Ayın Konuğu: Gürsel ve Birsen Çelik

6 Kasım 2016

Röportajımıza yaşam öykünüzün başladığı yerden başlamak istiyorum; bize çocukluk yıllarınız, okul ve meslek hayatınıza girişiniz ile ilgili neler anlatmak istersiniz?

Erzurum’da doğdum. İki yaşına kadar Erzurum’daydım, iki yaşından sonra İstanbul’a geldik ve ondan sonra hep İstanbul’da yaşadık. Bir kez daha dokuz yaşında gittim Erzurum’a, hatta kurt gördüm o zaman da. Ağustos’un 15’inden sonra kar başlar Erzurum’da ve kurtlar çıkar. Onun dışında Erzurum’a gitmedim hiç. İstanbul’da Çağlayan İlkokulu’nda okudum. Sonra yine Çağlayan Ortaokulu’nda devam ettim. Ortaokul çok enteresandır, ortaokulu 5 senede okudum ben. Mezun da olamadım, zira bende kuş merakı vardı. Senenin dört, beş ayı okula gitmezdim ben, kaçardım. 20 günü geçince kalıyorsun sınıfta, babam zavallı ha bire rapor çıkartırdı. Doktor tanıdıkları vardı, hep 20 günün altına düşerdi benim devamsızlık günlerim. Fakat kitap, ders hiçbir şey yok bende, hep kuşlarlaydım.

Her türlü kuşu severdim ama daha ziyade güvercin merakı vardı bende. Hatta bir gün bir dostum bu kuş mevzusu ile ilgili sordu. Dedim ki: “Abi, güvercin uçururken deseler ki ‘Gürsel, baban vefat etti,’ gömün, geliyorum ben derim.” Öyle bir sevgi yani, gerçekten böyle bir sevgi. Dolayısıyla hep kuşların yanındaydım, kaçardım, okula diye çıkardım evden ama gitmezdim.

Babam inşaatçıydı, daha okurken onunla beraber çalışmaya başladım inşaatlarda. Sonra askere gittik, askerden döndükten sonra da inşaatlar devam etti. Bir gün bizim inşaatın dış cephe işlerini yapmak üzere halamın oğulları geldi; yanlarında da Hıfzı Bey diye birisi vardı. Onlar sohbet abilerimizdi, benim ilk tanıştığım sohbet abilerimizdi. Onların inşaata geldikleri gün, kamyonla 200 torba çimento gelmişti, hiç unutmuyorum onu. İnşaatın çavuşu kamyondan çimentoları bana veriyordu, ben de aşağıdan taşıyordum. 200 torba çimentoyu ben indiriyordum yani. Hala çocuklarının en büyüğü Yaşar Bey gelmişti. Hıfzı Bey soruyor “Kim?” diye ona. O da “Yeğenim” diyor benim için. Çok hoşuna gitmiş Hıfzı Abi’nin, müteahhidin oğlu çimento taşıyor gibisinden. Öyle bir iletişim oldu aramızda. Sonra beni çağırdılar hala çocukları, gel beraber çalışalım dediler ve onlara dahil oldum ben.

Onlar da mı inşaat işleri ile meşguldüler?

Hayır. Aslında halamın oğulları elektrik mühendisi, inşaat mühendisi, iktisatçı ve mimardı. Ama o dönem dekorasyon işine girmişlerdi, o zaman yeniydi o işler Türkiye’de, beni de çağırdılar. Orada sohbetle tanıştım işte. Hıfzı Abi oradaydı. Çok güzel günlerimiz geçti orada gerçekten.

