Parlayan Yıldız

Kuran-ı Kerîm müminlerin Allah’a yönelişlerinde Meryem’i zikretmelerini buyurur ve ardından şöyle der: “O, ailesinden ayrılıp, şark mekânına çekilmişti.” (1) Yüzünü doğuya, güneşin doğduğu yere çevirmişti. Ailesinden, kendisini içinde bulduklarından uzaklaşıp, yüzünü öz benliğinden doğacak olana, İsa’ya çevirmişti. İsa, İncil’inde iyi haberin müjdesidir, bu müjdenin muhatabı ve habercisi ise Meryem olmuştur. [...]

Yazar: İzzet Erş|2024-08-02T14:31:02+03:00Ekim, 2016|Kategoriler: Hikmet ve Tasavvuf, Sayı 22 | Mart 2012|

Hac Ritüelinde “Dişil Öğe” Kavramı

Tasavvuf ıstılâhında, kaynağa gittiğimizde dişil öğeyi, anneyi buluruz; anne “um”, evlât “umme”dir. Um-Üm-Ümmî-Ümmet birbirinden türeyen kavramlardır. Türkler “ümmet”in sonundaki “t”yi okur ama Araplar okumazlar, “ümmet” demezler, “ümme” derler. Evlât tekil söylenen çoğuldur; velet çocuk, evlât çocuklar demektir, ama tek bir sözcükle söylenir ve anlamı “safiyette birlik”tir. Herkes safiyette bir olursa [...]

Yazar: Metin Bobaroğlu|2024-08-02T14:29:53+03:00Ekim, 2016|Kategoriler: Hikmet ve Tasavvuf, Sayı 22 | Mart 2012|

Anakronik Bir Din Tarihi

“Ben kimim?” sorusunu kendine sormayı başarabilen her samimi talip, içinde bu soruya yanıt bulamadığı ifadelerden sıkılır. Bu nedenledir ki dinler tarihi veya daha geniş olarak ‘ölüm karanlığına karşı aydınlığı arayanların tarihi’, bu sorunun muhatabı olan samimi insanların tarihidir. Ve aynı samimiyetle yaklaşan her yolcu için tarih, geçmişten geleceğe akan bir [...]

Yazar: İzzet Erş|2024-08-02T15:06:18+03:00Ekim, 2016|Kategoriler: Hikmet ve Tasavvuf, Sayı 21 | Şubat 2012|

Hüseyin…

10 Ekim 680 (Hicri 10 Muharrem 61) günü Hz. Hüseyin son hazırlıklarını yaptı ve Yezid’in ordusuna yaklaşarak onlara hitap etmek istedi. Ancak bu çok veciz konuşma gözleri dönmüş azgınlardan oluşan orduyu etkilemedi. Hz. Hüseyin atını sürerek iki ordu arasında bir yerde durdu ve Yezid’in ordusuna hitaben şöyle dedi: “Ey Kufe [...]

Yazar: Ayşe Acar|2024-08-02T18:23:48+03:00Ekim, 2016|Kategoriler: Hikmet ve Tasavvuf, Sayı 20 | Ocak 2012|

23. Mânâ

Görmüş olduğum mânâdan sonra anladım ki, insanın işlemiş olduğu amelinin nasıl olduğunu o insan bilse de bilmese de, amelin kendisi, işleyen insandan kendisini daha iyi biliyor. Yani amel neyse müsemması ona göre sergileniyor. Kişi ne kadar iyi kötü yaptım dese de yapılan neyse odur. Onun için de bunu bil de, [...]

Yazar: Muhiddin Gür|2024-08-02T19:38:55+03:00Ekim, 2016|Kategoriler: Hikmet ve Tasavvuf, Sayı 19 | Aralık 2011|

Ben’de Olan Sen’de de

Hayat… Hiçbir yere gitmeyen bir sabah yürüyüşüdür. (Osho) Kendi içimizde ne kadar derine inebilirsek o denli azaldığımızı görürüz. Bilincimizle varlığın hangi katmanına sızarsak sızalım, orada donuk varlıkları değil, sadece ‘oluşları’, ‘olmakta olanı’ izleriz. Bu sınırsız ‘yaratıcı-oluş’ sürecinde kendimizin sadece bir geçit, ‘evrensel bir ortam’, her şeyin üzerinde kalan bir ‘tanık’ [...]

Yazar: Mustafa Alagöz|2024-08-02T19:34:22+03:00Ekim, 2016|Kategoriler: Hikmet ve Tasavvuf, Sayı 19 | Aralık 2011|

Allah’ın Kulu Olmak

Kimseden sorulmaz (sorulmayız) Ehli bilir biz kimiz... Medine’den Mekke’ye dönüş... Hz. Muhammed, meratibde en ulvî mertebenin kulluk (abdiyyet) olduğunu beyan etmiştir. Hatta söyleminin özüne bakıldığında kulluk insanın iradesine bağlı yegâne makam olarak öne çıkmaktadır. Tüm makam ve mertebeler Allah’ın takdiri ile insanlara bahşedilmiştir. Kulluk ise tüm bu makamlardan azade, her [...]

Yazar: İzzet Erş|2024-08-02T19:33:38+03:00Ekim, 2016|Kategoriler: Hikmet ve Tasavvuf, Sayı 19 | Aralık 2011|

Hicret: İnsanın İçsel Göçü

Hicret: bulunulan mahâli terk sûretiyle yeni bir mahâle göç etmek. Hz. Muhammed ve kendisine inzâl olan kelâm-ı ilâhîye biât eden müminler, Mekkeli müşriklerin baskılarına daha fazla dayanamayarak 622 yılında Medine’ye göç etmişlerdir. Her ne kadar Hz. Peygamber, “Ey Mekke, sen Allah katında yeryüzünün en hayırlı ve bana en sevimli yerisin; [...]

Yazar: İzzet Erş|2024-08-02T21:59:09+03:00Ekim, 2016|Kategoriler: Hikmet ve Tasavvuf, Sayı 18 | Kasım 2011|

Yaşam Ağacı Etz Hayim

Söz ettiğiniz bu ağaç nedir? Tüm İlahi Kuvvetler katmanlar halinde tıpkı bir ağaç gibi sıralanmaktadır, Nasıl ki bir ağaç sulandığında meyve verirse, Tanrısal kuvvetler de Tanrının suyuyla dolunca meyve verir. Bahir Kitabı, Provence, 12. yüzyıl Yaradılışa göre (Kutsal Kitap, Yaradılış 1:27) insan, Tanrının suretinde yaratıldı. Yahudi Tasavvufuna (Kabballah’a) göre de [...]

Yazar: Arzu Cengil|2024-08-03T21:05:34+03:00Ekim, 2016|Kategoriler: Hikmet ve Tasavvuf, Sayı 16 | Eylül 2011|
Go to Top