Felsefe ve Onun Nesnesi Dikkate Alınarak Yapılan AdKavram-Nesne İlişkisine Dair Bir Tartışma

Filos-sofos: (Felsefe) Bilgi Sevgisi:
Felsefe sözcüğü etimolojik olarak bir duygunun adıdır; bu duygu “Bilgi sevgisidir”, öyle ise felsefe adının nesnesi, bilginin yarattığı “sevgi duygusudur”. Bu içerik ad-kavram nesne ilişkilerinde sınırlama ve olumsuzlamadır.

Her belirlenimin bir olumsuzlama-sınırlama, her olumsuzlama ise sınırlamadır bu nedenle bir belirlenim olması apriori ve aksiyomatik bilgi ve yasadır, yasa varlığın ve kavramın ona göre oluştuğu şeydir. Her “yasa” saltık öznedir, özne olarak yasa varlığın ve kavramın içinden geçerek onları oluşturan değişmez kalıp-formdur.

Felsefe adının-nesnesinin doğal olarak kavramının belirlenimi ve olumsuzlaması da zorunlu olarak yasadışı veya yasaya aykırı değil yasaya tabi olmalıdır. Bu nedenle felsefe kavramının olumsuzlamalarını ve sınırlarının ötesini, belirlenimler olarak alamayız, tıpkı belirlenimlerini olumsuzlama olarak alamayacağımız gibi. Çünkü böyle yapmak yasaya uymaz, yasaya uymayan bir şey ise yapılamaz.

Ad ve nesne ilişkisi, zeminini bilme isteminden alır çünkü bilinecek şey önce öteki şeylerden ayrılarak tespit edilmelidir, bu ayırma “bir şeyi” bilginin nesnesi yapar, nesne de bilme amacı ile ayrımı yapanı özneye dönüştürür çünkü bilgi zorunlu olarak özne ve nesne ilişkisini gereksinir.  Bilen biri olarak özne, bilenecek bir şey olarak ise nesne.

Nesne nesneldir bilgisi sabittir, bilgisi değişen genişleyen, dağılan, toplanan, belirsizleşen ve netleşen ise öznedir. Bilme çabası içinde olandır, çünkü bilgisizlikten bilgiye doğru oluşur. Nesnenin kendisinde ise bir genişleme, bir daralma, belirsizlik ve netlik olmaz, çünkü kendinde sabitededir; Nesne sözcüğünün etimolojisinde “ne-ise” o olduğu gibi.

Bu nedenle, ad ve ad’ın nesnesinin belirlenimden ileriye doğru her dışsal genişleme nesnenin genişlemesi değil, nesnenin olumsuzlamasının pozitif belirlenim olarak alınması demektir. Bu durum, ad – nesne ilişkisi için olanaklı değildir, biz olanaklı görsek de. Eğer kavramda bir genişleme olacaksa nesneye bağlı daha derine, nesnede henüz bilinmeyene doğru bir genişleme olmalıdır, nesnenin dışına doğru değil. Tersi durum, yani nesneyle ilintili olmayan, nesne dışına ve daha doğrusu başka nesnelere doğru bir kavramsal genişleme, nesnellik yerine öznelliğin kapılarını açar, bu genişleme ad’ın, başka nesneler alanına doğru, başıboş bir düşünsel karışıklığa doğru genişlemesinden başka bir şey değildir.  Bu bir kavram genişlemesi değil, bir kavram karışıklığıdır. Gerçekte bu ilerleyiş, ad’ın kendi nesnesinin bir sınır aşımı ve olumsuzlamasına doğru yönelim, dağılma, karışıklık ve kaosa ilerleyiştir.

Bilgi sevgisi anlamı dışında felsefe adının-kavramının nesnesi olduğu iddia edilen (varsayılan) öteki her şey, her varlık “bilgi sevgisi nesnesi” dışında kalmasına rağmen yine de, neden, hangi gerekçe ve mantıksal bağlantı ile felsefe adının karşısına konur; tartışmalıdır, tartışılmalıdır ve sallantıda bırakılmayarak çözüme kavuşturulmalıdır. Çözüme kavuşturulmalıdır çünkü bu sorunla iki bin yıldan fazla bir arada yaşamak insan usunun kendi sorunlarını çözme yetisine yakışır değildir. Kavramın şanına uygun düşmediği gibi hem bilgiyi hem de onun sevgisini dışlar veya kendi karakterini-özünü çürütür.

