…“Sevgi çok sabreder, lütufla muamele eder, sevgi haset etmez, sevgi övünmez, kibirlenmez, çirkin muamele etmez, kendi faydasını aramaz, hiddetlenmez, kötülük saymaz; haksızlığa sevinmez, fakat hakikat ile beraber sevinir; her şeye katlanır, her şeye inanır, her şeyi ümit eder, her şeye sabreder.”
…“Şimdi ise iman, ümit, sevgi, bu üçü kalıyor ve bunların en büyüğü sevgidir.”
(Pavlus’un Korintoslular’a 1. Mektubu’ndan…)
Ferhat ile Şirin
Ümidin gücü…
Ferhat ile Şirin, konusunu Hüsrev-ü Şirinadlı İran öyküsünden alan eski bir Türk halk öyküsüdür. Gerek Hüsrev-ü Şirin gerekse Ferhat ile Şirin adıyla İran ve Türk Divan şairleri tarafından mesnevi biçiminde yazılmıştır. Bu halk öyküsü, Orta Asya, Azerbaycan, İran, Türkiye ve Balkanlar’da ülkelere ve yörelere göre bazı değişikliklere uğramış olarak yüzyıllardır anlatılmaktadır.
Azerbaycan’da Erzen kentinin kadın hükümdarı Mehmene Banu, kız kardeşi Şirin için bir köşk yaptırmıştır. Köşkü süsleme işini o yörenin en usta süslemecisi (nakkaş) Ferhat’a verirler. Ferhat, çalışırken Şirin’i görür ve ona âşık olur. Mehmene Banu da Ferhat’ı sevmektedir. Bu nedenle Şirin’le evlenmesini istemez, karşı çıkar. Ferhat bir gezi sırasında Amasya kentinin hükümdarı Hürmüz Şah ile tanışır. Hürmüz Şah Ferhat’ın başına gelenleri dinleyince onu yanına alır. Birlikte Erzen’e giderler. Hürmüz Şah, Şirin’i Ferhat için Mehmene Banu’dan ister. Mehmene Banu karşı çıkınca iki hükümdar birbirlerine savaş açarlar. Savaş sırasında Hürmüz Şah’ın oğlu da Şirin’e âşık olur. Savaş sonunda yenilen Mehmene Banu her şeyi bırakarak kaçar. Şirin Amasya’ya getirilir. Oğlunun da Şirin’e âşık olduğunu öğrenen Hürmüz Şah güç durumda kalır. En sonunda Ferhat’a başarılması güç bir iş verir ve bu işi başarması koşuluyla Şirin’e kavuşabileceğini söyler. Ferhat, Amasya yakınlarındaki bir dağı delecek ve kente oradan su getirecektir. Ancak bu işi başarırsa Şirin’le evlenebilecektir. Ferhat büyük bir coşku ile işe koyulur ve bir süre sonra işin sonuna yaklaşır. Ferhat’ın bu işi başaracağını anlayan Hürmüz Şah, çalıştığı dağda Ferhat’a yaşlı bir kadınla Şirin’in öldüğü haberini yollar. Bu yalan habere inanan Ferhat, Şirin’in ölüm acısına dayanamaz ve dağları deldiği külüngünü (ucu sivri kazma) canına kıymak amacıyla havaya fırlatır ve yere düşen külüngün altında kalarak ölür. Ferhat’ın ölüm haberini alan Şirin de bir hançerle kendini öldürür. İki sevgiliyi yan yana gömerler. Söylenceye göre; her bahar Ferhat’ın mezarı üstünde kırmızı, Şirin’in mezarı üstünde beyaz bir gül ve aralarında da bir diken çıkmaktadır. Öykü; Ferhat’ın Şirin’e olan sevgisiyle, halkı suya kavuşturma çabalarını bir arada işlemekte olan destansı bir öyküdür.
Orpheus ile Eurydike
Kuşkuya yenilen bir sevgi…
Yunan mitolojisinin son kahramanı olan Orpheus, Thrakia kralı Oigagrus ile ilham perisi Kalliope’nin oğludur. Tanrılarla boy ölçüşecek kadar güzel lir çalan, hassas kalpli, zarif bir şairdir. Söylenceye göre lirini öyle güzel çalarmış ki o çalarken kimse ona karşı koyamaz, sıra halinde peşine takılır, ağaçlar, kayalar yerlerinden oynarmış. Tüm yırtıcı hayvanlar inlerinden çıkar, onun ayakları dibine uzanıverirmiş.
Eurydike ise bir ağaç perisidir, daha ilk gördüğünde Orpheus’a âşık olur. Orpheus da onu çok sever, evlenirler, ama mutlulukları da çok kısa sürer. Aristaios adındaki bir çobandan kaçarken, Eurydike otların arasından bir ok gibi fırlayan yılan tarafından sokulur ve hemen oracıkta son nefesini verir.
