Ütopya terimi ilk olarak Thomas More’un toplumdaki eşitsizlik ve mutsuzluğun kaynağının özel mülkiyet olduğunu eleştirmesiyle ortaya çıkmıştır. More’a göre ideal toplum sınıfsız, insanları ise eşit olmalıdır. Amaç insanlara mutluluk sağlamaktır. Felsefe tarihi boyunca birçok değişik ütopya fikri ortaya atılmış, üzerine tartışılmıştır.
Ütopya gerçekte olmayan ideal bir toplumu
detaylı bir şekilde anlatır. Ütopyacılık ise bir nevi sosyal bir hayal kurma
anlamına gelir. Ütopyanın tek amacı toplumun belirli bir yönünü dönüştürmekle
kalmaz, aynı zamanda belli başlı insan ilişkilerini de dönüştürür. Psikiyatri
tarihinin önde gelen isimlerinden biri olan Wilhelm Reich, insan ruhunun
yeniden yapılandırılmasının kişilik dönüşümüne yol açarak bunun sonucunda
toplumun dönüşmesini sağladığını savunur.
Reich’ın
değindiği içsel dönüşümü daha basit bir dille yorumlamak gerekirse, insan kendi
gerçeğini yaratır. İlk adım bilinçli olarak her duygunun farkında olmaktır. İyi
veya kötü, ne hissediyorsak onu hissetmektir. Amaç ‘iyi’ hissetmek değil,
sadece hissetmektir. Sonra kabul etmektir. Ne yaşıyor, hissediyorsak kabul
etmek… Gerçekte var olmayan ideal dünyayı, kendi içimizde gerçekleştirmek o
kadar da olanaksız olmasa gerek. Ütopya terimini sadece ideal toplumu ifade
etmek için kullanmak yeterli olmayabilir, terime daha geniş anlamlar katılabilir.
İnsanın iç dünyasını, psikolojisini ancak ve ancak bireyin kendisi
dönüştürebilir. Eğer Reich haklıysa, içsel dönüşüm olmadan toplum da dönüşemez.
İdeal toplumun hayalini kurmadan önce insan kendi yaşadıklarına yönelmeli,
kendini keşfetmeli, ideal dünya hayalinin altında yatan psikolojik ihtiyaçları
anlamalıdır.
“Psikolojik
ütopyacılık” terimi işte bu tartışmalar arasında ortaya çıkıyor. İdeal bir
bilinç durumunun elde edilmesine, insan kişiliğini dönüştürmede ve dolayısıyla
toplum ve kültürün değişmesinde etkili olan psikolojik anlayışların ve
yöntemlerin kullanılmasını gerektirdiği bir ütopik düşünceye gönderme yapar.
Günümüzde kullanılan birçok yöntem herkes için ideal olmadığı gibi, toplumun
geneli için ideal kelimesini kullanmak da biraz tehlikeli. Her insan biricik
olduğu kadar ideal anlayışı da değişken. Gerçekte olan, insanoğlunun temel
istek ve ihtiyaçları genellikle birbirine benzer, ancak herkes farklı yollar
aracılığı ile ona ulaşmaya çalışır. Bu demek oluyor ki, psikolojik ideal dünya
her bireyde farklı bir form bulabilir.
Psikolojik
ideal dünyada tamamen stresten arındırılmış, her zaman mutlu, hastalığın,
ölümlerin olmadığı, zorlukların yaşanmadığı, depresyonun, kaygının
hissedilmediği, geçmiş, şimdi ve geleceğin hep parlak olduğu ideal dünya nasıl
olur? Gerçekten böyle bir dünya olsa ideal olan bu mu olurdu? Kierkegaard’ın
çok sevdiğim bir sözü var; “Çektiğim acılar
benim kalelerimdir”. Yaşanılan her şey yaşanmış ve bitmiştir.
Önemli olan bize ne öğrettiği, hayatımıza neler kattığıdır. Acılar sonucunda
oluşan kaleler, içsel dönüşümün bir parçasıdır. İnsanoğlu acıları ve
mutlulukları ile bir bütün, birbirinden ayrı tutulamayacak kadar dengededir. Tıpkı
her şeyin zıttı ile var olması gibi. Beyaz bir sayfanın gerçekten beyaz
olduğunu ancak üzerine siyah bir nokta çizdiğimizde anlayabiliriz. Aynı şekilde
karanlığın varlığını da ışığı görünce fark ederiz. Mutsuzluğu hissetmeseydik
acaba mutlu olduğumuz anları ayırt edebilir miydik? Sevmeseydik, sevdiğimizi
anlayabilir miydik? Tıpkı bir lotus çiçeği gibi çamurdan tertemiz çıkmalı
insan. İdeal olan, içsel dengeyi kurabilmek ve bunu fark edebilmektir.
Hayat
kaçınılmazdır. İyi ve ideal bir hayatın sırrı ise sevmediğin durumu
değiştirmek, ancak ve ancak kendi sorunlarını kendi yöntemlerinle çözmekten
geçiyor kanımca. İnsan ihtiyaçlarını belirlemeli ve mutlu olma yollarını kendi
aramalıdır. Toplumun iyileşmesi gibi bireyin iyilik hali de bilinçli, anlamlı
ve özgürce davranabilmesinden geçer.
Yaşadığınız
hayatı kendi içinizde idealleştirme hayaliniz varsa, öncelikle kendiniz olmanız
şart. Ne kadar kendiniz gibi, ne kadar başkasının istediği gibi davranıyoruz bu
hayatta? Hayallerimizin peşinden ne kadar koşuyoruz? İnsan kendi olduğu sürece
mutlu olabilir. İnsan başına gelenleri engelleyemez, ancak hayata karşı tutum,
düşünce ve davranışlarını değiştirebilir.
“Ya bir yol bulacağız ya bir yol yapacağız”
Hannibal.
Kaynakça:
1.
Pietikainen, P. (2002). Utopianism in
psychology: The case of Wilhelm Reich. Journal of the
History
of the Behavioral Sciences, 38(2), 157-175.
2.
Altus, D. E., & Morris, E. K. (2009). BF Skinner’s utopian vision: Behind and beyond Walden Two. The
Behavior Analyst, 32(2), 319-335.
3.
Kabat-Zinn, J. (2018). Falling awake: How to practice mindfulness in
everyday life. New
York: Hachette Books.