Sohbet enteresan bir şey. Sorularınız vardır, adeta sordurmazlar. Anlatırlar, söylerler. Sohbet böyle enteresan bir şeydir. Soru sormak için sorularınızı hazırlarsınız, gidersiniz, orada “Allah Allah” dersiniz, şaşırırsınız, hayrete düşersiniz, hepsi tek tek anlatılır size orada. İçiniz ferahlar, genişler, nasıl mutlu olursunuz, kuşlar gibi olursunuz, böyle güzel bir şey asla olamaz. Ama tabii talebiniz varsa. Talebiniz yoksa, ağzınıza tıksalar nafile. Mümkün değil. Bu ne dersiniz, hatta bu ne kötü bir şey dersiniz. Talebiniz varsa, yersiniz onu, içersiniz. Muhteşemdir yani, olağanüstüdür, daha güzel bir şey yoktur. Bizim orada, her sabah 06.30 – 07.00 arası Taşlıtarla’da bir kahvede sohbet olurdu. Her sabah ama; “Allah’ın Cumartesi Pazar’ı yok” derdi Ramazan Abi. Her sabah 06.30 – 07.00; her akşam paydostan sonra 19.00 – 21.00 arası. Her sabah, her akşam sohbet. Her masada 4 kişi. 5. kişi yok. Her masada bir kişi sohbet eder. Yıllarca bu böyle sürdü.

 

Konuyu, çok merak ettiğim Birsen Abla ile tanışma öykünüze getirmek istiyorum. O dönemde Birsen Abla ile tanışıyor muydunuz?

Hayır, önce sohbet ile tanıştım, sonra Birsen ile. Ben evlenebileceğimi de hiç düşünmüyordum. Çok kapalı biriydim eskiden biliyor musun, genel olarak içe dönüktüm. Sohbet gerçekten mucize bir şey ama talebin varsa tabii, talebin yoksa hiç duyamazsın, yani asla duyamazsın. Maziye götürdün beni…

1974’te askerden geldim, 1976 gibi sohbetle tanıştım, 1978’de Birsen ile nişanlandık. Aslında görücü usulü ile oldu bizimkisi. Akrabalık var oldukça uzaktan, aynı köydeniz. Annem tabii, “Artık zaman geldi, evlen oğlum,” falan gibi mevzular açıyordu, her kesimde olduğu gibi. İşte birtakım kızlar gösteriyorlar bana, olmuyor. Derken bir akşam “Haydi, Fevzi Dayılara uğrayalım” dendi. Fevzi Dayı, dayım değil, çok uzaktan akraba; ziyarete gidiyoruz, hani “geçiyorduk uğradık karga kardeş” misali.

Neyse gittik oturduk, 2 kız kardeşi var aslında Birsen’in, bir tanesi evdeydi. Biz gittik oturduk; abim, abimin hanımı, birader filan. Tabii kayınvalide cin gibi, kurt gibi, kaçar mı, seziyor hemen. Fakat Birsen ortada yok, meğerse süslüyormuş Birsen’i içeride.

Birsen Çelik: Ben evde bol ve rahat kıyafetlerle otururum. Eve girer girmez bol ve rahat bir şeyler giyerim. O akşam annem bana ısrar ediyor, “Böyle çıkma kızım, üstüne bir şeyler giy” diye. “Niye, ne var, bu saatte niye gelmişler” diyorum. Yani bayağı geç bir saat; 21.30, 22.00 gibi. Yok, illa “Kızım, sen şu üstünü değiştir.” Ben de artık annemin ısrarına dayanamadım, bir etekle bluz giydim.

Gürsel Çelik: Beyazdı bluz.

Birsen Çelik: Evet, beyaz bluz, pilili bir etek.

Gürsel Çelik: Bu arada masada küçük kız kardeşi ders çalışıyor. O zaman ilkokula gidiyor, ders çalışıyor. Ben de içimden diyorum ki: “Eğer kız buysa ben annemi çiğ çiğ yedim eve gidince.” Sonra bir ara bir baktım, böyle kapıdan bir ışık geldi. Aynen öyle. Ben hep böyle anlatırım. Hani kanım ısındı denir ya, öyle bir şey. Görür görmez böyle birden beni kapladı!!!

