Tasavvufun kaynağı Hz. Muhahhed (s.a.v)’in öğretimi ve onun kişisel ahlak ve davranışlarına dayanır. Yirminci yüz yıl Hind Mutasavvuflarından İkbal Ali Şah, “ Kenzul Esrar El Kıdem “ adlı eserin yazarına dayanarak İslam Tasavvufunun başlangıcını şu olaya dayanarak anlatmaktadır:
Bir gün Hz. Peygamber odasında tefekkür halinde iken, eşi Hz.Aişe içeri girer. Hz. Resul : “kimsin ?” diye sorar. Hz.Aişe “ Benim Aişe” der. Hz. Peygamber : “ Aişe kimdir ?” diye sorar, Hz.Aişe : “Sıddik’in Kızı “ diye cevap verir. Fakat, Resuli Ekrem sormağa devamla: “Sıddik Kimdir ? diye sorar. Hz.Aişe cevaben: “Hz.Muhammedin kayın pederi” der. Hz. Peygamber bu defa : “Muhammed kimdir?” diye sorunca, Hz.Aişe, Hz. Peygamberin bambaşka bir hal üzere olduğunu anlar ve sessizce odayı terk eder.
Bu olay, Resulullah Efendimizin o anda çok yüksek bir ruhsal seviye ve istiğrak halinde olduğunu göstermektedir. Bu halin anlatılması oldukça güçtür. Bu hal, tüm varlığın sırrına eren kişide, kendisi dahil, her şeyin aslında yok ve fani olduğu, sadece Hakkın var ve Baki oluşunu şuurla farketmesidir. “Lâ İlahe İlla Allah” Kelimesini en gerçek tarzda yaşama halidir. Bu hale ilerde değineceyiz. Resulullah Efendimiz bu hal ile ilk İslam Mutasavvıfıdır.
Tanınmış İslam tarihçisi Ebul Fide, Hz.Peygamberin ilk Peygamberlik yıllarında irşad ettiği kişiler arasında kendilerini tamamen tefekküre veren ve Hz. Peygambere aşk ve muhabbetle bağlı olan kırkbeş kişilik bir topluluğun var olduğunu ve bunlara “Eshabı Sefa” yada “Eshabı Suffe” dendiğini, bunların mescid avlusunda ikamet ettiklerini, yoksul ve kimsesiz olduklarını. Hz. Peygamber eve yemeğe giderken bir kısmını beraberinde götürüp yemeğini onlarla paylaştığını, diğerlerinide eshabı arasında dağıtarak iaşelerinin sağlandğını, bunların yaşam tarzının ehli tasavvuf olduklarını gösterdiğini yazmaktadır. Bir çok tarihçi ve mutasavvuf buna katılmakla beraber tasavvuf sözcüğünün o zaman kullanılmış olabileceği inancında değildir.
Şehabettin Suhreverdi (H.632) , bu sözcüğün Hz. Muhammedin alemi cemale intikalinden iki yüz yıl sonra ortaya çıktığını ifade etmiştir. Tasavvuf kelimesi Hicreten sonra. 392 de yazılmış olan Sitte de ve yine hicretten sonra 817 de düzenlenen standart Arapça Sözlükte yer almamaktadır. Bu da Suhreverdinin beyanını doğrulamaktadır.
Kur’an terimleriyle bu kişilere verilen isimler ; Mukarrebin (Allaha yakın olanlar, Allahın Dostları), Sabirin (Sabırlı kişiler), Ebrar ( Hayırlı kişiler), Zühhad ( Zühd ve takva ehli), Türkistan ve Mezopotamyada Mukarrebin sözü altı asır kullanılmıştır.
