Vefa Önal

Ankara; 1958 doğum yeri ve yılı.

Yüksek öğrenimini de aynı kentte tamamladıktan sonra, branş öğretmeni olarak yurdun çeşitli yerlerinde çalıştı.

Emekli oldu. Datça’da yaşıyor.

Yaşadıkça, insanın en iyi yapabildiği şey neyse ona meylettiğini, kendisinin en iyi yapabildiği şeyin ise hakikati ve hakikatini bilmeye “çabalamak” olduğunu anladı.

Bu çabaların sonucu, Şiir Sanatı, Estetik, Hakikatin Peşinde, Varlık Kokusu adlı yayınlanmış dört kitabı bulunuyor.

15 Mart 2019

Hayallerin Koçbaşı

Kimin ütopyasıdır bu insan böyle Çabalar durur Tanrı’ya benzemeye Ütopyayı gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hayal diye tanımlarken dikkatli olmak gerekir. Çünkü her hayal, gerçek kadar bir “var” dır, bir “varlık”tır. Varlık olmayı, var olmayı nesnel gerçeklikle sınırlamak; “var olmak, algılanmaktır” diyen Berkeley, “öznellik gerçekliktir, gerçeklik öznelliktir” diyen Kierkegaard ve onlar gibi düşünen pek çok kişiye haksızlık olurdu. Biz, hayaller ve onun en rafine, en uç “örgütlenmesi” olan ütopyalarımızla “ontolojik hakikatin” […]
11 Şubat 2018

Bir Umut Ki, Umuda Benzemez

Umudun yokluğu umutsuzluk değildir. Umutsuzluğun karşıtı da umut değil, imandır. Umutsuzluğun karanlık kuyusuna düşmeden de umudun “beklenti çengeli”ne kalbi geçirmeden de yaşanabilir. Bunun için gerekli olan imandır, aşkla dolu bir iman. Birbirini çağıran, er ya da geç birbirine yer açan umut ve umutsuzluk ikileminden çıkışın yolu imandan geçer. Hayatı “asıl sahibi”ne teslim ederek yaşayabilmeyi imanıyla içselleştirmiş bir kalpte, umut ve umutsuzluk yalnızca bir “itaatsizlik meselesi”dir. Ondandır ki umut, imanın hakikatine […]
5 Şubat 2017

Gelecekten Şimdiye Konulan İpotek!

İnsanın, zamana kayıtlı olarak düşünmesi, algılaması, devinmesi zihinsel formunun bir yansımasıdır. Zaman kaydından kurtulmak, zihinsel işleyiş formumuzu, dolayısıyla algı biçimimizi kökten değiştirmek demektir. Bunu başarabilmek elbette zor, ama imkânsız değil. Zamansal eksenli zihin bir kez kırıldığında, bir çeşit “zaman dışılık” ya da geçmişiyle geleceğiyle düşünsel bağlamdaki “an’lar akışkanlığını” mümkün olduğunca dondurup şimdi’nin bu an’ıyla akan bir varoluşa sıçrandığında, bunun ortaya çıkaracağı en önemli sonuçlardan biri, insan pişesinde “kaygı”nın eskisi kadar […]
25 Ocak 2017

Sonsuzluğa Çizilen Sınır Ben

Sınır ben’dir. Ben varsa sen de vardır. Ben, seni işaretler, sen beni. Ben sen “varoluşlar coğrafyası”nın sınır çizgilerdir. Bu sınırlar, ötekileştirme “kültürsüzlüğü”yle daha bir örülüp yükseltilir. “Birey” olmak, “benci” olmak, dolayısıyla yanı başındakine duyarsız, ilgisiz bir “duvar” olmak halini alır. “Komşunun” yerini “yabancı”, güvenin yerini “kuşku” alır. Güven ki, sınırı “belirsizleştirir”, kuşku ise sınırı “derinleştirir.” Ama sıra ben’in kendi isteklerine gelince sınır çekilmesini hiç sevmez. Ben sınırsız isteklerle nefsânîleşmeye hep […]
19 Kasım 2016

Tanrı ve Müzik

Ne sazı çalansın ne de vuransındır mızrap Çekil de sen aradan dinlesin kendini Rab Tanrı, ruhla “yazışır.” Bu yazışmanın ortak grameridir müzik. Tanrı’nın ses halinde de olsa bir nesnenin/maddenin başka hiçbir formuna nasip olmayacak kadar öznelliğimize, oradan ruhumuza, ruhumuzdaki hakikate sızmasını izin vermesidir müzik. Bir nesneye/maddeye gösterilen bu yüksek hoşgörüden sesin sarhoş olmasıdır müzik. Müzik, Tanrı’nın ruhumuzun kumbarasına attığı harçlığın sesidir. Onu hatırlatır. “ Müzik dinleyince nefis, Elest günlerindeki asli […]