Derleyen: Cem Gençler
İnsanın Kendini Bilme Hikâyesi
İnsanlık, bilişsel ve kültürel ilerlemelerini yazının icadı ve anıtsal yapılar inşa ederek belirgin hale getirmiştir.
- Homo sapiens, yani “bilen insan”, yaklaşık 200.000 yıl önce ortaya çıkmıştır.
- İnsan, evrimsel süreçteki en büyük ilerlemesini yaklaşık 5.000 yıl önce gerçekleştirmiştir. Bu dönemde çivi yazısı gibi yazılı sistemler gelişmeye başlamıştır.
- İnsanlık tarihinin kaydedilmesiyle yazılı tarih doğmuştur.
- Göbeklitepe, 12.000 yıl önce inşa edilmiştir ve bu dönemde insanlık için ilk tapınak olarak kabul edilir. Bu yapıt, arkeolojide en eski tapınak olarak tanımlanır ve insanlık tarihinin önemli bir dönüm noktasıdır.
Peygamberler Şehri Urfa
Urfa, dini ve kültürel geçmişiyle tek tanrılı dinlerin ve inanç tarihinin önemli bir merkezi olarak kabul edilir.
- Urfa, peygamberlerin şehri olarak bilinir; burada Hz. İbrahim ve Hz. Eyüb’ün makamları bulunmaktadır.
- Urfa’nın Sin kültü ve Harran’daki eski şehir gibi önemli dinî merkezleri, bu şehrin dinler tarihindeki yerini vurgular.
- Balıklıgöl gibi mistik yerler de Urfa’nın dini zenginliğini simgeler. Ayrıca, Kur’an-ı Kerim’deki 21. Enbiya suresinde geçen bir ayet, burada geçen olaylarla ilişkilendirilir:
“Onlar, siz bunu yakın da tanrılarınızın öcünü alın, eğer bir şey yapacaksanız dediler. Biz Ey Ateş İbrahim’e serin ve zararsız ol dedik.”
- Hz. İbrahim, tek tanrılı dinlerin babası olarak kabul edilir.
- İbrahim isminin kökeninde Hint öğretisinde yüce varlık Brahma ismi ve Antik Mısır dilindeki Abarahim (Işık halkının babası) ifadesi bulunur.
Tepenin Üzerinde Bir Tapınak
Göbeklitepe, coğrafi konumu, yapısı ve yaşıyla insanlık tarihinin başlangıcına ışık tutan önemli bir arkeolojik sitedir.
- Göbeklitepe, Şanlıurfa’ya 12 km uzaklıkta yer almakta ve Fırat Nehri’nin getirdiği yaşamla, günümüzden yaklaşık 7-8 bin yıl önce tarımın başladığı tahmin edilen Bereketli Hilal bölgesinin tepe noktasında bulunuyor. Bu stratejik konum, bölgenin seçilmesinin en önemli nedenidir.
- Göbeklitepe’nin yer seçiminde belirleyici faktör, görünürlük olmuştur. Bölge, vadilere saklanmamış, aksine yüksek bir tepeye yerleşmiştir. Bu özellik, hem dini anlam taşıyan yapılar için hem de bölgenin güvenliği açısından önemlidir.
- Göbeklitepe, sıradan bir yerleşim alanı değildir. Çayönü ve Nevali Çöri gibi yerleşim alanlarının aksine, burada yapılan yapılar, konut amaçlı değil, dini veya ayin amaçlı kullanılmıştır. Bu, bölgenin fonksiyonunu tapınak olarak belirler.
- Göbeklitepe’deki en eski tapınağın yaşı, yapılan karbon 14 testleri ile 12.000 yıl öncesine tarihlenmektedir. Bu bulgu, Göbeklitepe’nin tarihsel önemini artırır ve bölgenin insanlık tarihindeki yerini belirler.
Buz Devrinden Sonra Avcı-Toplayıcılar
Son buzul dönemi sonrası avcı-toplayıcı yaşam tarzı, yerleşik hayata ve uygar yaşamın temellerine zemin hazırlamıştır.
- Son buzul dönemi sona erdikten sonra, insanlar avcı-toplayıcı olarak yaşamaya devam etmişler ve besin üretimi yapmamışlardır.
- Bu yaşam tarzı, balıkçılık, bitki toplayıcılığı, avcılık gibi çeşitli faaliyetlerle beslenmeyi kapsıyordu.
- M.Ö. 14.000 yıllarından itibaren iklim kuşaklarında değişimler gerçekleşmiştir. Bu değişimler Anadolu’yu etkileyerek yerleşik yaşam için uygun bir ortam oluşturmuştur.
- Avcı-toplayıcılar, tarımın henüz bilinmediği ve yerleşik hayata geçiş öncesi Taş Devri’nde önemli bir toplum biçimini temsil etmiştir.
- Yerleşik toplumlar tarafından geliştirilen uygar yaşamın, bu topraklarda, yani Yakın Doğu’da ortaya çıktığına dair genel bir görüş vardır.
