Tanrı ve Müzik

19 Kasım 2016

Ne sazı çalansın ne de vuransındır mızrap

Çekil de sen aradan dinlesin kendini Rab

Tanrı, ruhla “yazışır.”

Bu yazışmanın ortak grameridir müzik.

Tanrı’nın ses halinde de olsa bir nesnenin/maddenin başka hiçbir formuna nasip olmayacak kadar öznelliğimize, oradan ruhumuza, ruhumuzdaki hakikate sızmasını izin vermesidir müzik.

Bir nesneye/maddeye gösterilen bu yüksek hoşgörüden sesin sarhoş olmasıdır müzik.

Müzik, Tanrı’nın ruhumuzun kumbarasına attığı harçlığın sesidir.

Onu hatırlatır.

Müzik dinleyince nefis, Elest günlerindeki asli yurdunu hatırlar; yani Allah’a yakınlığın doğal vatanı olduğu zamanları.” W. Chittek

Tanrı’sını hatırlayan ruhsa “sevinçle inler.”

En temelde müzik, Tanrı’sı için o güzellik, mükemmellik, ebedilik aşkı için özlemle inleyen ruhun bu inlemelerinin kayıt altına alınmasıdır.

Bu anlamda müzik, işitilmeyen ruhun “soylu inlemeler”inin kulaklara işittirilme sanatıdır.

İnsanın içinde hissettiği ama işitemediği “inlemeleri” müzik aracılığıyla işitir olmak, ruha adeta duyusal bir nesneymiş “gerçekliği” kazandırır. Bu yüzdendir ki, müzik, ruhun kendisinin en “somut” farkına varış olanağıdır.

Ancak, ben’le dinleyen bu farkındalığa erişemez.

Siz müziği kişiselleştirmezsiniz, müzik sizi kişiselleştirir.

Ben de bir ezgiyim

Yapayalnız ve hiç duyulmamış olan”

R.M.Rilke

Müzik bir “hissediştir”, ben’i; kişiselliği olmayan salt ruhsal bir hissediş. Benim kulağım, benim duygularım, benim imgelerim diyerek müzik dinleyen, ezgilerin “yaratıcı bereketini” içine saçamaz. Müzik dinlerken, ortaya çıkan hissedişin öznesi belirsizdir. Hatta bu hissedişin en saf kertesine çıkıldığında ne çalan, ne dinleyen, ne hisseden vardır, yalnızca bir “hissediş” vardır. Arada içinde gözükeceğiniz bir hissediş. Ben’sizleşen ruhun kulağı, Tanrı’yla dinler. Bu dinlemeye ezelden esintiler karışır.

Müzik öyle tanrısal bir ıslıktır ki, ruhumuzun mağaralarında yaşayan o ezeli, hayata “yabanıl bilgi” dışarı çıkar. Bu ıslığı duydukça, sana “yaban” olanın yurdun olduğunu, sana “yuva” olanın yabanın olduğunu benimseye koyulursun.

Müzik, ruhu “somutladıkça” ilk’ine ve “esas”ına ilişkin bilinçdışı çağrışımlar açığa çıkar. İfade dışı, anlatma dışı hatta anlama dışı çağrışımlar… Ruhunun, müziğe aktarılmış ruhla ve Mutlak Ruh’la kendi aralarındaki, tercüme edilemez konuşmaları, hatıraları…

Senin yapman gereken müziğe ruhunu bırakabilmektir. Sen müziğe gitmeye, içine girmeye kalkma, bırak o sana gelsin, içine sızsın, ruhunu sarıp sarmalasın. Sana düşen şey; tamamıyla müziğe kendini bırakmak, onunla bütünleşip dalgalanmak, inip çıkmak, onunla devinmek.

Burada eylem vardır ruhsaldır, konuşma vardır ruhsaldır, anlama bilme vardır o da ruhsaldır. Müzikle ruhunun deryasında devinen insan şunu öğrenir: Bilmek bir bilgi sorunu değil bir  “ilgi” sorunudur.Müzik bu “ilgi”nin kurucusudur. Bilgisiz bilmenin, bilmeye kalkmadan bilmenin, kendiliğinden ve kendinle bilmenin “ilgi” sinin kurucusudur. Bu “ilgi” niteliğine bir kez mazhar olan ruh, kendine, kendinden de Tanrı’sına yönelecektir.

Zaten bir müzik seni sonunda Tanrı’ya sevk etmiyorsa, ya kendini dinlemeye bırakışın eksiktir, ya ruhun eksiktir, ya da müzik eksiktir.

Müzik ruhla “ilgi” kurar; ruh, Tanrı’yla. Bu ilgiyi kuramayan ne müzik müziktir, ne ruh ruhtur.

