Okuma süresi: 13.19 mintues

Yeryüzü ve uzayın aslında harikulade fakat, yozlaşmış kabuklanmalar dâhil çok yönlü ilişkileri-etkilerine muhatap; İnsanın KAYGI’sını anlamak..

“Bütün bu gelip geçen anlarda Hakkın gayrisi yoktur…”

İbn-i Arabî, Mir’at-ül İrfan

* * *

“Gerçek bir arayış içinde olan kişi, kendini arayan kişidir. Ben kimim? Dışında sorulardan vazgeç ‘Ben’ kesindir. ‘Ben buyum’ ise değildir. Ne olduğunu bilmek için ise önce ne olmadığını araştırıp bilmelisin.”

Sri Nisargadatta Maharaj – Bombay, 16 Ekim 1973

* * *

“İnsan zihni içsel bağlamda psişik açıdan tamamıyla özgür olmadıkça, doğru olanı görmek, korku tarafından yaratılmamış, içinde yaşadığımız toplumun ya da kültürün biçimlendirmediği ve sıkıntı, çaresizlik ve KAYGI duygusuyla günlük yaşamın tekdüzeliğinden bir kaçış anlamına gelmeyen bir gerçekliğin olup olmadığını görmek olanaklı değildir.”

J.Krishnamurti, Korku Üzerine


Her şeyin oluşuna etken aslında insanın kendi niyet ve eylemleridir. Cehaletinden – Aydınlanmasına kadar.Neden kaygılanırız?er şeyin oluşuna etken aslında insanın kendi niyet ve eylemleridir. Cehaletinden – Aydınlanmasına kadar.

Yeryüzünün doğal yapısı içinde insanoğlu bu yapıların sınırsız ilişkilerine muhataptır.

Doğum öncesi anne rahmindeki yaşam, doğum anı ve doğum sonrası, anne-baba ve çevresinin çok yönlü ilişkilerinin etkisi ile yaşam serüvenine başlarız.

İçine doğduğumuz yaşam bilgi ve koşulları çoğunlukla kâmil değildir. Nitekim anne-babalar da yaşamın öğrenme süreci içindedirler.

Beslenmede;

Yaşam kaynağı besinler doğasına uygun koşullarda yetişmek yerine çeşitli nedenlerle genlerinin bozulmasından insan sağlığına zararlıların kullanımı ve raf ömrünü uzatmak üzere kullanılan koruyucuların olumsuz etkileri dâhil sağlığı olumsuz etkileyebilmektedir.

Barınmada;

Ev inşası çoğunlukla doğal değildir. İzolasyon maddeleri ve özellikle elektrikli ısıtma-soğutma cihazlarının etkileri içinde yaşadığımız konutların doğal hava sirkülâsyonunu olumsuz etkilemektedir.

Temiz hava ve su temininde;

Doğaya saygı kültür-erdemi çeşitli sebeplerle yozlaşma sonucu temiz hava ve su kaynakları olan ormanların kirlenmesi sonucu yaşamın temel kaynağı temiz hava ve su kalitesi bozulmuştur.

Sağlık ve hastalıkta;

Bilimin tanımladığı hastalık kendi araştırma ve bulguları ile sınırlıdır. Oysa insan potansiyeli bunun çok ötesindedir. Hasta olmadan korunması gereken bir durumda olduğunu henüz yeterince anlamamış bu yüzden koruyucu hekimlik de henüz yeterince gelişememiştir. İnsan özellikle ülkemiz dâhil doğu ülkeleri kamu hastanelerine başvurduğunda çoğunlukla yeterli olamayan imkânlar ve ihtiyaç olan morali sağlamak bakımından hastayı bir misafir insan kardeşi olarak karşılamakta henüz yeterli olamamaktadır.

