Son yıllarda, epistemoloji ve bilim felsefesinde, özellikle doğa bilimleriyle ilgili olarak, gerçekliği araştırmaya yönelik yöntem seçimi konusundaki gereksinimlere yanıt bulabilmek amacıyla, kültürel gelişim sürecinde yeni girişimler ortaya çıkmıştır.
Özellikle, kognitif bilimde, araştırmanın objesinin bilginin kendisi değil, bilginin ölçülebilen ve nicel olarak ifade edilebilen, yani görünüşe çıkan etkileri olduğunun anlaşılmasıyla, ‘örtük gerçekleri’ keşfetme gereksinimi doğal olarak gündeme gelmektedir.
Burada ‘örtük alan’ olarak nitelenen, maddenin mikroskobik veya moleküler yapısında yer alabileceği gibi, araştırma objesi edebi bir metin ise, yazarın söylemek istediği fikir olabilir. ‘Görüngü alanı’, yani fenomenlerin alanı terimi, duyularımızla dolaysızca veya gözlem aletleri yardımıyla tespit edilerek, kognitif sistemde (başka bir deyişle nöral izdüşüm sisteminde) izdüşümler olarak şekillenen alana işaret eder.
Kuşkusuz, bilimsel tutumun özelliği yalnızca tasvir alanında kalmak değildir, aksine görülür fenomenin arkasındaki temel yapının anlaşılması sürecine teorik anlamda katkıda bulunabilmektir.
Bu bağlamda, kendi kültürel ortamımız içinde varılan noktada, maddenin oluşum özüne ait temelleri anlama sürecinde ortaya çıkan sonuç, sadece klasik bilimin paradigmaları ele alındığında şaşılacak kadar ilginçtir.
Genel anlamda fizikte kullanılan bütün sabitler, iki büyüklük arasındaki orantılılığı matematiksel eşitliğe çevirmek için kullanılan bir çeşit katsayılardır.
“Maddenin oluşum özüne ait temel unsurlar nelerdir?” sorusunun yanıtını bulabilmek için, bilinebilen başlangıçtaki Kaos’a dönmek yerinde olur. Bu noktadan yoğun maddeye bakarken, ortaya çıkan tüm fizik sabitleri tek tek ele alarak incelediğimizde, başka hiçbir büyüklükten türetilemeyen ve nümerik olarak tam belirli olan sadece iki sabit olduğu görülür.
Bunlar, serbest uzayın elektriksel geçirgenlik katsayısı e0 ve magnetik geçirgenlik sabiti m0 olarak adlandırılan katsayılardır (Permittivity of Free Space, Permeability of Free Space). Bunlara ait tam belirli değerler, bilimsel literatürden kolaylıkla bulunabilir.
Burada amaç, fizik derslerindeki bilgileri tazelemek olmadığı için, verilen nümerik değerlerin virgülden sonra son haneye kadar tam olarak belirli olmasından daha çok önemsenecek konulardan birinin, yöntem bağlamında boyut analizi olduğunu vurgulamak yerinde olur.
Diğer ve kuşkusuz daha çok önemsenecek nokta, söz konusu her iki sabitin kavramsal olarak anlaşılmasıdır. Çünkü serbest uzayın elektriksel ve magnetik geçirgenlik özellikleri, onları karakterize edebilen vektörlerin uygun bir kombinasyonunun elektromagnetik dalga olarak ortaya çıktıktan sonra duyularımızla veya daha sıkça gerekli olduğu gibi aletler aracılığıyla algılanıncaya kadar görüngü alanında olmayan unsurlardır.
Soyutlama yaparak ve boyut analizi sonucu, e0’ın, lineer elektriksel yük (birim uzunluktaki yük) ile elektriksel potansiyel arasındaki eşitliği gerçekleştiren bir mutlak büyüklük olduğu anlaşılır.
Aynı yöntemle, m0 ise, lineer elektriksel yükün karesi ile onun uyguladığı kuvvet arasındaki orantı katsayısıdır.
Bu iki mutlak arasındaki bağıntı, Maxwell denklemlerinin çözümünden, elektromagnetik dalga hızı (ışık hızı), ‘c’, olarak bulunur. Gerekli düzenleme yapıldığında elde edilen,
e0.m0.c2=1
bağıntısı nedeniyle ‘ışık hızı’ olarak tanımlanan ‘c’ parametresi de mutlak sabit bir sayıdır.
Şimdi, Kaos’ta neyin temel olarak bulunduğunu irdeleyelim:
İlk başlangıç ister çok soğuk ister sıcak olsun, kaos’ta çok yüksek sıcaklığın var olduğu biliniyor.