Toprağın Koruduğu Anıtlar
Taş Devri insanları, tapınaklarını korumak için bilinçli bir çaba göstermişlerdir.
- Taş Devri’nde tapınakların üzeri tamamen toprakla örtülmüştür.
- Bu toprak örtüsü, tapınakların mükemmel şekilde korunmasına neden olmuştur.
Neolitik Dönem Tapınaklarının Ortak Özellikleri
Neolitik dönemdeki tapınaklar, gelişmiş bir sanat anlayışı ve toplum hiyerarşisini yansıtan detaylarla inşa edilmiştir.
- Neolitik dönemde yapılan tapınaklarda yüksek taş duvarlar, nişler ve payandalarla hareketli duvar yapıları kullanılmıştır.
- Duvar boyunca tören izleyicilerinin oturabilmesi için sekiler bulunmaktadır.
- Tabanlar, sıvıyı geçirmeyen malzemelerle yapılmıştır (terrazzo, kum taban, taş kaplama).
- Çayönü’nde sıvı akıtma kanalları bulunmuştur. Bu da törenlerin sıvı ile yapıldığını göstermektedir.
- Tapınaklarda hayvan heykelleri, kabartmalar ve boyayla yapılmış figürler gibi sanatsal betimlemeler vardır.
- Törenler ve sembolizm, gelişmiş bir sanat anlayışıyla işlenmiştir. Bunlar rastgele değildir, uzman sanatçılar tarafından tasarlanmıştır.
- Toplumda belirgin bir hiyerarşi ve kademeler söz konusudur.
Göbeklitepe Tapınağı Nasıl İnşa Edildi?
Göbeklitepe’nin inşası, o dönemdeki insanların sahip olduğu gelişmiş taş işleme tekniklerini ve örgütlenme becerilerini göstermektedir.
- Göbeklitepe’yi inşa edenler, yörede bol bulunan çakmaktaşı ile yapım sürecini gerçekleştirmişlerdir.
- Çakmak taşı ve kireç taşı ile heykel ve kabartmalar yapmak mümkündür.
- Basit el aletleriyle, 40 ton ağırlığında ve 4-6 metre uzunluğunda dikilitaşlar yapılmıştır.
- Tapınakların yapımında kullanılan taşlar, yaklaşık 2 km uzaklıkta bulunan bir kaynaktan çıkarılmıştır.
- Taşların kesilmesi, şekillendirilmesi ve yerleştirilmesi için büyük bir emek sarf edilmiştir.
İnancın Mimarisi
Göbeklitepe’deki tapınaklar, belirli bir dini inanç sistemine ait, özel olarak tasarlanmış ve inşa edilmiş, açık hava ibadethaneleridir.
- Tapınaklar, konutlardan tamamen farklı olarak özel yapılardır; bunlar, belirli bir inanç sistemini sembolize etmektedir.
- Tapınakların plan tipi, iç dizaynı ve yapım tekniği, bunların dinî amaçlarla yapıldığını göstermektedir.
- Her tapınakta iki devasa dikilitaş yer almaktadır. Tapınaklar duvarlarla çevrilmiştir. Yapılar taş daireler şeklindedir.
- Tapınaklar çatısız, açık hava tapınaklarıdır.
- Göbeklitepe kazılarında üç farklı tapınak formu bulunmuştur: B, C ve D.
- Tapınakların formlarında farklılıklar vardır; örneğin, C tapınağındaki dikilitaşlar spiral, D tapınağındaki dikilitaşlar ise elips şeklinde bir düzen oluşturmaktadır.
- Ortak özellik, her tapınakta merkezde bulunan ikiz T’lerdir.
T Biçimli Dikilitaşlar
Göbeklitepe’deki T biçimli dikilitaşlar ve üzerlerindeki semboller, insanı simgeleyen figürlerdir ve çok anlamlı, zamansız hikayeler anlatan antik bir iletişim sistemidir.
- T biçimli dikilitaşlar, insanı simgeleyen taş varlıklardır ve bu figürlerin bazılarında kol ve parmak tasvirleri bulunur.
- Taş daireler, bu taş varlıkları bir araya getirir; merkezdeki iki büyük dikilitaş, daha küçük olanlarla çevrelenir.
- Dikilitaşların üzerinde hayvan ve soyut sembollerle yapılan oymalar vardır, bu oymalar bir hikâye anlatır.
- Hayvan motifleri arasında tilki, yaban domuzu, turna, boğa, yılan ve örümcek gibi figürler yer alır.
- Bu semboller, antik yazı sistemlerine, özellikle de Mısır hiyerogliflerine benzer bir işlev görür.
- Sembol, kendisinden başka bir şeyi temsil eden bir işarettir ve çok anlamlı, zamansız bir değer taşır.
D Tapınağı
Göbeklitepe, avcı-toplayıcı toplumların beklenenden daha gelişmiş bir sembolik düşünce ve bilinç seviyesine sahip olduğunu gösterir.
