Okuma süresi: 12.23 mintues

Tr.: Eğitim
Os.: Terbiye, Te’dip, Tezhip, Ta’lim, Edep, İstinas
Fr.: Education
Al.: Erziehung
İng.: Education
İt.: Educazione

EĞİTİM NEDİR?

Eğitim sözcüğünün Batı dillerindeki kökü (Lat. Educare eyleminden türetilen education) beslemek, yetiştirmek eylemlerine dayanır. Sözcük, 1527’de kullanılmaya başlamadan önce “kurum altına almak” anlamını taşıyan, başka bir kavram, onun yerine kullanılmaktaydı.

Eğitim biyolojik çevreyi aşar. Hayvanlar yavrularını besler, kimi hallerde de türlü hareket biçimlerini yetkinleştirmeyi öğretir onlara. Bu tür davranışlara doğal gözüyle bakmak gerekir. Buna karşılık doğa, insanları, çocuklarını okullara üst üstü yığmaya itmez. Başlangıçta doğanın etkisi varsayımlansa bile, eğitim insana ait bir olgudur. Bu nedenle eğitim ile tımarı birbirinden ayırdetmek gerekir. Eğitim yalnızca kültürel bir olgu da değildir, bir seçim yapabilmektir. Çünkü eninde sonunda her eğitim bir ülküden kaynaklanır.

EĞİTİMİN TARİHTEKİ SÜRECİ

Eski Yunan’da eğitim elbette ki felsefeden doğmadı. Eski Yunan kuramcıları bir takım ön saptamalar, daha doğrusu varsayımlar üzerinde anlaştılar. Filozoflar, kendi güçleriyle, ya da öğrencileri olan bazı koruyucuların yardımı ile kurdukları okullarda öğretilerini yaymakta ve kitaplar yazmaktaydılar. Eğitimin ereği, kişileri onlara en yetkin gelen etkinliklere yöneltmekti. Peki, insanın yetkinliği nasıl belirlenir?
Kuşkusuz insandan yola çıkarak.
Sokrates (M.Ö. 470 –399), diğer her şeyin onunla bağımlı olduğu insan bilgisinin, başka gerçeklere gönderme yaptığını ilk gören olmuştur. Sokrates, kendine özgü bir eğitim metodu geliştirmiş, adına da “Sokratik Yöntem” demiştir. Bu eğitim, kent alanında ya da masa başında yapılır. Konuşma, karşıdakinin düşüncelerini kabul etmekle başlar. Sonra kurnaz soru ve yanıtlar, şaşırtıcı önermelerle karşıdaki çelişmeye düşürülür. Ona, ilk düşüncelerine karşıt düşünceleri savunduğu gösterilir. Ve gerçeği kendi kendilerine buldurulur.
Sokrates’e göre “zekâlar” gerçeğe gebedir, eğitim sanatı da bu gerçeği doğurtmaktan ibarettir (maieutike). Bu yöntemde soru sormanın, son derece üstün eğitsel değeri ortaya çıkar. İnsanın yetkinliğini belirleme yolu ne olursa olsun eğitimden amaçlanandır.

Eski Yunan eğitimcileri, daha çok büyüme çağına ilgi duymuşlardır. Çocuk oynar, merak eder, soru sorar. Platon, çocukların üzerinde etki kurmak için onların oyunlarını kullanırdı; oysa (Menon’daki küçük kölede olduğu gibi) aklın ilk belirtilerini gördüğünde hemen akla seslenirdi. Hıristiyanlık, Eski çağın eğitsel kuram ve eylemini tepetakla etmiştir. Kişisel ve yaratıcı bir Tanrı, akılsal olanın yerini alır orda. Öyleyse eğitimin amaçları yalnızca kendi içinde aranmayacaktır, daha doğrusu eğitim bu amaçları ortaya çıkaracaktır. Çağlar boyunca batıda tek büyük eğitici, kilise olmuştur. Kurumları, yöntemleriyle dirençli bir biçimde, uzun süre eğitimi yoğurmuştur. Bu eğitim, Tanrı Söz’ünü hedef alan bir saygı eğitimidir. İnanç temellidir ve aklın arı ışığı engellenmektedir. Cantenbury’li St. Anselm’in ünlü deyişi “Credo ut intelligam” (anlayabilmek için inanırım) la da bu dediğimiz kısaca özetlenebilir.

