XX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren muhtelif etkenler vesilesiyle devlet ve toplum nezdinde başlayan değişim ve dönüşüm, haliyle âşıklık geleneğinin ve âşıkların da değişip dönüşmesini kaçınılmaz kılmıştır. Dolayısıyla pek çok unsurun terk edildiğini fakat birçok yeniliğin de geleneğe eklendiğini söylemek mümkündür. Sözgelimi bağlamanın elektro bağlamaya yaklaştığını, usta çırak ilişkisinin doğal ortamından çıkıp plak, kaset gibi araçlar aracılığıyla örtülü çırak ilişkisine dönüştüğünü bu vesileyle dinleyici kitlesinin daha fazla genişlediğini, kahvehane gibi dar mekânlardan daha geniş mekânların olduğu organizasyonlara geçildiğini, icranın maddi unsurlarla anlam kazandığını, rüya görerek âşık olmanın çağdaş düşünce sisteminde eridiğini, tarikatlara bağlılık açısından dinî hüviyetin azaldığını sıralayabiliriz[1].
Geleneğin içinde yaşanan bu denli değişimin arasında kendisini bir Hakk âşığı olarak tanımlayan Âşık Kemter Yusuf’u bulabilmek, görebilmek onunla konuşabilmek bir yana dursun, varlığından haberdar olabilmek bir nevi imkânsız. Çünkü Hakk âşığı olmanın getirdiği bazı sınırlılıklar, Kemter Yusuf’un hayatı ve sanatını büyük ölçüde etkilemiş, dolayısıyla onun ilkin dar bir çevre tarafından tanınmasına sebep olmuştur. Sözgelimi Kemter Yusuf gibi Alevî kültür ve inanç dünyasının söz sağlayıcılığını üstlenen ve aktif bir şekilde cem yürüten dedeler, inanç içinde oluşturdukları dinamizmin benzerini âşıklık geleneğinde ortaya çıkarmakta güçlük çekmişlerdir. Bu yüzden kimisi dinî tasavvuf ya da âşıklık geleneği alanlarından birini tercih ederken kimisi ise dinî tasavvuf ile âşıklık geleneği arasında sıkışıp kalmıştır. Kemter Yusuf’un da bu iki alan arasında kaldığını, fakat şiirlerinin muhtevâsı yönüyle dinî tasavvuf alanına daha yakın olduğunu söyleyebiliriz. Yanı sıra âmâ olması, okuma yazma bilmemesi, maddi imkânsızlıklar yaşaması, Alevî inancı gereği dedelik kimliğinin daha baskın çıkması sebeplerinden ötürü de hiçbir zaman kapı komşusu Âşık Dâimî, yakın dostu Ali İzzet Özkan, sohbetine hayran olduğu Âşık Veysel ve Davut Sulari kadar popüler olamamıştır.
Gerçek kişiliği ve hayatı hakkında bilgi sahibi olmadığım Kemter Yusuf’u tanımamı sağlayan ilk adım mahlasını merak etmem ile başladı. Öncesinde sıradan bir tanıma içgüdüsünden ibaret olan bu duygu, gitgide farklı bir boyut kazandı ve beni, Kemter Yusuf’u anlamaktan anlatmaya varan bir yolculuğa taşıdı. Kendisi ve hayatı hakkında bilgi sahibi olmak için hakkında yapılmış çalışmaları araştırdım. Nihayet İsmail Güleç Hoca’nın editörlüğünde, Anadolu Aydınlanma Vakfı Yayınları’ndan çıkarılan Yâr Elinden Gelen Bâde isimli kitabına ulaştım. Açıkçası böyle bir başlık, geleneğin içinde yok olmaya yüz tutmuş rüya motifine gönderme yapması bakımından dikkat çekici özelliğe sahipti. Günümüz şartları açısından bakıldığında da yaşayan âşıklar arasında bu motife rastlamak samanlıkta iğne aramakla eşdeğerdi. Nitekim böyle bir motife sahip bir âşığı tanıtan kitapta daha nelerin beni karşılayacağı merakıyla kitabın içeriğini incelemeye başladım. Ve sayfaları karıştırdığım vakit gözüme çarpan ilk dize:
Gönül seninle gel seyrân edelim
Hakîkat içinde noktayı gördüm
Meylimi ezelden men sana verdim
Beni bu sevdaya elbet salan var.[2]
Nereden bilebilirim ki araştırma konusu için gittiğim bir kütüphanede beni sevdasına ortak eden bir âşığın kervanına katılacağımı? Bu kervan öylesine heterojen ki içinde vakıf başkanları, akademisyenler, siyasiler, orman mühendisleri, otel sahipleri, gençler, yaşlılar, kısacası kendisini Kemter Yusuf’un muhabbetine kaptıran herkesi barındırıyormuş.
