Okuma süresi: 36.37 mintues

Türk Dil Devrimi ile beraber Türk Dili’nin yeniden dirilmesine, arınmasına, gelişmesine ve derinleşmesine katkıda bulunan birçok düşünürümüzle birlikte burada sadece birkaç tanesine yer verebildiğimiz felsefecilerimizin özgeçmişlerini, felsefenin çeşitli alanlarında yaptıkları çalışmaları ve günümüz felsefesine ışık tutan eserlerini kısaca sergilemeye çalıştık. Dilimize ve düşünce dünyamıza bulundukları çok değerli katkılarının yanında eksik ve kusurlu kalan bu çalışmamızdan dolayı, öncelikle, burada yer vermeye çalıştığımız ve yer veremediğimiz tüm düşünürlerimizden özür diliyoruz ve bu değerli katkılarından dolayı teşekkürü ve derin saygıyı kendilerine bir borç biliyoruz.

Alfabetik sırayla kendilerini andığımız felsefecilerimiz: Bedia Akarsu, Ahmet Arslan, Süleyman Hayri Bolay, Ahmet Cevizci, Betül Çotuksöken, Zeynep Direk, Macit Gökberg, Teo Grünberg, Orhan Hançerlioğlu, Nusret Hızır, İoanna Kuçuradi, Takiyettin Mengüşoğlu, Cemil Sena Ongun, Doğan Özlem, Oktay Sinanoğlu, Cavit Sunar,  Nermi Uygur, Hilmi Ziya Ülken, Aziz Yardımlı.

Bedia Akarsu

İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde yaptığı dil, kültür ve ahlâk felsefesi çalışmalarıyla tanınan felsefecimiz Bedia Akarsu, 1921’de İstanbul’da dünyaya geldi. Yükseköğrenimini 1943 yılında mezun olduğu İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde yaptı. Arnold Gehlen ve Hans Freyer’in İstanbul Üniversitesi’nde verdiği bir dizi konferansı ve Ritter’in derslerini Türkçeye çevirdi. 1956-1958 yıllarında Almanya’ya giderek Heidelberg Üniversitesi’nde Gadamer’in fenomenoloji seminerlerine katıldı ve Scheler üzerine araştırmalar yaptı. 1960 yılında “Max Scheler’de Kişilik Problemi” adlı çalışmasıyla doçent oldu. 1968’de Felsefe Tarihi Kürsüsü’nde profesörlüğe yükseltildi. Bölümde Ahlâk Felsefesi, Çağdaş Felsefe Akımları, Felsefe Tarihi Semineri gibi dersler verdi. Felsefe Bölümü başkanlığı yaptı. 1963-1983 yıllarında Türk Dil Kurumu yönetim kurulu üyeliğinde bulundu ve felsefe terimlerinin Türkçeleştirilmesi çalışmalarında Macit Gökberk’le birlikte etkin rol aldı. Ardından 1984 yılında emekliye ayrıldı.

Bedia Akarsu Ernst von Aster’in de etkisiyle daha çok dil, kültür ve ahlâk felsefelerine eğildi. Doktora çalışmasında gerek yöntem gerekse yaklaşım açısından hocası Alman felsefe tarihçisi Ritter’in oldukça etkisinde kaldı. Öğrenciliği sırasında izlediği Mengüşoğlu’nun felsefi antropoloji seminerleri ve daha sonra Heidelberg Üniversitesi’nde katıldığı Gadamer’in fenomenoloji seminerleri ise onun Scheler üzerine çalışmasını olumlu yönde etkilemiştir. “1928’de yazı devrimi ile başlatılan, 1932’den beri Türk Dil Kurumu’nca sürdürülen çalışmalar sonucu dilimiz elli yıl gibi kısa bir sürede bir kültür dili durumuna gelebilmiş ve felsefe yapılabilecek bir nitelik kazanmıştır,” diyen Akarsu, TDK yönetim kurulu üyeliği sırasında yaptığı çalışmaların yanı sıra “Felsefe Terimleri Sözlüğü” kitabı ile de bu konuda büyük katkı sağlayan felsefecilerimizden olmuştur.

“Wilhelm von Humboldt’da Dil-Kültür Bağlantısı”, “Modern Toplumda Kadın”, “Ahlâk Öğretileri I: Mutluluk Ahlâkı”, “Ahlâk Öğretileri II: Immanuel Kant’ın Ahlâk Felsefesi”, “Atatürk Devrimi ve Yorumları”, “Çağdaş Felsefe: Kant’tan Günümüze Felsefe Akımları”, “Atatürk Devrimi ve Temelleri”, “Max Scheler Felsefesi’nde Kip Kavramı ve İnsan-Olma Sorunu” gibi kitaplar başlıca eserleri arasındadır. “Metafizik ve Din Üzerine Görüşmeler” (Malebranche’tan) adlı eseri dilimize çevirmiştir. Ayrıca makaleleri Felsefe Arşivi, Felsefe Tercümeleri Dergisi, Türk Dili, Arayış, Gösteri, Çağdaş Eleştiri ve Cogito gibi dergilerde yayımlanan Akarsu’nun Cumhuriyet gazetesinde de yazıları çıkmıştır.

Ahmet Arslan

1944 yılında doğan Ahmet Aslan Türk felsefe profesörüdür. Lisans ve lisansüstü eğitimini Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü’nde yaptı. 1978’de doçent ve 1988’de profesör oldu. 1979’da Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Felsefe Bölümü’nü kurdu. İngilizce, Fransızca, Almanca ve Arapça bilmektedir. Osmanlı Kelâm düşüncesi, Ortaçağ İslam Felsefesi ve İlkçağ Yunan Felsefesi alanlarında kitap ve makaleleri bulunmaktadır. Ayrıca çeşitli Batı dilleri ve Arapçadan yaptığı çok sayıda çevirisi vardır.

Felsefenin kendisi, felsefe ile bilim, sanat, din gibi diğer temel kültürel etkinlik arasındaki ilişkiler; felsefenin ana kavram ve problemleri, felsefenin belli başlı ilgi alanları ve disiplinleri, bu alanlarda ve disiplinlerde temayüz etmiş filozoflar tarafından geliştirilmiş olan kuramlar, ortaya atılan görüşler, felsefi akımlar hakkında derli toplu, açık, öz yeterli bilgi vermeyi; kısaca felsefeye doğru ve sağlıklı bir giriş sağlamayı hedefleyen Ahmet Arslan’ın eserleri arasında “Felsefeye Giriş”, “İbn Haldun”, “İslam Felsefesi Üzerine”, “İslam, Demokrasi ve Türkiye” ve “İlkçağ Felsefe Tarihi” sayılabilir. Farabi’nin “İdeal Devlet”i ve Aristoteles’in “Metafizik”i gibi önemli eserleri Türkçeye kazandırmıştır.

