Ayın Konuğu: Nurgül Demirdöven

Nurgül Demirdöven, Boğaziçi Üniversitesi İngilizce Mütercim-Tercümanlık Bölümü’nü 1996 yılında bitirdi. 1997–2002 yılları arasında aynı bölümde araştırma görevlisi olarak çalıştı. 1996 yılından itibaren Ayna Yayınevi, Adam Yayınları, Ayrıntı Yayınları, AAV Yayınları gibi farklı yayınevleri tarafından basılan J. Krishnamurti, J.G. Ballard, Zygmunt Bauman, John White, David Bohm gibi farklı yazarların eserlerinde ve dergilerde çevirmen ve/veya editör olarak görev aldı. 

2003 yılından bu yana Yıldız Teknik Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu’nda öğretim görevlisi olarak hizmet veren Nurgül Demirdöven, eşzamanlı olarak eğitim, sosyal bilimler, felsefe, sanat, vb. konulu metinler ve film çevirileri alanlarında serbest çevirmen/editör olarak çalışmayı sürdürdü. Halen, Anadolu Aydınlanma Vakfı yönetim kurulu üyeliği ve vakfın aylık bülteni Düşün-ü-Yorum’un editörlüğünü yürütmektedir. Vakfın diğer yönetim kurulu üyelerinden Deniz Demirdöven’le 1998 yılından bu yana evlidir.

Mesleğini ‘dil’ üzerine seçmiş bir dostumuz olarak, ‘çeviri’ eğitimi almaya ne zaman ve nasıl karar verdiğinizi sorarak başlayalım diliyorum röportajımıza… 

Ortaokul ve lisede eğitim dilimiz İngilizceydi. Benim öğrencilik yıllarımda üniversiteye hazırlanma süreci henüz bugünkü kadar çılgınca değildi; dershanelere bağımlılık daha azdı, okulunuzla ilişkiniz lise bitene kadar daha verimli geçerdi. Mesela lise yıllarında bizim çok yoğun edebiyat derslerimiz vardı, hem Türkçe hem İngilizce. Klasik ve modern dönem yazar ve şairleriyle orijinal dillerinde tanışmak heyecan vermişti bana, bir Shakespeare sonesini okumaya girişmek büyük bir zevkti, öğrendiğiniz dilin eski formlarını anlamaya uğraşmak, bulmaca çözer gibi…

O zamanlar üniversitede ‘dil’le ilgili bir bölümde okumamın bana uygun olacağını düşündüm. Açıkçası dille ilgili bölümler içinde çeviri bölümünü o kadar bilinçli seçmemiştim, ama şansım varmış, ilk tercihimi kazandım. Sonradan çok memnun oldum, çünkü sadece yabancı bir dile bağımlı kalmamış oldu eğitimim; yıllar içinde yabancı dilin aslında insanın anadilinin gelişimi için ne kadar önemli olduğunu da anladım.

Okuduğum bölümde Türkçe de İngilizce de eşit öneme sahipti; yani yaptığımız her şeyi her iki dilde de yapıyorduk, böylece diller arası karşılaştırmalı bir eğitim benim ileriki yıllarda seçeceğim mesleğime çok olumlu katkılarda bulundu.

Kitap çevirilerine ve yayıncılığa başlamanız nasıl oldu?
Benim yayıncılığa merakım yine üniversite yıllarında başladı aslında. Mütercim-Tercümanlık bölümünde eğitim yazılı ve sözlü çeviri olarak ikiye ayrılır; ben daha en baştan yazılı çeviri, özellikle de kitap çevirileriyle ilgilenmek istiyordum. Üçüncü yılımda birkaç arkadaş bir araya gelip ilk kez bir üniversitede bir çeviri kulübü kurduk; amacımız hem bölümün adını duyurmak, hem de yayın çıkarmaktı. Dönemlik bir çeviri dergisi yayınlamaya başladık, adını da esprili olsun diye ‘Evire Çevire’ koyduk. Mezun olana kadar biz çıkardık, bizden sonra da birkaç sayı çıkarmışlar; ama tabii hevesli grup gidince bu işler uzun soluklu olamıyor.

