“İlâh Molek’e ateşte kurban edilmek üzere tohumunu vermeyeceksin. Tanrı’nın adına leke getirmeyeceksin. RAB benim.” [1]
Yahudi ezoterizmi Kabala, en temel günahın Tanrı’ya eş koşmak olduğu konusunda İslam ile birleşir [2]. Kabala’nın Sefirot diyagramına göre, hayat ağacının zirvesinde bulunan Keter, Tanrı’nın benliğine işaret eder. Keter’e denk gelen Ehyeh (Ben) ismi bu Benliğin ifadesidir. Bu nedenle Keter, bir kralın hüküm ve irade makamı olarak bir taç ile simgelenir. Bu kral hikmetli ve anlayışlıdır. Krallığında düzeni sağlar, dengeyi korur. Merhametlidir, ama adaletle hükmeder. Hem kudretli hem de muzafferdir. Bu makamda oturan kral Tanrı’nın kendi suretinde yarattığı en kâmil insandır. O kadar ki, o beşeri sûrette bir insan değil, ama Tanrı’nın tecellisidir; hatta kendisidir.
Diğer yandan bu makamın gerekleri yerine gelmediğinde Sûretullah’ta noksanlıklar açığa çıkar. Bu durum insanın varlık bütünlüğünde bozulma yaşadığını, neticesinde de enerji blokajlarının ve kudret kaybının olacağının belirtisidir. İrade zarar gördüğünde, denge bozulur ve gümüş kordonla ifade edilen rabıta kesintiye uğrar. Açığa çıkan sorunların temeli tek başlık altında şöyle ifade edilir: İrade sarsıldığında menzil kayar. Bu ise bakışın bulanmasına ve Biri iki görmeye neden olur. Biri iki görmek şirktir. Şirk de varlığa ait olmayıp, bakanın kendi gözündedir.
Keter’in, Tanrı’nın Ehyeh olan ismini hıfzetmesinin yanında, bu makamın mükemmel olmaması durumu kişinin ikiliğe düşmesi olarak ifade edilir. Kabala merkezli melek bilimde [3] bu sefiranın klifasına [4] denk gelen meleğin Thamiel olduğu [5] ve Thamiel’in kendini ilah Molek’te ifşa ettiği ifade edilir. [6]
Tora’da Kral Molek, İbranilerin kendisine sunularda bulunduğu belirtilen bir Kenân tanrısıdır [7]. Ancak isminden de anlaşılacağı gibi o belirli bir kralı değil, ama genel bir kavram olarak kral olmayı ifade eder. Kabalistlere göre de Molek bir kraldır, ancak o İsmi Söylenemeyen (YHVH) mukaddes Kral’ın sahte bir kimliği durumundadır. Kendisi Rab değildir, ama insanlara Rab gibi hükmetmektedir. Bu nedenle Molek’in yani melek Thamiel’in, Kabalitik teolojide doğrudan Satan’ın himayesi altında olduğu görüşü vardır.
Tanah’ta Satan olarak isimlendirilen Şeytan, Kitab-ı Mukaddes teolojisinde Tanrı’nın tahtını taşıyan en ulvi melek iken, kendini O’na eş koştuğu için cennetten, Tanrı’nın huzurundan düşmüştür. Melekî hiyerarşinin zirvesindeki meleğin, Tanrı’ya eş koştuğu için düşmüş olması İslam arifleri nazarında, şirkin en vahim günah olduğu şeklinde yorumlanır.
Örneğin İbn Arabi düşüncesinde, Şeytan’ın, Allah’ın iki eliyle yaptığı Âdem’e secde etmemesi, Âdem’i Allah’tan ayrı görmesi olarak değerlendirmekte ve İblis’in karşı karşıya kaldığı durumda Allah’ı dinlemek yerine, kendi gördüğüne iman etmesi olarak yorumlamaktadır.
