Bu yazımda kültürü derinden
etkilediği söylenen bu tipe yakından bakmak istiyorum. Belki de böylece bazı
kitapların nasıl klasikleştiklerini anlayabiliriz.
Önce klasik eser ve popüler eser
(klasik severler, buradaki eser kelimesine karşı çıkabilirler) üzerine biraz kafa
yoralım.
Klasik eser zamanı aşar, adeta
ölümsüzleşir, sonraki sanatçıları etkiler, onların yazımına bilinçli veya
bilinçsiz biçimde süzülür, okuma sevenler için genellikle okumaya başlangıç
aşamasını oluşturur. Türünü en iyi biçimde temsil ettiği görüşü hâkimdir.
Tahsin Yücel’in tarifi şöyledir: “Edebiyatın tarihi gelişimindeki köşe
taşlarıdır.” İnsanların ve dünyanın genel sorunlarına değinir, çözümler arar.
İşte bu genel sorunlar denildiğinde arketipler ortaya çıkacaktır. Çünkü dar bir
bakış açısıyla bakarsak belirli çağların veya sürelerin beğenileri ve sorunları
diğerlerinden farklıdır. Bu eserler de bize popüler kelimesini anımsatıyor.
Popüler eser, moda olandır. Moda,
modayı ortaya çıkartanlar tarafından pompalanır. Bu tür, okuyucunun gözü önünde
tutularak, onda alışkanlık yaratması sağlanır. Örneğin televizyonda sürekli
tarihi diziler gösterirseniz, tarihi romanlar birden popüler olurlar. Siyasi
çatışmaların yoğunlaştığı ortamda, döneme ait siyası romanlar popüler olurlar vs.
Biz madem arketipler üzerinde
duracağız, o zaman klasik eserlere biraz daha ayrıntılı olarak bakalım:
Klasiklerin temel özellikleri
şunlardır:
Bu, suyun yüzünün üstünden
gördüğümüz özellikleri esere katan, suyun altındaki görünmeyen toplum
psikolojisi nedir diye sorarsak arketiplere ulaşırız.
Arketipler, insan kültürünü oluşturan
yapı taşlarıdır. İnsan önce kendini anlamış, sonra çevreyi tanımlamış, diğer
canlılarla ve doğayla olan ilişkilerini değerlendirmiş ve gördüğü, hissettiği,
algıladığı tekrarları kalıplaştırmıştır. Bu arada, diğer canlılardan farklı
olarak hızlı gelişmesine neden olan bir düş gücüne de sahiptir. Sanat ve
bilimdeki (diğer canlılarla kıyaslanamayacak kadar hızlı olan) gelişmesi buna
bağlıdır.
İnsan, uzun süreçlerde
karşılaştığı karmaşık olayları anlayabilmek için, tekrarlardan yola çıkarak
yaşadıklarını belli kültür kalıplarına sokmuş ve bunları nesiller boyunca
aktarmıştır. İşte arketip kalıpları böylece oluşmuştur. Böylece, bir kültür
ortamında algıladıklarımız (örneğin sinemada seyrettiğimiz, gökyüzünden gelen
E.T.) bilincimizin arka tasarımındaki bir arketipi tetikler ve örneğin
yukarıdan gelen yaratıcı figürüyle bir bağlantı kurar.
Bir Jung[1]
terimi olan arketip, psikolojide, bilincimizin yapılanmasını düzenleyen ve
geliştiren mitolojik temalardır. Bunu, Platon’un ‘İdealarına’[2]
benzetebiliriz.
Jung, bilinç dışını kişisel ve
kolektif olarak ikiye ayırır ve ona göre arketipler kolektif bilincin temelini
oluştururlar.
Kişisel bilinç dışı: Bize rahatsızlık verdiği için
bastırdığımız, var olmasına rağmen bilinçli biçimde fark etmediğimiz,
bilinçaltında düşündüğümüz her türlü şeyin depolanmasıdır ve kişisel
deneyimlerimiz bu depoyu doldurur.
Kolektif bilinç dışı: İnsanın kalıtımsal olarak elde
ettiği bilinçtir. İlk insandan bu yana, insanların karşılaştıkları olayların
onların üzerindeki etkileri birikerek, nesilden nesle aktarılır. Bu etkiler
arasında korku, sevgi, sevinç, mücadele, cinsellik, doğum, ölüm vb.
sayılabilir. Bunlar nötr halde dururlar ve ancak bilinçle etkileşince nötr
halden çıkarlar.
Jung’a göre mitler[3]
arketiplerin temsilcileridir. Böylece mitsel karakterler ve olaylar arketiplere dayanırlar. İlk öyküler de bu efsanelerden
oluşurlar. Zaten yeryüzünde anlatılmamış bir şey yoktur, anlatım tarzı farkları
vardır.
