Bilim İçin Gençlerin Eğitimi

Sayı 2 - Eğitim Sorunu

Bu yazının başlığındaki sözcüklerin herbiri ayrı ayrı ve hepsi birlikte acı bir burukluk çağrıştırıyor. İnsan bilimin karşısındaki yoksulluğunu mu, gençlerin hızla değişen – dönüşen ülkemizde yaşamakta oldukları bunalımlı yaşantıyı mı, yoksa eğitimimizin sefaletini mi düşünsün bilemiyor?! Ancak, kendimizi karamsarlığa kaptırmadan tüm zorluklara ve olumsuzluklara karşın, mevcut durumun analizini yaparak, yaşama geçirilebilirliği olan çözümler üretmek mümkün. Dolayısıyla eldeki yazıda tanımlar sınırlandırılarak ve gerçekçi olmaya özen gösterilerek yukarıdaki amaca ulaşılmaya çalışılacaktır.

Bilgi çağı olarak adlandırılan bir döneme giren dünyamızda bilimi ve teknolojiyi birbirinden ayırmak güçleşiyor. Bu yüzden bilim derken, her tür teknolojiyi (bilgisayar, mikroelektronik, telekomünikasyon, malzeme, biyoteknoloji, genetik mühendisliği gibi) ve bunun dayandığı daha geleneksel temel bilimleri (doğa bilimleri, tıp, sosyal bilimler gibi) birlikte ele alan geniş bir çerçeveden söz etmek gerekiyor. Bu çalışmada kasdedilen bilim DPT Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Plânı, Bilim ve Teknoloji Politikaları İhtisas Komisyonu Raporundaki gibi (1994, 1-3), tüm generik teknolojileri de kucaklayan bir anlamı içermektedir.

Gençler derken, örgün eğitim kurumlarındaki yani temel eğitim ve lise çağındaki yaklaşık 14.000.000 öğrenciden söz ediyoruz. Eğitim ise örgün eğitim kurumlarındaki etkileşimi içermekte.

Mevcut Durum

Türkiye’nin bilimsel üretkenlikteki yeri açısından öteki ülkelerle kıyaslandığı zaman uluslararası yayın, “citation”lar, patent sayısı gibi göstergeler açısından çok gerilerde kaldığı bilinen bir durumdur. Bilim – teknoloji – kalkınmışlık etkileşiminin temel faktörlerinden birisinin eğitim olduğu düşünülürse, eğitimin mevcut geri kalmışlıktan hem etkilendiği hem de bunu pekiştirdiği söylenebilir. Eğitim açısından bakıldığında bilim için gençleri eğitemediğimiz ortadadır. Bilim adamı yetiştirme amacını taşıyan TÜBİTAK – BAYG’ın açtığı lise öğrencileri arası araştırma projeleri yarışmasına 1992 – 1993 ve 1994 yılında başvuran öğrencilerin toplam lise öğrencilerine oranı onbinde 3’tür(% 0.03) (BAYG:1994). Bu orana toplam lise öğrencisi sayısının binde 4’ünü (%0.39) oluşturan fen lisesi öğrencileri de dahildir.

Liselerimizin çok büyük bir kısmında fen laboratuvarları yoktur, ya araç gereçten yoksundur ya da verimli bir biçimde kullanılmamaktadır. Kütüphane, bilgisayar donanımı, araştırma (gözlem-deney) yapma fırsatı, doğayı ve toplumsal çevreyi araştırma ortamı olarak görme eğilimi seçkin birkaç okulumuzun dışında mevcut değildir.