Süleyman Hayri Bolay

Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay, 1937 yılında doğdu. 1961 yılında A.Ü. İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Yabancı dilini geliştirmek ve araştırmalarda bulunmak maksadıyla Milli Eğitim Bakanlığı tarafından, iki ders yılı, Irak Bağdat Üniversitesi Dil Fakültesi’ne gönderildi. 1971 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne Felsefe Tarihi asistanı olarak atandı. 1976’da doktorasını bitirdi. 1980 yılında doçent oldu. Aynı yıl bir süre Fransa’nın Sorbonne şehrinde araştırmalar yaptı. 1987 yılında Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne profesör olarak atandı. 1997 yılında G. Ü. Fen Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne tayin edildi. Bundan başka Prof. Bolay, Ankara ve Selçuk Üniversiteleri İlahiyat Fakülteleri’nde Dekan Yardımcılığı, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde Anabilim Dalı Başkanlığı, G.Ü. Fen Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Başkan Yardımcılığı ve Bölüm Başkanlığı gibi idari görevlerde de bulundu.

Öğretmenlik yıllarından başlayarak, üniversite hocalığı yıllarında da geniş halk tabakalarından kopmadan, muhtelif popüler kültür dergilerinde, gazete sayfalarında, yurtiçi ve yurtdışındaki sayısız konferans ve bilimsel toplantılarda sunduğu tebliğlerde, otuz seneyi aşkın çıktığı radyo, TV programlarında ve çok sayıda bilimsel, kültürel eserde, ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim, açık öğretim seviyelerine hitap eden ders kitaplarında geniş kitlelerce anlaşılabilecek eserler verdi.

Başlıca eserleri arasında Osmanlı düşünce hayatını irdeleyen, Osmanlı ve Türk düşüncesinin sınırlarını araştıran, Osmanlı’daki düşünce hayatını mercek altına alan, hangi sahalarda fikir üretildiği gibi birçok konuya değinen “Osmanlı  Düşünce Dünyası”, “Felsefe Doktrinleri ve Terimleri Sözlüğü”, “Türk Düşüncesinde Gezintiler”, “Aristo ve Gazali Metafizikleri”, “Felsefeye Giriş” sayılabilir.

Ahmet Cevizci

Prof. Dr. Ahmet Cevizci, 1959 yılında Bursa’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Bursa’da tamamlayan Cevizci, 1978-1982 yıllarında arasında Ankara Üniversitesi Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladı. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe Ana Bilim Dalı’nda, “Sokratik Diyaloglarda Yöntem” (1984)  başlıklı tezi ile yüksek lisans, “Platon’un Bilgi Kuramı” (1992) başlıklı tezi ile de doktora derecesini alan Prof. Cevizci, Fransız Hükümeti’nden kazandığı bir burs ile 1989-1991 yılları arasında Sorbonne Üniversitesi’nde doktora düzeyinde araştırmalarda bulundu.

Akademik kariyerini Uludağ Üniversitesi‘nde sürdürdü. Bu üniversitede Felsefe Tarihi Anabilim Bilim Dalı Başkanı olarak görev yaptı.

“Felsefe Tarihi” ve “Felsefe Ansiklopedisi” gibi çalışmaların editörlüğünü yapan Cevizci, “Felsefe Sözlüğü”nü hazırlayarak felsefenin ve felsefe tarihinin oluşumunda önemli yer tutan kavramları, düşünce sistemlerini ve filozofları, temel bilgi seviyesinde Türk düşün dünyasına kazandırdı. “Felsefe Tarihi”, “Eğitim Felsefesi”, “Etiğe Giriş”, “Sokrates” gibi birçok kaynak kitap niteliğinde eserler verdi, “B. Magee, Platon’dan Wittgenstein’a Büyük Filozoflar”, “F. M. Conford, Platon’un Bilgi Kuramı”, “L. Versenyi, Sokratik Hümanizm” kitaplarını çevirdi.

Türkiye’de felsefe yapılması adına ilkçağ felsefesi, etik, metafizik, genel felsefe tarihi gibi birçok alanda çalışan Prof. Dr. Ahmet Cevizci, 1 Aralık 2014 günü Uludağ Üniversitesi’ndeki odasında geçirdiği kalp krizi nedeni ile hayatını kaybetti.

Betül Çotuksöken

1950 yılında İstanbulda doğdu. 1972 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi. 1972-78 yılları arasında Özel Darüşşafaka Lisesi’nde öğretmenlik ve müdür yardımcılığı yaptı. 1978-82 yılları arasında İÜ Merkez Kütüphanesi’nde Yabancı Dil Eserleri Sınıflandırma Servisi’nde çalıştı. 1982 yılında İÜ Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Sistematik Felsefe ve Mantık Anabilim Dalı’nda araştırma görevlisi olarak çalışmaya başlayan Çotuksöken, 1984’tedoktor ünvanını aldı. 1987’de Yardımcı Doçent, 1988’de Doçent, 1996’da Profesör oldu. Aynı yıl Sistematik Felsefe ve Mantık Anabilim Dalı Başkanlığı görevine başladı. 2000 yılında emekliye ayrıldı. Halen Maltepe Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde görev yapmaktadır. Çalışmaları büyük ölçüde Batı ortaçağı felsefesiyle ilgili olan Betül Çotuksöken, son yıllarda bilgi ve dil felsefesinin temel sorunlarıyla uğraşmaktadır.

‘Aydınlanma Düşünürü’ olarak bilinen Betül Çotuksöken’e göre; “her felsefi söylem, varolan, düşünme ve dil arasındaki ilişkilerin belirlenişine ilişkindir. Varolanı işte o yapanın ne olduğu düşüneni ‘anlam’ konusuna götürecektir.” Ona göre bir söylem olan felsefe  varolan olarak düşünmede ve dildedir,  felsefenin soyut yapıda olduğu görüşüne katılmayan Çotuksöken, bunu anlamak için incelikli bir bakışa ihtiyaç olduğunu dile getirir: “Her felsefenin bir söylem olarak belirmesine karşın, konu bakımından birtakım ortaklıkların kurulabilmesine, saptanabilmesine olanak sağlayıcı kimi özelliklerin olduğu gözden kaçmamalıdır.” Dilde bir söylem olarak yer alan felsefeyi dilimiz kuşatacak yetkinliktedir. Çotuksöken’e göre burada kavramların yerli yerine konması ve terimlerin dikkatli bir biçimde kullanılması önemlidir.

