Philosophia “yürüme”dir…

Sayı 7 - İletişim Sorunu

Kendi insan anlayışımızı, duygulanım, düşünme, söz ve davranış biçemimizi,
yaşantılarımızı, deneyimlerimizi felsefemizi ve aydınlanmamız
 tercüme eserlerden değil de, kendi tarihimizden;
“söz eterik özdür” ilkesinden hareketle kendi şifahi geleneğimizden,
şiirimizden, doğuşlarımızdan, nefeslerimizden, semahlarımızdan
sohbet yaşantılarımızdan hareketle üretebilir miyiz?
Tinsel bilincimizi bu yolla kurabilir miyiz?
C.E

Modern yaşamın ve modernist kültür nesnelerinin (edebiyat metinlerinden televizyon dizilerine kadar) insanı tarihsizleştirici etkileri, yaşamın anlamsızlaşması, bölünme, şiddet, özsaygının yitirilmesi, kimlik kaybı ve Metin Bobaroğlu’nun deyişiyle insansızlaşma sorunu olarak özetlenebilir.

1990’lı yıllardan birinde bir meditasyon ve yoga öğretmeni Londra metrosunda gürültü yapan ve metronun koltuklarını kesip zarar veren pankçıları bir süre izlemiş. Onlara neden böyle davrandıklarını sorduğunda, “İçimizden öfke taşıyor” cevabını almış. Sonra onlara şunları söylemiş: “Sizin kimliğiniz yok, sizin öz-saygınız yok.” (“You have no identity, you have no self esteem.”) Daha sonra bu gözlemini, “Aydınlanmamış, aptalca ve negativite dolu bir dikkat” ile “Aydınlanmış dikkat” arasındaki farkı örneklemede kullanmıştı.

İnsanın kendisiyle ve çevresiyle olan iletişiminde bu iki dikkat kalitesi, farklı görüşlere, tutumlara, edimlere, tepkilere yol açmaktaydı. Bir anlamda, dikkatimizin kalitesindeki değişiklik, beraberinde erdemlerin yaşayan değerler olarak gündelik yaşamımızda edimselleşmesine yol açmaktaydı, ki bu da bilgelikti, hikmetti, philosophia’ydı. Bir iletişim yolculuğuydu.

Felsefi bilinçle bakıldığında insanın doğayı, toplumu, kültürü ve kendini anlaması, iletişim kurması us dolayımıyla olmaktadır. Duyu nesneleri duyumların, erekler iradenin, kavramlar ise usun konu nesneleridir. Düşünce tarihini bir tek Us’un tarihi olarak görebilmeyi başarırsak, buna Tevhid vizyonu ya da Tevhid gözüylebakış, İkilikte olmayan bir bilinçle bakış, Üçüncü gözle bakış diyebiliriz. Mitoslar içinde duyusallıkla örtülü bulunan ve sanat ile din kıpılarında mitosun ritüel aracılığıyla ozmozlaşmasıyla; kişide iradi bellek ile iradi olmayan bellek arasında bağlantı kurulmasıyla kendi bilincine varmaya çalışan Kavram’ın, bu kendini kavrama sürecinin, Philosophia yoluyla gitgide açıklığa ve netliğe kavuştuğunu söyleyebiliriz.

Bu süreçte Us ya da logos, kelam, nefs-i natıka, kendi bilincine varmaktadır. Mısırlı Hermes’in üçlü dizgesinin Nur, Kelam ve Hayat olduğunu anımsarsak, bütünsel bilinç olan Philosophia’nın, saltık bilginin bütün bu kıpılarını kapsadığını söyleyebiliriz.

