelmiştir…
İnsanoğlunu anlaşılmaz gizlerden kurtarmak ve yalnızca “aklına” kulak vermesini sağlamak tasarısı üstünde temellendirilen ansiklopedi, insanın Tanrı, doğa ve toplumla ilişkilerini yepyeni bir ışık altında ortaya koymuştur.
“Ansiklopediciler” diye adlandırılan Diderot ve arkadaşları, yalnızca sorunları ortaya koymayı ve yöntemli bir biçimde çözmeyi değil, bilgilerin tümüne ilişkin bireşimsel bir görüş sağlayan bir nokta bulmayı hedef almışlardır.
Ansiklopedi, aydınlanma çağına özgü bir kültür anlayışını dile getirir. Buna göre bilim, doğaya uygun yaşamak demek olan bilgeliği geliştirir; bilimsel, toplumsal ve ahlâkî ilerlemeleri ve özgürleşmeyi sağlar.