Mevcut Yetersizliğin Sebepleri

Eğitim kurumlarımızdaki gençleri bilim için yetiştiremememizin sebepleri bilim – toplum ilişkisi ve bilim – eğitim bağlamında incelenebilir.

a) Bilim – Toplum İlişkisi

  1. Bilimin geleneklerle ve yaşayan kültürle bütünleşememesi. Bilimsel düşünmenin, kuşkucu tavrın, rasyonel davranışın toplumda yaygınlaşmaması.
  2. Bilimsel çalışmaların ve bilim adamlarının sayıca az oluşu, günlük yaşamın gereksinmelerinden kopukluğu, sanayi ile işbirliğine gidilememesi.
  3. Bilimsel çalışmalarla ilgili altyapı yetersizliği. Kütüphane, laboratuvar, bilgi ağı merkezi gibi maddî yoksunluklar ve ayrılan malî kaynakların sınırlılığı. [1994’te AR-GE harcamalarının gayrisafi yurtiçi hasıladaki payının binde 5.4’ü gibi son derece düşük düzeyde kalması (DİE: 1994)]
  4. Ulusal bilim politikasının oluşturulmaması.
  5. Bilim ve teknoloji üretmek yerine, transferinin tercih edilmesi.
  6. Yetişmiş bilim adamlarının istihdam sorunları, kazançları ile belli bir yaşam standartını tutturamayışları.

b) Bilim – Eğitim İlişkisi

  1. Bilimsel düşünmeyi, mantıksal – matematiksel akıl yürütmeyi günlük, genel düşünmeden farklı görme.
  2. Soru sormayı, irdelemeyi, kuşku duymayı, deneme – yanılmayı, sınamayı, okumayı, hayal kurmayı, merakı köstekleyen, engelleyen eğitim pratiği.
  3. Çoğu bilimle tanışmamış (tanıştırılmamış) fen, matematik ve sosyal bilimler-bilgiler öğretmenleri, bunların yazdığı ders kitaplarının dışında öğrenme kaynağına başvurulmaması.
  4. Bilim adamı yetiştirmeye ancak üniversite düzeyinde başlanacağının düşünülmesi.
  5. Bilim adamlarının gençlerin yetiştirilmesi işini tamamen öğretmenlere bırakmaları.
  6. Birkaç seçkin okul dışında altyapı (kütüphane, laboratuvar, bilgisayar), öğrenme malzemesi ve yeterli maddî desteğin sunulamaması.

Neler Yapılabilir?

Uzun vadede yapılacak iş, mevcut durumun yetersizliğine yol açan sebepleri ortadan kaldırmak, geleceğe yönelik hedefler koymak ve bunlara ulaşmaya çalışmaktır. Gelenekler, egemen düşünme biçimleri, yaşama tercihleri, bilim-sanayi-kalkınma döngüsü, yurtiçi ve yurtdışı malî kaynakların dağıtımındaki politik öncelikler, Türkiye’nin gelecek yüzyılda dünya ülkeleri arasında kendine biçtiği rol gibi etmenler genel gelişme içinde ve dolaylı olarak gençlerin yetişmesine etki edecektir. Bununla birlikte kısa vadede ve mevcut koşullar çerçevesinde örgün eğitim kurumlarımız çatısında gerçekleştirilebilecek birkaç öneri şöyle sıralanabilir:

  1. Gelecekte bilimle uğraşacak nitelikte öğrencileri farkedebilmek, bunların ilgisini çekebilmek ve potansiyeli kullanabilmek için fırsatlar sunmaya ilkokul düzeyinde başlanmalıdır. Dolayısıyla aşağıda yer alan öneriler ilkokul düzeyi için de geçerlidir.
  2. Bilime ilgi uyandırabilecek her türlü kitap, dergi, resim, deney aracı, bilgisayar, doğal çevre, toplumsal olaylar gibi aracılar el altında bulundurulmalı, öğrenciler tarafından kullanılmalı, yoksa temin edilmelidir.
  3. İlgili öğrenciler ilgili öğretmenlerle biraraya getirilmeli, bunların mevcut koşullardan olabildiğince yararlanmasına izin verilmeli, başarı ve ürünler sergilenmeli, teşvik edilmelidir.
  4. Sergileme ve yarışmalar yoluyla teşvik işi yalnızca TÜBİTAK’ın faaliyetleri ile sınırlı kalmamalı, Millî Eğitim Bakanlığı, İl Millî Eğitim Müdürlükleri, yerel yönetimler, gönüllü kuruluşlar, üniversiteler, AR-GE birimleri gibi bilim ihtiyacının farkında olması beklenen, toplumun farklı kesimlerince de desteklenmelidir.
  5. Örgün eğitimde zayıf nokta öğretim programlarından çok, öğretim yaklaşım ve yöntemlerinden kaynaklandığı için her düzeyde, ilgili öğretmenler belirlenmeli, becerileri hizmet-içi eğitimle yerinde yaparak-yaşayarak (experiential) geliştirilmelidir. Bu öğretmenler mutlaka maddî ya da manevî olarak özendirilmeli ve ödüllendirilmelidir.
  6. TÜBİTAK bilimsel inceleme-araştırma-deney-üretim-tasarım niteliğindeki çalışmalara “öneri proje” temelinde finans, malzeme ve danışmanlık desteği vermelidir. Proje sorumluluğu ve harcama yetkisi doğrudan öğretmene verilmelidir.
  7. İlgili öğrencilerin dünyadaki, ülkemizdeki gelişmeleri izleyebilecekleri enformasyon ağlarını belli merkezlerde de olsa fırsat yaratılmalı, kendi çalışmalarının sonuçlarını paylaşabilecekleri ortamlar, az da olsa, sağlanmalıdır. Klüpler, ilgi grupları, önde gelen kamu ve özel sektör kuruluşlarının “genç takım”ları kurulabilir. Bu faaliyetlerin organizasyonunda da gençlere yer verilebilir.
  8. Bilim adamları örgün eğitimin her aşamasında öğretim ortamlarına katılmalıdır. Tartışma grupları proje geliştirme ve uygulama çalışmaları, değerlendirme gibi aşamalarda, zaman zaman bilimin güncel konularını aktarmada hiçbir öğretmen bir bilim adamı kadar etkileyici olamayabilir. Onların varlığı, yakın duruşları, ilgili ve yetenekli öğrenciyi özendirmede ve ödüllendirmede çok önemli bir etkendir. Rus bilim adamı Lebedev’in inandığı gibi, “gençlere aktarılmıyorsa, yapılan bilim değildir.”  Bu çabada bilim adamlarının da özendirilmesi ve ilgili kurumların mevzuatlarında kolaylaştırıcı düzenlemelerin yapılması beklenebilir.

Bilim ve teknolojinin ekonomik gelişmenin, üretkenliğin, verimliliğin, refahın temelinde bulunduğu, bunları gerçekleştirebilmenin de ancak eğitimle mümkün olduğu pek çok konuşmanın ortak sonucudur. Bu açıdan eldeki çalışmanın bir istisna olmadığı apaçık.

Gönül ister ki yeni yapılacak olan bilim müzesini gezmeye giden gençler turlarının sonunda bilimin onlar için araladığı hakîkat perdesinden doğruları değil, düzeltilmeyi bekleyen yanlışları ve keşfedilecek olguları görerek çıksınlar. Ancak o zaman bilime ve eğitime yeterli kaynak ayrılır, programlar amaçlarına yaklaşır, bilim yapılır, yetenekler çiçeklenir. Nobel ödülü alan kimyacı Prof. Donalt J. Cram’ın ifadesiyle “insanoğlunun sahip olduğu en büyük servetin keşfetme ve seçenekler arasından birini seçebilme yetisi”nin boşa gitmediği anlaşılır (Cram: 1994).

Kaynaklar

BAYG (1994) 1994 yılında Bilim Adamı Yetiştirme Grubunda yürütülen programlar ve Ekim ayı itibariyle muhtelif bilgiler. Çoğaltma.
CRAM, D. J. (1994) Bilim ve tekniğin topluma etkisi, Cumhuriyet Gazetesi, 22.10.1994, S.12.
DIE (1994) DIE Bülteni. 12.05.1994.
DPT (1994) DPT Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Bilim ve Teknoloji Politikaları İhtias Komisyonu Raporu, Çoğaltma, S.1-3.

(*) Boğaziçi Ünv. Eğt. Bil. Fak. Fen Bilimleri Bşk. , İstanbul Bilim ve Sanat Merkezi’ Proje Koordinatörü