Betül Çotuksöken’in başlıca eserleri arasında, “Felsefi Söylem Nedir?Felsefeyi Anlamak Felsefe ile Anlamak”, “Kavramlara Felsefe ile Bakmak”, “Ortaçağda Felsefe”, “Felsefe: Özne-Söylem”, “Sinoplu Filozof Diogenes”, “Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Öğretim ve Araştırma Alanı Olarak Felsefe/Seçilmiş Metinlerle”, “Çocuklar İçin Felsefe Eğitimi”, “İnsan Hakları ve Felsefe” yer almaktadır.

Zeynep Direk

1966 yılında doğan Zeynep Direk, Galatasaray Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde eğitim gördü. Doktorasını 1998 yılında Memphis Üniversitesi’nden alan Direk, yurt içinde ve yurt dışında editörlük çalışmaları yaptı. “Dünyanın Teni”, “Sonsuza Tanıklık”, “Jean-Paul Sartre: Tarihin Sorumluluğunu Almak”, “Başkalık Deneyimi” yanında, özellikle Defter ve Felsefelogos dergilerinde Derrida, Levinas, Heidegger, Merleau-Ponty ve Sartre üstüne yayımladığı makaleleriyle tanındı. Halen Galatasaray Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapmakta olan Direk, çağdaş Kıta Avrupası Felsefesi çalışmalarını sürdürmektedir.

Kendisi, Türkiye’de farklı felsefe yaklaşımlarını sorgulama çalışması örneği olarak, Defter ve Toplum ve Bilim Ortak Çalışma Grubu’nun oluşturduğu , “Sosyal Bilimleri Yeniden Düşünmek” adlı çalışmada  “Türkiye’de Felsefenin Kuruluşu” başlıklı bir makale de yayımlamıştır.

Macit Gökberk

1908-1993 yılları arasında yaşamış Macit Gökberk, felsefe dilinin yalınlaşması, terim karmaşasının giderilmesi ve kavramların sınırlanması alanlarında önemli çalışmalarda bulunan, tanınmış Türk felsefecisidir. İstanbul Erkek Lisesi’nden mezun olduktan sonra 1932’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi. Doktora çalışmaları için Berlin Üniversitesi’ne gitti, dönünce İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ndeki görevine devam etti. Aynı bölümde önce doçent (1941), daha sonra da profesör (1949) oldu. 1978 yılında emekliye ayrıldı.

Gökberk’in çalışmaları felsefe tarihi ile dil ve bilgi sorunu olmak üzere iki konuda yoğunlaşmıştır. Felsefe tarihi ile ilgili çalışmalarını topladığı “Felsefe Tarihi” adlı yapıtı bir Türk felsefecisi tarafından kaleme alınmış ilk kapsamlı felsefe tarihidir. Anadolu-Yunan felsefesinden yola çıkarak 18. yüzyıl aydınlanmasına, özellikle de Kant ve Hegel’e uzanan çalışmalarında Hegel’in devlet felsefesi, Kant ve Herder’in tarih anlayışları başlıca odağı oluşturur.

Dil konusunun Gökberk’in felsefe anlayışı içinde özel bir yeri vardır. Düşüncenin üretilmesinde başlıca kaynak olan dil, onu kullananlardan bağımsız değildir; uygarlığın gelişimi ile değişir, kendi kendini yeniler. Gökberk dil ile ilgili bu düşüncelerini “Değişen Dünya, Değişen Dil” adlı yapıtında toplamıştır. Dünyanın değişmesiyle dilin değişmesi arasındaki zorunlu bağlantıya dikkat çekerek ileriye dönük, tüm insanlığa açılan bir tarih ile kültür sorunlarının nasıl kavranabileceğine ışık tutar. Bu arada felsefe dilinin sadeleşmesi, Türkçe felsefe terimlerinin kurulması, kavramların sınıflandırılması yolunda uğraş vermiştir. 1942 yılında henüz bir öğrenci iken ilk Türk Dil Kurultayı’nı izleyen Macit Gökberk, çeşitli dönemlerde Türk Dil Kurumu Başkanlığı yapmıştır. Her yıl felsefe ve deneme yazıları alanında Gökberk ailesi ve Türkiye Felsefe Kurumu tarafından anısına, “Macit Gökberk Felsefe Ödülü” verilmektedir.

Teo Grünberg

Teo Grünberg Türk felsefeci ve yazardır. 1927 yılında İstanbul’da doğdu. 1964’te İstanbul Üniversitesi’nden felsefe doktora derecesi aldı. 1966’da ODTÜ Beşeri İlimler Bölümü’nde göreve başladı. 1967 yılında Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Dairesi Lise Modern Mantık Reform Komisyonu üyesi, 1967-1976 yıllarında lise felsefe öğretmenlerine hizmet içi modern mantık yaz kursları öğretim üyesi olarak görev yaptı ve 1979 yılında profesör oldu. 1982-1983 arası ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nün, 1983-1994 arasında ise ODTÜ Felsefe Bölümü’nün başkanlığını yürüten ve 1994’te emekli olan Teo Grünberg, 1998 yılında Türkiye Bilimler Akademisi Hizmet Ödülü’ne değer görüldü. Halen ODTÜ Felsefe Bölümü’nde çalışmalarını sürdürmektedir. Bir bölümü uluslararası dergilerde yayınlanmış otuzu aşkın makale ve bildirisi ile on beş kitabı bulunan Teo Grünberg, Türkiye Felsefe Kurumu, Türk Felsefe Derneği ve European Society for Analytic Philosophy üyesidir.

Teo Grünberg, 2000 yılında yayınladığı son kitabı “Sembolik Mantık El Kitabı” ile Türk insanına mantık ufukları sunulmuştur. Üç ciltlik çalışmasının ilkinde önermeler mantığı ve niceleme (yüklemler) mantığı üstünde durmuş; ikinci ciltte, özdeşlik mantığı, kiplikler mantığı, çok değerli mantık, ödev mantığı, zaman ve koşullar mantığını kapsamıştır. Üçüncü cilt, mantığın uygulama alanlarına ayrılmıştır. Eleştirel düşünme ve akılcı tartışma, klâsik (geleneksel) mantık, kümeler kuramı, otomatikleşmiş teorem ispatlaması, olasılık kuramının mantıksal temelleri, matematiğin mantıksal temelleri, doğa bilimlerinin mantıksal temelleriyle sembolleştirme ve mantık felsefesi konularını içermektedir. Birçok konu Teo Grünberg’in özgün katkıları sayesinde bu hacimde Türkçe olarak ele alınmıştır. Prof. Dr. Ahmet İnam, Grünberg’in eseriyle ilgili olarak Türkiye’de yaşayan insanların mantıksal düşünme alanıyla girebilecekleri özgül ilişkilerin kültürel canlanmayı hızlandırabileceğini, ancak mantığın kapsadığı geniş alanı, felsefî arka planını ve uygulamalarını anlayarak görebilmeleri gerektiğini vurgulamıştır.