- Sembolik anlatımlar, yüksek bilinç ve gelişmiş zekâ gerektirir; bu nedenle avcı-toplayıcı toplumlarda sembolik düşünmenin gelişmiş olması zor bir ihtimaldir.
- Arkeolojik bulguları anlamlandırmak için mitolojik dil ve sembolik anlatım kullanmak gerekir.
- Göbeklitepe’nin D Tapınağı, sembolik anlatım açısından çok zengin bir yapıdır ve 12 adet T biçimindeki insan figürüyle çevrilidir.
- 12 sayısı, mitoloji ve dinler tarihi açısından özel bir anlam taşır.
- 33 numaralı dikilitaş üzerinde çeşitli semboller yer almaktadır:
- Yılan, H harfine benzeyen bir sembol, hayvan ve böcek tasvirleri (örümcek, sekiz bacaklı böcek) bulunur.
- Dikilitaşın üzerinde ayrıca turna motifleri yer almaktadır.
Turna Sembolizmi
Turna kuşu motifi, farklı kültürlerde ve inanç sistemlerinde evrimsel bilinç, ritüel pratikler ve tanrısal sembolizm açısından önemli bir yere sahiptir.
- D Tapınağı ve diğer tapınaklarda görülen Turna kuşu motifi, sembolik anlamda çeşitli kültürlerde önemli bir yere sahiptir:
- Antik Mısır: Hermes’in öğretisini simgeler.
- Japonya ve Avustralya: Geleneksel danslarda ve Aborjin ritüellerinde yer alır.
- Anadolu: Alevi inançlarında, özellikle Cem ayini sırasında kullanılan bir semboldür.
- Cem ayini, Alevi inançlarında korunmuştur ve insanlara Tanrı’ya yakarış biçimlerini, ritüelleri ve sembollerini yaşatma fırsatı tanır.
- Turna, tek eşli bir kuş olarak tanrı-tanrıça sembolizmasında yer alır.
- Evrimsel bir anlam taşıyan bu sembol, homo sapiens ve daha ileri evrimsel bilinç seviyesine ulaşmış insanları temsil eder.
- Turna, aynı zamanda semah pratiğinde de önemli bir rol oynar ve insanın evrimsel ilerleyişini, tek eşliliği simgeler.
Tanrı Kavramının Evrimi
Göbeklitepe’den Sümerlere uzanan süreçte, insanlık tarihinde tanrı kavramının evrimi görülmüş ve Sümerlerin bazı metinlerinde tek tanrı inancının izleri ortaya çıkmıştır.
- Göbeklitepe’deki T biçimli figürler: Bu stilize edilmiş insanlar, mitolojik ilk Tanrı tasvirleri olabilir.
- Tanrı Kavramı: Tanrı kavramı, Göbeklitepe’den yaklaşık 7000 yıl sonra, Sümerler ve Mısır medeniyetlerinde ortaya çıkmıştır.
- Sümerler ve Çok Tanrıcılık: Sümerler, çok tanrılı bir toplum olarak bilinse de bazı metinler tek tanrılı bir inanç sistemine işaret eder.
- Noah Samuel Kramer’in Görüşü: Sümerlerin tarihsel önemi, çivi yazısının icadı ile başlar ve bu yazılı kültür, tarih kitaplarında “tarihin başladığı yer” olarak kabul edilir.
- Sümerlerin Tek Tanrıcılığı: Sümerce ve Akadca yazılmış Sag.Ba isimli tablet, tek bir Tanrı’nın varlığını ve Tanrı ile insanın ayrılmazlığını vurgular. Bu, İslam tasavvufundaki tevhid anlayışıyla uyum gösterir.
12’nin Gücü
12 sayısı, kadim medeniyetlerde ve dini öğretilerde hem astronomik hem de kültürel açıdan büyük bir öneme sahiptir.
- Tanrıların Aşılmayan Ant Dairesi ve Zodyak: Sümerler’in Sag.Ba tabletinde geçen Tanrıların aşılmayan Ant dairesi, Zodyak yani 12 takım yıldız veya 12 burç olarak yorumlanabilir. Dünyanın güneş etrafındaki yörüngesi, bir yıl süresince 12 takım yıldız boyunca hareket eder ve bu astronomi ile astroloji açısından büyük bir anlam taşır.
- Astronomik ve Astrolojik Bağlantılar: Eski yazıtlarda astronomi ve astroloji yoğun bir şekilde yer alır. Zodyak işaretleri eski medeniyetlerin doğuşuyla ilgili önemli bir rol oynamış ve tarım gibi temel kavramlarla ilişkilendirilmiştir.
- 12 Sayısının Önemi:
- 12 Sayısı kadim bilgelik ve dini öğretilerde sıklıkla karşılaşılan bir sembol haline gelmiştir. Bu sayı hem zaman hem de takvimle ilgili bir ölçü olarak kullanılmıştır.
- 12 Ay veya 12 Adhitya (Tanrı) gibi takvimsel ifadeler, eski kültürlerde önemli bir yer tutar.