Romalı düşünürlerden Quintilianus (M.S. 40 (35) – 120 (95)’un ilk kez “didaktik” kavramını kullandığı belirtilir. Bu düşünür “Hitabet Sanatı” adlı eserinde günümüzde hâlâ geçerliliğini koruyan bazı eğitim ve öğretim görüşlerinin temelini atmıştır. Yine Hollandalı filozof ve din adamı D. Erasmus (M.S. 1469 – 1536) eserlerinde didaktik kavramını kullanmış, eşyalardan kelimeye değil, kelimelerden eşyaya gidilmesi gerektiğini savunmuştur.

İnsancılık, işte, Ortaçağın Tanrı merkezciliğine yönelik bir başkaldırıdan doğar. Hazır bir düzen yoktur onun için. İnsan, eğitimini, emeği ile, işlevselliğine bağlı olarak yoğuracaktır. İnsancılık, eğitim kavramlarının yeniden değerlendirilmesini öngörür. Bu nedenle de bu kavramlar 16. ve 17. yy’da hayli çoğalmıştır. Eğitimin ereği, insanı, bütünlüğü içinde açıklamaya getirmektir. Dünyanın düzenine boyun eğme anlamını taşımayan bir bilgeliği tanımlamaktadır.

Bu İnsancılık, Anadolu’da Türk kültürüne Tasavvuf adı ile, “Horasan erenleri” aracılığı ile girmiş ve benimsenmiştir. Eğitimde insanın kendini temele oturtmaktadır. Eğitimin amacını dışarıda değil insan olmanın gereği olarak kendinde aramayı öngörmektedir.
Melâmilerin ilkesi, Delphi tapınağının kapısında yazılıdır: “Kendini bil!”…
Ünlü Anadolu mutasavvıflarından Hace Ahmet Yesevî, Hace Bektaşi Veli, Mevlânâ ve Yunus Emre’nin bu konudaki çalışmalarını ve insan eğitimindeki önemli görüşlerini hatırlayalım.

Eğitim bilimine katkıları olan bir diğer düşünür J. Locke (1632 – 1704)’dur. Düşünür, zihnin işleyişi ile ilgili akademik incelemeler yanında, çocukluk dönemine ilişkin eğitim sorunları üzerinde de durmuştur. Ona göre çocuk zihni, her türlü algıya açık boş bir levha (tabula rasa)dır. Belleğe dayalı eğitim yerine, duyular aracılığı ile yapılan ve bilgi edindirme alışkanlıkları kazandırmayı amaçlayan bir eğitim ve öğretimi savunur. Onyedinci yüzyılın, eğitim ve öğretimde incelenecek amaçların ve kullanılacak yöntemlerin yeniden formüle edildiği bir dönem olduğu söylenebilir. Bunun gerçekleşmesinde F. Bacon, J. W. Ratke, ve J. Locke’un büyük katkıları olmuştur.
Bu filozof ve eğitimcilerin ileri sürdükleri başlıca ilkeler şu şekilde özetlenebilir;

  1. basitten karmaşığa, somuttan soyuta eğitim,
  2. kurallardan önce nesneler,
  3. öğrencinin bir otoriteye bağımlılığı yerine, kendi inceleme ve araştırmalarına dayanması,
  4. eğitim ve öğretimde ilginin, baskı ve zorlamanın yerini alması,
  5. eğitimin bir bilim olabilmesi için ona özgü bir bilimsel yöntemin geliştirilmesi.

Onsekizinci yüzyıl, Avrupa’da “Aydınlanma Çağı”’nın başladığı zaman kesitidir. Bu yüzyılın eğitim düşünürlerindeki ortak düşünce, daha iyimser, insancıl ve akılcı olmasıdır. Bu yüzyılın önemli düşünürlerinden biri J. J. Rousseau (1712-1778)’dur. Ve bu konuda en önemli eseri Emile’dir. Bu konudaki düşünceleri şöyle özetlenebilir: Ona göre eğitim, insanın bireysel ve toplumsal yabancılaşmasını tekrar adım adım ortadan kaldırmak için esaslı koşuldur. Rousseau’nun eğitim düşüncesi “negatif eğitim”  (education negative) olarak karakterize edilir. Negatif eğitim, eğitimden vazgeçmeyi değil, aksine doğrudan etkilemenin ve yönetimin biçimlerinden vazgeçmeyi ve “negatif” dış etkileri engellemeyi kasteder. Eğitici, tabi olma ve itaat eğitimi yapmamalıdır, aksine bir ortaklık ilişkisi içinde, yetişenin, eşyanın yasalarını ve insanlar arasındaki ilişkileri tanıyabileceği durumlar yaratmalıdır. Bu tabii halin özelliği özgürlüktür. Bağımlılık önlenir, yerine kişinin kendi öz etkinlikleri ve deneyimleri geçer. Eğitim, hiçbir şey yapmadan her şeyi yapmak için öğretmeksizin yönetebilmek sanatıdır. Rousseau için önemli olan, eğitimde ve eğitim yolu ile insana kendi ilksel belirlenmişliğini, gerçek tabiiliğini geri veren bir “yeni gerçek” yaratılmasıdır. Bu “yeni gerçek” içinde insanlar doğal yasaları gereğince yaşayan insanlar olarak özgür ve eşittirler. Bunun yolu da yukarda açıklanan “negatif eğitim”dir. Bu “yeni gerçek”, “Le contrat social”in geçerli olduğu bir toplumdur.