Orhan Hançerlioğlu

Yazar ve araştırmacı Orhan Hançerlioğlu, 1916 yılında İstanbul’da doğdu. Şişli Terakki Lisesi’ni ve İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Mezun olduktan sonra, 1943-1946 yılları arasında Meriç, Karaisalı ve Keşan’da kaymakamlık yaptı. İstanbul Belediye Müfettişliği, İstanbul Emniyeti Şube Müdürlüğü (1950) görevlerinden sonra, Şehir Tiyatroları (1953) ve İETT Hukuk İşleri (1954) müdürlüklerinde bulundu. 1991 yılında İstanbul’da vefat etti.

Edebiyata 1930’lu yıllarda şiir yazarak başladı. Daha sonra insan davranışlarının toplumsal ve psikolojik nedenlerini ayrıntılı bir biçimde inceleyen hikâyelere ve romanlara yöneldi. 1950’den sonra roman türündeki çalışmalarına ağırlık verdi. Kimi romanlarında Anadolu insanının maddi, kültürel ve etik açıdan geri kalmışlığı ele alınırken, kimilerinin odak noktasını, büyük kentlerde yaşayan insanın yalnızlığı ve psikolojik açmazları oluşturur. “Yedinci Gün”, “Ekilmemiş Topraklar”, “Karanlık Dünya” başlıca romanlarıdır. 1956 yılında “Ali” adlı romanıyla Türk Dil Kurumu Ödülü’nü kazandı.

1960’lı yılların sonunda inceleme ve araştırma çalışmalarını yoğunlaştırarak; “Felsefe Sözlüğü”, “Dünya İnançları Sözlüğü”, “Ekonomi Sözlüğü”, “İslam İnançları Sözlüğü”, “Türk Dili Sözlüğü” gibi sözlükler hazırladı. Orhan Hançerlioğlu Türk Dili Sözlüğü’nü hazırlama gerekliliği için şunları söyler:

“…Düşüncemizi geliştirmemiz için dilimizi geliştirmemiz gerek. Dilimizin gelişmesi, türetilebilmesiyle olanaklı. Bir sözcüğü türetebilmek ve ondan yeni sözcükler yapabilmek de, o sözcüğün kök anlamını bilmemize bağlı. Kök anlamlarını bilmediğimiz sözcükleri türetemeyeceğimiz gibi, anlamlarını bilsek bile yabancı kökleri Türkçemizin kurallarıyla türetemeyiz. Dilimizi ve bununla bağımlı olan düşüncemizi geliştirebilmek için Türkçe sözcükleri bilmemiz, bunun için de bir Türk Dili Sözlüğü hazırlanması gerekiyordu. …Yayıncımın isteğiyle ve okura yararlı olma düşüncesiyle hem sözcüklerin kullanılmalarına ilişkin örnekler verdim, hem de sözlüğün sonuna Osmanlıca sözcüklerin Türkçe karşılıklarını veren bir dizelge ekledim. Bilindiği gibi tüm Osmanlıca sözcüklerin Türkçemizde karşılıkları yoktur. Bundan ötürü sözlüğe eklenen Osmanlıca Sözcükler Dizelgesi, Türkçe sözcüklerin Osmanlıca karşılıklarıyla sınırlıdır. Bu dizelgede bulunmayan Osmanlıca sözcükler henüz karşılıksızdırlar. Kaldı ki her Osmanlıca sözcüğe Türkçe bir karşılık bulmak gerekmediği gibi, kavram niteliğinde olmayan yabancı sözcüklere Türkçe karşılık bulmak için dili zorlamak da gerekmez. Dilimiz de, her dil gibi, başka dillerden elbette yararlanacaktır. Türetilmesi gerekmeyen yabancı sözcükler dilimizde de kuşkusuz kullanılabilir. Yukarıda da açıkladığımız gibi dilimizi özelleştirmekteki ereğimiz kavramsal sözcüklerin türetilebilmesine olanak sağlamaktır.”

Felsefe ve düşünce tarihiyle ilgili incelemeler de yapan Hançerlioğlu’nun “Düşünce Tarihi” ve “Felsefe Ansiklopedisi (9 cilt)” başyapıt niteliğinde eserlerdir. Felsefe Ansiklopedisi için Ord. Prof. Dr. Veldet Velidedeoğlu şunları söyler: “Hançerlioğlu, bu Felsefe Ansiklopedisi’nde en derin, en çapraşık felsefe konularını o denli açık, o denli anlaşılır biçimde dile getirmiş ki, bunları okumak gerçekten büyük bir zevk oluyor.”

Nusret Hızır

Nusret Hızır 1899‘da İstanbul‘da doğdu (vefatı 1980). Almanya‘da fizik, matematik ve felsefe öğrenimi gördü. 1934’te İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde Hans Reichenbach‘ın asistanı oldu. 1937-1942 arasında Türk Tarih Kurumu‘nda uzman olarak çalıştı. 1942’de dışarıdan doçentlik sınavını vererek Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü’nde öğretim üyesi oldu. 1941-1948 yılları arasında dünya klasiklerinin çevrilmesinden sorumlu kurulda bulundu. 1963’te Paris’te Yüksek Öğretmen Okulu’nda felsefe dersleri verdi. 1962’de yeniden göreve çağrıldığı Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ndeki derslerini ve Türk Tarih Kurumu’ndaki danışmanlığını emekliye ayrıldığı 1968 yılına kadar sürdürdü. Daha sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksekokulu’nda, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde, Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde felsefe ve mantık dersleri verdi. Türkiye’de mantık ve bilgi felsefesi üzerine kurulu bir felsefe anlayışının yerleşmesinde önemli payı oldu.

Nusret Hızır’ın düşünce dünyasını etkileyen en önemli etmenlerden biri, kendi almış olduğu doğa bilimi eğitimi ile uyum gösteren Mantıkçı Pozitivist akımdır. Ancak onun mantıkçı pozitivist düşünceleri benimseyişi hiçbir zaman aşırıcı deneyci noktalara ulaşmadı. Eleştirel anlamdaki gerçeklikten ayrılmayan Hızır’ın düşünceleri son dönemlerinde belirgin bir Özdekçilik’e dönüşmüş, giderek Diyalektik Özdekçilik’e yönelmiştir. Hızır’ın başlıca ele aldığı konular; mantık, bilgi kuramı, felsefe tarihi ve bilim tarihidir. Bilim ile felsefeyi uzlaştırmaya ayrıca özen gösteren Hızır, çağdaş analitik felsefenin kimi yöntemlerini de etkili bir biçimde kullandı. Birçok felsefe sorununun kavramsal bulanıklıklardan doğduğuna inandığından, kavramsal netliklere ve mantıksal yapı çözümlemelerine önem verdi, “nesne dili” ve “üst dil” ayrımını yaptı.