Etimolojik Anlamın Ötesine Doğru:
Nesnesi olmayan bir kavram ya da nesnesi olmayan bir ad var olamaz. Bir kavramın nesnesi yok deniliyorsa bu yargı kendi kendini çürütür (felsefenin nesnesi yok diyen pek çok filozof vardır). Çünkü bir tümcede kullanılan iki sözcüğün bağını zorunlu olarak olumsuzlar, yani zorunluyu olumsuzlar. Bu, imkânsızı olanaklı saymakla aynıdır, oysa imkânsızlık kipi zorunluluk kipinin karşıtıdır, zorunlu olan imkânsız, imkânsız olan zorunlu olamaz.

Felsefe adı, düşünce tarihinde etimolojik anlamı ile belirlenmiş bir nesneyi temsil eden bir ad olarak, bilgi sevgisi nesnenin temsilcisi olarak, pek az bir yer işgal eder. Asıl yeri işgal eden ise bir ad olarak felsefenin, etimolojik nesnesinden daha öte bir nesneyi, nesneler çoklusunu ya da nesnesizliği temsil etmesidir. Felsefe ad’ının içinde olmayan ama onun üzerine dışardan yüklenen bu anlam şişmesi, yayılıp pek çok alanı belirli ya da belirsizce kaplamış, bulunduğu her alanda düşüncenin en temel gereksinimi olan açık ve seçikliği bilgi için gereksinim olmaktan çıkarmış, açık ve seçik olmayan bilgiye doğru kapıları aralamış, daha da ötesi bilginin olanaklılığını reddederek, çeşitli biçimlerde us dışılıkta ve şüphecilikte kalmıştır; us dışılıkta ve şüphecilikte bilgi olanaksızdır.

Bir adın etimolojik olarak temsil ettiği nesnenin dışında bir başka nesneyi temsil etmesi meşru mudur? Buradaki meşruluk, ad-nesne-kavram ilişkilerinin arasındaki yasallığa uygun olup olmadığı anlamındadır. O zaman ad-nesne-kavram sözcükleri arasında mantıksal ilişkinin yasallığı var mıdır (ki olması zorunlu, olmaması imkânsızdır)? Varsa bu yasallık nedir, nasıl işler? Ve felsefe adı ve kavramı bu yasallığa uygun bir içerik birikimine ilerlemiş midir?

 Ad-Kavram-Nesne Bağlantılarının Yapılanmasında Geçerli Olan Yasalar:
Yasaları bulmak ve bu kavramlar arası ilişkilere uygulamak için kavramlar arası “zorunlu” bağıntılarının yasasını ortaya çıkarmak gerekecektir. Böylece ad-kavram, nesne-varlık ilişkilerinin ilk nedenlerine inmiş olacağız, ki bu yasalar da bu nedenlere bağlı olarak oluşacaktır.

  1. Yasa Çıkarımı:

Ad bir varlığın soyutlaması olarak onun “düşünsel” simgesidir, “görgül” bir simgesi değil. Bir şey ve simgesi. Nesne ve simge, aynı şeyin iki kipe bölünmesi.

Öncelikle temsil edilen bir şey olmaksızın onu temsil eden bir ad olamaz. Adsız nesne, nesnesiz ad olamaz. Adsız nesne, nesne değil bir şeydir, nesne varlıkların özel bir durumu, özel bir kipidir. Nesnesiz ad ise boştur, yoktur, çünkü boş bir varlık olamaz. Varlığın, öznenin karşıtı olarak nesne adını alması, bir kipe dönüşmesidir. Tıpkı nesnenin karşısında başka bir şeyin özne kipine dönüşmesi gibi…

Ad ve nesne ya da temsil eden ve temsil edilen zorunlu olarak birbiri karşısında var olurlar, yoksa her birisi kendinde iken özne, özne değildir, nesne de nesne değildir. Bir başka ifade ile, özne ve nesne birbirini, karşıt iki kipe belirlerler. Tek başlarına oldukları zaman özne ve nesne değildirler. Başka kipte ama aynı varlıklardır.

Nesnesinden emin olmadığımız, ya da nesnesi ile uygun olmayan bir adlandırma olabilir, ama yine de bu adlandırma, önceden bir nesneyi var sayar.