Rousseau’nun bu düşünceleri yüzyılımızın başında 1920 ve 1930’lu yıllarda gelişen “öğretimi toplulaştırma akımı”nı etkileyerek günümüzde 1960’lı yılların ikinci yarısında gelişen antiotoriter eğitim akımlarında önemli rol oynamıştır.

Bir Aydınlanma çağı düşünürü olan I. Kant’ın (1724-1804) sorunu da Rousseau’daki gibi “insanın özgürlüğü sorunu”dur. Böyle bir özgürlük, insanın serbest iradesinde ve böylece insanın akıl eyleminde dile gelir, ampirik olarak deneyden kazanılmaz, deneyde test edilmez. Böyle bir irade özgürlüğünün, günlük yaşamdaki çeşitli zevk verici seçeneklerden birini seçme ile ilgisi yoktur. Kant’ın irade özgürlüğü, iyiye bağlı olan, ahlâkî, moral değeri olan bir özgürlüktür. İnsan ahlâkî varlık olarak, kendine, akıl yolu ile tanınmış bu özgürlük imkânını eğitimi yolu ile gerçekleştirme yoluna gitmeli, ödevi bu olmalıdır. “O şekilde davran ki, senin iradenin kuralları her zaman, aynı zamanda genel bir yasanın ilkeleri olarak geçerli olabilsinler”. Kısaca, Kant’ta eğitim, insanda bir ödev olarak özgürlük imkânının yaratılmasıdır.

Gene bu yüzyılın önemli düşünürlerinden birisi de İsviçreli H. Pestalozzi (1746-1827), J.J. Rousseau’nun öğrencisidir. Psikolojiye dayanan sağlam bir zihin eğitimi metodunu ortaya koymuştur. Sokrates metodunu reddederek, duyulur sezilerin fikirler haline dönüşmesini sistemli bir şekilde gerçekleştirebilecek bir metot üzerinde durdu. Bu durum onu eğitimi mekanikleştirmeye, doğmatizme ve verbalizme (papağanlığa) götürdü.

Ondokuzuncu yüzyılda yaşayan eğitimciler gerek kurumsal gerek uygulamalı çalışmalarında diğer bilim dallarında yapılan inceleme ve araştırma sonuçlarını göz önünde tutmaya önem vermişlerdir. Özellikle bu yüzyılda belirli bir gelişme gösteren ruhbilimin ortaya koyduğu veriler, eğitim ve öğretimle ilgili düşüncelerin kaynağı olmuştur. Gene bu yüzyılda Avrupa’da endüstri alanında görülen hızlı ilerleme, toplumlarda iş (çalışma) hayatına karşı duyulan büyük ilgi, demokratik düşünce ve eylemlerin giderek artışı da doğal olarak eğitimcilerin görüş ve önerilerini etkilemiştir.
Dönemin ünlü eğitimcileri; J. F. Herbart (1776 – 1841), F. Fröbel (1787 – 1852), W. Wunt (1833 – 1920)’dır.

Yirminci yüzyılın ilk yarısında, bir önceki yüzyılda belirmeye başlayan eğitim akım ve yaklaşımları, daha bir açıklık ve belirginlik kazanmıştır. Sanat eğitimi, iş eğitimi, kollektif eğitim gibi akımlar, üretim okulu diye adlandırılan yaklaşımlar bu yüzyılın başlarında en çok tartışılan konulardı.