1949-1950 yılları arasında Yaprak dergisinde çıkan yazılarında ise felsefe kavramlarına açıklık kazandırmaya çalıştı. ErasmusLeibnizNietzsche gibi bazı düşünürlerin yapıtlarını Türkçeye çevirdi. Dergi yazılarının bir bölümünü 1976’da “Felsefe Yazıları”nda topladı ve bu yapıtıyla 1977’de Türk Dil Kurumu Deneme Ödülü’nü aldı. Ölümünden sonra asistanı Füsun Akatlı tarafından derlenen öteki yazıları “Bilimin Işığında Felsefe” ve “Geride Kalanlar” adıyla basıldı. Füsun Akatlı’nın, “Çağdaş ve Çağcıl bir Rönesans adamıydı,” dediği Hızır, felsefe, mantık, fizik, matematik dışında tarih, dil, müzik ve edebiyat alanlarında da büyük bir birikime sahipti.

İoanna Kuçuradi

4 Ekim 1936’da İstanbul’da doğan İoanna Kuçuradi, 1959’da İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi. 1965’te doktora derecesini aldı. 1965-1968 yılları arasında Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde görev yaptı. 1970’te doçent, 1978’de de profesör oldu. 1974 yılı başlarında Ankara’da “Felsefe Kurumu” adıyla kurulan derneğe öncülük etti. Felsefe Kurumu’nun adı 1979’da Bakanlar Kurulu kararıyla “Türkiye Felsefe Kurumu” olarak değiştirildi. Türkiye Felsefe Kurumu’nun 1980 yılına kadar genel sekreterliğini yürüten Kuçuradi, o yıl Nusret Hızır’ın ölmesiyle başkanlığa getirildi. 1982’de Uluslararası Felsefe Kurumları Federasyonu’nun yönetim kurulu üyeliğine seçilerek 1988’de genel sekreter oldu. 1998’de ise federasyonun başkanlığına getirildi. Bu göreve seçilen ilk Türk ve ilk kadındır. 2001 yılında Dünya Felsefe Kongresi’nin Türkiye’de yapılmasını sağladı.1969’da Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümü’nü kurdu ve 2003 yılında emekli oluncaya dek bölümün başkanlığını yaptı. 1997’den beri aynı üniversitenin İnsan Hakları ve Felsefesi Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin müdürü ve bu merkezin bünyesinde kurulan UNESCO kürsüsünün sahibidir. Halen Maltepe Üniversitesi’nde görev yapmaktadır.

Kuçuradi’de felsefi bilgiye dayanarak, “yaşanan hayatta yapılanlar veya olan bitenler ile değerler bilgisi arasındaki aykırılığı” görme anlamında kazanılacak “problem bilinci” aracılığıyla çağın olaylarını anlamak, temel hedef olarak belirginleşmektedir. Böylece onun düşünüşünde felsefenin bu hedef adına işe koşulması gibi bir amaçla karşılaşılır. Onun felsefeye sanat felsefesiyle başlayıp felsefi antropoloji ile devam ettikten sonra etikte karar kılmasında bu amacının önemli bir etkisi vardır. Kuçuradi’nin felsefe eğitimi anlayışı da böyle bir felsefe anlayışına dayanır. Bu anlayışta “felsefi bilgi” aracılığıyla “felsefi bakış”ı kazanmak, böylelikle de “çağın olayları”nı ve başta değerlendirmeler olmak üzere her günkü fenomenleri anlamak temel amaç olmaktadır.

Eserleri arasında “İnsan Hakları Kavramları ve Sorunları”, “Çağın Olayları Arasında”, “Barışın Felsefesi”, “Sanata Felsefeyle Bakmak”, “İnsan ve Değerleri: Değer Problemi”, “İnsan Haklarının Felsefi Temelleri” adlı kitaplar sayılabilir.

Takiyettin Mengüşoğlu

Takiyettin Mengüşoğlu 1905-1984 arasında yaşamış, felsefi antropoloji ve değerler üzerine çalışmalar yapmış Türk filozoftur. İnsan dünyasında ortaya çıkan somut problemlere yaklaşan özgün bir felsefi antropoloji geliştirmiştir. İstanbul Üniversitesi’nde felsefe okuduktan sonra doktora için Almanya’ya gitmiş, İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde profesör olarak görev yapmıştır. En önemli kitabı “Felsefeye Giriş” adlı kitabıdır.

İnsan felsefesi olarak bilinen alanın Türkiye’deki temsilcisidir. “İnsan nedir?” sorusu üzerine sorgulamalar yürüten bu felsefe, felsefi antropoloji olarak da anılır. Takiyettin Mengüşoğlu insanın kendi kendisini özel bir felsefe dalının araştırma konusu yapar. İnsanın dünyadaki yerini açıklığa kavuşturmaya çalışırken, onun hayat durumlarına odaklanmıştır. Kendisi çalıştığı alanı şöyle tanımlar: “İnsanın kendisinin ne olduğunu, onun başka varlık alanlarıyla olan bağlarını; insanla birlikte varlık dünyasına katılan anlam boyutlarıyla yeni varlık seferlerinin ne olduğunu ve bunlarla insan arasındaki ilişki vb. gibi problemlerle insanın kozmostaki yeri problemini incelemeye, anlamaya yine hiçbir bilim girişmemektedir. Doğal varlık ve tarihsel varlık alanında olduğu gibi, burada da bu problemleri incelemek felsefenin bir işidir. Biz bu problemleri inceleyen felsefe dalına “insan felsefesi”, “felsefi antropoloji” ya da aynı anlama gelmek koşuluyla “insan ontolojisi” adını veriyoruz.”

Bu alandaki araştırmalarını iki kitapta yayımlamıştır: “1. Felsefi Antropoloji, İnsanın Varlık Yapısı ve Nitelikleri”, “2. İnsan ve Hayvan, Dünya ve Çevre”. Bu iki kitap bazı değişikliklerle “İnsan Felsefesi” başlığı altında yeniden yayımlanmıştır. Yazarın çevirileri, Almanca, Türkçe makalelerinden başka yayımlanan kitapları şunlardır: “Kant ve Scheler’de İnsan Problemi”, “Değişmez Değerler”, “Değişen Davranışlar”, “Fenomenoloji ve Nicolai Hartmann” ve altıncı baskısı yapılan, en önemli eseri sayılan “Felsefeye Giriş”.