Bir adın temsil ettiği bir şeyin (nesnenin) olması zorunludur, çünkü ad zorunlu olarak bir şeyin adıdır. Henüz adı konmamış bir şey olabilir ama var olmayan ya da var sayılmayan bir şeysiz yani nesnesiz bir ad olmaz. Bu “şey” ister bir varlığın ister varlıklar arası bir ilişkinin adı olsun ister bir varlığın adı, ister bir “akıl varlığının” adı olsun.

Yasa 1: Nesnesiz bir ad ve adsız bir nesne olamaz (burada nesne adının bir varlığı işaret etmesi yetmez, o varlığın bilinmeye koşullu, ya da bilinmek üzere seçilmiş olması gerekir).

  1. Yasa Çıkarımı:

Bir adın temsil ettiği bir şey-nesne yok ise ad da yoktur, öyleyse ad kendinde var değil bir şart yolu ile vardır, çünkü ad bir temsilcidir, temsil olunan ad’a önseldir. Ad nesne içindir, nesne ad için değil. Ad sonradan gelir, nesne zaten var olan bir şeydir.

Ad ve nesne arasındaki bu ilişkiler gereğince, var olmayan ya da var sayılmayan bir şeye ad koyup, sonra da olmayan ve var sayılmayan bir nesneyi aramak olanaksızlık kipindedir. Tıpkı adın nesneden sonra gelmesinin zorunlu kipte olması gibi.

Yasa 2: Nesne ad’a önseldir.

Öyle ise nesnesi olmayan ad olanaksızdır, yine de nesnesi olmayan ad var sayılırsa bu varsayım saçmadır, varsayılan bir nesne için askıda bir ad mümkündür ancak, geçici olarak.

Adlar ve kavramlar, nesnesi olan ve nesnesi olmayan ama nesnelerarası ilişkileri temsil eden ad ve kavramlar (akıl kavramları) olarak ayrılabilirler.

Her durumda ad’ın-kavram’ın temsil ettiği “bir şey” olmalıdır, bir şey ya bir şeyin-nesnenin kendisidir ya da şeyler-nesneler arası ilişkilerin özel durumunun bir adıdır.

Eğer bir ad birden çok şeyi temsil ediyor ise temsil edilen ikinci, üçüncü vb. nesneler seçik olmalıdır. Elbette bu durumda ad ile adın temsil ettiği farklı nesneler arasında bir karışıklık olmayacaktır çünkü nesneler farklı olduğu için içerikleri de farklı olacak ve ad’da temsil edilen belirlenimin hangi nesneye ait olduğu konusunda bir şüphe ve karışıklık olmayacaktır.

Zaten felsefe adı, geçici ve şüpheli bir nesne için ya da varlığı varsayılan bir varlık için kullanılan bir ad ve kavram değildir.

Felsefe kavramının etimolojik anlamının bağlı olduğu bir nesne vardır bu nesne “bilgi sevgisi” olarak bir sevgi türü, dolayısı ile bir duygunun adıdır.

Bir kavram ilk çıktığı zaman temsil ettiği şey bellidir. Kavramın yeni bir şey ve yeni şeyler temsil etmeye başlaması sonradan olanaklıdır ama burada kullandığımız “şeyler” sözcüğü belirsizdir, bu nedenle temsil edilemez.

Ancak felsefe adı ve kavramının aposteriori kullanımında var sayılan nesne bundan ibaret değildir, en genelde felsefe adının ve kavramının etimolojik olarak işaret ettiği bu nesne dışında var kabul edilen nesnesi, öncelikle bazı filozoflara göre “her şeydir”, bazı filozoflara göre ise “hiçbir şeydir”. Bu demektir ki, felsefenin belirli bir nesnesi yoktur ya da felsefenin nesnesi “her şeydir” ve felsefenin belirli bir nesnesi yine yoktur. Ne “her şey” diye bir nesne vardır ne de “hiçbir şey” diye bir nesne. Her şey ve hiçbir şey akıl kavramıdırlar, özleri yoktur. Öyle ise felsefenin nesnesi için verilen her iki yanıtın içinde de gerçek bir nesne yoktur. Ayrıca yukarıda kanıtladığımız gibi nesne, varlığın bir kipidir ve bu varlık belirli olmalıdır ki, bilinebilsin ya da seçik olmalıdır ki, bilgisi de seçik olsun.