“Allah-u Teâla’nın Âdem’i ‘İki Eli’ arasında cem etmiş olması, onu şereflendirmek içindi. Bundandır ki, Hak Teâla İblis’e, ‘İki Elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir?’ [8] buyurdu ki Âdem, Hak Teala’nın İki Eline karşılık gelen iki sûretin, yani âlemin sûretiyle Hakk’ın suretinin cem olmasından başka bir şey değildir. İblis ise ancak âlemin bir parçası olduğundan, bu cem’iyet onda ortaya çıkmadı. Ve Âdem, bu vasfından dolayı halife oldu. Eğer halife kılındığı şeyde, kendisini halife kılanın suretiyle zahir olmasaydı, kendisine halifelik verilmezdi. Ve eğer, üzerlerine halife kılındığı ve kendisine dayanıyor olan uyrukların bütün talepleri kendinde bulunmasaydı ve onların taleplerini karşılayacak durumda olmasaydı, onlar üzerine halife olmazdı. Böyle olunca kendisine muhtaç olanların tümünü birden kendinde barındırması kaçınılmazdır. Değilse, onların üzerine halife olamaz. Bu takdirde halifelik ancak İnsan-ı Kâmil için geçerlidir. Ve Hak Teâla, İnsan-ı Kâmil’in zahirî suretini âlemin hakikatlerinden ve suretlerinden ve batınını da Kendi suretinden inşa etti. Ve bunun için İnsan-ı Kâmil’e ilişkin olarak, ‘Ben onun görmesi ve işitmesi olurum’ dedi; ‘gözü ve kulağı olurum’ demedi ve böylece iki sureti birbirinden ayırdı.” [9]
Ezoterik hikmette İblis olarak beliren hilkat, zahirde Rabbin sûretine bürünmeye iştahlı bir krala benzetilir ve bu vesileyle Mesih’le Molek birbirinden ayrılır. Mesih, bizatihi Allah’ın iradesi olan bir kraldır. Molek ise varlığın ardında Hakk’ın vücûdunu görmeyen bir hâkimdir. Molek kendine kurban ister, mesihin ise kendisi kurbandır. Bu nedenle Mesih kefareti, müşrik ise küfrü taşır.
Molek, şeytani bir güç olmanın yanı sıra, her insanın kendi vicdanında, varlığın birliğini ve o birliğin ardındaki hüviyeti görememe gafletidir. Bu nedenle Gehenna (Cehennem) Molek’in ülkesidir ve onun hükmü de, kendisine sunulan takdimeler de ateşledir [10]. Molek’e sunulan adaklar, varlıkta ayrılık görme [11], mevcudu Hak’tan ayrı bilme zannıdır. Velhasıl, kral Molek, her kişinin başına tâc ettiği, Allah’tan gayrı bildiği her nevi fikir ve kabulün ilâhıdır. Molek’e adak sunmak da sevgiliye duyulan sevginin, hasıma duyulan kinin gölgesinde kalmasıdır. Bu durum Kur’an-ı Kerîm’de güzel (hüsn) ve kötü (seyyit) karşıtlığıyla ifade edilir:
“Sana isabet eden her hüsn Allah’tandır, kötülük ise nefsindendir.” [12]
Referanslar:
[1] Torah, Levililer 18:21
[2] Kur’an-ı Kerîm, Nisâ Sûresi 4/116 “ Allâh, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, bundan başka her şeyi dilediğine bağışlar. Allah’a ortak koşan da uzak bir sapıklığa düşmüştür.”
[3] Angeloloji; Melek Bilim. Melekleri ve melekî varlıkları belirli bir hiyerarşik sistemde inceleyen bir teoloji alt dalı.
[4] Klifa, (çoğul klifot).
[5] Thamiel ismi “El’in ikizi” anlamına gelir. (Bill Heidrick, Magical Correspondences.)
[6] Torah, Levililer 18:21. İbranice Mem, Lamed ve Kaf harfleriyle yazılan Molok ismi, farklı olarak Moleh, Molek, Moloh, Melek, Moloc, Meleh, Milcom veya Molcom olarak da seslendirilebilmektedir.
[7] Tanah, II. Tarihler 28:3, 33:6.
[8] Kur’an-ı Kerîm, Sâd Sûresi 38/75
[9] Muhiddin İbn el-Arabi, Fusûsu’l Hikem. (Âdem Kelimesindeki Hikmet-i İlahiyye)
[10] Tanah, I. Krallar 11:7; II. Krallar 23:10.
[11] Vücûdda vahdete maruf olamama.
[12] Kur’an-ı Kerîm, Nisâ Sûresi 4/79 “Mâ esâbeke min hasenetin fe minallâhi, ve mâ esâbeke min seyyietin fe min nefsike.”