Radyo, TV, Gazete ve Sosyal Medya;

Bunlar içinde yaratıcılık-şefkat-güzellik-gelişen ve bereketi teşvik edenler vardır. Bununla birlikte ideolojik çıkarı önceleyen zihniyetin yaptığı çoğu maksatlı neşriyatları izleyip onlara tepki veya hayıfla dahi katıldığımızda bir süre sonra onlarla özdeşleşir ve KAYGI varlığı haline dönüşürüz. Sonrada bu halimizle topluma katılır yanılsama kabuğumuzu kalınlaştırırız. Böyle olduğunda Dünya niye yaratıldı?… Biz Kimiz?… Neyiz?… Bu olanın aslı ne sorularını lüks ve anlamsız bulmaya başlar ve anlamsızlığımız KAYGI dâhil bir veya onu takip eden çok başlı hastalığa dönüşebilir.

Yeryüzü koşullarında;

Yerin derinliklerini araştırıp bulduğu maden ve mineralleri yer üstünde ulaşım-haberleşme, mutfak ve birçok alanda kullanırken bu maddelerin olumsuzluğu ile karşı karşıyadır. Mesela plastikten yiyecek ve içecek kapları ve ambalaj malzemeleri, karton bardak, tabak çatal ve bıçaklar.

Uzay koşullarında;

Güneş ışınlarından yararlanmada bilgi ve imkânları eksik ve yanlış olabilmektedir.

Ulaşım ve haberleşmede;

Uçak ve hızlı trenler başta olmak üzere kullandığı ulaşım araçlarının elektromanyetik etkilerine maruz kalmaktadır. Ayrıca petrol ile çalışan ulaşım araçlarının ortama saldığı kirliliğe muhataptır.

Tertip ve temizlikte;

Özellikle renkliler başta olmak üzere; kâğıt havlu, mendil, peçete, tuvalet kâğıdı hatta kumaş görünümlü sentetikler dâhil petrol ve türevlerinden oluşan kimyasalların olumsuz etkilerine maruz bulunmaktadır.

Parasal sorunlarda;

Edindiği alışkanlıklar sonucu birçok zaruri olmayan araç ve gereçleri zaruri ihtiyaç haline getirmesi sonucu geliri giderini karşılamakta, borçlanma alışkanlığı sonucu, ödemede sıkıntı- zorluk çekmektedir.

Evlilik ve ayrılışlarda;

Evlilik hakkında yeterli sosyal anlayışa sahip olmadan duygusal veya töresel anlayışla yaptığı evlilik sonucu bir arada yaşamaya kendini mahkûm ettiğinde uyum zorlukları ile karşılaşmaktadır.

Yakınını yitirmede;

Yaşam ve yaşam ötesi hakkındaki bilgisi yaradılışın özüne uygun olmadığı için özellikle birinci derece bir yakınını yitirdiğinde depresyona düşebilmektedir.

Eğitimde;

Mevcut eğitim sistemleri yaradılışına uygun ve yaşamı kolaylaştıracak yerde siyasal aktörlerin daha ziyade kendi anlayış-düzenlerini yine kendi çıkarlarına hizmet edecek bir eğitim modeli henüz yürürlükte olduğundan kolaylık yerine zorluk yaratabilmektedir.

İşte;

İş yerleri hele olgun insan için bir okul yerini-işlevini görmenin ötesinde gerilim üretme ve yayma yerleri olabildiğinden iş hayatı bir nev’i ıstırap yükleyen yerler olarak karşı karşıya kalınmaktadır.

Hâsılı aslı sevgi-anlayış-sevinç hatta Ramtha öğretisindeki Üstadın deyimi ile “Harikulade muhteşem ışık güç dalgası” iken insanoğlu adeta KAYGI varlığına bürünmüştür.