- Türkler, ilk takvimlerini 12 hayvandan oluşturmuşlardır.
- Hititler de Anadolu’da 3800 yıl önce 12 Tanrıya sahipti.
- Alevilikte, 12 İmam önemli bir semboldür.
- Musevilerin 12 kavmi ve Hz. İsa’nın 12 Havarisi, dini öğretilerdeki 12 sayısının güçlü bir göstergesidir.
- Günümüzde kullandığımız saat sistemi de 12 dilimine dayalıdır.
Parlayan Boğa, 12 ve Bilincin Uyanışı
Göbeklitepe’deki T figürleri ve boğa sembolizmi, kadim kültürlerde üretkenlik, medeniyetin başlangıcı, bilinç ve yaşam enerjisiyle ilişkilendirilmiştir.
- Göbeklitepe’deki 12 T: Göbeklitepe’deki D Tapınağı çevresine dikilen 12 T figürü, 12’lerin atası olabilir. Bu T’ler, 12 burç veya 12 sayısının kadim kültürlerdeki sembolizmi ile bağlantılıdır.
- Boğa Sembolizmi:
- Boğa (Taurus), aynı zamanda 12 burçtan biridir. Göbeklitepe’deki 31 numaralı Dikilitaşın ön yüzeyinde bir boğa başı kabartması yer alıyor.
- Boğa figürü, üretkenlik ve medeniyetin başlangıcı ile ilişkilidir. Ziraat ile ilgili ilk semboller olarak boğa hem doğa ile etkileşimi hem de insan bilincinin üretkenliğini simgeliyor.
- Boğa, aynı zamanda kudretin, yani bilincin doğayı işleme gücünün bir simgesidir.
- Boğa figürleri, hem 30.000 yıl öncesine ait Altamira ve Lasco mağaraları gibi erken dönem resimlerinde hem de Çatalhöyük gibi Neolitik yerleşimlerde karşımıza çıkmaktadır.
- Mısır ve Mezopotamya medeniyetlerinde de boğa sembolü tanrıları temsil eder. Örneğin, Hathor (inek) ve Apis (boğa) biçiminde tasvir edilen tanrılardır. Boğa boynuzları arasında bulunan Güneş biçimindeki daire ise kraliyet tacını simgeler.
- Boğa ve Işıldama Sembolizmi:
- Boğa, kadim geleneklerde ışıldama ve parlama ile ilişkilendirilen bir semboldür. Bu sembolizm, Hz. İsa ve Mesih sıfatıyla bağlantılı olarak, Hz. İsa tasvirlerindeki hare yani parlayan ışıkla ilişkilendirilmektedir.
- Michelangelo’nun Hz. Musa heykelinde, boğa boynuzları vardır. Bu, Tevrat’ın 32 numaralı bapında anlatılan “kavmi Mısır’dan çıkartan ilâh” tasviriyle ilişkilidir.
- Bismillahirrahmanirrahim’deki B harfi, boğanın boynuzunu simgeler ve Zülkarneyn ile çift boynuzluluk arasında bir bağlantı kurar. B harfindeki nokta, burun kökünün arkasında bulunan hipotalamusa atıfta bulunur.
- Mistik deneyim yapan ya da meditasyon çalışmaları yapan, bizde hal-i istiğrak dediğimiz, zikirlerle kendi titreşim bilincini titreşimini yükseltmek isteyen insanlar bunları denemiştir görmüştür.
- Kundalini ve Boğa Figürü:
- Kundalini enerjisi, omurganın tabanında çöreklenmiş bir yılan gibi tasvir edilir ve yükseldiğinde insanın bilinç seviyesini dönüştürür.
- Boğa figürü de güç ve üretkenlik ile bağlantılıdır ve hipotalamusla ilişkilendirilebilir, çünkü hipotalamus yaşam fonksiyonlarını yönetir ve yaşam enerjisinin kontrolünü sağlar.
- Kundalini enerjisi, Freud’un libido kavramıyla ilişkilendirilmiştir ve yaşam enerjisi olarak tanımlanır. Ancak bu tanım eksiktir. Yaşam enerjisini üremeye kullandığınız zaman adı seks enerjisi olur. Ama onu bilinç yapıları için kullandığınızda kundalini enerjisi adını alır.
Yılan Sembolizmi ve Bilinç
Yılan sembolü, kadim kültürlerde koruma, değişim, bilincin uyanışı ve kozmik enerjiyle ilişkilendirilirken, arkeoloji dünyasında daha çok tehlikeden korunma amacıyla kullanılan bir sembol olarak değerlendirilir.
- Yılanın popülerliği: Göbeklitepe’deki hayvan tasvirlerinde ve kutsal metinlerde yılan sembolü sıkça yer almaktadır.
- Yılan ve yüksek bilinç: Firavunların başındaki kobra, Mısır’da Ptah ve diğer Tanrı tasvirlerinde sıkça kullanılmıştır ve yüksek bilinci simgeler.