Âşığın hakkında edindiğim bilgiler, onun halk edebiyatı antoloji çalışmalarında yerini almasını destekler nitelikteydi. Fakat antoloji çalışmalarında isminin yer almaması ve kendisi hakkında henüz tamamlanmış bir akademik çalışmanın olmaması sebebiyle değerli hocam Yard. Doç Dr. Selma Sol’a Âşık Kemter Yusuf’un hayatı, sanatı ve şiirleri hakkında tez çalışması teklifini sundum. Kendisi de bu teklifimi olumlu karşılayarak çalışmanın hiçbir aşamasında desteğini esirgemedi. Gerekli hazırlıklara başlamak üzere Âşık Kemter Yusuf’u yakından tanıyan vakıf, dernek ve şahıslarla iletişime geçtim.
Anadolu Aydınlanma Vakfı’nın verdiği iletişim bilgileriyle âşığın yaşadığı şehre, Erzincan’a –daha önce hiç bu kadar anlamlı gelmeyen memleketime– doğru yola koyuldum. Yolculuk esnasında âşık hakkında edindiğim bilgileri gözden geçirip onunla ilgili videoları seyrettim. Kendisini ziyaret edeceğimden birkaç saat evvel haberi olan âşığı, tek katlı müstakil evinin bahçesinde oturur vaziyette buldum. “Merhaba” diye seslenişime karşılık: “Ooo, merhaba güzel dost,” diyen bu sesin sahibi beni tanıdı ve sesimin geldiği yöne doğru gitmek istedi. Böylesine samimi bir hava ile karşılanmanın bir ayrıcalık olmadığını, sohbet sırasında âşığın bahçeye uğrayan komşularını aynı edâ ve heyecanla ağırlamasından anladım. Çünkü Kemter Yusuf muhabbet âşığıydı. Araya mesafeler koymadan aradaki perdeyi kaldırarak gönül gönüle, cemal cemale muhabbet etmeyi seven bir âşıktı. Öyle ki muhabbet âşığı ortağına “Sevdiğim” ya da “Güzel dost” diye hitap etmesi de içtenliğinin somut bir örneğiydi.
Kendisini ziyaret etme amacımı açıkladıktan sonra âşığın yüzündeki mütevazı mutluluğu gördüm. Bu mutluluk kısa bir süre beni etkisi altına aldı ve âdeta orada bulunma nedenimin bir gerekçesi hâline geldi. Ortamın sessizliğine kapıldığımız bir anda Kemter Yusuf’un eşi Sakine Hanım’ın getirdiği çaylar içimizi öylesine ısıttı ki kaldığımız yerden sohbetimize devam ettik. “Birgün geniş kitleler tarafından tanınanacağınız hiç aklınıza gelir miydi?” sorusunu sorduğumda ise aldığım cevap Kemter Yusuf’un iç dünyasına ışık tutar nitelikteydi:
“Yok, tanınacağım hiç aklıma gelmezdi. Ama Cenâb-ı Hakk’ın kudret kuvveti var. Eee hamd ü senâlar olsun. Verdigine şükür. Bir kapıyı kapatırsa bir kapı açıktır. O, kulunu daraltmaz. Aşkın yeli esti mi, o deniz dalgalanır.”[3]
Yaşlılığından dolayı hafızası zayıflamış olsa da bu, Kemter Yusuf’un sizi kendisine hayran bırakacak dörtlükler okumasına engel değildi.Üstelik okuduğu dörtlüklerin birçoğu kendisinden önce yaşamış ozanlara aitti. Genellikle bir konuya istaneden ansızın sözcüklere can verirdi. Örneğin güzel ahlâk ve güzel hâl konusuna değindiği sırada ansızın Noksani’nin bir şiirinden aşağıdaki dizeleri okumaya başladığında anlıyorsunuz ki Kemter Yusuf’taki aşkın yeli hâlâ esmeye devam ediyordu:
Konuş akranınla haddini tanı
Sadık kalb oluben gözlegil nânı
Hakk yoluna kurban ver şirin anı
Sermâye gerektir eli boş olmaz.[4]
Onda rastladığım en ilginç yön, söylediklerinin ardından karşı tarafı düşündürebiliyor olması idi. Bunu en çok da Alevîliğin tasavvufî ve batınî yönüne temas eden konularına değindiğinde anlamak mümkün. Ancak nasıl olur da bir âşık, âmâlığının okuma yazma özelliğini işlevsiz bırakmasına rağmen bir hatip edasıyla konuşabilirdi? Esasen bu, kısmen de olsa âşığın sözlü kültür geleneğinin merkezinde yer almasıyla açıklanabilir. Çünkü Alevî inancına has birçok özellik, inanca bağlı kişiler tarafından ve onlarla özdeşleşen bağlama aracılığıyla gelecek kuşağa aktarılır. Aktarıma kaynak oluşturan sözlü kültür potasındaki bilgiler ise Kemter Yusuf gibi düzgün ve temiz bir konuşma Türkçesine ve özgün özelliklere sahip âşıklarda farklı boyut kazanır.
