Uzun zamandır, neredeyse 25 yıldır, üzerinde çalıştığım Gönlün Görüngübilimi’nin sonlarına geldim diyebilirim, sanırım 2023 Mayıs ayı gibi biter.
İlk taslaktan bugüne bu hacimli çalışmanın biricik gayesi daima şu idi: Mutlak Tin’in, Evrenselin Köpüren Kasesi’nden Tekilliğinin Coşkun Bade’sine yani Gönül’e yükselişini takip etmek, Gönül’ün bilgi ile gerek episteme gerek sophos bağlamında ilişkisini incelemek ve onto-politik anlamda Gönül’e ait semiotik ve simbiyotik görüngüleri Anadolu İrfan Geleneği içinde izlemek ve bu süreci felsefi bir dille serimlemekti.
Bundan gaye, okura zamanın ruhundan ilham alabilecek bir sezgiye yükselmesine kavramsal bir zemin kurmak, Hakikatine uygun biçimde Yaşamı anlamlandırabilmenin yeni aletlerini geliştirmek ve onun eşsiz Güzelliğine tikel bağıntıları içinde çağdaş bir görünüm kazandırabilmekti.
Peki, bunu başarabildim mi? Evet, bence başardım fakat bu başarıya bir acziyet de hemen eşlik etmeye başladı. Neydi bu acziyet?
Şöyle ki: Gönül, kendini bilen Tin’in bir üst ve kapsayıcı kıpısı olarak, içsel çatışmasını aşmış eminlik ve sükûnet hali olduğundan onun özgürce dillendirilmesi değil ama özgenleşmesinin sessizce izlenişi, asıl olan buydu, o halde bu izleyiş hakiki bir başarı sayılmalıydı. İşte bu yüzden kitabı basmaktan veya her hangi bir biçimde yayımlamaktan vazgeçtim.
Gönül, Sophos’un tinsel edimsel tanıklığına tam bir pekinlik içinde ulaşması anlamına geldiğinden, bu pekinliğin nicel anlamda çoğalmak gibi bir derdi olamazdı. Tinin Görüngübilimi Tinin yanılgılarının bilimi ise Gönlün Görüngübilimi ise Aşka Düşen Tin’in pekinliklerinin bilimi sayılmalıydı. Sadece aşık, hiç vazgeçmediği için hiç yanılmayandı. Çünkü Aşk’ın pekinliği kavramı gereği idi. Ve aşk kitaplarda olamazdı. Bu vesile ile sözünü ettiğim çalışmamda Felsefe’deki bilme kavramını değil sevgi kavramını merkeze alarak ilerlemeye çalıştım. Çünkü Gönül, Us’un Sevgiyle Bilmesi anlamına geliyordu ve sevgi kapsayıcı olandı.
Gönül aka konar boka da konar, denir, işte bu deyim, Gönül’ün tarafsızlığını, her şeye (kendine bile) mesafeli duruşunu anlatıyordu.
“Sophos’u, yani bilgeyi, düşünce olarak düşüncenin kendiliğine eşlik eden, onun dışlaşmasına hizmet eden bir “kendilik” olarak alıyorum.
Bu kendilik, kendini bilen Tin’in arı düşüncesidir. Düşünce, yani arı düşünce, idea ya da özün özü, ne dersek diyelim, yaşamı kendinde ve kendi için kavrayan Varlık, Bilgede dile gelir.
Bilgenin bu aşamaya nasıl geldiğinin görüngüsünü konu aldığım Gönlün Biçimlenişi, yanılgıların değil ama pekinliklerin seyridir.
Sohbet, Bilgiyi Bilgeden dinlemektir. Bilgi, Bilge’nin kendiliğidir. Onu dinlemekse, ikinci düzey bir izleme edimidir. Birinci düzeyde düşünme, dinleyende bir yeniden dinleniştir.
Bu anlamda Felsefe, düşünceye düşünerek eşlik etmektir de denebilir.