Neyse, sonra gittik eve. Annem sordu ne oldu diye. Tamam, ben çok beğendim Birsen’i dedim. Ona bir de şarkı söyledim hatta. “Bir sen kaldın içimde” diye…

Anadolu Aydınlanma Vakfı ile tanışmanızdan bugüne kadar uzanan öykünüzle ve Vakfımıza dair hayallerinizle tamamlayabilir miyiz röportajımızı?

Yıl 1997 idi. Çok güzeldi. İlk tanışmamızı hatırlıyorum yani. KSM’de tanıştık, Bağdat Caddesi’nde. O akşam, benim ilk gittiğim akşam, konuşmacı Mehmet Genç’ti.  Metin Abi orada dinleyiciydi. Mehmet Genç önce bir anlatım yaptı, sonra Metin Abi devam etti. Öyle tanıştık, o gün bugündür birlikteyiz.

Birsen Çelik: Hiç unutmuyorum o akşam eve gelişini, öyle sevinçli öyle neşeliydi ki, çocuk gibi…

Gürsel Çelik: Evet, aynen öyleydim. Daha sonra tahmin ediyorum 2001’de Vakfın Yönetim Kurulu’na seçildim. İlk seçildiğim sene de Sayman seçildim, hâlâ Yönetim Kurulunda aynı görevle devam ediyorum.

Vakıfla ilgili hayallerimi şöyle anlatmaya çalışayım. Vakfın kendi yerinin olması, orada bir kütüphanesinin olması, lokal gibi bir oluşum olması, bir spor salonu mesela. İnsanların birlikte sohbet edebileceği, farklı faaliyetlerde bulunabileceği bir yerimiz olmasını hayal ediyorum. Ben mesela emekliyim, gündüzlerimi orada geçirebilirim, akşama kadar eş, dost, arkadaşlar gelir, oturur konuşur, sohbet ederiz, çok hoş olur. Kütüphanemizin olması çok iyi olur, bilgi alışverişinde bulunuruz. Bunlar zaten genelde arkadaşlarımızın hep hayal ettiği şeyler. Bir sinema perdemiz olur mesela, birlikte filmler, belgeseller seyredebiliriz. Bir bilardo masası koyarız, o bile çok güzel olur yani. Güzel bir ses düzeni ve müzik yayını imkânımız olur. Hocalarımız var mesela; resim, heykel, müzik ve benzeri sanat dersleri ve çalışmaları yapabiliriz. Daha önceki yıllarda vardı zaten bunlar. Mesela Tevfik Gelenbe Abimiz; kendisini şükranla anıyoruz; sayesinde bir tiyatro grubumuz olmuştu, sahneye tiyatro oyunu koyuyorduk. Ekrem Ülkü Abimiz de çok katkılarda bulunuyordu mesela. Felsefe gruplarımız vardı, akşamları toplanıyorlardı, birlikte çalışmalar yapıyorlardı. Bir yerimiz olsa mesela, bu tür etkinlikler çok rahat yapılabilecek. Arkadaşların hepsi gönüllü, çoğu katılacaktır yani. Bunları hayal ediyorum, inşallah bunlar bir gün olur, çalışıyoruz. Ayrıca Anadolu Aydınlanma Vakfı olarak yayınlarımızı da devam ettireceğiz.

Geleneksel Yaz Yemeklerimiz hakkındaki görüşlerinizi sormadan bitiremeyeceğim röportajımızı.

Yaz Yemekleri harika oldu, ben gerçekten çok mutlu oluyorum. Bu sene çığırından çıktı, çok güzel oldu, 258 kişiydik, ki rekor oldu. Geçen sene 212 idi, o da rekordu, yani her geçen sene rekora gidiyoruz.

Zannediyorum ki önümüzdeki sene bir rekor daha kıracağız çünkü önümüzdeki sene çok daha güzel olacak kesinlikle. Biz amatör yapıyoruz bu işi ama her geçen gün yetişiyoruz da. Önümüzdeki seneye şimdiden bütün herkesi davet ediyorum bülten kanalıyla.