- Yılan sembolünün anlamları: Koruma, değişim, zaman, sonsuzluk, bilincin uyanışı gibi anlamlara gelir.
- Musa’nın Asası ve Yılan: Kur’an-ı Kerim’de, Musa’nın elindeki asasının yılana dönüştüğü bir olay yer alır. Bu, Musa’ya ilahi bir iradenin ve kudretin verildiğini, bu kudretle insanlara hükmedebileceğini ve içindeki hayvansal güdülere egemen olabileceğini simgeler.
- Akimüs-Salat: Kur’an’da “Akimüs-Salat” ifadesi, doğayı diriltme ve enerjiyi ayağa kaldırma anlamında kullanılır.
- Zekâ ve Kozmik Enerji: Yılan sembolü, insanın zekâsını ve kozmik enerjisini temsil eder. İnsanın nur olan zekâsı bir kozmik enerji olarak tanımlanır. Bu enerji, bir yılana benzetilir ve omurgada yerleşmiştir. Yılanın şahlanması, yani ayağa kalkması, bu enerjinin uyanışını simgeler.
- Ancak arkeoloji dünyası, yılan sembolünün bilinci ifade ettiği görüşüne katılmamaktadır.
- Eski Mısır’da, yılanlar ve kobralara, korunmak amacıyla tapılmaktaydı; özellikle yılanlar ve akreplerin tehlikesinden korunmak için bu semboller kullanılıyordu.
Göbeklitepe ve Antik Takvimler
Göbeklitepe’nin yapıları ve sembolleri, eski zamanlardaki gökyüzü gözlemleri ve takvimlerle bağlantılıdır ve bu bağlamda farklı kültürlerle ortak bir anlayışa işaret etmektedir.
- Vedaların kökenlerinin daha önce düşünülenden çok daha eski, MÖ 1500 değil, MÖ 10.000’lere kadar uzanan bir geçmişe sahip olduğu ve Göbeklitepe’deki yapılarla aralarında kültürel bir bağlantı olabileceği yönünde güçlü kanıtlar bulunmaktadır.
- Göbeklitepe’deki yapıların ve dikilitaşlardaki sembollerin, gökyüzü gözlemleri ve takvimlerle bağlantılı olduğu ve insanların evreni anlama çabasının çok eskiye dayandığı düşünülmektedir.
- Tüm yapıların güney yönüne bakması ve gün dönümüne (21 Aralık) uygun düzenlenmesi, astronomik gözlemlerin bu yapılar için önemli olduğunu göstermektedir.
- Orion ve Sirius yıldızlarının ve bunların yer aldığı takımyıldızların, Göbeklitepe’de de önemli olması, antik insanların gökyüzünü nasıl yorumladığına dair ipuçları vermektedir.
- 43 numaralı dikilitaştaki akrep ve kuğu sembollerinin Samanyolu’nu temsil ettiği ve Hint mitolojisiyle bağlantılı olabileceği düşünülmektedir. Bu durum sembollerin çok katmanlı anlamlar taşıdığını göstermektedir.
- Güneş’in kanatlı bir disk olarak birçok kültürdeki tasvirinin (Anadolu, Mezopotamya, Mısır) kökenlerinin Göbeklitepe’ye kadar uzanabileceği ve güneşin antik inançlarda merkezi bir rol oynadığı düşünülmektedir.
Cinsellik ve Ruhsal Gelişim
Göbeklitepe’deki figürler, insanın evrimi ve kültürler arası ortak inançlar hakkında önemli bilgiler verirken, cinsellik, bilinç, meditasyon ve manevi yükselişe dair anlamlar da içermektedir.
- Cinsellik ve Ruhsal Gelişim: 43 numaralı dikilitaştaki, kafası kesik ve ereksiyon halinde tasvir edilen insan figürü, bilinci gelişmemiş insanı temsil ediyor olabilir. Çatalhöyük’teki benzer figürler kuşlarla ilişkilendirilmiştir.
- Meditatif Anlamlar: Antik Mısır, Tibet ve İslam kültürlerinde göbek altına konulan eller, meditasyon ve içsel güçlerin harekete geçirilmesiyle ilişkilidir. Göbeklitepe’deki ellerin pozisyonu da bu anlamı çağrıştırır.
- Tabular ve Manevi Yükseliş: Heykellerin ağızlarının tasvir edilmemesi, manevi derecenin yükselmesiyle dilin tutulması (samt) ve suskunluk gibi kavramlarla ilişkilendirilebilir.
- Bütün dikilitaşların üzerindeki figürler merkezdeki iki T’ye bakarken, merkezden uzağa bakan iki figür, bilinci gelişmemiş ve yalnızca cinsel dürtülerle hareket eden insanı simgeliyor olabilir. Figürler bu yüzden bu yüzden kafasız gösterilmiş olabilirler.