Gıyaz-ül-Lugat ıt yazarı, Sufi sözünün Cahiliyet devrinde Beni Muzer’e bağlı Suffe kabilesinden gelen bazı fakir kimselerin kendilerini Mekke Mescidine adayanlardan geldiğini yazmaktadır. Bu deyimin Mescidde yaşayıp yün anlamına gelen (Suf) giyenlerden; yada, bu kişilerin kıyamet günü ilk Safta yer alacaklarından dolayı Saf sözcüğünden türediğini yazmaktadırlar.Bazıları ise bu sözcüğün Yunancadaki Sophia= irfan dan geldiğini çünkü bu kişilerin Neoplatonic (Yeni Eflatunculuk) kaynaklı olduklarını söylemektedirler. İslâm yetkileleri bunu kabul etmemektdirler. Çünkü, Tasavvuf ( yada Batı dünyasındaki adı Sufizm) İslam inancının Batıni (Esoterik) yani içsel yanıdır. Ne Yunan nede Hind-Avrupadan etkilenişi söz konusu değildir. Çünkü, İslamın birinci ve ikinci yüzyılında islam düşünürleri kendi ahlaki sistemleriyle okadar meşgul idiki yabancı kültürleri öğrenecek eyilimde değillerdi. Zaten İslam öncesi Şiir sanatı zirvede olduğu halde İslamın Teolojik faaliyetleri onu bile kenara itmişti. İslemların yeni eflatunculuk felsefesiyle ilişkileri hicretin üçüncü yüz yılında Halife Memun devrinde başlamış ve Onun halifesi Mansur devrinde yunanca kitaplar tercüme edilmeğe başlanmış ve Farabi’ye (950) kadar gelmiştir. Zaten tasavvufun gelişimi elden ele ve hiç bir yabancı kültüre asimüle olmadan onuncu yüz yılda asıl hüviyetine ulaşmıştır. Belkide bu kelime Sefa sözünden türemiş saflık, Arınmışlık ifade etmektedir. Beyzevi, bu kelimenin Süriyanicedeki Hivere, bizde Havari (Hz. İsanın Havarileri) nden gemiş olabileceğini, çünkü bu deyimin onların beyaz elbise giymelerinden kaynaklandığını. Aslında giysiden değil saf ve temiz olan kalplerinden ve manevi hallerinin yüceliğinden geldiğini yazmaktadır. Şahsi kanımızca, neredan ve nasıl gelirse gelsin Allahın yüce takdiriyle ortada ve zirve varlık inancının felsefi düşüncesidir..Zaten İslam Tasavvuf sayesinde ayakta durabilmiştir. Çünkü : Yozlaşma ve bid’atlere (Yani yabancılaşmalara) karşı çıkmıştır. Ruhsal yükselişi sağlamış ve Tanrısal varlık fikrine gönül verenleri, Tebşir dediğimiz (Müjdeleyici) niteliğini ön planda tutmuştur..
Kur’anda Kullar (Ubbad) ve Sufi dediğimiz ehli tasavvuf için, Kur’anda : Furkan Sûresi 25/ 63.ayetinde: “ Rahmanın kulları yeryüzünde mütevazi yürürler. Bilgisizler kendilerine laf attıklarında onlara selam verir ve güzel ve yumuşak sözler söylerler. “
TASAVVUFUN TARİFİ
Tasavvufun Sözcük anlamı hala tartışma konusudur. Sistem, metod ve kavram yönünden Kur’ana ve hadise dayanır. Tasavvufu yaşayanlar Bizim yolumuza “Tasavvuf” deyiniz, adı “Tasavvuftur” demektedirler.
Biz de Tasavvufun anlamını bu kişilerin yaptıkları tanıtımlardan yola çıkarak açıklamağa çalışacağız. Ancak, tasavvuf sözcüğünün anlamı ve tarifi oldukça çoktur.
Bu tarifi yapan zatın bulunduğu manevi durum ve makamı, Mizaç ve meşrebi, Sosyal ve eğitim durumu ile Tasavvufa girmeden önceki yaşam tarzı ve daha birçok etken bu tarifte farklı bir özellik gösterir. Biz sadece bir kısmını aktaracağız.
Cüneyd Bağdadi:
*Tasavvuf, Allah’la muamelenin saflığından ibarettir.
*Tasavvuf, Allah’ın seni senden giderip Kendisi ile diri kılmasıdır.
*Tasavvuf Allah’tan başka herşeyle ilgiyi kesmek ve Allah’la olmaktır.
*Tasavvuf barışı olmayan bir savaştır.
*Tasavvuf toplanarak Allahı zikr etmek, Onu sezerak vecde gelmek ve Ona uyarak davranmaktır..
** Tasavvufun asıl dayanağı, Allahın sıfatlarından bir sıfat edinmekle beraber, görünüşte bir kulun sıfatında olmaktır. Yani, tasavvufta kulun kendine nisbet ettiği sıfattan geçip fâni olması ve Hakkın sıfatiyle Baka bulmasıdır. Örnek : Cenabı Hak “ Oruç benim içindir onun mükafatı da benim” buyurmuştur. Bunun anlamı şudur :
Yüce Allah yemek içmek ihtiyacından beridir. Halbuki kulun buna ihtiyacı vardır. Oruç tutmakla kendi sifatından, geçici de olsa, fani olmakta, Hakkın sıfatında baki olmaktadır. Oruç Allah içindir. İbadet yönünden teklifat olarak verilmesi ise kulun nefsini arındırması içindir. Ebubekir Şibli :
*Tasavvuf, Allah’la birlikte kaygusuzca oturmaktır.
*Tasavvuf, Varlığı görmeğe tenezzül etmemektir.
*Tasavvuf, yakıcı bir şimşektir.
*Tasavvuf, vücud organlarını kontrol altında tutmak ve ruhtan gelen uyarı ve sezgilere önem vermektir.