Orpheus, çok sevdiği eşinin bu hazin sonuna o kadar üzülür ki yüreği acısına dayanamayacak hale gelir. En sonunda onsuz yaşayamayacağını anlar ve yeraltı tanrısı Hades ve eşi Persephone’ye gidip karısını geri vermesi için yalvarır. Kimseye merhamet göstermeyen Hades, lirinin tesiriyle Eurydike’i Orpheus’a geri vermeyi kabul eder ama bir tek şartı vardır. Yeryüzüne çıkıncaya kadar Orpheus önde, Eurydike arkada yürüyecektir ve Orpheus hiçbir suretle arkasını dönüp sevgilisine bakmayacaktır.
Orpheus çok ama çok mutlu olur ve ikisi birlikte, biri önde, diğeri arkada yeryüzüne çıkmak üzere yola koyulurlar. Orpheus, karısının arkasından geldiğini bilmekle birlikte için için bir kuşku da beynini kemirip durmaktadır. Ya gelmiyorsa? Ya gelen o değilse? Dönüp ona bakmamak için kendini zor zapt eder, sonunda gün ışığı görünür, Orpheus yeryüzüne çıkar. Yeryüzüne çıkmasıyla birlikte Hades’e verdiği sözü unutması da bir olur. Bir anlığına arkasına döner ve karısına bakar. O bakış her şeyi alt üst eder, sevgili karısı bir bulut gibi havaya yükselir ve aniden kaybolur.
Zavallı Orpheus’un bilemediği şey; kuşku ile sevginin asla yan yana kalamayacağıdır.
Romeo ile Juliet
Nefrete karşı destanlaşan bir aşk öyküsü…
Romeo ve Juliet, aslında doğuda, batıda, kuzeyde, güneyde, birçok ülkenin halk öyküleri içinde yer alan, bilinen bir aşk temasını ele alır. Bu öyküde, yalnızca iki gencin umutsuz aşkları değil, her yaştaki insanın birbirine olan davranışındaki insanı derinden sarsan ilişkileri de önemlidir.
İtalya’da Verona’da Capulet ve Montague aileleri yıllardır kan davasını sürdürmektedirler. Montague ailesinin genç oğlu Romeo, Roseline’e çılgın gibi tutkundur fakat Roseline onu reddeder. Romeo’nun en yakın arkadaşı ve aynı zamanda yeğeni olan Benvolio onu teselli etmek için Capulet’lerin düzenledikleri maskeli baloya gitmeye zorlar.
Romeo ve Benvolio baloya giderler. Capulet ailesinin kızı Juliet’le Romeo birbirlerini görür görmez âşık olurlar. Ve o günden sonra da gizli gizli buluşmaya başlarlar. Evlenmeye karar verirler. Bir rahip onları gizlice evlendirecektir. Rahip iki aile arasındaki düşmanlığı bu evliliğin kaldıracağına inanarak onları evlendirmeyi kabul etmiştir.
Lady Capulet’in yeğeni Tybalt bir öğleden sonra sokakta Romeo ve onun arkadaşı Mercutio’ye rastlar. Tybalt Romeo’ya ağır hakaretlerde bulunur, fakat Romeo Juliet’i düşünerek ona yanıt vermez. Arkadaşı Mercutio Romeo’ya edilen ağır hakaretleri kabul edemez ve Tybalt ile çatışır. Romeo engel olamaz. Tybalt ve Mercutio düelloya tutuşurlar, Mercutio ölür ve Romeo bunun üstüne Tybalt’la düello eder ve onu öldürür. Olayı duyan Prens, Romeo’nun yakalanmasını emreder.
Bu arada Juliet’in ailesi kızlarını Paris ile evlendirmek isterler. Juliet bütün bu olanların acısını yaşarken evlilik teklifini defalarca reddeder. Romeo prensin askerlerinden kaçar. Prens onun hakkında sürgün cezası verir. Büyük bir mutsuzluğa düşen Romeo’yu rahip umutlandırır. Öğütler vererek onu gönderir.
Yine bu olaylardan sonra ailesinin Paris’le evlendirmek istemesi üzerine mutsuzluğa düşen Juliet’e rahip öğütler verecek ve Romeo’ya kavuşabilmesi için bir yol gösterecektir. Rahip, Juliet’e bir iksir verir. Bu iksiri içtiğinde herkes onu öldü zannedecektir. Oysa o sadece bir gün süreyle uyuyacaktır. Plana göre, uyandıktan sonra Romeo’nun yanına gidecektir. Rahip sürgündeki Romeo’ya bir mektup yazar ve iksiri Juliet’e verir. Mektup Romeo’nun eline ulaşmaz. Fakat Juliet’in Paris’le evleneceği haberini alır ve yasağa rağmen geri döner. Döndüğünde Juliet’in öldüğünü zanneder. Juliet’in yanına yatarak hançerle intihar eder. Zaten Romeo Juliet’in yanında ölmeye gelmiştir. O sırada Juliet yavaş yavaş uyanır ve Romeo’yu yanında görür. Ve o da Romeo’nun hançerini göğsüne saplayarak Romeo’nun intiharına eşlik eder. Ölümsüz aşklarına ölümle kavuşmayı yeğlemişlerdir.