Her şeyden önce müzik, bedende bedenleşerek yitikleşmiş ruhu, ince ince “irkilterek” kendine iade eden şeydir.

Tanrı’ya ise, ruhunuz olmadan gidemezsiniz.

Şu ilginç değil mi, ölüler Tanrı’nın huzuruna çıkacakları zaman, İsrafil surunu, o boynuzdan yapılma enstrümanını çalacak, ondan çıkan ezgiyle, mezarlara ruhları dönecek ve ölüler yeniden dirilecekler, denir.

Kalbimden birçok şarkı aktı

Ben onları hiç aramadım bana verildi

Ah Tanrı’nın verdiği harpın nağmesi

Arıtsın ruhu bizi Tanrı’ya yükseltsin.

F. Schuon

Bedene tutsak ruh, bir an önce Tanrı’sına, asıl kaynağına yükselmek ister. Bunun kendisi için özgürleşmek olduğunu, “asıl yaşam” olduğunu bilir, bunun bilgisiyle bedende bekler.

Ruh bekler, içinde bizi “bekleyen bilgi”siyle bekler. İster ki bu bilgiye erişilsin, bu bilgiyle “hemhal” olunsun. Müzik bu hemhal’ın gerçekleşmesinin en kusursuz araçlarından biridir.

Kitaplar, dergiler, gazeteler, konferanslar gibi araçlarla dışarıdan alınan bilgi, içimizde bekleyen bilgiye karşılık gelmez, tersine onu baskıladığı olur. Biz dışarıdan bilgi aldıkça, bekleyen bilgi de bekler, müziğini bekler.

Bilginin ve bilgilenmenin olgusal bağlamda olup bitenle sınırlandırılmasının ve bunun yarattığı bilgilenme alışkanlığının kırılmasında müzik çok doğal ve eşsiz bir etkiye sahiptir.

Müzik, ruhta “bekleyen bilgi”nin tetiğidir. Müzikle, “bekleyen bilgi” harekete geçtiğinde, duygu ve imge dünyamıza karışıp nüfuz ettiğinde, apaçık önermeler ortaya çıkmaz. Yalnızca çeşit çeşit manevi incelikle, duyuşla, tatla, acıyla, çağrışımla O Belirsiz, O Sınırsız olan “çerçevelenir” gibi olur. Dolayısıyla O Belirsiz ve Sonsuz Varlık en belirgin biçimde duyuluyor, anlaşılıyor, biliniyor gibi olunur.

Bilememe miktarının berraklığı.

Müzikle gelen bilgi, acıyı kaynağından, birinci elden duymayı ruhun öğrenmesi.

Acının “dünya dışı” köklerine ruhun notalara tutunarak sarkması.

Yüreğin söküklerini dikmesi.

Müzik, onaran acı.

Ruhun, Tanrı’sını ve kendini tanımasının sevinçten gergefine işlenen acı.

Müzik bizim ruhumuzu kuşatır bedenimizden soyundurur, Tanrı’sına, Mutlak Ruh’a doğru yükseltir.

Müzik dinleyen insan, dünyanın üzerine çıkan insandır, acısı da öyle.

Dünyanın üzerinde, gelip geçiciliğin ve anlık haz ve acı oluşumlarının ötesinde, ebedi ve ezeli olanı hakikati olarak “duyuş” un içinden fışkıran acılardır. Dünyevi acıları küçülten, çok yukarda, özü erdemden oluşan, ayrılığa dair “hatırlanmış acılar”dır.

Müzik, acıda bir “yükseliş” davetidir.

Müzik, ruhun hakiki acısını çekmeye başlamasıdır.

Müzik, “doğru acı”dır, sevinç doğuran acıdır. Dahası ruhumuzun ayaklarına serilip Tanrı’ya yol olan acıdır.

Müzik, insanı kendine, sevince, huzura, yüceliğe, Sonsuz Olan’a götüren “acımtırak yol”dur.

Bu yolun ruhunuzda açılmasına izin verin.

İzin verin müzik, içinize girsin.

İzin verin müzik, hep olsun hayatınızda.

Unutmayın ki, “Müziksiz hayat hatadır.”  Nietzsche.

Yine unutmayın ki, müzikle olmak Tanrı’yla dolmak gibidir. Müzikle, anlayamadığınız, bilemediğiniz, göremediğiniz “dışarıdan ses” ruhunuzla “muhabbet” eder, Tanrı’yla anlayamadığınız, bilemediğiniz, göremediğiniz “içerden ses” ruhunuzla “muhabbet” eder.

Tanrı, kimseyi müziğin öğretmenliğinden yoksun bırakmasın.