Bireyler arası iletişimde;

Bilimsel tespitler ve deneye dayalı üstat bilinçlerinin beyanları- kadim izlerinden bilindiğine göre; İnsanoğlunun yaşamdaki karşılaşmaları tesadüfî değildir. Unutulmuş geçmişi dâhil hikmet içermektedir yani maksatlıdır. Şöyle ki geçmişindeki niyet ve eylemi tahakkuk aşamasında birileri veya olaylarla karşılaşması gerekir. Mesela beddua etmiştir veya sözde dua ederken içsel olarak yargılama düşüncesi içermiştir. Bunların arınması ve özüne uygun olanın ortaya çıkması için Öz varlığı belki doğum öncesi planlanmış mizansenleri ortaya çıkarır. Bu türde düşünme kültürümüzde yaygın olmadığı için karşılaşmalar kırılgan ve henüz olgun olmayan duygusal alışkanlıklar otomatikman devreye girer, karşılaşmanın arıtma maksadı yerine yeni bir uyumsuzluk ve kirlilik doğar ve bu hal fark edilip içsel ve dışsal olarak uygulama buluncaya kadar katlanarak devam eder. Tabii ki bunun sonucu, korku, endişe, kaygı vb. semptomlar halinde bilimin henüz hastalık olarak tanımladığı durumlarla karşı karşıya kalır. 

İnanç ve Kavramlar;

Doğru, yanlış, iyi, kötü, günah, sevap dâhil kullandığımız birçok inanç ve kavramlar Aslından kopuk dinî anlayışlar ve milliyetçilik sınırsız olan aslı potansiyelimiz karşısında farkında olmazdan KAYGI nedeni olabilir.

Ulaşım-Trafik;

Büyük şehrin farkındalık düzeyinden henüz çoğunlukla uzak kalabalığı ve bunların yarattığı trafik sorunları, vaktinde ulaşma düşüncesi dâhil KAYGI nedeni olabilir.

Anarşi-Şiddet olayları karşısında;

Sayı ve şiddeti artarak devam eden anarşi-şiddet olaylarının karmaşıklığı belki içinde yaşadığımız dünyadaki sorumluluğumuzu daha çok almağa adeta davet ederken diğer yandan olayları nedenleriyle anlama kültür-alışkanlığımız henüz kemâl mertebesinde olmadığından KAYGI dâhil birçok gerilimi yaşamaktayız.

Yetişkinlerin çocuklara korkuyu dâhil kabullerini aktarımına dair bir öykü;

Kadıköy tramvayına binmiştik; güler yüzlü yetişkin anne ve çocuk ile karşılaştık. Çocuğa yer verildi ve sonra camdan sarkma ve tehlike konusu gündeme gelince çocuk “Ben korkmam ki” dedi. Evet, çünkü o anda henüz korku güdüsü oluşmamıştı. Ve yetişkinin melekesi ise korkuyu öğrenmiş, hafızasına kaydetmiş ve küçüğüne aktarmaya başlamıştı bile.

KAYGI panzehirleri olarak da görülebilecek, belki de şuuraltımızın bastırılmış buzdağını keşf ve fark etmemizde yarayabilecek, deneye dayalı öğretilerin bazılarından ve kaygıya ışık tutacak nitelikte görülebilecek “korku”ya dair olanlarına da bir miktar aşağıda yer verilmiştir;

* * *

J.Krishnamurti, “Korku Üzerine” adlı eserden;[1]

Zihin, sözcüklerin engellemesi, yorumlama, onaylama ya da kınama olmadan dikkatlidir. Bu tür bir zihin, kendine ışık saçar; kendine ışık saçan bir zihnin korkusu yoktur. (s. 54)

Korku yozlaşmaya, çürümeye yol açar ve korkudan özgür olmak için kişi, zihnin korkuyu nasıl yarattığını anlamalıdır. Korku diye bir şey yoktur, ancak zihnin yarattığı şeyler vardır. Zihin sığınmak ister, güvenlik ister, zihin çeşitli biçimlerde kendini korumaya yönelik hırslara sahiptir; tüm bunlar var olduğu sürece, korkularınız da olacaktır. Hırsı ve yetkeyi anlamak son derece önemlidir; her ikisi de yıkımın bir göstergesidir. (s.68)