Bu yazıda Philosophia sorunsalını dört aşamalı olarak işleyeceğim:

Birinci aşama: Kimselik….
Kişi, ‘insan’ olarak ortaya çıktığında,
işlenmemiş bir malzeme gibidir
-hamdır.
Oruç Aruoba /yürüme

Kimselik durumunda, tarihsel, kültürel mirasın bilinçaltındaki varlığı, Örtülü Kimlik’tir. Bir çeşit unutkanlık ya da uyku durumudur. “Bir toplumun yaşam biçemi, bilince içerik olmadan önce törel ve simgesel bir yapıda, alışkanlıklara sinmiş olarak, gündelik yaşama gömülüdür.” (Bobaroğlu) Anlık seviyesine kadar (yani us öncesi, tin (Geist) değil de ruh (Seele) durumsallığında) bilincin dikkatinin yönü dışsal nesnelere doğrudur. Anlıksal düşünceleri belirleyen duyum verileridir. Bir anlamda ‘nesnelik konumundaki bilinç’tir. Bireysel ve toplumsal açıdan, çeviri eserlerle ve ezberciliğe dayalı bir eğitimle aydınlanma çabası da bu alana girer. Bu‘diyalektik öncesi bilinç’, kendinin bilincinde değildir. Diğer bir deyişle başkasının aklıyla kendisini anlamaya çalışan bilinçtir. Anlık seviyesindeki bu bilinç kipi için şu söylenebilir: “Dilin anlıksal tasarımlar düzeyinde imgesel kullanımı, anlığın çözümsel yapısını oluşturur ve besler.” (Bobaroğlu)

İkinci aşama: Ussallık ya da Yokluğun Bilinci…

Us, ben olan ben’dir,
öznenin kendi kendisiyle dolaysız ilişkisidir.
Herhangi bir şeyin bilinciyle
kendinin bilinci’nin
hareketi olarak, diyalektiktir.
C.E

Bilincin dikkatini dışarıdan içeriye çevirmesi, yöneltmesi, kendinin bilinci durumudur. Anlıktan usa geçiş kıpısıdır. Anlık seviyesindeki us, kendi dışındaki her şeyi olumsuzlayarak, kendisini arı us olarak kavrar. Öznelik durumundaki bilinçtir. “Bütünsel algı yaşantısıdır” (Krishnamurti). Bir çeşit kimliksizlik (olumlu anlamda) ya da sahte kimliklerin yokluğudur (yokluk). Usun ayırdedici özniteliği, diyalektik ya da olumsuzlama edimidir. “Ben kendi dışındaki her şeyi olumsuzlayarak içindeki büyük gücü açığa çıkartır.” (Hegel) “İmgelerden arındırılmış arı kavramlarla düşünme, soyutlamanın gücü olarak, anlığı usa dönüştürür. Bu ise dilin doruk noktasıdır. An kavramsal düşünme’dir.” (Bobaroğlu)

Üçüncü aşama: Tinsellik ya da Kültürel Kimlik…

Kendi yönünü bulmanın tek yolu,
başkalarının yüklerini yüklenerek
başkalarının yollarını yürümektir.
(-Zerdüşt’ün “Deve”si)
Oruç Aruoba /yürüme

Tarihsel kültürel mirasın, kolektif bilinçdışından ve bilinçaltından, ussal bilinç alanına taşınması, sohbet, muhabbet ve tefekkür ile gerçekleşir ki Kültürel Kimlik tir. Tinsel bilinç’tir. Tin, olumlu ussal bilinçtir. Kendi topraklarının ozanı olma geleneğinde, tarihsel toplumsal bilinç, yazıya çevrilmemiş diri söz olarak ya da toplumun ve bireyin eterik özü olarak, cezbe hali içinde topluluk üyelerine aktarılır.

“Kültürel aydınlanma, her toplumun ve bireyin, kendi tarihsel sürecinde irdelenmesi gereken bir kimlik bilinci sorunudur.” (Bobaroğlu) Anadolu irfan geleneğinde, yetmiş iki milletin gnosunu, irfanını doğru anlamlandırabilmek ve doğru iletişim kurabilmek için, önce kendi topraklarının gnosunu, irfanını doğru anlamlandırabilmek gerekir. Bu konuyu bildiren basit bir deyiş şöyledir: “Kendini bilmeyen canım, eli ne bilsin.” Buradaki ‘basit” sıfatı, bilgeliğe ait bilginin bir niteliğidir.