“Felsefeye Giriş” adlı eserinde felsefenin problemleri, ontolojik bir görüş ve fenomenolojik bir yöntemle ele alınmıştır. Felsefeyi on dört problem grubuna, disipline ayıran kitap, okuyucuya felsefe hakkında dıştan, soyut değil, içten somut bir görüş sağlar. Bu kitapta okuyucu, felsefenin problemlerini, felsefeyi başka bilimlerden ayıran soru soruş tarzını, çeşitli felsefi görüşlerin bu sorulara verdikleri çeşitli yanıtları (izm’leri) ve bu çeşitliliğin kaynaklandığı temeli bulacaktır.

Cemil Sena Ongun

Mayıs 1884’de Seydişehir’de doğdu, Nisan 198’de İstanbul’da öldü. Önce Kilis Rüşdiyesi’nde, sonra İstanbul Sultaniyesi’nde okudu. 1917 yılında Darülfünun Felsefe Bölümü’nü bitirdi. Niğde Öğretmen Okulu’nda felsefe öğretmeni olarak göreve atandı. 1925’de Paris’e gönderilerek Sorbonne Üniversitesi’nde felsefe öğrenimini sürdürdü. Emekliye ayrıldığı 1929 yılına değin Anadolu ve İstanbul’da değişik liselerde felsefe okuttu.

Türkiye’de felsefenin benimsenmesi, yayılması konusunda yazı ve yapıtlarıyla önemli çalışmalar yapan Cemil Sena, daha çok felsefe tarihi, ahlâk ve eğitim konuları üzerinde durdu. Özellikle gençlerin yetiştirilmesinde çağdaş eğitim yöntemlerinden yararlanma yoluyla, öğretim kurumlarının düzenlenmesi görüşünü savundu. Bu görüş doğrultusunda kitaplar yayımladı. Cemil Sena’nın yapıtları, özellikle de “Büyük Filozoflar Ansiklopedisi (4 cilt)”, felsefeyle uğraşanların başvurdukları birer kaynaktır.

“Hz. Muhammed’in Felsefesi” ile başladığı inancalar üzerine düşünme çalışmasını “Tanrı Anlayışı” kitabı ile tamamladı. Cemil Sena, bu karmaşık ve yüce konuyu, en ilkel toplumlardan başlayarak türlü dinler ve tarikatlara bağlı düşünürlerin geçirdiği inançsal evrimi izlemek suretiyle açıklamaya özen göstermiştir. Hemen her ulusun yetiştirdiği bilgin ve seçkin kişilerin din ve tanrı konusunda ileri sürmüş oldukları kurumsal görüşlerin sivri noktalarını, kişisel bazı eleştirileriyle birlikte bu kitabında sergiledi.

Diğer başlıca yapıtları şunlardır: “Estetik, “Allah Fikrinin Tekâmülü”, “Psikoloji Dersleri”, “Felsefe ve Sosyoloji”, “Hz. Muhammed’in Felsefesi”, “İnsanlar ve Ahlâklar”.

Doğan Özlem

Doğan Özlem, 1944 yılında İzmir’de doğdu. İzmir Atatürk Lisesi’nde başladığı lise öğrenimini tamamlayamadan kunduracı kalfası ve tezgâhtar olarak çalışmak zorunda kaldı. 1965 yılında Sivas’a er olarak askere gitti. Liseyi askerliği sırasında dışarıdan sınavlara girerek bitirdi. Yine askerliği sırasında üniversite giriş sınavını kazandı. 1967 yılında terhis olduktan sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde yükseköğrenimine başladı ve bu bölümden 1971 yılında mezun oldu. 1971-1974 yılları arasında Almanya’da bulundu. Mezun olduğu bölümde 1974 yılında başlayıp daha sonra “Max Weber’de Bilim ve Sosyoloji” (1990) adıyla yayımlanan doktora tezini 1979 yılında tamamladı. Yükseköğrenimi ve doktorası sırasında (1967-1979) Almanya’da ve Türkiye’de işçi, büro memuru, sendikacı, muhasebeci ve personel yöneticisi olarak çalıştı. 1980 yılında Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde asistan olarak göreve başladı. 1988 yılında doçent, 1993 yılında profesör oldu. 2001 yılında kendi isteğiyle emekli oldu. 2004 yılında adına “Anlama ve Yorum: Doğan Özlem Armağan Kitabı” hazırlandı. 2005 yılında ise TÜBA-Türkiye Bilimler Akademisi Hizmet Ödülü’ne lâyık görüldü.

Doğan Özlem’in genel felsefe anlayışı “felsefece yorumbilgisi” ya da “anlamayı anlamak çabasının sonuna dek götürülmesi” olarak adlandırılabilir. Nitekim felsefi duruşunu biçimlendiren üzerinde yürüdüğü yol da “bilim” ve “tarih” kavramlarının yorumbilgisi açısından derinlemesine soruşturulup kuşatılmasından geçmektedir. Özlem’in yapıtlarında kendisine konu edindiği ana izlek, mantık- bilgi-bilim-tarih-kültür ilişkisi ile bunların birbirleriyle olan çok yönlü ilişkilerinin oluşturduğu “anlam yumağı”dır.

Başlıca eserleri arasında “Tarih Felsefesi”, “Kültür Bilimleri ve Kültür Felsefesi”, “Mantık”, “Felsefe Yazıları”, “Metinlerle Hermeneutik Dersleri” (2 cilt), “Felsefe ve Doğa Bilimleri”, “Bilim Tarih ve Yorum”, “Siyaset, Bilim ve Tarih Bilinci”, “Felsefe ve Tin Bilimleri” bulunmaktadır. Cassirer, Rothacker, Jung, Heidegger, Dilthey gibi birçok felsefecinin eserlerinin de çevirilerini yapmıştır. Ayrıca “Günümüzde Felsefe Disiplinleri” ve “Hermeneutik (Yorumbilgisi) Üzerine Yazılar” adlı iki derleme kitabı ve yayımlanmış çok sayıda makalesi bulunmaktadır.

