Amaç

25 Ocak 2017

İnsan ve insanlık bedensel ihtiyaçlarını giderme telaşı içinde, gerçekte ne olduğunu ya hiç düşünemez hale gelir, ya düşür ama bulamaz ya da pek ender de olsa bulur ama gerçekleştiremez. İnsan denilen varlığın Özü, ya da kendine özgün yüklemi, bir başka deyişle onu o yapan yetisi, bir anlık (anlama yetisi) sahibi olmasıdır. Anlık, şeyleri düşünceye çeviren ve bu çevirme ile şeylerin gerçekliklerini anlayan ve bilebilen yeti, kuvvet ya da yüklemdir. Böylece anlık ve düşünce, insanın yüklemi, insan anlık ve düşüncenin öznesi ya da tözüdür.

Her varlığın içkin örgütlenmesi kendi sakınımını kapsar. Varlığın içörgütsel ve içgüdüsel görevi-işlevi kendi yüklemini olabildiğince etkin kılmasıdır.

İnsanda bu kendini etkin kılma görevi, onun özgün varlığı olan anlığın etkin kılınmasıdır. Öyleyse insanın en yüksek amacı anlığını sürekli iyileştirmek olmalıdır.

İnsanın “anlığını iyileştirmesi” gibi bir amaçtan yoksun olması; insan olma olasılığından, iddiasından ya da amacından yoksun olması demektir. Yoksunlukların en büyüğü. Anlığın iyileştirilmesi ki özgürleştirilmesi anlamına gelir; salt günlük çıkarların peşini bırakmayla doğrudan elde edilecek bir şey de değildir. Aynı şekilde tekil bilimlerde ilerlemeyle de kazanılamaz. Burada görece bir ilerlemeden söz edilebilse de bu ilerleme, anlığın özgürleşmesi için önemli bir katkı olmaktan çok uzaktır.

Anlığın iyileştirilmesi ve özgürleştirilmesi yalnızca ülkemizde değil, tüm dünyada aktüel eğitim sistemlerinin ilgi alanı içinde değildir. İnsanın özünün etkin kılınmasının eğitimin dışında bırakılması anlaşılmaz görünür. İnsanı eğiteceksiniz ama onu o yapan özünü eğitimin dışında bırakmak koşulu ile. Yapmak istediğinizi yapmayı engelleyecek bir koşulla yapmaya çalışma; işte bu gün için eğitimde yapılan budur.

İnsanlık anlığın özgürleştirilmesi için ne yapılması gerektiğine dair büyük bir birikim oluşturmuştur. Ancak bu birikim sıradan bilincin önüne konacak bir forma sokulamamıştır. Bu nedenle bu birikimi edinmek özel bir çabayı gerekli kılmaktadır.

“Her canlı ölümü tadacaktır, yaşamı ise bazıları.” Mevlânâ