Arketiplerden genel
olarak bahsettik. Şimdi biraz ayağımızı yere basarak nelerin kastedildiğini
anlayalım. “Jung buna ‘evrendeki varlıkların sayısı kadar’ demiş, Carol Pearson[4]
ise bunları “12 Kişilik” başlığı altında sıralamış.[5]
Ben de onun peşinden gittim:
Yaratıcı: Kalıcı değerler üreten sanatçı ve
yaratıcı kişilik. Herkesin gördüğünden farklı bir dünya görür, düş gücü çok
kuvvetlidir. Genellikle birçok konuyla bir anda ilgilenir. Bir versiyonu da
işkolik olmaktır. Ana yaklaşım, boş zaman bırakmamak, sürekli bir şeyle veya
şeylerle uğraşmaktır.
Düzenleyici: Güç, iktidar, kontrol gibi
karakter özelliklerini içeren ve patron, kral, yönetici vb. rolü alan türdür.
Karmaşık durumları çözmek için ortaya atılmaktan çekinmez. Kendisi ve başkaları
için sorumluluk alır. Düzeni sağlamak için kurallar koyar. Baskıcı özellikleri
vardır. Genellikle kendi doğrusunu tartışmaz. Kontrol etme dürtüsü güçlüdür.
İyileştirici: İnsanlara iyilik yapmaktan
mutluluk duyar. İnsanlara yardım eder. Ebeveyn, hasta bakıcı, dadı gibi
karakterlerle ortaya çıkar. Sosyal destek örgütlerinde çalışmayı sever. Başkalarına
yardım için kendisini riske atar. Şehitlik duygusu bu tür bir duygudur. Bencillikten
nefret eder. Aşırı özveri, yakınlar üzerinde (Örnek: Annenin çocukları)
bağımlılık yaratabilir. Ayrıca bazı iyileştiriciler bunu baskı unsuru olarak
kullanırlar (Örnek: “Saçımı senin için süpürge yaptım.”)
Bilge: Bilginin insanı özgürleştirdiğini
düşünür. Doğru ve yanlışı ayırabilen, bilgili, yaşlı bilge, filozof, ermiş,
bilim adamı, öğretmen vb. olarak ortaya çıkar. Kendimizi ve dünyayı doğru bir
biçimde görmemizde, seçimlerimizin sonuçlarını gerçekçi olarak
değerlendirmemizde yardımcı olur. Bilge, aydınlanma yoluyla gerçeği arar. Öte
yandan, bizleri eleştiren, mantığı güçlü ama duygusuz ve katı bir yargıç da olabilir.
Kâşif: Sürekli yeni şeyler keşfetme
heyecanı içindedir. Kabına sığmaz. Öncü özelliklere sahiptir. Bireysellik,
özgürlük, yalnızlık ve yeniliğe merak karakterleri taşır. Genellikle
muhaliftir. Bir yenilikle yaşamına ve başkalarının yaşamlarına katkıda
bulunmaya çalışır. Öğrenme açlığı vardır ve bu konuda tutkuludur.
Mükemmeliyetçi olabileceği için erişilmesi olanaksız hedefler koyabilir.
Saf: Masum, iyi ve saftır. Ütopik bir
dünyada yaşar. Melek arketipiyle özdeştir. Altın çağı ve vaat edilmiş ülkeyi
arar. Terk edilmekten korkar ve güvenlik arar. Güvenilir ve iyimser olduğu için
başkaları tarafından sevilir. Fazla iyimser olduğu için zayıf yanlarını
görmeyebilir, başkalarına bağımlı olabilir. Bu iyimserlik kendisine ve
başkalarına zarar verebilir.
Öksüz: Herkesi olduğu gibi kabul eder. Sade,
gösterişsiz bir hayatı vardır. Yaşamdan fazla bir şey beklemez. Anlayışlıdır,
hayat okulundan öğütler verir. Kendinden yararlanılacağından korktuğu için aile
içinde güvenlik arar. Küçük yaşta öğrendiği karşılıklı dayanışma ve pragmatik
gerçekçilik ona yarar sağlar. Kurban psikolojisine girme eğilimi vardır. Kırılgandır.
Savaşçı: Başarıya açtır. Hep önde olmak
ve her şeyin iyisini elde etmek ister. Sert ve cesaretlidir. Amaçlar
koymamızda, engelleri aşmamızda ve güçlüklere dayanmamızda bize yardımcı olur. Başkalarını
kendisine rakip olarak gördüğünde problem yaratır. Kazanmaya odaklıdır. Bazen
kendi zayıflıklarıyla mücadele eder. Eğer ahlak kurallarına bağlı kalmadan
yalnızca kendi yararı için savaşıyorsa toplum için zararlı olur.
Sihirbaz: Pratik uygulamalara kısa yoldan
ulaşır ve insanları şaşırtır. Durumları dönüştürmek, insanları etkilemek ve
hayalleri gerçekleştirmek için bilimi ve metafiziği kullanır. Bazen korkutucu
bir güce sahip olur. Bazılarının kendilerini dönüştürerek daha üst düzeyde bir
alanda olma hevesleri vardır. Etrafı dönüştürme çabası bencilce ise zarar
verebilir.