Ruhbilim, toplumbilim, insanbilim, felsefe, bilim dallarında yapılan araştırma ve incelemeler, okul eğitimini amaç, ilke, içerik ve yöntem bakımından geniş ölçüde etkilemiştir. Burada etkileri daha köklü ve yaygın olduğu için üç eğitimci üzerinde durulacaktır. E. L. Thorndike (1874 – 1949) zekânın ölçümü, güdüleme, bireysel ayrılıklar, sorun çözme gibi konular üzerinde araştırma yapmıştır.
G. Kerschensteiner (1854 – 1932) kitap okullarına (geleneksel okullar) şiddetle karşı çıkmış ve deneme, uygulama ve faaliyet üzerinde durmuştur. Ona göre bilmek, yapabilmektir.
J. Dewey (1859 – 1952)’in eğitimle ilgili düşünceleri, düşünürün dayandığı felsefî akım olan pragmatizmden kaynaklanır. Onun ilkesi, yaparak, eğitim ve öğrenimdir. Eğitim, aynı zamanda da sorun çözme sürecidir.

Ulu önder Atatürk’ün şu sözleri de eğitimin önemini bizlere açıkça vurgulamaktadır.
… en mühim, en esaslı nokta eğitim meselesidir. Eğitimdir ki, bir milleti ya hür, müstakil, şanlı, yüksek bir cemiyet halinde yaşatır, ya da bir milleti esaret ve sefalete terk eder.” (22.09.1924) İşte memleketi kurtardınız, şimdi ne yapmak isterdiniz sorusuna cevabı şu olmuştur:
Maarif vekili olarak millî irfanı yükseltmeye çalışmak en büyük emelimdir”.

Şimdiye kadar izlenmiş olan eğitim ve öğretim biçimlerinin, ulusumuzun gerilemesinde en önemli nedenlerden biri olduğu kanısındayım. Onun için bir ulusal eğitim programından söz açarken, geçmişin asılsız uydurmalarından, yaradılışımıza uymayan yabancı düşüncelerden, Doğudan ve Batıdan gelebilen her türlü etkiden büsbütün uzak, tarihî ve ulusal varlığımıza uygun bir kültürü öne sürmüş oluyorum. Çünkü ulusal dehamızın tam olarak gelişmesi, ancak böyle bir kültürle sağlanabilir. Rasgele bir yabancı kültürü kabullenmek, şimdiye kadar peşine takıldığımız yabancı kültürlerin yıkıcı sonuçlarını tekrar ettirebilir. Kültür, bu düşünce ekini ortama bağlıdır. O ortam, ulusun karakteridir.“ (16 Temmuz 1921 Maarif kongresi konuşması)

Eğitimde ve öğretimde izlenecek yol, bilgiyi insan için bir süs, bir hükmetme aracı ya da uygar bir zevk olmaktan çok maddî hayatta başarı sağlayan pratik ve işe yarar bir hale getirmektir.” (1 Mart 1923 T.B.M.M açık konuşması).

Bütün bu serimlemenin ışığında, kısaca bir özet yapacak olursak, eğitim her şeyden önce bir seçim yapabilmektir. İnsan, doğumundan başlayarak, yaşamının her anında eğitilmekte, eğitilmekte ve evrilmektedir.
Önemli olan doğru seçim ve amacına uygun eğitimdir.
Eğitimin ereği, insanı bütünlüğü içinde açıklamaya götürmektedir. Doğa varlığı, akıl varlığı, toplum varlığı, insanın çizgileri bunlardır.
İnsan olmanın zorunlu ereği, aklın özgürlüğü’dür.
Ereği özgürlük olan eğitim, insan doğasını serer önümüze, onu değiştirir, geliştirir ve baştaki insanın yerine yepyeni özgür bir insan koyar ve koymalıdır da.


KAYNAKÇA:
Çağdaş Eğitim Düşüncesini
Hazırlayan Tarihsel Gelişim (Jaques Ulmann).
Öğretim İlke ve Yöntemleri (Prof. Dr. Muhsin Hesapçıoğlu – Marmara Üniversitesi)
Felsefe Tarihi (Sahakıan)
Felsefe Sözlüğü (Orhan Hançerlioğlu)
Küçük Felsefe Tarihi (Şükrü Günbulut)
Atatürkçülük (1) Bilim ve Kültür Eserleri Dizisi (Atatürk’e ilişkin makaleler)
Atatürkçülük (2) Bilim ve Kültür Eserleri Dizisi
Metin Bobaroğlu ders notları

Neşe Ülkü
+ Son Yazılar