Yirmi Altıncı Sofra

25 Ocak 2017

Niyazî-i Mısrî’nin İrfan Sofraları adlı eserinden derleyen: Ekrem Genç

İnsan vücudunun devamlı olarak kafilelerin gelip geçtiği dört yol ortasında bulunan büyük bir şehre benzetilmesi hakkındadır.

Kafileler bu yolların birinden şehre girip ötekinden çıkarlar. Mü’minin vücudu şehrine giren kafilelerle muamelesini ve münafıkın bu kafilelerle muamelesini, yani bu kafilelerin şehre ne suretle girip çıktıklarını beyan etmektedir.

Bil ki: Her insan, sûreta cirmi küçük de olsa, mânâda büyüktür. Yedi gök ve yedi arz ve bunlar içinde bulunan şeyler, Arş, Kürsî, Levh, Kalem, Cennet, Cehennem günde birkaç defa o vücud şehrine bir yandan girer, döner dolaşır, öbür yandan çıkar. Ama bunu insanlardan pek azı hissedebilir. İnsan tıpkı büyük bir şehir gibidir. Ortasında büyük Sultan’ın oturduğu büyük bir taht vardır. Bu tahta oturan sultan, Tanrı’nın hükmüdür. Ruh onun mülkü, kalp hazinesi, akıl ölçücüleri, tartıcıları, fehim ölçeği ve terazisidir.

Bu şehrin dört kapısı vardır: göz, kulak, dil ve el. Bütün mahlûkat bir taraftan girer, öbür taraftan çıkar. Şehre girenler aklın önünden geçmeden çıkamazlar. Fehim, bunların kıymetçe, ölçü ve tartıca iyisini kötüsünü seçer, beğendiğini alıkor, beğenmediğini salıverir. Bu kafilelerin kimi göz kapısından girer, el kapısından çıkar. Yani görülerek girer; fiil, amel ve sanat olarak çıkar. Kimi kulak kapısından girer, dil kapısından çıkar. Akıl da önünden geçenlerin fotoğraflarını çeker, hayale verir. Hayal, akıl defterlerinin sahibidir. Akıl da çektiği resimlerden beğendiklerini alıkor, beğenmediklerini salıverir.

Bunu bildinse, bil ki: Görme ve işitme yoluyla kafilelerin vücud şehirlerine girişlerinde mü’minle münafık arasında bir fark yoktur. Fakat gelen sermayeyi alıp fiilde ve sözde kullanma bakımından ikisi arasında çok farklar vardır. Mü’min kulak ve göz yoluyla gelenlerden Allah indinde hayırlı olanlarını alır, iyi yapar, iyi konuşur. Bir iyiliği bin, hatta daha çok yapar. O mü’min “Her başakta yüz tane bulunan yedi başak bitiren bir bahçe gibidir. Allah dilediğine kat kat verir” (Bakara Suresi–261). Münafık ise kulak ve göz yoluyla gelen kafilelerden Allah indinde şerli olanlarını alır, şer yapar, şer konuşur. Hatta o, mü’minin aksine, bir şerri bin ve daha fazla yapar. O, birçok dallar veren, her dalında birçok dikenler bulunan kötü bir tane gibidir.

Mü’min; imanına kuvvet veren, ilmini ve irfanını artıran amellerini halis yapan, ahlâkını düzeltenlerden başkasına rağbet etmez. Münafık da nifakını kuvvetlendiren, şeytanlığını arttıran, kalp cemiyetini (huzurunu) dağıtan, vesvesesini toplayandan başkasına kuvvet vermez. İtibar rüyete değil, gördüğünü alıp onunla amel etmeğedir. İşitmeğe değil, ahlâka ve konuşmağa itibar olunur. Güzeli işitmeğe itibar yoktur; itibar onu kabul etmeğe, güzel meyvesinin zuhurunadır. İyi olana bakmak mühim değil, fakat o iyi şeyin, senin amellerini hayra çevirmesi mühimdir.

İnsan, önünden her şey geçen bir ayna gibidir. Bazı aynada eşyanın sûretleri doğru, güzel görünür, bazılarında da eğri büğrü görünür. Meselâ dev aynasında her şey dev gibi görünür. Yahut insanlar Cenab-ı Hakkın buyurduğu üzere iyi veya çorak yere benzerler. “Güzel toprak, bitkisini Rabbinin izniyle verir. Kötü olan da ancak kavruk bitki çıkarır” (A’raf Suresi–58). İyi toprak, kötü tohumu ıslâh eder. İki üç devrede onu iyi yapar. Kötü toprak da iki üç devrede iyi tohumu bozar. Gerçek söz dinlemede insan kalbi de böyledir. Nitekim Yüce Allah buyurmuştur: “Allah onlarda bir hayır görseydi, elbette onlara işittirirdi. Onlara işittirirse bile elbette yüz çevirir geri dönerler” (Enfal Suresi–23). Ama bunların hepsinde hüküm, yine Hak Teâlâ’nın hükmüdür. İnsanların hepsi Mevlâ sayılır, çünkü onlar Allah’ın kazasına göre bir fiil icra ediyorlar.

Notlarla Çeviren: Süleyman Ateş

Yayınevi: Yeni Ufuklar Neşriyat