Yıkıcı: Toplum tarafından hâlâ
desteklenen, yaşamsal olmayan yapılar karşısında bastırılmış bir öfke besler.
Acımasızdır ama yararlı olana karşı açıktır. Yıkıcılığı aynı zamanda nihilist
bir içsel özellik taşır. Kendisini sakınmadan mücadele eder ve başkalarını da
tehlikeye atar. Genellikle, şaşırtıcı bir biçimde mütevazıdır.
Soytarı: Neşeli, şakacı, oyuncu, hilebaz,
deli, dahi gibi rollere karşılık gelen bir karakterdir. Böyle bir kişinin uçarı
bir karakteri vardır. Bizi neşelendirir. Bir uçta tembellik ve sefahat, diğer
uçta canlılık sergiler, en sıkıcı işleri bile eğlenceye çevirebilir. Yaşamdan,
olduğu biçimiyle zevk alır. Kendini kontrol etmeden zevk peşinde koştuğunda kendisine
ve etrafına zarar verebilir.
Âşık: Romantik kişiliktir. İyi arkadaş
ve takım oyuncusudur. Toplum sevgisi, hümanizm ve empati özellikleri vardır. Bu
sevgi, her tür sevgiyi içerir –aile, arkadaş, ruhsal, âşık vb. İçinde hem güzel
duygular hem acı barındırır. Sevgi duyulanın kaybedilmesi korkusu ve
kaybedildiğinde ortaya çıkan dram sevgi duymanın olumsuz yönleridir. Sevdiği
tarafından istismar edilebilir ve sevgi bağımlılık yaratabilir.
Arketipler
ve Kurgu:
Canlı ve cansız
bütün varlıkların ve bütün düşüncelerin arka planında muhakkak bir arketip
(ilk örnek) vardır. Örneğin ilk erkek arketipi Âdem, ilk kadın
Arketipi Havva’dır. Bu arketiplerin gerçek olup olmamalarının önemi yoktur.
Önemli olan kültürler tarafından böyle kabul görmüş olmalarıdır.
Roman, tiyatro gibi
anlatı ve gösteri sanatları kurgusal olarak tasarlanırken, kurgusal karakterler
arka plandaki arketiplerle ilişki içerisindedirler. Başka bir deyişle
kaynakları onlardır, kurgu kahramanları onların suretleridir.
Başarılı veya
klasikleşmiş diye adlandırdığımız eserler hem ilk örnekleri iyi yansıtırlar hem
de kurguyu başarılı bir yazımla anlatırlar ve böylece insanların ortak
bilincine dokunurlar. Aslında birçok okuyucu arketipin ne olduğunu bilmez, ama
arketip, bilinçaltından “ben buradayım,”
der.
Sylvester Stallone,
Rocky, Bruce Willis Zor Ölüm filmlerinde sırayla yarışmacı, kahraman ve gözü pek kahraman arketiplerini
başarıyla yansıttıkları için bu filmlerin serileri çekilmiştir. Superman gibi
birçok süper kahramandan da bahsedebiliriz. Baba filmi (aynı adlı romandan
filme aktarılan) baba arketipine
gönderme yaparak başarı kazanmıştır.
Daha önce de
bahsettiğim gibi, arketipleri bir kültür silsilesi içinde doğarken
beraberimizde taşırız ve bu bizim hem kültür üretimimizde hem de kültür tüketimimizde
yönümüzü ve beğenilerimizi şekillendirirler.
Arketipler toplumsal
ve ortak olduğu için (yani çeşitli kültürlerin kahramanları ve kahramanlık
biçimleri faklı olabilir ama kahramanlık fikri ortaktır) başarılı kurgular,
başarılı arketip arka tasarımlar ve bilinçaltını tetikleyen bir derinlik
taşırlar.
[1] Carl Gustav
Jung (1875-1961). Analitik psikolojinin kurucusu olan İsviçreli bir
psikiyatrdır. Toplumsal bilinçaltı çalışmalarıyla tanınır.
[2] Özet olarak idealar, duyularımız
yoluyla, suretlerini gördüğümüz nesnelerin ebedi ilk örnekleridir.
[3] Mit: Geleneksel olarak yayılan veya toplumun hayal gücü
etkisiyle biçim değiştiren, tanrı, tanrıça, evrenin doğuşu ile ilgili hayalî,
alegorik bir anlatımı olan halk hikâyesi, mitos.
[4] Carol Pearson. Yazar ve eğitimci. Jung’un teorilerinden
ve modellerinden yararlanarak pratik sonuçlar çıkartmaya çalışmıştır.
[5] Reklamlarda Arketip Stratejisi:
Makale Paul Garisson, Çeviri Dr. Fatma Kâmiloğlu, 26 Mayıs 2015- Elektronik
Dergi: The Brand Age.