Bir başka deyişle, kozmoloji teorisine göre, 1032 Kelvin (bir sayısından sonra otuziki sıfır) olarak verilen yüksek sıcaklıkta, termodinamik anlamda bir düzen beklemek fiziksel olarak olası değildir. Bu nedenle bu aşama ‘Kaos’ olarak nitelendirilir.
Kaos için yapılabilecek tüm soyutlamalardan sonra, yüksek sıcaklıktan başka elde kalan tek parametre sadece elektriksel yüktür. Söz konusu ortamda, bu yükün değeri, elektronun yükü olan, ‘e’nin kesirleri kadardır.
“Elektron yükünün üçte biri veya üçte ikisi gibi elektriksel yük değerleri olan parçacıklar, yani ‘kuarklar’ için temel unsurlar nelerdir?” sorusunun yanıtı, şaşırtıcı bir şekilde, fizik dünyanın söz ettiğimiz mutlak iki sabitiyle tamamen örtüşür.
Yüklü parçacıklar, yüksek sıcaklık nedeniyle enerji doludur. Bu enerji doğal olarak kuarkların birbirleriyle çarpışmasına, hem kendi eksenleri çevresinde dönmelerine (spin hareketine), hem de ortam el verdiğince ötelenmelerine neden olacaktır.
Bu temel nedenlerden ötürü, genel olarak kanıtlandığı gibi, kuarkların spin’i vardır ve hemen hatırlarsak, temel fizik yasaları gereği, yüklü bir parçacık hareket ettiğinde, mutlaka magnetik alan oluşur.
Bu bağlamda, Kaos’taki yüksek sıcak ortamda mevcut elektriksel yük nedeniyle var olan elektrik alan vektörü ve magnetik alan vektörleri, temel fiziksel unsurlardır. Bu unsurların daha fazla indirgenmesi veya soyutlama yapılması, Kaos için söz konusu olamaz, çünkü yoğun maddeye geçiş ancak bu minimum verilerle söz konusu olabilir.
e0 ve m0 sabitlerini, fizikteki temel mutlak sabitler olarak ele almamın tek nedeni, onların bilinen, başka hiçbir büyüklükten türetilmemiş olması ve belirsizlik içermemesi değildir. Aksine, fizik kitaplarında yazan, sayıları ondan fazla olan hangi sabit katsayı ele alınırsa alınsın, bu iki temel unsurun bir başka görünümü olduğunun, hem kavramsal hem de bilimsel olarak anlaşılmasıdır.
Örnek olarak çok iyi bilinen, Coulomb kanunundaki ‘k’ katsayısını incelediğimizde, onun lineer elektriksel yükün karesi başına kuvveti temsil ettiği anlaşılır. Bu da daha önceki satırlardan hatırlanacağı üzere, fiziksel anlamda, serbest uzayın magnetik geçirgenlik katsayısıyla aynıdır.
Gravitasyon yani kütle çekim kanunundaki kütle çekim sabiti ‘G’yi ele alalım. Boyut analizi yapıldığında, G’nin boyutunun, lineer kütlenin karesi başına (çekim) kuvveti(ni) temsil ettiği görülür. Buradaki gerekli geçiş için bağlantının, ışık hızı, ‘c’ tarafından sağlandığı hatırlanır.
Son olarak, çok önemsediğim bir temel noktayı özellikle vurgulamak isterim: Söz konusu kuvvetler ister elektriksel, ister kütle çekim orijinli olsunlar, mutlaka aynı ‘potansiyel fonksiyonu’nu içerirler. Her tür potansiyelin mesafeyle değişim fonksiyonu, sözel olarak, sonsuz uzaktan, örneğin bir elektronun bir protonun yakınına gelme sürecinde, önce bir çekim potansiyeline maruz kalır. Bu durum, kesin olarak belli bir r0 denge mesafesine kadar sürer, bu denge düzeni, daha fazla yaklaştırılmaya çalışıldığında ise sonsuza itme potansiyeline dönüşür.
Bu fonksiyon, tüm madde aleminin oluşumundaki temel kuraldır.
Bu nedenle, e0, m0’dan ve dolayısıyla ‘c’den başka bütün fizik sabitler (göstergeler), ancak belirli bir aralıkta tam olarak belirlidirler.
Gösterge niteliğindeki fizik sabitlerdeki, virgülden sonra, örneğin yedinci veya sekizinci hanedeki belirsizlikler, aslında evrendeki değişimin hiç durmamasını sağlayan bir çeşit mükemmel programı çağrıştırır, vurgular.
Kaos’ta, kuarklararası spin ve elektriksel yük düzenlenmesine yol açan potansiyel programının, zorunluk aleminde de temel potansiyel fonksiyonu olduğunu hatırlarsak, sezilebilen nedir?