Oktay Sinanoğlu

1935 yılında İtalya’nın Bari şehrinde doğdu. TED Koleji tarafından Amerika’ya Kimya Mühendisliği eğitimi alması için gönderildi. 1956 yılında Amerika Birleşik Devletleri Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley’de Kimya Mühendisliğini bitirdi. 1957’de Amerika Birleşik Devletlerinde MIT’den birincilikle mezun olarak Yüksek Kimya Mühendisi oldu. 1959’da Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley’de; kuramsal kimya doktorasını yaptı. ABD Atom Enerjisi Merkezinde, Harvard ve Yale Üniversiteleri’nde araştırmalar yaptı, 1962 yılında 26 yaşında profesör oldu. Dünya çapında birçok ödül aldı ve 1975 yılında özel kanunla Oktay Sinanoğlu’na ilk ve tek, Türkiye Cumhuriyeti Profesörü unvanı verildi. 1976’da Japonya’ya Türkiye Cumhuriyeti Özel Elçisi olarak gönderildi. 250 kadar uluslararası bilimsel yayını, bilim kuramları, çeşitli dillere çevrilmiş kitapları vardır. Değişik ülkelerde iki kez Nobel’e aday gösterilmiştir.

Sinanoğlu kimya, fizik, matematik, moleküler biyoloji dallarında teorileriyle uğraşırken bir yandan da Türkiye’nin temel sorunlarını bir bilim adamı gözüyle tespit ederek çözümler üreten bir kişi oldu. Bilimsel kitaplarının yanında; “İlerisi İçin”, “Türkçe Giderse Türkiye Gider” ve “Bye Bye Türkçe” gibi eserler de verdi. Bu çalışmalarında; ileride Türkiye’yi nasıl bir gelecek bekliyor, Türkiye’nin savunması neden Türkçenin savunmasıyla başlar, yabancı dille eğitimin yarattığı sorunlar nedir, bilim dünyasında neler oluyor, ileride neler olacak ve Türk gençliği nasıl kendini bu gelişmelere yetiştirecek gibi sorulara cevap arayıp, Türkçenin korunması ve geliştirilmesinin önemini vurgulamıştır. 1972 yılında Bilim ve Teknik Dergisi’nde yayımlanan “Atatürk ve Türk Bilim Dili” başlıklı yazısında Türkçenin bilim dili olarak önemini ayrıntılı şekilde irdelemiştir.

Cavit Sunar

Prof. Dr. Cavit Sunar, 1912 yılında Yenice Verdar’da doğdu. İlköğrenimi İzmir’de yaptı. Daha sonra İzmir Amerikan Koleji’ne devam etti ve bitireceği yıl kolejin kapanması üzerine de dışarıdan bakalorya (olgunluk sınavı) vermek suretiyle, İzmir Erkek Lisesi’nden diploma aldı. Sonra da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nden mezun oldu. Vatani görevini tamamladıktan sonra liselerde felsefe hocalığı yaptı. Bu arada, Din Felsefesi ve Arap Dili üzerinde yapageldiği çalışmalarını geliştirmek üzere, Mısır’da Ezher Üniversitesi’ne gitti. 1950 yılında Ankara İlahiyat Fakültesi’nde asistan oldu. Bu dönemde fakülte kanalıyla da iki yıl Bağdat’ta ve bir yılda Şam’da, Beyrut’ta ve Paris’te sürdüregeldiği bu çalışmalarını genişletti. Profesörlük kademeleri boyunca 32 yıl hizmet görerek 1982 yılında yaş sınırından emekliye ayrıldı.

Özgün olarak tasavvuf felsefesinde yoğunlaşan Cavit Sunar, dünyanın farklı kültür çevreleri ve düşünce iklimlerindeki irfan öğretilerini ayrımlı-birliği içinde ele aldığı eserlerinde, kültürlerin özsel anlam bağlarını ortaya koymuştur. Eserlerindeki akademik disiplin ve kavramsal özen, güvenilir bilgi ile düşünmenin rahatlığını sunmaktadır. Aynı zamanda bilgilerin tefekkür tezgâhında dokunuşundaki üslûp ve ustalık, bilgilenme yanında manevi zevk oluşturarak, okuyucuyu anlamlı bir iç seyahate çıkarmaktadır.

“Ana Hatlarıyla İslam Tasavvuf Tarihi”, “İslam Felsefesi Dersleri”, “İslam’da Felsefe ve Farabi 1-2”, “Mistisizmin Ana Hatları”, “Melamilik ve Bektaşilik”, “Tasavvuf Felsefesi veya Gerçek Felsefe”, “Varlık Hakkında Ana Düşünceler” gibi eserleri, düşünce dünyasına katkıda bulunduğu birçok eseri ile beraber okuyucularındaki varoluşlarını sürdürmektedirler.

Nermi Uygur

İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde görüngübilim ve çözümleyici felsefe yaklaşımlarını kendine özgü niteliklerle temsil eden, aynı zamanda önde gelen denemecilerimizden biri olan felsefecimizdir. 1925 yılında İstanbul’da doğdu. 1944 yılında Galatasaray Lisesi’nin Latince Bölümü’nü, 1948 yılında İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nü bitiren Nermi Uygur, 1950 yılında da aynı bölüme asistan olarak girdi. Türkiye’de felsefe doktorası yapan ilk felsefecilerden biri olan Nermi Uygur, 1952-1954 yıllarında Almanya, Fransa ve Belçika’da görüngübilim üzerine araştırmalar yaptı. 1954’te doçent, 1964’te ise profesör oldu. 1954 Brüksel, 1958 Venedik, 1968 Viyana ve 1978 Düsseldorf Uluslararası Felsefe Kongreleri’ne, 1983’te ise Würıburg’ta toplanan Uluslararası Çok-Kültürlülük Konferansı’na katıldı. 1979-1981 yıllarında Almanya’nın Wuppertal Üniversitesi’nde Mantık, Dil, Kültür ve Bilim Felsefesi dersleri verdi; seminerlere ve görüngübilim kolokyumlarına (bilimsel toplantı) katkıda bulundu. 1981-1990 yılları arasında İ. Ü. Felsefe Tarihi Anabilim Dalı Başkanlığı yapan Uygur, bölümde Antik ve Çağdaş Felsefe Tarihi, Dil ve Kültür Felsefesi, Bilim Felsefesi, Felsefe Metinleri Semineri, Analitik Felsefe Semineri gibi dersler verdi. Uygur, PEN (Dünya Yazarlar Birliği), Türk Dil Kurumu ve Türk Fizik Derneği’nin üyeliklerinde de bulunmuştur.

Uygur’un felsefenin yöntemi olarak kavram çözümlemesini temele alan yaklaşımında, dil felsefesi eğilimi öne çıkmaktadır. “Dilin Gücü”nü felsefi denemelerle betimlemeye çalışan, “Kuram-Eylem Bağlamında Çözümleyici Bir Felsefe Denemesi” ile “Dil Yönünden Fizik Felsefesi”nde doğrudan doğruya kavram çözümlemeleri yaparak dil felsefesi yöntemini kullanan Uygur, 1980’li yıllarla birlikte kültür felsefesine yönelmiştir.

