Vefatının birinci yılında kimi zaman hiç aramızdan ayrılmamış gibi hissettiğimiz, kimi zaman da uzun yılların hasretiyle aradığımız Osman Amcamızı sevgili dostu Aydın Arif’in kendisi hakkında kaleme aldığı bir yazı ile anmak istedik…

Osman Amca, bana amcam mesafesinde, tanımaktan çok mutlu olduğum, hayat hamurumu şekillendiren önemli insanlardan biriydi. Elimden gelen yazmak; onu kendimce yorumladığım bir romanımda yâd etmek kaçınılmazdı. Kırmızı Düşler Sokağı’nın aykırı karakteri Duman’ın taranması, ruhsal yaralarının sağaltılması da kaçınılmaz olarak Osman Amcaya düştü. Benim tanıdığım tek eren oydu. Hep cefâmı çekti. Bundan da gocunmaz diye düşündüm. Ama ne yazık ki kitabı bastırıp eline verme zevkini tadamadım. Benden hakkında bir şeyler yazmam istenince orada yazdıklarımı bir daha okudum ve ilave edecek tek şey bulamadım. Az bile olmuştu. Sevgiyle…

Kırmızı Düşler Sokağı’ndan…

“Duman olanları bir anlama bağlayamamanın şaşkınlığındayken Dede birden ortadan kayboldu. Mis gibi sümbül kokan bu yaşlı İstanbul sokağında yapayalnız kalakalmıştı. Bir süre amaçsız etrafına bakındı. Herkes işine dönmüştü. Çevrede akıl danışacağı birini aradı. Kimse yoktu. Tam ümitsizliğe kapılacakken insaflı yokuşun tepesinde iki büklüm bir nine belirdi. Bastonunun yardımıyla zar zor yürümekteydi. Yüzünden oldukça acı çektiği anlaşılıyordu. Şalvarı, çatkısı ve cepkeniyle klasik köylü anasıydı. Duman yanına yaklaştı. Kadın yüzünü buruşturarak aşağıdan seslendi: ‘Kimsin, nesin evlat? Romatizmadan bittim zaten, kesme güneşimi.’ Sesi vuruk kırıktı. Duman merakla sordu: ‘Nenem, neden çıktın bu halde sokağa?’ Bu arada kenara çekilip güneşini salmıştı. Kadın onu yanıtladı: ‘Yatalak olsam, Osman Amcayı karşılamak için yatağımla çıkarım.’ Duman Abi bahsedilenin kendi amacı olduğunu hemen kavradı. Fırsatı kaçırmayıp sordu: ‘Nerede bulabilirim onu nene?’ Yaşlı kadın başını zorlanarak geriye, biraz önce çıktığı dar sokağa çevirdi. Çenesiyle kapısında yemlenmiş kedilerin cirit attığı küçük evi gösterdi. Duman Abiyi artık kimse tutamazdı. Heyecanla kısa yolu kat etti ve kapısına yanaştı. Hızla vurdu. İçerden gelen, davetçi sesin sıcaklığında eridi. Aynı hızla hamle etti. Fakat kapı kirişi normal insan boyuna göre kısaydı. Ancak eğilerek içeri girilebilirdi. Dikkat etmediğinden başını şiddetle çarptı. Belki de tüm yaşamı boyunca yediği en yararlı darbeydi bu. Baş eğilecek tek şeyin bilgiyi bilgeliğe dönüştürmüş insan olduğunu öğrenmeye ilk adımını atmıştı.

O günden sonra Duman, bu zarif insanın peşinden ayrılmadı. Hatta akşam gitmesi gerektiğinde sokağın kedilerini bile kıskandığı oldu. Mümkün olsa kapı eşiğine yatacaktı. Kör Abid ve temsil ettiği karanlık dünya çok gerilerde kalmıştı.

Osman Amca günlerce, haftalarca, aylarca onu en ince ayrıntısına kadar taradı. Karşılıksız vermeyi gösterdi.

Tüm yozluklarının üstünden geçti. Onları sürüdü, eşeledi, yıkadı ve bitirmeye çalıştı. Fazla gibi gözüken eksikliklerini gösterdi.

Düğümlerini açtı. Kısa devrelerini söktü attı. Kendinden, yaşamından canlı örnekler verdi. Yalnızlığın bazen çok yararlı, kimsesizliğin tehlikeli olduğunu gösterdi.

Onca yaşına rağmen hep hak dostu peşindeydi. Bir güler yüz, tatlı dil ve hoş sohbet uğruna, sırasında, şehrin öbür ucuna gidiyordu. Sabrın insanı nasıl güzelleştirdiğini gösterdi.

Her yeni insanda yeniden başlamaktan en ufak bir sıkıntı duymuyordu. Toprak gibi değersiz gözüküp her tohuma vatan olmayı gösterdi.

Kucağını açtıkça pek çok karışık çözümsüz olay gelip onu buluyordu. Artık bedeni de eskisi gibi kavi değildi. Fakat hiç şikâyeti olmuyordu. ‘Hakkın takdiri, tertibi’ diye diye yakınmamayı gösterdi.

Piriyle hemhaldı. Aşkı gösterdi. İlgiden ezikti. Mahcupluğu gösterdi. Kitap okudu, ney üfledi; hayreti gösterdi. Hep kendini ufaladı; Tanrıyı gösterdi…”

+ Son Yazılar