Göbeklitepe ve Hinduizm Bağlantısı
Göbeklitepe’deki semboller, güneş, ay ve dünya ile ilişkilendirilen kozmik olayları ve antik inanışları, özellikle Vedalar ve Mısır mitolojisiyle bağlantılı olarak temsil ediyor olabilir.
- D Tapınağında merkezde bulunan ikiliden Doğu yönündeki T’nin göğüs bölgesinde H şeklindeki sembol H değil, iki adet el ele tutuşan T de olabilir.
- H’nin hemen altındaki işaret, antik Mısır’daki kraliyet tacının atası yani Güneş diski ile temsil edilen Güneş tanrısı olabilir.
- İnce hilal ve daire figürleri, Ay’ın hilal halindeyken gelip güneşin önünü kapatmasını ve Güneş tutulmasını anlatıyor olabilir.
- Bu motif, o bölgede gerçekleşmiş Tripurari Tutulması’nı (Vedalar’da geçen Üç Şehir hikâyesi) dahi canlandırıyor olabilir. Bu olayın MÖ 10.000’e dayandığını destekleyen astronomik bulgular mevcuttur.
- Tanrı Şiva Güneş, Ay ve Dünya’yı tek bir okla kontrol altına aldığında (gökyüzünde Güneş ve Ay birleşirken) merkezdeki 2 T de el ele tutuşarak yeryüzündeki birleşmeyi temsil ediyor olabilir.
Göbeklitepe ve Sümer Bağlantısı
DU.KU dağında yaratılan ve oradan indirilen Lahar ve Aşnan efsanesinin arkasında Göbeklitepe tapınakları olabilir.
- Merkezdeki iki T, kadın ve erkek, eril ve dişil ögeleri temsil ediyor; bu figürler, Ay (dişil) ve Güneş’in (eril) birliğini, tevhidi ve kâinattaki tüm hayat süreçlerinin onlardan doğduğunu sembolize ediyor.
- Eril ve dişil ögenin tarihteki ilk kullanımı bir Sümer metni olan “Sığır ve Tahıl”dır.
- Metin DU.KU Dağı ve isimsiz Anunnaki tanrılarından bahseder.
- Tarım ve hayvancılık tanrılar tarafından bu dağda insanlara armağan edilmiştir.
Göbeklitepe’yi Kim İnşa Etti?
Farklı bilinç seviyelerine sahip insan grupları aynı dönemde var olabilir. Ayrıca Göbeklitepe’nin, toplumun yönetenler ve yönetilenler olarak ayrıldığı bir sosyal organizasyonu ortaya koyduğu söylenebilir.
- Göbeklitepe’deki mesajların Sümerler’in tanrılar olarak efsaneleştirdiği daha farklı bir bilinç seviyesinde ya da evrimin başka bir aşamasında olan bir insan türü tarafından bırakılmış olabileceği bilimsel olarak mümkün görünüyor.
- Tarihte aynı dönemde birden fazla bilinç seviyesine sahip insan gruplarının var olduğu düşünülebilir.
- Örnek: Neanderthaller ve Homo sapiens gibi farklı insan türlerinin eş zamanlı yaşaması.
- Günümüzde de buna benzer durumlar, örneğin Andaman Nicobar adalarındaki “Onji” gibi ilkel yaşam süren topluluklar ile ileri teknolojik toplumlar arasında gözlemlenebilir.
Arkeolojik Görüşler:
- Göbeklitepe’de toplumun yönetenler ve yönetilenler olarak ayrıldığı bir sosyal organizasyon olduğu düşünülmektedir.
- Üst tabaka, kutsal varlık adına toplum üzerinde otorite kurarak iktidarı ele geçirmiş olabilir.
Neolitik Dönemde Dinî Liderlik
Yılan motifi, yüksek bilinç ve dini liderlik ile ilişkilendirilebilir ve Nevali Çöri ve Göbeklitepe gibi Neolitik yerleşimlerdeki ortak dini inanç sistemlerine işaret edebilir.
- Yılan Motifinin Önemi: Nevali Çöri’de bulunan heykel başının arka tarafındaki yukarıya doğru tırmanan yılan motifi, birçok kültürde kundalini enerjisi uyanmış, yüksek bir bilince geçmiş olduğu kabul edilen bir insan ile ilişkilendirilmiştir.
- Dinî Lider İhtimali: Bu motifi taşıyan heykel başının, dinî lider veya rahip gibi özel bir statüye sahip bir kişiyi temsil ettiği düşünülmektedir.
- Kültürel Bağlantılar: Nevali Çöri’deki bu buluntu, Göbeklitepe gibi diğer Neolitik yerleşimlerde de benzer dinî yapıların ve inanç sistemlerinin var olabileceği ihtimalini güçlendirmektedir.
Avcı-Toplayıcı Toplumdan Dinsel Düzene Geçiş
Göbeklitepe’deki dini ritüellerde, topluluğa önderlik eden kutsal bir lider figürünün rolü ve bu figürün şamanik ya da rahiplik özellikleri taşıması önemlidir.
