Okuma süresi: 1.34 mintue

Hayret, insanın doğa ile dolayımsız ilk bağından ve doğayla en yakın, salt pratik bağıntısından kopup, doğadan ve kendi tekilliğinden tinsel olarak geri durduğunda ve şeylerde artık tümel, kendinde-var-olan ve kalıcı bir öge aradığında ve gördüğünde ortaya çıkar… Doğal nesneler insanın kavrayışı için var olan ve kendilerinde insanın kendisini, düşünceleri, aklı tekrar bulmaya çalıştığı, ‘başka’ olanlardır. Doğal şeyler ile tin arasında çelişki vardır; bu çelişki içerisinde nesneler kendilerini itici olduğu kadar, çekici olarak da gösterirler ve bu çelişki duygusu, çelişkiyi ortadan kaldırma dürtüsüyle birlikte, tam da hayreti doğuran şeydir.

İmdi bu durumun ilk ürünü şundan ibarettir: Bir yandan insan genelde doğayı ve nesnelliği, ilk neden olarak kendi karşısına koyar ve kudret olarak doğaya tapınır. Öte yandan insan yüksek özsel ve tümel bir şeye ilişkin öznel duyguyu kendisine dışsal kılma ve onu nesnel olarak seyretme ihtiyacını da doyurur.

Tek tek doğal nesnelerin (deniz, nehirler, dağlar, yıldızlar gibi ögesel olanların) teklikleri içinde alınmayıp, düşüncelerimizin alanına yükseltilerek, düşüncelerimize uygun tümel ve mutlak var-oluş biçimi kazanmaları, bu birlik içerisinde dolayımsız olarak vardır.

İmdi tümellikleri ve özsel kendilikleri içinde bu düşünceleri, sanat, dolayımsız bilincin görüsü için yeniden bir betim içerisine toplar ve tin için onları, bir betimin nesnel biçimi içerisinde ortaya koyar. İşte bu, sanatın başlangıcıdır. Doğal nesnelere dolayımsız tapınış –doğaya ve fetişe tapma– henüz sanat değildir.

Çeviri: Taylan Altuğ – Hakkı Ünler

Taylan Altuğ
+ Son Yazılar