Âşığın hayat hikâyesindeki en önemli detay, babasını hastahaneye yatırdıktan sonra Erzurum’a gidip Âşık Reyhanî ile karşılaşmasıdır. Bu an, kendisinin övünç kaynağı olmakla birlikte tanınmasını hızlandıran ilk somut olaydır. Ancak bu olaydan evvel Kemter Yusuf, gelenek içinde kendine uygun bir konum kazanmak için[5] mahlas edinmiştir. Âşık Kemter Yusuf’un “Kemter” mahlası geçmişte olduğu gibi günümüzde de âşıklar arasında oldukça yaygın bir kullanıma sahiptir. Noksan, eksik ve aciz kul anlamlarına[6] gelmesi vesilesiyle de âşıkların yaşam tarzı, dünya görüşü yahut fiziksel görüntülerine gönderme yaptıkları bilinmektedir. Nitekim Kemter Yusuf’un da gözlerinin görmemesi ve hayatı boyunca zorluklar yaşaması bu mahlasın bilinçli olarak kullandığına işarettir. Yanı sıra âşığın mahlas edinme serüveni, Umay Günay’ın âşıklık geleneğindeki kompleks rüya motifinin planına uyan benzerlikleri ile tez çalışmasında detaylandırılmışır.
Ȃşık Kemter Yusuf, hayatı boyunca iyiyi, doğruyu ve güzeli savunmuş, Mutlak Âşık’a ulaşmanın umudunu taşımış, “İlimle delâetin içinde kalmayın” nasihatıyla kalplere rehber olmuş bir Hakk âşığıdır. Onun Hakk’a yürüdüğü haberini aldığımda ise derin bir üzüntü duyarak sohbetten aklıma kazınan şu sözlerin mânâsına yolculuk ettim:
Aldanma dünyaya gafletten uyan
Konup göçenlerden ibret al gönül.
Ayrıca gerek tez çalışmamda gerekse bu yazının ortaya çıkmasında önayak olan Anadolu Aydınlanma Vakfıı yönetici ve çalışanlarına şükranlarımı sunarım.
Bu yazı, Âşık Kemter Yusuf’un Hayatı, Sanatı ve Şiirleri adlı tez çalışmasından esas alınarak yazılmıştır.
Dipnotlar:
[1] Geniş ayrıntı için bak.: Çobanoğlu, Özkul, Elektronik Kültür Ortamında Âşık Tarzı Şiir Geleneği Bağlamında Çukurova Âşıkları Üzerine Tespitler, III. Uluslararası Çukurova Halk Kültürü Bilgi Şöleni (Sempozyumu), Adana, 1999, 249; Kaya Doğan, Âşıklık Geleneğinin Geleceğiyle İlgili Düşünceler Ve Yapılması Gerekenler, Milli Folklor Dergisi, S. 52, Kış 2001, s. 87-92.
[2] İsmail Güleç, Yâr Elinden Gelen Bâde Âşık Yusuf Kemter’in Nutukları, Âşık Kemter Yusuf, Anadolu Aydınlanma Vakfı Yayınları, 2001:34.
[3] Kemter Yusuf ile 27.07.2013 tarihinde yüz yüze yapılan görüşme kaydından alınmıştır.
[4] Kemter Yusuf ile 27.07.2013 tarihinde yüz yüze yapılan görüşme kaydından alınmıştır.
[5] Kemter Yusuf ile yüz yüze yaptığımız görüşmelerde kendisinin de “Mahlas olmadan şiir olmaz,” düşüncesinin bu ifade ile uyuştuğunu söyleyebiliriz.
[6] Ferit Devellioğlu, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lügat, Aydın Kitabevi Yayınları, (24. Baskı), 2004:507.