Sonuçta bu işin nasıl yürüdüğüne dair epey bir fikir sahibi olmuş oldum. Bize yardımcı olan bir hocamız vardı, Arnavutköy’de iki katlı ahşap bir binada yayıncılık yapardı. Haftanın belirli günleri okul çıkışı soluğu orada alır, tahta gıcırtıları arasında yazıp çizer, o dünyanın kavramlarını tanımaya çalışırdık. Bazen yazarlar, şairler gelirdi yayınevine; hayran hayran seyrederdik. Adam Yayınları’yla tanışma fırsatı öylece oldu. Sonra Ayrıntı Yayınları’yla ilişki kuruldu. O sırada mezun olmuştum, hemen ilk kitap çevirimi aldım. Vakıfla bağım kurulduktan sonra ise, önce vakfın Us Düşün dergisi, sonra da Ayna Yayınevi için çeviri ve düzeltme işleri birbirini izledi. Ayna’yla çalışma dönemi benim açımdan tam da piyasanın içine girmiş olduğumuz için çok öğretici bir dönemdi.

Önce Anadolu Aydınlanma Vakfı ile ne zaman ve nasıl tanıştığınızı sormak istiyorum, sonra ise gerek Yönetim Kurulu’nda gerekse Yayın Kurulu’nda hizmet vermeye devam ettiğiniz vakfımızın geleceğine dair rüyalarınızı…
Vakıfla tanışmam eşim Deniz sayesindedir. 1997 yılının Nisan ayıydı, o zamanlar evli değildik ama aynı işyerinde çalışıyorduk. Üniversiteden mezun olup araştırma görevlisi olarak geri dönmeden önce 10 ay gibi kısa bir süre boyunca bir eğitim ve çeviri şirketinde çalışmıştım; ben çeviri departmanındaydım,  Deniz ise eğitim departmanında. Oradaki kısa süreli çalışmamın bana tek getirisi Deniz’le tanışmam olmuştur.

Neyse, bir gün iş çıkışında Deniz’le karşılaştık, sadece iş arkadaşıydık tabii, bir merhabamız vardı o kadar. Bir Cuma akşamıydı, o zamanlar vakıf toplantıları Cuma akşamları yapılıyordu, Caddebostan Kültür Merkezi’nde. O gün de “Cuma akşamı nereye gitsek?” konuşmaları yapılıyordu işyerinde, genel eğilim hafta sonuna girerken gidip bir yerlerde eğlenmek şeklindedir ya. Deniz vakıf çalışmasına gidiyordu, beni davet etti, ben de kabul ettim. O Cuma akşamı farkında olmadan hayatımdaki en hayırlı işi yaptığımı nerden bileyim? Her şey o kadar hızlı gelişti ki sonrasında… Ben kendimi balıklama yepyeni bir ortamda bulmuştum, aile içinde de sıkıntılı ve üzüntülü dönemlerimiz olmuştu, kendimi ne zamandır ilk kez gerçekten ‘iyi’ hissediyordum, bugün çok şükür hâlâ aynı duygular içindeyim.

Burada yapılan hizmetin yanında bizim yapmaya çalıştıklarımız küçük kanat çırpışları. Dileğim odur ki, her birimiz vakfımızın kuruluş amacından sapmadan, tüm insanlık için verilen bu büyük hizmete katkıda bulunabilelim. Bir zamanlar bir vakıf merkezimiz vardı; tüm haftaya yayılan atölye çalışmaları yapmaya olanak tanıyor, herkesin dilediği zaman buluşabileceği bir uğrak noktası gibi çalışıyordu. O dönemin olanaklarını yaşadığım için günün birinde yine öyle bir merkezimizin olabilmesini isterdim aslında, ama olmasa da eminim ki bizler yine aynı şevkle ve zevkle toplantılarımızı sürdürürüz.

Son olarak üzerinde çalıştığınız yeni projelerinizi sorsam?

Yayın Kurulumuz Düşün-ü-Yorum’un 17. sayısına ulaştı. Ekibimiz aramıza yeni katılan dostlarımızla gitgide güçleniyor, amacımız bültenimizi daha nice sayılara ulaştırmak. Bu, vakıf içi iletişimi güçlendirmek adına giriştiğimiz bir paylaşım, dolayısıyla tüm vakıf katılımcısı dostlarımızın içeriğimize katkıda bulunması dileğimizi de bu vesileyle bir kez daha dile getirmiş olayım.

Bir süredir üstünde çalıştığımız bir başka projemiz daha var; onun da müjdesini buradan verelim isterseniz. Yönetim Kurulumuz sevgili hocamız Metin Bobaroğlu’nun sohbetleri ve yazılarından derlenen bir dizi kitap yayınlama kararı aldı. Şu sıra bunlardan ilkinin üstünde son çalışmalarımız sürüyor; yeni toplantı dönemimizi yayınlarımızla güçlendirmeyi umuyoruz.