Kişi kendi edindiği koşullanmalarını, sorunların, günlük yaşamının tekdüze yüzeyselliğinin, boşluğunun, yetersizliğinin farkında olmalıdır. Kişinin kendine ilişkin farkındalığı, ne kendi içini gözlemleme ne de çözümlemeye yönelik olmalıdır, kişi kendinin olduğu gibi farkında olmalı ve zihne yapışmış görünen tüm bu konulardan tamamıyla özgür olmanın olanaklı olup olmadığını görmelidir. (s. 89)

Bütün dünyada insanlar büyük KAYGILARA sahiptir ve bu da korkunun bir parçasıdır. Tüm bunlar bir tür korkudur. Öyleyse, korku ve zaman arasındaki ilişki nedir. Korkunun dallarını budayıp dalları birbiri ardına mı ele almalıyız, yoksa korkunun kökenini mi incelemeliyiz? Korkuyla ilgili başka sorunlarım da var. Öyleyse korku ile zaman arasındaki ilişki nedir? Ayrıca korkunun düşünceyle ilgisi nedir? Pek çok şeyden korkuyorum, ama korkunun kökenini anlamak istiyorum, çünkü eğer bunu anlayabilirsem korkunun doğasını, niteliğini, yapısını görebilirsem, korku bitmiş demektir. Ama yalnızca dallarını budarsam, korku devam edecektir. Öyleyse bizim ilgileneceğimiz korkudan nasıl kurtulacağımız değildir. Korkunun doğasını derinleme inceleyebilirsek, bundan bütünüyle özgür olacağız.

Yaşamımızdaki bencillik, korkunun nedenidir. Bu ben duygusu ve benim çıkarım, benim mutluluğum, başarım, başarısızlığım, elde ettiklerim, ben böyleyim, korkunun ifadeleri, ıstırap, depresyon, acı, KAYGI, arzu ve üzüntüyle birlikte bütün bu benmerkezci gözlem, tüm bunlar bencilliktir, ister Tanrı adına, ibadet adına, ister inanç adına olsun bencilliktir. (s.100)

Korku ve korkunun sayısız biçimleri-suçluluk-endişe, umut, çaresizlik-ilişkilerin her hareketinde yerini alır; her güvenlik arayışında, sözde sevgi ve tapınmada, hırs ve başarıda, yaşam ve ötesinde ve fiziksel ve psişik etkenlerde oradadır. Bilincimizin tüm düzeylerinde, sayısız türde korku vardır. Karanlık, aydınlık, gitme ve gelme korkusu. Korku güvenlik arzusuyla başlar ve biter; içsel ve dışsal güvenliğin sağlanması, emin olma, kalıcı olma arzusu. Kalıcılığın sürekliliği her yönde, ilişkide erdemde, harekette, deneyimde, bilgide, içsel ve dışsal unsurlarda aranır. Güvenliği bulmak ve güvende olmak, insanın sonsuza dek süren yakarışıdır. Korkuyu besleyen bu ısrarcı istektir. (s. 117)

Eckhart Tolle’nin “Şimdinin Gücü”nden;[2]

Huzursuzluğunuzu tamamen kabullendiğiniz anda, huzursuzluğunuz huzura dönüşür. (s. 98)

Bir başkasının ıstırabı ya da bilinçsiz davranışıyla karşılaştığınızda, siz mevcut halde ve Var’lıkla temasta kalır ve böylece kendi Var’lığınızla formun ötesine bakıp diğer insanın parlak ve saf Var’lığını hissedebilirsiniz.