Dördüncü aşama: Evrensel Kişilik…

Bir belirli yolu yürümüş olan kişi, aynı yolu
başka kişilerin aynı biçimde yürümelerini istemeyecektir—çünkü,
yeni bir yol olarak yürüdüğü yolu aynen yürümenin,
başka kişiler için, yeni bir yol yürümek değil,
aynı yolu yürümek olacağını bilecektir—o yol,
öteki kişiler için, aynı yeni yol değil
aynı eski yol olacaktır.
Başkalarının, kendi yürüdüğü yolu yürümesini isteyen kişi,
en azından kendisine ihanet ediyordur.
Oruç Aruoba /yürüme

Bu kültürel kimliğin aşılması, evrensel kişiliğin oluşum sürecidir. Anadolu kültür geleneğinden bir örnekle, kişi Bektaşilikte öğretmen durumundayken, Bektaşi Melamiliğine geçtiğinde ve kendi öznesini bu konumda dönüştürdüğünde artık Bektaşilik örgütüyle örgütsel ya da erkân olarak bağını koparır. Yol evlatlığı biter, yalnızca nefes evlatlığı kalır. Örneğin Balıkçı Ziya Baba’nın son dönem kanalı Bektaşi Melamiliği idi, erkânsız sohbetti. Erkânsız sohbette semboller ve ritüeller zorunlu değildir. Evrensel kişilik, özgür ve yetkin tin’in, kendi oluşum sürecinden, kavramından özgürleşme durumudur. Bir anlamda insanın ilkörneksel, arketipal, primordial örneği olan Adem’in alanıdır. Keşf, zevk, vicdan ve gönül alanıdır. Tarihsel kültürel kavramsal bilincin ötesindeki, tümel ya da tanrısal zekâ, anlak, intelligentia alanıdır. Sembolü dikey çizgidir. Sözsüz kelimesiz düşüncesiz bir farkındalıkla, dikkatli bir bakışla, lâtif haberleşme alanıdır. Nirvana’nın ses ötesi anlamına gelmesi bağlamında Nirvana’daki haberleşmedir, iletişimdir. Lâtif-ül habira’dır. Bu alanla ilgili olarak; “Söz bakışı bulandırır.” (Mevlana), “Bilip de unutmalı.” (İsmail Emre), “Sözsüz saftsız bir haberleşme.” (İsmail Emre), “Yolsuz yol.” (Zen), “Tek elin sesi.” (Zen), “An içinde özgün doğuşlarla dolu sevinçli bir yaşam” gibi çeşitli anlatımlar kullanılır.

Bu kıpıdaki bir bilinç (ya da bütün kıpılardan özgürleşmiş bilinç) deneyim’den değil, yaşantı’dan yana bir tutum içindedir. Bir başkasına kendi deneyimlerini önermez. Bir yaşantı söze getirildiğinde deneyim olur. Kendi yaşantılarını kelimelere dönüştürerek, söze getirerek, bir deneyim olarak (aydınlanma deneyimi vb.) bir başkasına önermek, taklit ya da ikinci el bir yaşam önermektir. Otorite ve korku sorunlarına yol açabilir. Hakikatin olduğu yerde ise şehvet, şiddet, korku vb. yoktur. Keşf, zevk, vicdan, gönül ve sevinç vardır. Felsefe çalışmaları da böyle bir bilincin edimi olduğunda, hakikat aşkı ve hikmet aşkı olur. “Bütünsel algı yaşantısıyla gerçekleşen bir bilinç dönüşümü sonrası, bütünüyle farklı ve yaratıcı bir düşünce süreci başlar.” (Krishnamurti) Bu niteliksel dönüşüm sonrası düşünceler, dönüşüm öncesinin koşullandırıcı, geçmişe ve benliğe yönelik düşüncelerinden bütünüyle farklıdır.

Dört aşamalı Philosophia süreci, organik bir bütünlük olarak, Tevhid Gözü olarak algılanmalıdır.

Bir yürüme olarak algılanmalıdır, evin dördüncü katına çıkıp orada yaşamak ve bir daha aşağıya inmemek gibi naif bir düşünce olarak değil…

3 Haziran 2002

Ayna Yayınları-Cağaloğlu