Felsefenin Değeri

18 Kasım 2016

Felsefe sözcüğünü işitir işitmez, birçok insanın ilk tepkisi biraz da alaycı bir dille felsefenin hiçbir işe yaramadığını söylemek olur. Felsefeden maddi değerlerin ve zenginliklerin meydana getirilmesine, maddi anlamda refahın oluşturulmasına doğrudan doğruya katkıda bulunması elbette beklenemez. Fakat maddi zenginlik ve refahın insan tarafından bir değer cetvelinin en tepesine yerleştirilen bir şey olmadığı unutulmamalıdır. Zira insanlar, maddi bakımdan refahı ve maddi değerleri mutluluğa götüren yolda birer araç oldukları için isterler. Bu bağlamda felsefe de mutluluk amacı için bir araç olabilir. Nitekim her insan maddi zenginliklere sahip olmaktan haz duymaz. Bazıları da düşünmekten, insan yaşamının anlamını araştırmaktan, gerçekliği temaşa etmekten haz alır. Bu hazza yabancı olan insanlar bile, onun nitelik yönünden birçok hazdan daha üstün olduğunu takdir ederler. Demek ki felsefe her şeyden önce insana haz verir.

İnsan varlığının bir beden kadar bir ruha da sahip olduğunu, insanın gerçek amacına yalnızca bedensel arzularını gerçekleştirmekle kalmayıp ruhsal ihtiyaçlarını da gerçekleştirdiği zaman ulaşılabileceğini unutmazsak, bu durum daha açık bir hale gelir. İnsanın ruhsal ihtiyaçlarının en başında ise merakını giderme, öğrenme, evreni ve kendisini anlama, şu dünyada geçen yaşamını anlamlandırma arzusu vardır. Bu arzuyu ise yalnızca felsefe karşılayabilir. Felsefe şu halde, bireysel düzlemde bireyin yaşamında önemli birtakım işlevler gerçekleştirir. Çünkü felsefe, her şeyden önce insan olarak varoluşumuzun anlamıyla ilgili bazı temel sorunları ele alır. İnsanlar yaşamlarında zaman zaman “Niçin bu dünyadayım? Yaşamamızın bir anlamı var mı? Bir şeyi doğru ya da yanlış kılan nedir? Zihin bedenden farklı mıdır? Ölümden sonra insana ne olur?” gibi felsefi sorular sorar. İçimizden her birinin bu felsefi sorular üzerine düşünmesinde varoluşumuzu anlamlandırmak açısından büyük yarar vardır. Nitekim Sokrates, incelenmemiş, sorguya çekilmemiş bir yaşamın yaşanmaya değer olmadığını söylemiştir.

İnsan, diğer yaratılmışlardan farklı olarak akıllı bir varlıktır. Ve bu özelliği dolayısıyla yaşamını birtakım ilkelere dayandırır. Yaşamın kendisine dayandırdığı ilkeleri, temel kabulleri hiç sorgulamadan gerçekleştiren bir varoluş, sıradan ve temelsiz bir varoluştur. Ve böyle bir yaşam sürmek, hiç servisten geçirilmemiş bir arabayı kullanmaya benzer. Arabanın şimdiye kadar hiç freni bozulmamış, lastiği patlamamış, yağı bitmemiş ve motoru sağlam olabilir. Fakat bu onun, gelecekte de her bakımdan iyi ve sağlam olacağı anlamına gelmez. Benzer şekilde, insanın yaşamını kendilerine dayandırdığı ilke ve ön kabuller, gerçekten de sağlam ve doğru olabilir. Bununla birlikte, bu ilke ve ön kabullerin sağlam ve doğru oldukları, felsefe yardımıyla bir eleştiri süzgecinden geçirildikten, enine boyuna irdelendikten sonra bilinebilir. Felsefe, bundan dolayı bu dünyadaki yaşamımızda, yolumuzu kaybetmememizi sağlayan, bizi gereği gibi yönlendiren en önemli araçtır.

Ünlü çağdaş filozof Ludwig Wittgenstein, insanın bu dünyadaki durumunu bir şişe içindeki sineğin durumuna benzetmiştir. Wittgenstein’a göre, şişenin içine sıkışmış olan sinek, şişeden dışarı çıkmak ister. Fakat bunu nasıl başaracağını bilmez. İşte felsefenin işleri ve amacı, sineğe şişeden nasıl çıkacağını göstermektir. Wittgenstein’ın yapmış olduğu benzetmeye göre, biz insan varlıkları bu dünyadaki yaşamımız sırasında zaman zaman kendimizi kapana kıstırılmış hisseder ve yolumuzu bulmakta güçlük çekeriz. İşte felsefe, biz insan varlıklarının kapana kıstırılmışlık duygusundan kurtulmamızı sağlamak suretiyle yönümüzü bulmamıza yardım eder. Felsefe, bundan başka insana birçok konuda doğru ve açık seçik düşünebilmeyi öğretir.

Felsefi düşüncenin yöntemleri, insana hemen her konuda akıl yürütebilmesi için gerekli temelleri hazırlar. Böyle bir düşünce türü, insanın bir probleme birçok yönden bakabilmesini, sorunlara önyargısız yaklaşabilmesini, hiçbir şeyi mutlaklaştırmayıp her şeyi eleştiri süzgecinden geçirebilmesini sağlar. Felsefe, genel bir düzlemde veya toplumsal platformda da çok önemli hizmetler sağlar. Günümüzde kimi eksiklerine karşın, demokrasinin en iyi yönetim biçimi olduğu hemen herkes tarafından kabul edilmektedir. Felsefe bu bağlamda, bir yönetim biçimi olarak, demokrasinin gelişmesine ve işleyişine önemli katkılar yapar. Zira demokrasi en iyi bir biçimde insanlar eleştirel bir bakış açısına sahip oldukları; iyiyi kötüyü, gerçek ve sağlam akıl yürütme ile demogojiyi birbirinden ayırabildikleri zaman; tüm iddialar için delil ve dayanaklar aramayı, olan biteni farklı yönlerden görebilmeyi, daha iyi ve doğru olabilmek için kendilerini ve başkalarını sorgulayabilmeyi öğrendiklerinde ve bağnaz olmayıp önyargısız ve hoşgörülü olabildikleri zaman yürür. İnsanlara bu temel alışkanlıkları ve erdemleri kazandıracak ve onları geliştirecek olan da yalnızca felsefe ve felsefi bir bakış açısıdır.

Yine toplumsal düzlemde, felsefenin adını hiç işitmemiş olanların yaşamları üzerinde bile doğrudan bir etki yaptığı unutulmamalıdır. Felsefe, dolaylı yoldan yazılı eserler, medya ve sözlü gelenek aracılığıyla dünyaya ilişkin bakış açımızı etkiler. Örneğin; Hıristiyanlığın ve İslamiyet’in bir din olarak biçimlenmesinde felsefenin çok büyük bir rolü olmuştur. Aynı şekilde, siyaset alanında felsefi kavram ve fikirlerin etkisinin büyük olduğunu söylemek gerekir. Örneğin; Amerikan Anayasası çok büyük ölçüde İngiliz filozofu John Locke’un siyaset konusundaki fikirlerinin sonucu olarak oluşmuştur. Ve Jean Jacques Rousseau’nun düşünceleri Fransız Devrimi’nin doğuşunda küçümsenmeyecek bir rol oynamıştır. Yine, Karl Marx ve Friedrich Engels’in düşünceleri dünyada son 100 sene içinde kurulmuş olan sosyalist yönetim biçimlerinin temeli olmuştur.