- Kutsal Lider Figürü: Göbeklitepe’de dini ritüelleri yöneten, topluluğa liderlik eden ve kutsal sayılan bir figürün olması kuvvetli bir ihtimaldir. Bu figür, bir aşiret reisi, deneyimli bir şaman veya topluluk içinde özel bir statüsü olan (iyi halüsinasyon gören) başka bir kişi olabilir.
- Dibeklerin Rolü: Göbeklitepe’deki büyük dibeklerin sadece yemek hazırlama amacıyla kullanıldığına dair görüşler yanı sıra, bu yapıların ritüellerde önemli bir rol oynadığı ve hatta psikoaktif maddelerin hazırlanmasında kullanıldığı yönünde görüşler de mevcuttur. Bu da kutsal lider figürünün bu ritüellerde merkezi bir konumda olduğunu düşündürmektedir.
- Şamanizm ve Rahiplik: Paleolitik dönemden itibaren bu bölgede şamanların varlığı öngörülebilir. Dolayısıyla Göbeklitepe’deki kutsal lider figürünün şamanik özelliklere sahip olabileceği düşünülebilir. Zamanla bu şamanik figürler, daha hiyerarşik toplumlarda rahip sınıfına dönüşmüş olabilir.
- Öte Âlem İlişkisi: Kutsal lider, topluluğu öte alemle bağlayan, doğaüstü güçlere sahip olarak görülen bir figürdü. Bu durum, Göbeklitepe’deki karmaşık dini yapıların ve sembollerin anlaşılmasında önemli bir anahtar olabilir.
Nevali Çöri Heykeli ve Erken Dönem Rahiplik Bağlantıları
Göbeklitepe’deki dini ritüellerde, topluluğa önderlik eden kutsal bir lider figürünün rolü ve bu figürün şamanik ya da rahiplik özellikleri taşıması önemlidir.
- Nevali Çöri’deki heykel buluntusu, erken dönem rahiplik kavramı ve farklı antik uygarlıklar arasındaki kültürel etkileşimleri ortaya koymaktadır.
- Nevali Çöri’deki Buluntu: Nevali Çöri’de bulunan,Urfa Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen alt kısmı tahrip olmuş bir heykel başı, üzerindeki yılan motifi ile dikkat çekmektedir.
- Vedik Bağlantı: Heykeldeki yılan motifi ve tıraşlı kafa, Hindistan’daki Vedik rahiplerin tasvirleriyle çarpıcı bir benzerlik göstermektedir. Bu durum, Nevali Çöri’deki bu figürün de bir Vedik rahibi olabileceği ihtimalini güçlendirmektedir.
- Göbeklitepe ile İlişki: Nevali Çöri’deki bu buluntu, Göbeklitepe’de de benzer bir rahip sınıfının var olduğu ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Her iki sitedeki T biçimli sütunlar ve dini motifler, bu iki yerleşim arasındaki kültürel ve dini bağlantıları göstermektedir.
- Rahiplik Kavramının Erken Tarihi: Bu buluntu, rahiplik kavramının Mısır ve Doğu medeniyetlerinden çok daha önce, günümüzden 12.000 yıl önce bile var olduğunu ve karmaşık dini yapıların oluştuğunu göstermektedir.
- Kültürler Arası Bağlantılar: Vedik kültür ile Nevali Çöri arasındaki bağlantı, farklı coğrafyalardaki antik uygarlıklar arasındaki kültürel etkileşimlerin ne kadar erken dönemlere dayandığını göstermektedir.
Göbeklitepe ve Kayıp Uygarlıklar
Tarih sahnesinde çok sonra yer alan kültürlerin Tanrılar olarak nitelendirdikleri insanlar son buzul çağının bitmesiyle, günümüzden yaklaşık 12.000 yıl önce Göbeklitepe bölgesine kayıp uygarlıklardan gelmiş olabilirler. Çünkü, Dünya tarihindeki büyük değişimler, kayıp uygarlıklar ve kozmolojik döngüler birbirleriyle ilişkilidir. Bu konuda daha fazla araştırma yapılması gereklidir.
- Atlantis’in Varoluşu ve Platon’un Eserleri: Atlantis, Platon’un “Timaeus” ve “Kritias” eserlerinde anlatılan, tam olarak çözümlenemeyen bir batık kıtadır. Platon’a göre, yuvarlak planda kanallarla ayrılan bir yerleşimdir ve merkezinde bir anıt bulunmaktadır.
- Kayıp Kültürler ve Kutsal Metinler: Atlantis’in kaybolmuş kültürler arasında yer alması, benzer kaybolmuş kültürlerin Anadolu’da yeniden doğmuş olabileceğini düşündürüyor. Kur’an-ı Kerim’de, Nuh tufanı öncesi yok olan Ad Kavmi ve Semut Kavmi’nin varlığına dair açıklamalar yer almaktadır.
- Uygarlıkların Yeniden Doğuşu: Bazı anlatılara göre, dünya üzerinde birden fazla uygarlık kurulmuş ve sıfırlanarak yeniden başlamıştır. Günümüzde 12. veya 40. uygarlık yaşanıyor olabilir.