Sohbet, bu felsefi bağ olmadan ele alındığında, didaktik bir konuşma olarak görülür. Çünkü genelde karşılıklı konuşmanın göstergesi kendilik değildir. Oysa sohbette konuşmacı konuşurken kendi içini dinler, dinleyense dinlerken kendi içinden konuşur. Buradaki karşılıklı konuşma göstergesel değildir, görüngüseldir. Bu kriterlerden yoksun olarak gündelik sohbet, gündelik göstergelerle doludur ve içsel olandan daima kopuktur. İçsel olan nedir diye soracak olursanız, içinde kendilik olandır, diyebilirim. Sophos ile (bilge ile) sohbet edemeyiz, ancak onunla düşünebiliriz yani bilgeyle sohbet düşünmektir. Çünkü sophos, yani bilge, bir öz anlatıcısı olarak vardır, anlattığı şeyin içinde KENDİLİK olandır. Dinleyen de dinlediği şey de bu kendiliğe eşlik eder. Bu şey de KENDİLİĞİN BİLGİSİDİR. Bu durumda Gönül, sohbetin görüngüsünde AŞK olarak belirginleşir. Çünkü Aşk, bir diğerine değil, kendiliğin kendi kendisine sarılmasıdır. İnsan, yalnızca aşk ile kendisine döner.”
İçinden bir kaç bölüm alıntıladığım bu çalışmayı seneler evvel verdiğim bir kararla, 2023’te bitirip yayımlamayı düşünüyordum, ancak evdeki hesap çarşıya uymadı, kitap neredeyse bitti ama birkaç ay önce ani bir kararla onu bir kitap olarak yayımlamaktan vazgeçtim. Peki, bir kitap hiçbir biçim ve platformda basılmadan nasıl yayımlanabilirdi?
Video konferansları yaparak hakkında konuşmak da istemedim. Çünkü çalışmanın sonlarına doğru Gönül’ün, Ussal ve Sezgisel Bilgi biçimlerinin de üstünde duran bir başka açımlanışına tanık oldum, bu tıpkı dev ağaçların gölgesinde ışık oyunlarıyla beliren gölgenin karanlıkla özdeşliğini anlamak, karanlığın ışığın yokluğunda gürleştiğini ve ışığın da genleşerek karanlığı emdiğini fark etmek gibiydi.
Bu yüzden Sophos, gündelik yaşanımı içinde nasılsa öyle kalmalıydı, bir giz ya da sır olarak değil, dışa aktarılan içsel deneyim veya tinin kendini sergilediği bir dirimli eylem ve onun tanıklığı olarak… Bu performansa ben başından beri “agape” dedim (gaib kelimesinin de kökeninin bu sözcük olduğunu düşünüyorum). Bu vesile ile bir süredir Vakfımızın bülteninde hem bu avantgard çalışmamı biraz tanıtmak hem de kısa bir duyurusunu yapmak istedik. Bu konuda beni yüreklendiren ve bu çalışmamın en başından beri tanığı aziz dostum İzzet Erş’e teşekkürlerimi borç bilirim.
Aşka Düşen Tin ya da Gönül, kendi başkasında özgenleşmiş kendisidir. Onun için özgürlük değil, özgenlik özseldir. O, özgürlüğünden özgürce vazgeçmiştir. Özgenleşmenin ereği yokluk bilincidir, bir kendisi olmayan olarak Gönül’ün artık yeni durağı: Gönülsüzlüktür. Gönülsüzlük bir usanç değil, bir bulunç’tur. Gönül bu bulunçta Hakikati arayan ruhlara hizmet eder. Ondaki tüm istekler tinsel tözde sönmüş olduğundan, buluncunun öznel belirişi Tekil bir görünüm kazanmıştır. Buna Aşk diyorum.
Bu görünümün nesnel belirişlerini ise şöyle özetlemek mümkün: Bireyin kendisi ile ilişkisinde Huzur, öteki ile ilişkisinde Şefkat, kendi başkası ile ilişkisinde Sevda, nesnel tin ile ilişkisinde seraptır Gönül; Hakikatin çölünde gezenlere belirli bir mesafede (safa) kendisini tutar. Derviş ona yaklaştıkça serap uzaklaşır. Sadece güneş tepedeyken görünür. Gece kaybolur. Gönül, bu dünya için serabın kendisidir, Ğülya’dır. Bu Saltık Beliriştir ve Ğülya, tinsel icatlar dünyasıdır. Bu yolla, dünyanın ruhu, kuyruğunu ısıran yılan misali, Sophos’un Dirilişine Tanık olur. Elden ele dilden dile aktarılarak belki de yüreklere basılacak bir kitap… Bu yüzden sohbetlere devam dostlar!
Sohbetle başlamıştı zaten, Muhabbetle bitsin o halde.
İyi seyirler dilerim.
15 Temmuz 2022, Ankara