Nermi Uygur, Türkçe felsefenin gelişimi konusunda da öne çıkan isimlerden birisidir ve “Felsefe özü gereği kendini dilde dışa vurur. Bu anlamda Türk felsefesi Türkçe, Türkçeyle, Türkçede kendini gösteren felsefedir,” der. Türkiye’de felsefe yapan ve felsefe ile ilgilenen herkes için Türkçeye özenle bakmanın bir ödev olduğunu düşünür.

Türk denemeciliğinin de gelişmesine ve yetkinleşmesine katkı sağlayan Nermi Uygur’un “Yaşama Felsefesi”, “Kültür Kuramı”, “Bunalımdan Yaşama Kültürü”, “İçi Dışıyla Batı’nın Kültür Dünyası Bir Deneme- Bir Tutam Deyiş”, “Tadı Damağımda: Bir Okur Yazarın Kitap Okuma Serüvenleri”, “Başka Sevgisi”, “Salkımlar”, “Dipten Gelen”, “Denemeli-Denemesiz” gibi denemeleri bulunmaktadır. Ayrıca “Tarihte Gelişme ve Krizler” ve “Ahlâk Denen Bilmece” eserlerini çevirmiştir.

Hilmi Ziya Ülken

(1901-1974) İstanbul’da doğdu. Mülkiyeden mezun oldu, 1924-1933 yılları arasında çeşitli kentlerin liselerinde tarih, coğrafya, psikoloji ve sosyoloji öğretmenliği yaptı. 1933’teki Üniversite Reformu ile İstanbul Üniversitesi’nde görevlendirildi. 1940’ta Felsefe Profesörü oldu. Sosyoloji bölümünün kurulmasını ve kurumsallaşmasını sağladı. 1944-1948 yıllarında İstanbul Teknik Üniversitesi’nin daveti üzerine sanat dersleri verdi. Çalışmalarını uluslararası platformda da sürdürdü. UNESCO Üyeliği’nin ardından Uluslararası Sosyoloji Derneğinin Kurucu üyesi, sonra da başkan yardımcısı oldu ve 1953’te 15. Uluslararası Sosyoloji Kongresi’nin İstanbul’da düzenlenmesini sağladı.

Cumhuriyet döneminde felsefe ve düşünce tarihi alanında yapılan çalışmalar dikkate alındığında ilk akla gelen isimlerden biri olan Ülken, dönemindeki bir kısım aydınlarla birlikte, Türk dilini kendi yapısı içinde bir bilim ve felsefe, yani düşünce dili haline getirmeyi hedeflemiştir. Ona göre dil makineye değil, canlı varlıklara benzer. Canlı varlıklar gibi, dil de kendiliğinden gelişir, değişir, eskileri atar ve yenilerini yaratır. Dilin kendi haline bırakılmasını savunan evrimci dil anlayışını eleştiren Ülken’e göre, şuur ve irade işi olan dil, kültürün kendisidir.

Ülken, düşünce dilinin oluşumuna örnek olarak Almanya’yı vermektedir. Ona göre Kant’tan (1724-1804) bir nesil önce Almanca düşünce dili değildi, fakat düşünürlerin ve yazarların sürekli gayretleriyle bu işi başarabildiler. Bu yüzden aynı çabanın Türkçe için de verilmesi gerektiğine işaret eder. 1941’de felsefe terimlerinin Türkçeleşmesi için oluşturulan komisyonda da görev alan Ülken, burada terimler noktasında eklektik olunması gerektiğini savunmuştur.

Genç yaşında başladığı, sosyolojiden felsefeye, tarihten edebiyata ve sanata uzanan çeşitli alanları bütünleştiren yayın faaliyetini vefatına dek kesintisiz sürdürmüştür. Kültür ve düşünce dünyamızdaki etkisi, ünlü felsefeci Hans Reichenbach’a “Bu adam beyin oburluğuna tutulmuş,” dedirtecek denli etkindir: Geride bıraktığı 1300’ü aşkın makale ile aralarında “Çağdaş Düşünce Tarihi”, “Aşk Ahlâkı”, “20. Yüzyıl Filozofları”, “Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü”nün de yer aldığı elliyi aşkın kitapla Ülken’in etkisi bugün de sürmektedir.

Aziz Yardımlı

Aziz Yardımlı ilk olarak Orta Doğu Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Bölümü’nü (iki yıl) ve daha sonra Ankara Hacettepe Tıp Fakültesi’ni (Dönem IV’ten sonra) yarıda bırakarak Norveç’e gitti ve orada Oslo Üniversitesi’nde Matematik, İnformatik ve Felsefe okudu. (Felsefede Grunfag ve Mellomfag derecelerini tamamladı).

Felsefe konusunda Akademinin kurumsal kaygılarının dışında daha özgür, daha üretken ve daha yararlı çalışacağını düşünerek 1986 yılında İstanbul’da İdea Yayınevi’ni kurdu. Türkiye’de felsefe yapmak için birincil gereksinim duyduğu şey, Türkiye dışında üretilmiş olan felsefe kaynaklarının Türk diline kazandırılması oldu. “Türkçede üretilen yeni sözcükler dili hem güzelleştiren hem de güçlendiren birer sanat yapıtı gibidir,” diyen Yardımlı, çevirilerini yaparken de arı Türkçe kullanımını birincil gereksinim olarak gördü.

Aralarında James Clerk Maxwell, Einstein, Newton gibi fizikçilerin temel çalışmaları ve Sigmund Freud’un “Metapsikoloji”si de olmak üzere 50’nin üzerinde çeviri çalışması vardır. Ayrıca Descartes’ın “Söylem, Kurallar ve Meditasyonlar”ını Latince ve Fransızcadan, Spinoza’nın “Törebilim”ini (Ethica) Latinceden, Kant’ın üç “Eleştiri”sini, Hegel’in yapıtlarından henüz beşini (Tinin Görüngübilimi, Mantık Bilimi [Büyük Mantık], Ansiklopedik Mantık Bilimi [Küçük Mantık], Tarih Felsefesi, Tüze Felsefesi) ve ayrıca “Martin Heidegger’in Varlık ve Zaman” başlıklı çalışmasını Almancadan, Rousseau’nun “Toplumsal Sözleşme ve Söylemleri”ni Fransızcadan Türkçeye çevirdi.

Aziz Yardımlı İstanbul’da arkadaşlarıyla birlikte Noesis Felsefe Atölyesi’nin etkinliklerini sürdürmektedir.

Gülşen Geniş
+ Son Yazılar