Bilimsel Perspektif
- Güneş sistemi, galaksinin merkezi etrafında dönerken, bu hareket zaman içinde Dünya üzerinde önemli etkiler yaratabilir. Özellikle, galaksinin merkezindeki kara deliğin güçlü çekim alanı, Güneş sistemini etkileyebilir. Bu tür bir etkileşim, “kıyamet” olarak tanımlanan büyük felaketlere veya dönüşümlere yol açabilir.
- Galaktik döngü, bir galaksinin merkezine doğru hareket eden ve sonra tekrar uzaklaşan bir hareketi tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Bu hareket, genellikle galaksilerin merkezindeki kara delikler ile ilgili olan ve galaksinin çeşitli parçalarının zaman içinde hareket ettiği döngüsel bir süreçtir.
- Güneş Sistemi, galaksimizin (Samanyolu Galaksisi) merkezine doğru bir yörüngede hareket eder. Bu hareket, galaksinin merkezindeki dev kara delikten etkilenen çekim kuvvetlerinin etkisi altındadır. Bir galaksinin merkezine yakın geçişler, “galaktik döngü” olarak adlandırılabilir çünkü bu geçişlerin sürekliliği bir döngü oluşturur. Güneş Sistemi’nin bu hareketi, milyonlarca yıl süren bir süreçtir.
- Her galaktik döngüde Dünya büyük bir değişim geçirmiş olabilir ve bu döngülerde “hayat yeniden gelişmiş” olabilir. Geleneksel anlatılarda kıyamet, Dünya’da büyük bir felaketle yaşamın son bulması ve sonrasında yeniden başlaması olarak tanımlanır. Bu bilimsel bakış açısına göre, galaksi hareketlerinin etkisiyle, Dünya’nın tarihsel süreçlerinde benzer dönüşümler ve “yeniden doğuş” dönemleri yaşanmış olabilir.
Bir İnancın Küresel Yolculuğu
Adıyaman’dan Menorca’ya kadar uzanan coğrafyada yapılan arkeolojik kazılar, Göbeklitepe kültürünün sadece bir bölgeye özgü değil, daha geniş bir coğrafyada ve uzun bir süre boyunca etkisi olan bir kültür olduğunu ortaya koyuyor.
- Adıyaman’da Bulunan Heykel: Göbeklitepe’nin inşasından yaklaşık 2.000 yıl sonra, 70 km uzaklıkta bir Neolitik yerleşimde 40 cm boyunda bir heykel bulundu.
- Çatalhöyük’teki T Başlı Figür: Göbeklitepe tapınaklarının gömülmesinden 3.000 yıl sonra, Çatalhöyük’teki toprak vazo üzerine işlenmiş T başlı insan figürü, Göbeklitepe inancının devam ettiğini gösterebilir.
- Latmos Bölgesindeki Resimler: Göbeklitepe’nin inşasından 4.000 yıl sonra, Latmos (Söke, Aydın) bölgesindeki kutsal alandaki duvar resimleri, benzer inançları çağrıştırıyor.
- Menorca Adası’ndaki Yapı: Göbeklitepe’den 5.000 yıl sonra, İspanya’daki Menorca Adası’nda inşa edilen yapıdaki T’ler, Göbeklitepe’yi hatırlatıyor, ancak semboller işlenmemiş.
Göbeklitepe – Bilincin Doğuşu mu?
Adıyaman’dan Menorca’ya kadar uzanan coğrafyada yapılan arkeolojik kazılar, Göbeklitepe kültürünün sadece bir bölgeye özgü değil, daha geniş bir coğrafyada ve uzun bir süre boyunca etkisi olan bir kültür olduğunu ortaya koyuyor.
- Bilgilerin Gözden Geçirilmesi: Göbeklitepe, bugüne kadar öğrendiğimiz bilgileri yeniden değerlendirmemize ve bilimsel açıdan yeni kapılar açmamıza yardımcı olabilir.
- Yeni Perspektif: Amaç, sadece yeni taşlar ve sütunlar bulmak değil, taş devri insanlarının heykeller ve şekillerle hangi hikâyeyi anlatmak istediklerini doğru yorumlamaktır.
- Farkındalık: 12.000 yıl önce, Göbeklitepe’de farkındalığı yüksek bireylerin var olduğuna dair güçlü ipuçları vardır.
- İbadetin Rolü: İbadet, bu toplulukların var oluşlarının önemli bir parçasıydı ve heykeller ile taşlar, sahip oldukları bilincin ürünüdür.
- Kazıların Önemi: Göbeklitepe’den her gün yeni şeyler öğrenilmektedir ve daha keşfedilmemiş en az 14 tapınak bulunmaktadır. Bu bilgiler ışığında kazılardan gelecek bilgilere açık olmak önemlidir.
*Kaynak: Ahmet Turgut Yazman, https://vimeo.com/user11195324