Şefkat sizinle tüm yaratıklar arasındaki derin bir bağın farkındalığıdır. Bu anlamda sizinle diğer her varlık arasında tam bir eşitlik vardır. (s. 100)

Teslim olmamış bilinç halinden hiçbir gerçekten olumlu eylem kaynaklanmaz. (s. 102)

Eğer başkalarındaki bilinçsiz davranışa direnir ya da onunla savaşırsanız, siz kendiniz bilinçsiz hale gelirsiniz. (s. 110)

Direnmek zayıflıktır ve güç kılığına bürünmüş korkudur. (s. 113)

Teslimiyet olana dek bilinçsizce rol-oynama insan ilişki ve etkileşiminin büyük bir bölümünü oluşturur. (s. 114)

Dinginliğin Gücü”nden;[3]

İnsanlar kim olduklarını unuttuklarında karışıklık, öfke, depresyon, şiddet ve çatışma ortaya çıkar. (s. 51)

Doğada yürürken ya da dinlenirken, tam olarak orada bulunarak o âlemi onurlandırın. Sessiz ve dingin olun. Bakın. Dinleyin. Her hayvanın ve her bitkinin nasıl tamamen kendisi olduğunu görün. İnsanlardan farklı olarak, onlar kendilerini ikiye ayırmamışlardır. Onlar kendilerinin zihinsel imajlarıyla yaşamazlar, böylece o imajları koruyup güçlendirmeye çalışmaları, bunun için KAGILANMALARI gerekmez. (s. 78)

Siz nesnelere bağlandığınızda, onları kendi gözünüzdeki ve başkasının gözündeki değerinizi yükseltmek için kullandığınızda, nesnelerle ilgili KAYGI tüm yaşamınıza kolayca hâkim olabilir. (s. 94)

She Bhagwan Rashnes/Osho, “Cesaret”ten;

KORKAN İNSANLAR, BÜYÜK BİR SEVGİ KAPASİTESİNE SAHİPTİR. Korku, sevginin olumsuz bir yönüdür. Eğer Sevginin akmasına izin verilmezse, korkuya dönüşür. Eğer sevgi akışına engel olunmazsa korku ortadan kaybolur. O yüzden sadece sevgi yaşanan anlarda korku bulunmaz. (s. 93)

Korku”dan;[4]

Akıl hatalardan kaçınmak ister ve yaşam hataları atlamak istemez. Hataların üzerine gitmek ister ki çok daha fazla şey öğrenebilsin, çünkü ancak deneyerek ve hata yaparak öğrenebilir. Hata yapmayı bırakırsak, öğrenmeyi de bırakırız. Ve benim deneyimime göre, öğrenmeyi bırakan insanlar, nevrotik olurlar; nevroz bir tip öğrenmemedir. Kişi fazla öğrenmekten korkar, o yüzden aynı rutinleri izlemeyi sürdürür. Kişi bıkar, sıkılır, ama ayni rutine devam eder, çünkü ona alışmıştır; o bilindiktir, bilinendir. Korku oluştuğunda, bu sadece şu ana kadar sürdürdüğün programın dışında bir şeyhlerin geliştiğinin göstergesidir. Tekrar öğrenmeye başlamak zorunda kalacağın bir durum içine girersin. Bu da, nevrozundan vazgeçmek zorunda kalacağın anlamına gelir. Yani, beş yaşından bu yana, çocukluğundan bu zamana kadar her ne yaptıysa, yavaşça silinmeli ve bırakılmalıdır… Ancak bu şekilde tekrar çocuk olabilir ve öğrenmeye kaldığın yerden devam edebilirsin. (s. 151)


Dipnotlar:

[1] J.Krishnamurti, Korku Üzerine, Ayna Yayınları, İstanbul 2005

[2] Eckhart Tolle, Şimdinin Gücü, Akaşa Yayınları, İstanbul 2003

[3] Eckhart Tolle, Dinginliğin Gücü, Akaşa Yayınları, 2003

[4] Osho, Korku, Butik Yayıncılık İstanbul, 2009

Muhammet Varer
+ Son Yazılar