*Tasavvuf Allah!la ülfet ve dostluk etmektir.
Davud El Kebir: Tasavvufu anlatan sufi değildir. Esas tasavvuf onu anlatamaz hale gelmektir.
Ebül Hüseyyin Nuri: Tasavvuf nefsin arzularını terketmektir.
Sümmen El Muhip: Tasavvuf senin her şeye sahib olduğun halde, hiç bir şeyin sana sahib ve malik olmamasıdır.
Ruveym bin Ahmed: Tasavvuf, nefsi Allah’ın muradiyle başbaşa bırakmaktır.
Ebu Muhammed El Ceriri: Tasavvuf adi mahlukların arasından çıkıp Ulvi varlıklar arasına girmektir.Tasavvuf, halleri mürakabe ve edebe riayet etmektir.
Ali Bin Ahmed El Buşenci: Tasavvuf, isim değil hakikat olan şeydir. Hürriyet, Fütüvvet, ahlakta güzellik ve cömertliktir.
Muhammed Bin Hafif: Tasavvuf, kalbi beşeri eğilimlere saplanıp kalmaktan arındırmak, bedeni hazlardan ayrılmak, beşeri sıfatları silmek, benlik davasından kaçınmak, ilahi sıfatlarla bezenmek, hakikat bilgisine bağlanmak, bütün insanlara iyiliği tavsiye etmek, Allah’a ve Resulüne tam uymaktır. Gaflet anında Allah’ın varlığını müşahede etmektir.
İbrahim Bin Muhammed Nasrabazi: Tasavvuf, Kitab ve sünnete tam bağlanmak, Bid’at (sapma) ve zevkleri terk etmek, güzel ahlakla bezenmek, dostlarla hoş sohbet edip onlara hizmette bulunmaktır.
Abdülkadir Arvasi: Tasavvuf, şeriatın batınıdır.
Muhiddin İbni Arabi: Tasavvuf, Ahlaktan İbarettir.
EHLİ TASAVVUF YADA SUFİ KİMDİR:
Zünnun Mısri: Sufi, sözleri ile davranışları uyum içinde olan kişidir.
Abubekr Şibli: Sufi, her iki dünyada da kendini Allahtan başka birşey görmekten koruyandır.
TASAVVUFUN İLK SUNUCULARI
Tasavvuf Doktrinini dile getiren ilk kişi: Zin Nun Mısridir.
Tasavvufi sistemleştiren Cüneyd-i Bağdadidir.
Tasavvufu Cami kürsüsünden ilk vaazeden Ebubekr Şiblidir. Yani, gönlün derinliklerinden çıkarıp sunan kişidir. Çünkü, Müminin kalbi Allah’ın tahtıdır.
(Kalb ul Mumin Arş ul Allah).
TASAVVUF EHLİ NİN AMACI
Tasavvuf Ehlinin Amacı Hz. Peygamber (S.A.V)’in Ahlak ve Davranışlarını edinmeye gayret etmektir.
Ahlak: Arapçada Hulk sözcüğünün çoğuludur. Davranış, Huy, Karekter, Moral, Çeşitli toplum kesimlerince çok iyi karşılanan Maddi ve Manevi davranış. Kur’an da Hulk sözcüğü Hz. Peygamber için kullanılmış ve En Mükemmel Davranış ve Şahsiyet olarak ifade edilmiştir.
Hz. Peygamberin bu konudaki Hadisleri :
1- Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.
2- İslam güzel ahlaktan ibarettir.
3- Allah’ın Ahlakı ile ahlaklanınız. (Tahalluku bi Ahlakillahi) Allahın ahlakını edininiz. Hz. Peygamberin ahlakı nasıldı ? sorusuna, O Kur’an Ahlakına sahipti, diye cevaplamışlardır. Kur’an Allah’ın Kelamı, yani Allah’ın Sözü olduğuna göre. Allah’ın ahlakını yansıtır. Bu nedenle, Hz. Peygamberin ahlakı Kur’anda:
68/4 . Şüphesiz sen yüce bir ahlaka sahip kılınmışsın. Yada : Elbette sen en güzel ahlaka sahipsin. ( Ve inneke le ‘ala hulukil azim.)
Yüce Peygamber “ Allahın ahlakı ile ahlaklanınız “ buyurduğuna göre, dikkatimizi Allahın Ahlakı ile ilgili aşağıdaki Ayete çevirmeliyiz:
2/138. Allah’ın verdiği renge uyun; rengi Allah’ınkinden daha güzel olan kim vardır? Biz “O’na kulluk edenleriz” deyin.
Yunus Emre bir ilahisinde; Rengine boyandım solmazam gayri.demekle İlahi ahlakı kendine ahlak edindiğini, o ahlakı edinenin artık dönüş yapamıyacağını ifade ediyor.