İdeolojinin Hayali Düzeninde “İşçilik”

İdeolojiler,
hayatın her alanı şekillendirdiği gibi, insanların çalışma ortamını ve durumunu
da şekillendirmeye çalışıyor. İdeolojik çalışma sisteminde, bütün
yapılar ve kuruluşlar çalışanlarına yeni bir kimlik verir. Bu bir bilgisayar
üreticisinin bilgisayarına kendi ideolojisi bünyesinde program yüklemesi
gibidir. Bunun için bütün yapı ve kuruluşlar kendine ait robotik beyinlerin
oluşmasını ve sorgulamayan bir düşünce tarzı içerisinde bireylerin çalışmasını
ister. Bu çalışma sürecinde bireyin yeni kimliğine alışması gerekir. Eğer birey
bunu başaramazsa içinde bulunduğu çalışma grubuna ayak uyduramaz ve işinden
olabilir.

Çalışan
birey, aile yaşam tarzına yabancı kalarak işteki sıkıntı ve stresiyle, kurduğu
ailenin temelinde sarsıcı davranışlar içerisinde bulunabilir. Bu, ideolojinin, kişiyi
kendi sistemine alıştırırken ailesinden kopması ya da kendi hayatına yabancı
kalmasını istediği içindir. 

İdeolojiler bireyin yeni kimliğinde yeni bir hayali dünya yaratır. Birey kendi
hayallerinden kopartılarak sistemin dayattığı yaşama bağlı bırakılır. Birey ne
kadar kendi hayallerini gerçekleştirmeye çalışırsa bunda pek fazla başarılı
olamaz. Sistem bunun farkında olarak bireyi kendisine daha da bağımlı bırakır,
bireyin yaşamında gittikçe yeni çatlaklar oluşturur.

Böylelikle gerçek yaşamına yabancılaşan birey hayali
dünyaya ayak uydurur. Örnek verecek olursak bunu din ideolojisinde görebiliriz:
“Gerçek yaşamının bütün haz ve duygularını reddeden birey, dinlerin hayali
dünyasında verilecek haz ve duyguları yaşamak için gerçek yaşamından vazgeçer.”

Dolayısıyla din, bireyi hayali bir dünyaya yönlendirir. Gerçek yaşamda bulunan
acının, dinin kurduğu dünyada olmayacağını enjekte ederek kişi kendi gerçek
dünyasına yabancılaştırılır. Dinlerin ideolojik sisteminde insanlar, doğuştan
ölene kadar öteki dünya ile şekillendirilir. Bu şekillenme, kişinin hayat
tarzını ve kişisel duygularını etkiler. Kişi robotik bir duruş sergileyerek
otokontrollü bir hal alır. 

Böylelikle sistem tarafından çalışmaya odaklı bireyler yaratılır. Çalışamayan
birey aç bırakılır. Aç bırakılan birey ailesini geçindirmeyerek aile
temellerinin sarsılmasına neden olur. Bu döngüde aile dağılmaya kadar gider. İdeoloji,
kişiyi hayali düzenine bağımlı bırakarak gerçekliğini yeniden üretir.
Dolayısıyla kâr elde etmek için insan hayatını önemsiz hale getirmesi,
ideolojik sistemler için önemli bir durum değildir.

Gelişen ve sürekli değişen teknolojik dünyada, ideolojiler de sürekli değişir.
Bu nedenle ideolojiler gelişen teknolojiye ayak uydurarak yeni iş ortamlarında
bir üst insan modelini tasarlamaya çalışır. Üst modern insan bütün duygulardan
arındırılmıştır. Aile kavramı sadece yeni modern köle beyinler üretmek için
vardır. Bu teknolojik ve ideolojik dünyada üretilen gerçeklik, mutlu bir insan
şeması çizerek kişiye dinin sunacağı bir yaşam tarzını verir. Bireyin cenneti
bu dünyada yaşamasını gerekli görerek üretim için daha üretken olacağı
düşünülür. Teknoloji insanlara rengârenk bir hayat sunarken aslında kişinin
düşüncelerini bunaltmaya çalışır. Yedi boyutlu bir dünyada insanlara sahte bir
mutluluk enjekte eder. Bu mutluluk o kadar gerçektir ki kişi, kendi hayal
dünyasını bu mutlulukla şekillendirir.

İdeoloji, kendi gerçekliğini kitle iletişim araçları üzerinden tekrar inşa eder. Bu inşa sürecinde toplumda bir ayna görevi üstlenir. Topluma kendi gerçeğinin aynada yansıtılan gerçeklik olduğunu vurgular. Birey ve toplum böyle şekillendirilmeye çalışılır. Toplum içinde bireyin çalışma sınırları, aynada gördüğü gerçeklik duvarlarını aşmaz. Bu sınır çerçevesinde, birey toplum içinde kaynaştırılır ve buharlaşması sağlanarak yeni bir biçim almasını sağlanır. Birey sınırların dışına çıkmadan yazılan kadere razı olur. Daha iyi bir üretici olmasıyla aslında üretimden çok tüketmeye alıştırılmıştır.